| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 14.12.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen seneye göre yüzde 60 artırılarak 680 milyon liraya çıkarılan bir devlet kurumunun bütçesini, İletişim Başkanlığının bütçesini oylayacağız. Bu dev bütçeyle, toplamda 816 personelle faaliyet üreten İletişim Başkanlığı ne yapıyor? Yaptığı işleri takip ediyoruz ancak AK PARTİ'ye tamam ama sektöre, millete, devlete ne faydası var anlayamadım. Gördüğümüz "'Türkiye' markasını güçlendirmek" parolasıyla yola çıkan ancak üç yıllık serüveninde yalnızca Cumhurbaşkanının "PR"ını yapmaya çalışan, iktidarın sopası konumunda, fırsat bulduğu zamanlarda seçilmişlere ayar vermeyi dahi görev edinen bir kurum oldu. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünü ilga edip kurduğunuz bu kurumu, kocaman binasında dezenformasyon merkezi hâline getirdiniz. Parti devletlerindeki propaganda bakanlığı edasıyla hareket eden, âdeta iktidar partisinin yayın organı olan bir kurumdan bahsediyoruz. Devletin kurumlarının ve onları yöneten seçilmemişlerin bu denli partizanlaştığı bir ortamda demokrasiden söz edebilir miyiz? Edemeyiz, edemiyoruz da. Bunun adı olsa olsa demokrasimsi oluyor, ola ola dünyanın illiberal demokrasileri olarak tanımladığı grubun içinde anılmamıza vesile oluyor; cumhuriyetimiz bunu hak etmiyor.
İletişim Başkanlığının görevleri arasında, basın kuruluşlarının ve mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak yer alıyor. Peki, onlar ne yapıyor? Bir yandan yerel basını bir ilana, bir aboneye muhtaç ediyor; diğer yandan da bunu kamuda tasarruf gerekçesiyle yaptıklarını söylüyor. Yerel basın temel gelirini, can suyunu kaybediyor. Üç beş maaşlılara huzur hakkı dağıtırken, bütçede binlerce israf kalemi varken akla gelmeyen gerçek tasarruf, konu yerel basın olunca ana gündem maddesi oluyor. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yine, bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilmeye çalışılıyor. Biz bugün burada kâğıda, boyaya, kalıba gelen yüzde 300 zamları ve yerel medya organlarının yardım alamazlarsa kapanma risklerini değil, dijital medya çağına nasıl ayak uydurmaları gerektiğini konuşmalıydık. Ancak maalesef ki demokrasinin temel taşının çatlatılmaması gerektiğini konuşuyoruz. Başka ne yapıyorlar? Denetlemekle görevli oldukları Basın İlan Kurumunun Cumhurbaşkanı tarafından atanması gereken 12 Genel Kurul üyesinin bir yıldır atanmamasına sessiz kalıyorlar. Denetlediği makam ile sorumlu olduğu makam arasındaki iletişimi bile sağlayamayan bir Başkanlıktan söz ediyoruz. Daha başka ne yapıyorlar? Keyfî gerekçelerle gazetecilerin sarı basın kartlarını iptal ediyor, duayen gazetecilerin bile kartlarını yenilemiyor, hakkı olanların kartlarını vermemek için de ayak sürüyorlar. Kimin gazeteci olup kimin olamadığına alınan eğitimler, bitirilen okullar, çalışılan kuruluşlar, okurların takdiri değil, resmen onlar karar veriyor. İşlerini değil, işlerine geleni yapıyorlar.
Bırakın Türkiye'nin marka değerini arttırmayı, siz Türkiye'ye kaybettiriyorsunuz. Bu kurum iletişimi yaygınlaştırabilecekken daraltıyor, özgürleştirebilecekken hapsediyor, kolaylaştıracakken zorlaştırıyor. İletişimi genişletmesi gerekirken âdeta iletişimi sınırlayan Başkanlığa dönüşüyor. Sonunda da olan, dijital dönüşüm çerçevesinde gelişen yeni medya ortamında yerli ve millî alanı büyütmek yerine, kısıtlı iletişim ekosistemi yaratarak fırsatları yabancı platformlara kaçırarak küçültüyor. Oysaki bu alan ülkemiz için çok büyük avantajları bünyesinde barındırıyor. Dünya medya yatırımları 605 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu yatırımların artık yarısından fazlası dijital mecralarda yapılıyor. Bu pazarda biz ancak 31'inci sırada kendimize yer buluyoruz. Toplam hacimdeki payımızsa yalnızca yüzde 0,33; buradaki payımız en az 2,5 kat artırılabilir.
Film, belgesel, dizi alanlarında liyakatli kadroların çokluğu, başarılı teknik ekipleri ve doğal plato olan coğrafyasıyla ülkemiz büyük bir potansiyel taşıyor. Doğru teşvikler, bilimsel planlamalar, aktif genç nüfusun buraya kanalize edilmesiyle yepyeni ve sürdürülebilir bir alan yaratabiliriz; böylece, dijitali ülkemizin önemli bir ihracat kalemi hâline de getirebiliriz. Sizse bu potansiyeli değerlendirmek yerine "haftanın teröristi" panosuna dijitali koymayı tercih ettiniz. Yazık değil mi o gençlere?
Dezenformasyonla, hakikatin çarpıtılmasıyla elbette ki sonuna kadar mücadele edilmesi gerekiyor; aynı zamanda vatandaşın doğru habere ulaşma hakkını da koruyarak bunu yapmalısınız ancak siz kontrol edemediğinizi bertaraf etmenin peşinde koşuyorsunuz. Mecliste de sokakta da dijital mecralarda da samimi eleştirilerden korkmayın. İfade özgürlüğü, elbette ki -hakaret ve iftira dâhil- her istediğini söyleyebilme aymazlığı değildir fakat birinin her şeyi söyleyebildiği, diğerinin ise hiçbir şeyi söyleyemediği bir ortam olmaz. Sosyal medya başta olmak üzere dijital mecraları demokrasinin ana tehdidi zannetmek, aslında sosyal medyaya da demokrasiye de doğru yerden bakamadığınızın açık göstergesi. Anlaşılıyor ki iktidarın saplantılı yeni hedefi dijital mecralar. Kontrol edilemez olandan bu denli tedirgin olunmasının sebebi korkmayı gerektirecek eksikliklerin açığa çıkmasını engellemek mi? Gerçekten hakikati gizleyebileceğinizi veya yönetebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Siz, sanıyorsunuz ki biz sussak mesele kalmayacak, hâlbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa hakikat susmayacak. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Hatırlayın, "Yasaklarla mücadele edeceğiz." diyerek iktidar oldunuz, yirmi yıllık serüveninizin son günlerini yaşarken yasakların sembolü hâline geldiniz. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki yasaklamak hiçbir fayda sağlamıyor, Türk milletine yasaklarınız sökmüyor. Bunu sizi iktidara getirirken de gösterdiler, bizi iktidara getirirken de sizlere gösterecekler. Gerçekten Türkiye'nin marka değerini artırmak istiyorsanız yapmanız gereken çok açık; hayal ettiğiniz içine kapalı, kısıtlı iletişim platformu yerine dışa dönük, fırsatları yakından takip eden ve rekabet edebilen bir iletişim ağını kurmak. Bu da ancak fikir ve ifade özgürlüğünün yaratıcılıkla birleştiği hoşgörü ortamında gerçekleştirilebilir. Unutmayın, yeni fikirler ancak özgürlüğün gölgesinde yeşerir.
Değerli milletvekilleri, "web 4.0" "metaverse evreni" gibi konular konuşulurken bizse hâlâ sizi ifade özgürlüğünün kutsal ve evrensel bir hak olduğuna ikna etmekle uğraşıyoruz. Merhum Demirel'in de söylediği gibi "Bir ülkede insanlar düşündüklerini söyleyemiyorsa, iyiye kötü, kötüye iyi demek mecburiyetinde kalıyorlarsa doğru nasıl bulunacaktır?" (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Düşünceden bu kadar korkmayın, milletin ferasetine inanın ve güvenin. Bir zamanlar sizi o iktidara getirmişti, unutmayın. Artık milletin ferasetinden korkuyorsunuz, farkındayız ancak korkunun siyasi iflasınıza da faydası yok, onun da farkındayız. En azından giderayak doğru bir şeyler yapmış olursunuz; daha fazla yazık etmeyin bu aziz milletin erdemine, irfanına, heyecanına, bilimine, yaratıcılığına ve hatta hicvine. Siz, bu milleti, 1970'li, 1980'li yılların siyasi olgunluğunu bile özler hâle getirdiniz. Hep elli sene evvelinden, yetmiş sene evvelinden örnekler veriyorsunuz, eleştiriyi hor görüyor, kötülüyorsunuz. Bakın, o günlerde nasıl bir ülkeydik? Cumhurbaşkanlarımız, başbakanlarımız kendilerini hicveden tiyatrolara gider, kendilerine yönelik esprilere kahkahalarla güler, hicivli karikatürleri çizerinden imzalatarak alır, odalarına asarlar, böylece eleştirinin önünü açarlardı. Bugün, içindeki hakareti hâkimlerin bile anlayamadığı beyanlardan dolayı insanlar mahkeme kapılarında sürünüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Ancak millet bugünü hicvetmek için bile Özallı, Demirelli, Ecevitli, Erbakanlı karikatürleri paylaşıyor. O dönemin nezaketini, liderlerin bir arada katıldıkları açık oturumları bile özlüyor. Biz, elli sene öncesini özler hâle getiren ve siyasi nezaketten uzak zihniyetiniz bu ülkeyi, bu cumhuriyeti çağın gerisinde bıraktı diyoruz. Gülümsememizi, mutluluğumuzu, huzurumuzu elimizden aldınız; bizi birbiriyle kavga eden, asık suratlı ve endişeli hâle getirdiniz. Ya huzurun iletişimini yapın ya da vazgeçtim, düşün milletin yakasından, yük olmayın, başka ihsan istemiyoruz. (İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar) Ya da ondan da vazgeçtim, getirin sandığı, millet yapsın. Genel Başkanım Sayın Meral Akşener'in dediği gibi "Biz hazırız, biz çözeriz."
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)