GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:37
Tarih:15.12.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, izninizle biraz evvel okunan maddenin bazı unsurlarına değindikten sonra, evvelce ifade etmiş olduğum üzere, dış politikanın üçüncü perdesine geçeceğim.

Biraz evvel satın alınabileceklerden bahsedilirken madde çerçevesinde, helikopter ve uçaklardan bahsedildi ve tabii ki bunun anlamı özellikle orman yangınları açısından... Ben merak ettim -geçen sene aynı madde vardı çünkü- geçen sene ne istemişler diye baktım; geçen sefer helikopterler var, uçaklar yok. Ha, şimdi, demek ki kafamıza dank etti. Nasıl dank etti? Bunca orman yandıktan sonra dank etti. Ha, şimdi, yazık değil mi? Siz bu uçakları niye geçen sene almadınız? Bu arada Türk Hava Kurumunun da başına gelen badirelerin bugün nihayet bittiğini memnuniyetle öğrendim. Biliyorsunuz, adam üç aydır istifa etmeye çalışıyordu, sonunda bugün kabul edildi istifası. Gözü aydın, adamın gözü aydın; sizler açısından durum farklı.

Ve üzücü olan başka bir şey var: Uçak alınacak da uçakların sanki adrese teslim olarak alınacağı, hatta bir yabancı şirketin kurtarılması operasyonunun başlatıldığına dair piyasada haberler dolaşıyor. Yani hiçbir işi hiçbir zaman şeffaf yapmadığınız gibi bu uçakların da önümüzdeki dönemde ne kadar şeffaf alınacağı konusu büyük bir soru işareti olarak kalacaktır.

Türkiye'deki istatistiklerin ne kadar güvenilemez olduğunu mutlaka herkes biliyor. Ben geçmişte bir Kozyrev hikâyesi anlatmıştım, "Sovyetler Birliği döneminde en güçlü olduğumuz alan hangisidir?" diye sormuştu rahmetli Süleyman Demirel'e, daha Süleyman Demirel kafasında soruyu çevirirken Kozyrev demiş ki: "En güçlü olduğumuz alan istatistikti. O kadar güçlüydük ki ilk önce kendi halkımızı aldattık, sonra kendimizi aldattık, sonra da Batı'yı bir Sovyet ekonomisinin başarı öyküsünde aldattık." Siz maalesef iktidarınızla sadece istatistik konusunda değil, demokrasi konusunda da, hak konusunda da, hukuk konusunda da, özgürlükler konusunda da, basın özgürlüğü konusunda da Sovyetler Birliği'ni solladınız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Sovyetler Birliği dağıldı, geriye kim kaldı? Rus. Onunla da yarışmaya başladınız ve fotofinişle onu da solladınız. Hangi fotofinişle, onu söyleyeyim size: Biliyorsunuz, Avrupa Birliği zaman zaman -biraz evvel yine infazevlerinden bahsediliyordu maddenin içinde- Avrupa Konseyi zaman zaman ülkelere ilişkin hak, hukuk düzeniyle ilgili istatistikler yayınlar. Bunlardan 2020 yılında yayınlanan bir istatistiğe göre, Türkiye'de 100 bin kişiye 357 tutuklu düşüyor. Türkiye 1'inci sırada, fotofiniş diyorum, Rusya'da 356, arada bir kişi var, yine başardınız bunu. Ben bunu niye söylüyorum? Plan ve Bütçe Komisyonunda Adalet Bakanlığı bütçesi konuşulurken ben bir örnek verdim Bursa'dan, bir cezaevindeki durumdan, insanların ranzalarda değil, artık yere battaniye sererek yattıklarından bahsettim ama mesele bu değil, mesele siz suçu önlemek açısından bir çaba göstermiyorsunuz. Bir insanın bir suçu işlemesine gelinceye kadar "önlemek" diye başka bir süreç var, bunu yapamadınız, bunu özellikle kadınlara yönelik suçlarda yapamıyorsunuz. Suçlunun kim olduğu belli, arkasından kadının başına ne geleceği belli, o adamı o kadından uzak tutamıyorsunuz. Tabii, hep birlikte şöyle bir riskle karşı karşıyayız: Bir yandan da hâlâ cezaevi, infazevi inşa etmeye devam ediyorsunuz ve o kadar hızlı inşa ediyorsunuz ki biz bu parayı nereden bulduğunuzu da anlamakta güçlük çekiyoruz. Ha, o zaman ister istemez diğer köprülerde filan olduğu gibi acaba burada da mahkûm garantisiyle mi infazevi inşa ettirmeye başladığınızı da merak ediyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Yine, bunun içinde, maddenin içinde, İHA'lardan SİHA'lardan bahsediliyor. Biz, İYİ Parti olarak savunma sanayimizde İHA ve SİHA sektöründeki başarıyı büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz ama sattığımız şey domates, patates değil. Hadi, İHA bir savunma ama SİHA bir savunma silahı değil. Size örnek vereceğim: Bugün, Amerika'ya gidip "F-16 alacağız." diyoruz bu ara "F-35 alacağız." diyoruz değil mi? Amerika'ya gidip herhangi bir silahı firmasından alıp buraya getirmek mümkün müdür? Değildir. Onun bir izin süreci vardır. Şimdi, Türkiye'de böyle bir izin süreci yok. Sayın Cumhurbaşkanı, yine bir damadın, başka bir damadın firmasının âdeta pazarlama müdürü olarak çalışıyor, "Alın." diyor, "Satın." diyor. Nedir? Ukrayna'ya satıldı. Ukrayna nerede? Kuzeyimizde. Kimle? Rus'la kafa kafaya gelmiş vaziyette, bir iç çatışma içinde ülke. Buna kalkıp biz İHA da sattık SİHA da sattık. Ne dedi Rus? Yani Rus'un... En son, Sayın Cumhurbaşkanı Putin'le telefon görüşmesi yaptı biliyorsunuz, arkasından bir açıklama yaptılar, "Bayraktar" diye ismini yazarak açıklamayı yaptılar. O cümleyi ben size tercüme edeyim: "Başlarım sizin Bayraktarlarınıza, bizi arkadan vuruyorsunuz. Biz size S-400'leri kara kaşınız kara gözünüz için mi sattık? Bir Rus'un başına bir iş gelirse yanmışsınız." dedi adam. Bu, satış açısından. Bu bitmedi, Mısır'la ilişkilerinizi düzeltmeye çalışıyorsunuz, Etiyopya'ya satmaya kalktınız. Mısırlılar hemen frene bastılar, takıldı kaldı o normalleşme süreci. Bitmedi, Somali'ye satmaya çalışıyorsunuz. Ben şunu merak ediyorum: Bu, bu kadar kolay mıdır? Bu sadece bir askerî savunma sanayisi ürününden ibaret değildir, bunun ne gibi siyasi, askerî sonuçları olacağının bu binanın, bu çatının altında değerlendirilmesi gerekmez mi? Aynı şey alımlar açısından geçerli. S-400'leri alırken "Alın." denildi alındı, bu binanın haberi yoktu yani. Sonunda nereye geldiğimizi, ne gibi kırmızı çizgilerle değil kırmızı duvarlarla karşı karşıya kaldığımızı da herhâlde sizler de benden daha iyi biliyorsunuz. Bu askerî savunma sanayisi sadece askerlere bırakılabilecek bir iş değildir. Dolayısıyla, bunun siyasi otorite... Sadece yürütmeden bahsetmiyorum "siyasi otorite" deyince, burası da siyasi bir mekân; en azından bu gibi alımların, satımların ilgili komisyona getirilip en azından bilgisinin verilmesi gerekir.

Savunma sanayimizde başka bir sorun da yaşıyoruz biz. Bir fukaralıktan, yokluktan bahsediyoruz ya, savunma sanayisi maalesef bir beyin fukarası olmak durumu veya riskiyle karşı karşıya. Yani o biraz evvel katma değeri yüksek ürünleri üreten zihinler, beyinler maalesef, içinde bulunduğumuz ekonomik sebeplerden dolayı bu ülkeden başka bir ufka yönelmek konusunda bir arayış içindeler.

Dış politikamıza baktığımızda da maalesef dış politika ile ekonomik güç arasında doğrudan bir ilinti vardır. Yani bir ülkenin 25 bin dolarsa kişi başına geliri dış politikası başka bir ağırlıktadır. Bugün maalesef biz 8 bin değil, 7.500 dolara doğru hızla gidiyoruz. Böyle bir ülkenin dış politikada güçlü olduğundan söz etmek mümkün değildir.

Geçen gün Dışişleri Bakanı buradayken "HTŞ ve şürekâsının maaşlarına zam yaptınız." dedim. "Yok öyle bir şey dedi bana." şey. Ben tabii, terbiyeli bir insanım "Dışişleri Bakanı yalan söylüyor." diyemem ama şunu söylerim, "Bendeki bilgi Dışişleri Bakanında yok." derim. Ha, şimdi, bitmedi, "Türkiye olarak ihracatımız artıyor." diyorsunuz, başka bir şey yapıyorsunuz şu anda; şu anda siz Suriye'ye ekonomik kriz ihraç ediyorsunuz. O maaş zammı zaten onun sebebi ama orada da bitmedi, burada, Türkiye'de nasıl ekmek kuyrukları varsa bugün Türkiye'nin kontrol ettiği coğrafyada ekmek kuyrukları var. Türk lirası, Suriye lirası nezdinde dahi değer kaybetti ve orada da yetmedi, insanlar orada Türk lirası kullanımına geçmiş olduklarından dolayı bin pişmanlar.

Vakit sınırlı olduğu için maalesef bazı konular atlayarak gitmek durumundayım. Bu en son -onu memnuniyetle kaydettik- Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin başka bir evreye geçeceğine dair... Tabii ki bu zor bir dosyadır. Yani bu sadece özel temsilci atanmasıyla aşılabilecek bir sorunlar zinciri değildir. Dolayısıyla ümit ederiz ki Biden'la görüşüldükten sonra çıkıldığında "Hamdolsun." denildiği gibi bu sürecin bir noktasında da "Hamdolsun." denilmez.

Biz dış politikada ne yapacağız, ne yapmayacağız diye uzun bir serenat yapmaya gerek yoktur. Biz, önümüzdeki dönemde iktidar ne yaptıysa bugüne kadar dış politikada -ki sadece hatalardan ibarettir- bunun tersini yapacağız. Bizim cumhuriyetin birtakım temel değerleri vardı. Bu değerleri iktidar maalesef bir kenara itti ve -biraz evvel, biraz evvel derken geçen hafta sözünü ettiğim, bir İtalyan çukurundan bahsetmiştim- bizi bir İtalyan çukuruna düşürdü, biz orada debeleniyoruz. Biz değil, siz debeleniyorsunuz.

Son bir şey de söyleyeyim, bugün maalesef öğrendim. Bana Libya filan demeyin bir daha. Açtırmayın kutuyu, söyletmeyin kötüyü. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Daha fazlasını o toplantıda hazır bulunan "A-Ka-Pe"li milletvekili arkadaşlarınızdan öğrenirsiniz.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Söyle söyle, Sayın Büyükelçim, söyle.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)