| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 16.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA ŞEVİN COŞKUN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu, cezaevlerindeki tüm siyasi tutuklu, hükümlü ve sürgüne gitmek zorunda kalan binlerce arkadaşımızı buradan selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz 10-17 Aralık tarihleri İnsan Hakları Haftası'dır ancak ülkede hak ihlallerine her gün yenisi eklenmektedir. Hak ihlallerinin en acımasız şekilde görüldüğü ve yaşandığı yerlerden biri de cezaevleridir. İktidar tarafından işkence ve ölüm merkezlerine dönüştürülen cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlüler ölüme terk edilmektedir.
14 Aralıkta, yirmi sekiz yıldır cezaevinde bulunan ve tedavisi engellenen, ağır hasta Abdülrezzak Şuyur yaşamını yitirdi. Daha yirmi dört saat geçmeden, bir diğer hasta tutuklu Halil Güneş'in ölüm haberini aldık. Bu ölümlerin sorumlusu sizsiniz. Buradan soruyoruz: Daha kaç kişinin ölmesini bekliyorsunuz?
Bakın, bir diğer hasta tutuklu Aysel Tuğluk. Ağır hastalığı ve verilen doktor raporlarına rağmen tahliyesi engellenerek yaşam hakkı ihlal ediliyor. 83 yaşındaki ağır hasta Mehmet Emin Özkan, yirmi altı yıldır cezaevinde ve yaşam hakkı engellenmektedir. Hasta tutuklu ve hükümlülerin yanı sıra keyfî bir biçimde infazları yakılan hükümlülerin tahliyesinin önündeki engeller bir an önce kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 2014'te Millî Güvenlik Kurulu kararıyla bir çöktürme planı devreye konuldu. Bu plan, siyaseti ve toplumu dizayn etmek için hâlâ yürürlüktedir. Çöktürme planının bir sonucu olarak, başta Kürtler, Aleviler, gençler ve kadınlar olmak üzere, hak talep eden tüm toplumsal kesimler ağır bir şiddet ve baskı politikasıyla karşı karşıyadır.
HDP'ye yönelik siyasi soykırım operasyonları aralıksız sürdürülmektedir. Partimiz ve yöneticileri iktidar tarafından her gün hedef gösterilmektedir. HDP'ye karşı büyük bir medya ambargosu uygulanmakta, demokratik siyaset hakkımız her fırsatta engellenmeye çalışılmaktadır.
İktidar için bir lütuf olan 15 Temmuz OHAL uygulamaları fiilen devam etmektedir. Başta seçim bölgem Muş, Hakkâri, Van ve Mardin olmak üzere, birçok kentte valiliklerce her on beş günde bir verilen eylem ve etkinlik yasağı kararı, partimiz ve toplumsal muhalefet için rutin hâle getirilmiş durumdadır. Burada zaman darlığı nedeniyle sıralayamayacağımız birçok keyfî yasak, engelleme, hukuksuz gözaltı, kolluk şiddeti, Türkiye'nin birçok yerinde her gün karşımıza çıkmaktadır. Elbette bu yaşananlara seyirci kalmayacağız; zulmünüzü, hukuksuzluğunuzu yüzünüze her gün haykıracağız.
Değerli milletvekilleri, medyayı kontrol altına alarak halkın haber alma özgürlüğünü engelleyebileceğinizi, demokratik siyaseti susturabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz; hakikatin sesini kısamayacaksınız. Bakınız, Türkiye'nin yaşadığı bu karanlık tablo karşısında özellikle medyanın sergilediği tutum tarihe bir kara leke olarak geçmiştir. HDP'ye, farklı kimlik ve inançlara, toplumsal muhalefete, kadınlara, ekoloji mücadelesi yürütenlere karşı her gün yayın yoluyla nefret dilini örgütleyen, hedef gösteren yandaş medyanız da en az iktidarınız kadar suçludur. Dipsiz medyanızın yaptıklarını tek tek sıralayacak olursak saatler de günler de yetmez. İzmir'de parti binamıza girerek Deniz Poyraz arkadaşımızı katleden katille ilgili medyanızın yaptığı "HDP binasında çatışma." haberi iktidar medyanızın çukurun da çukur dibinde olduğunun somut bir örneğidir. Geçen hafta şüpheli bir şekilde cezaevinde yaşamını yitiren Garibe Gezer için "Cezaevinde beslenen bir terörist daha öldü." başlığını atacak kadar hadsizleşen ve adına gazete diyemeyeceğimiz bir kâğıt parçası iktidarınızın zihniyetinin yansımasıdır.
Değerli milletvekilleri, iktidar yürüttüğü politikalarla sadece yaşam hakkını ortadan kaldırmıyor; yurttaşların temel anayasal haklarından olan ifade özgürlüğünü, doğru haber alma hakkını da elinden almaktadır. Medyanız, yayıncılık faaliyeti değil, toplumu manipüle ederek iktidarınızın yarattığı krizin üzerini örtme faaliyeti yürütmektedir. İsmini herkesin bildiği bir televizyon kanalınızın ekonomik çöküşün üzerini örtmek için attığı "Uzun süre aç kalmak ömrü uzatır." başlığı buna en iyi örnektir. Başlıklara taşınan "Porsiyonlarınızı küçültün." "Kilo yerine gramla alın." sözleri çürümenin geldiği noktayı göstermektedir. Manipülasyon başkanlığı gibi görev yapan İletişim Başkanlığınız ve bağlı medya yapılanmanız hakikatlerin üzerini karartmak için gece gündüz çalışmaktadır. Yalanın iktidar desteğiyle sübvanse edildiği bir başka ülke örneği daha yoktur. Basın İlan Kurumundan yandaş medyaya aktarılan kaynaklar yalanı sübvanse bütçesidir. Demirören grubunun Ziraat Bankasından aldığı ve geri ödeyip ödemediği belli olmayan 750 milyon dolar iktidar yalanlarının sübvanse edilmesinde kullanılmıştır. Anayasa gereği kamusal yayın yapmak zorunda olan TRT, iktidarınızın, sarayınızın sesi televizyonuna dönüşmüştür. Gece gündüz iktidar propagandası yapan bu kurumun bütçesi yine halkın vergilerinden oluşmaktadır. Halkın parasıyla halka yalan pompalamaya çalışmak yüzsüzlüğün, arsızlığın bir başka boyutudur.
Elbette tüm bunlar karşısında hakikati savunan, gerçeğin peşinde koşan gazetecilerin ve muhalif medya mecrasının olduğunu da biliyoruz. Evet, ülkede asırlar öncesini aratmayan bir basın sansürü vardır; yasaklanan dil, fikir, gazete, kitap ve yayınlar saymakla bitmez. Örneğin, Yeni Yaşam gazetesi cezaevlerine alınmamaktadır. İktidar tarafından hedef tahtası hâline getirilen gazeteciler, haber faaliyetleri nedeniyle yargılanmaktadır. Beğenilen bir "tweet", şarkı, renk, fotoğraf ya da Hükûmet yanlısı bir diziye ilişkin mizahi bir paylaşım bile yargılama sebebi sayılmaktadır. Gazeteci Nedim Türfent ve Abdulkadir Turay, yaptıkları haberler gerekçe gösterilerek beş yıldır cezaevinde tutulmaktadır. Ankara'da 12 Aralıkta öğrencilerin yapmak istediği "Barınamıyoruz" eyleminde haber takibi yapan 3 gazeteci gözaltına alınarak gazetecilik faaliyetleri engellendi.
Değerli milletvekilleri, son dört buçuk yılda 3.436 gazeteci işinden oldu. 2020 yılında 48 gazeteci en az bir gününü gözaltında geçirdi. Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin verilerine göre, 57 gazeteci ve basın çalışanı şu an cezaevinde. Jin News Kadın Haber Ajansı, şu ana kadar 40 kez erişime engellendi. Şimdiye kadar sadece Özgür Gündem gazetesiyle bilinen 60'ı aşkın farklı isimle gazete ve dergiler kapatıldı. Buna rağmen özgür basın boyun eğmeden yoluna devam etmektedir. Ne yaparsanız yapın özgür basını susturamayacaksınız, sesini kesemeyeceksiniz.
Değerli milletvekilleri, Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2021 yılı Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke arasında 154'üncü sıradadır. Ayrıca, Türkiye'de medyanın yüzde 90'ının Hükûmete yakın iş insanlarının kontrolünde olduğu da raporda yer almaktadır. Bu tablonun kendisi bile iktidarınız açısından utanç vericidir.
Evet, ülkenin her alanında kadınlar yok sayıldığı gibi basın alanında da yok sayılma ve eşitsizliğe maruz kalmaktadır. Gazetecilikte Kadın Koalisyonu raporuna göre, 2021 yılı içerisinde 94 kadın gazeteci röportajları nedeniyle yasal tacize uğradı, 82 kadın gazeteci görev başında saldırıya uğradı, 18 kadın gazeteci gözaltına alındı.
Değerli milletvekilleri, dördüncü güç olan basın siyasal iktidarlara karşı önemli bir denetim aracıyken bugün, iktidarın toplumu sindirme ve manipüle etme aracı hâline getirilmiştir, psikolojik aracına dönüştürülmüştür. Oysa basın, bir ülkenin demokratik göstergesinin aynasıdır. Unutulmamalıdır ki basının özgür olmadığı bir ülkede toplum da siyaset de özgür olmaz.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe; saraya, savaşa, yandaşa ayrılan bir bütçedir. Bu bütçede yoksullara, emekçilere, engellilere, öğrencilere ve kadınlara yer verilmediğini görüyoruz. Neden mi? Çünkü kadın yoksulluğuna dair Kadın Meclisimiz 18 ilde emekçi kadınlarla bir araya geldi ve yoksulluğu yerinde gözlemledi. Midyat'ta Süryani kadınlar, Kızıltepe'de tarım işçisi kadınlar, Adıyaman Bulam'da tütün işçisi kadınlar, Ankara Balâ'da soğan, pancar ve patates tarlalarında mevsimlik tarım işçisi kadınlar ziyaret edildi. Durum hiç de iktidarın burada anlattığı gibi güllük gülistanlık değildir, insanlar yoksullukla mücadele etmekte, yaşam mücadelesi vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ŞEVİN COŞKUN (Devamla) - Sadece birkaç örnek paylaşacağım. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar sadece bir kente gitmekle sınırlı kalmamakta, daha çok gezici tarım işçisi olarak çalışmaktadır; Konya'dan Amasya'ya, Adana'dan Bursa'ya neredeyse birkaç şehir değiştirmek zorunda kalmaktadır. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar 12 ila 65 yaşları arasında günde on iki ila on dört saat tarlada çalışmakta, günlük 60 ila 110 TL arasında ücret almaktadır. Mevsimlik tarım işçisi kadınlar çadır kentlerde yaşamakta, sağlık hizmetlerine erişememekte, eğitimlerine devam edememektedir. Bir de savaş mağduru kadın işçiler var. Afrin'den, Kobani'den, Rakka'dan savaştan kaynaklı yaşam alanlarını terk ederek Türkiye'ye gelen bu mülteci kadınlar daha fazla emek sömürüsüne maruz bırakılmaktadırlar. Bu örnekler bile kadın işsizliğinin ne kadar vahim bir durumda olduğunu; yoksulluğa, işsizliğe terk edilen kadınların geçinmek için zor çalışma koşullarına maruz bırakıldığını göstermektedir.
Teşekkürler Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)