| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 16.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başındaki -tabii, gecenin bu saatinde uyanık olanlar varsa- halkımızı buradan saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar) On bir gündür çok yoğun bir tartışma süreci geçirdik ve hâlâ da bütçeyi konuşmaya çalışıyoruz. Gecenin bu saatinde herkes yorgun ama konuşmak ve bütçeye dair görüşlerimizi ifade etmek de esas.
Hazırlanan bu bütçenin halkın bütçesi olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz; bu bütçe halkların değil, sarayın bütçesi olarak düzenlendi. Gerek Komisyon sürecinde gerekse de bu iki haftalık Genel Kurul sürecinde haklarımızı savunmak için, yapılan tüm yolsuzlukları, usulsüzlükleri, haksızlıkları bir bir deşifre edip anlatmak için HDP olarak sizlerin sesini Meclise taşımaya çalıştık; bunu tabii, halkımız için söylüyorum. Bizler HDP olarak bütçe görüşmeleri boyunca sarayın bütçesine karşı halkın bütçesini savunduk. Bütçe görüşmeleri bitiyor olabilir ancak bizler, iktidarın ezilenlere, emekçilere, kadınlara, gençlere, çocuklara, doğaya karşı uyguladığı düşman politikaları; kimlikleri, kültürleri, dilleri tekleştiren ayrımcı politikalarını söylemeye de devam edeceğiz.
Değerli halkımız, kamu kurumlarında yapılan alımlarda işleyen torpil, yandaş kayırma, kişiye özel ilan gibi uygulamalar hiç bu kadar pervasızca yapılmamıştı. Bu iktidar döneminde mesleğe alımlarda gerçekleşen eşitsizlik, aranan koşulların kişilere göre konulması göz göre göre gerçekleşti. Dilsel, bilişsel ve teknolojik yetkinliklerle donatılarak eşitlik ilkesi temelinde eğitim verilmesi gerekirken, bu iktidar ideolojik saplantılarla ve niteliksiz bir müfredatla üniversiteleri il binalarına çevirmeye çalıştı. Üniversitelerden yaklaşık 7 bin akademisyeni keyfî ve hukuksuz bir şekilde ihraç eden ve barış akademisyenlerinin işe iadelerini, yargılandıkları davalarda beraat etmelerine ve Anayasa Mahkemesinin "ifade özgürlüğü" kararını vermesine rağmen OHAL hukuksuzluğuyla engelleyen iktidar, kişiye özel ilanlarla üniversiteleri şirketlerine dönüştürmeye uğraştılar. Belediye alımlarına bakıyorsunuz, AKP referanslı kişiler; üniversitelere bakıyorsunuz, eşe, kardeşe, yeğene özel ilanlar açılmış. Üniversitede eşine özel kadro açan ve şartları eşine göre ayarlayarak puanları yeten 5 kişinin ise başvurusunun iptal edilmesini sağlayan daire başkanları var bu ülkede. Sizin iktidarınızda yaşandı tüm bu usulsüzlükler. Torpil, yolsuzluk, kayırma, liyakatsizlik üzerine kurulu bir sistem tarafından yönetiliyor iktidar. Utanmanız gereken bu tablo karşısındaysa, maalesef, gururla anlatıyorsunuz. Barış talep eden akademisyenler, iş güvencesi talep eden araştırma görevlileri, emeğine ve haklarına sahip çıkan idari ve teknik personel, iradesine ve geleceğine konulmak istenen ipotekleri kabul etmeyen öğrenciler üniversitelerin dışına itildi bu dönemde. Ne şekilde çalıştığı belli olmayan OHAL Komisyonu, barış akademisyenlerinin başvurusunu aradan geçen beş yılın ardından "ret" kararı vererek sonuçlandırdı. Açıkça hukuksuz, siyasi ve keyfî olan bu kararlar, iktidarın sadece siyasi hesaplarının sonucu olmakla kalmadı; muhalif, özgür düşünce ve barış talebine karşı bir hesaplaşmanın ve cezalandırmanın da aracına dönüştürüldü. En başta YÖK olmak üzere, Türkiye'de eğitim kurumları ve özellikle üniversiteler için köklü bir dönüşüm şart. Biz de üniversiteler, akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün mekânları olana kadar, üniversitelerde iş güvencesi, liyakat hâkim olana kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz.
Değerli milletvekilleri, kapitalizm, bugün dünyanın dört bir tarafında emeğin, doğanın ve kadının sömürüsü üzerinden yarattığı ekonomik kriz ile dünya genelinde giderek derinleşen bir uygarlık ve ekolojik krize yol açmıştır. Şirketler ve hükûmetler daha fazla kâr hırsıyla doğayı geri dönüşü olmayacak bir barbarlıkta tarumar etmeye devam ediyor. Türkiye'de, AKP iktidarıyla, yaşadığımız coğrafyada doğal ve kültürel varlıklar, inşaat, maden ve enerji şirketlerinin çıkarı için akılalmaz bir hızla talan ediliyor. Doğa talanı eksenli politikalar yüzünden kentlerimiz yaşanmaz hâle gelirken tarım alanları, enerji ve maden projeleri için kullanıma açılmakta, yok edilmekte. Sarayda kararlaştırılan bu kötücül politikalarla bütün kamusal varlıklarımız yandaş şirketlere transfer ediliyor. Senelerdir, bu kürsüden Hükûmete, ekolojik yıkımlara ve kıyımlara son verilmesi çağrısı yapıyoruz, diyoruz ki: "Bu doğa talanına son verin." Diyoruz ki: "Yandaş şirketlere doğayı peşkeş çektiğiniz için geleceğimizi her gün daha fazla tehlikeye atıyorsunuz." Ve diyoruz ki: "Artık bu Mecliste ekoloji temelli bir bütçe konuşulsun." Biz diyoruz da kime diyoruz? Maalesef, bu iktidar, dünyada son bir ağaç kalsa gidip bulup onu kesecek düzeyde ekolojik yıkım yapıyor.
Değerli milletvekilleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Mardin Artuklu'da tam 14 taşınmazı satışa çıkardı, muhtemelen oradan da birilerini zenginleştirmeye çalışıyorlar ve yine, Mardin'in Yeşilli ilçesine bağlı Gül ve Tepebaşı Mahalleleri 2016 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla riskli alan ilan edildi. Bu kararın ardından, AKP'li Yeşilli Belediyesi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı Toplu Konut İdaresi her 2 mahalleyi kentsel dönüşüm alanı olarak belirledi. 2021 yılının Ocak ayında, ilçede gerçekleştirilecek proje kapsamında belirlenen binaların yıkımına başlanıldı ancak hazırlanan proje ilçenin tarihî ve mimari dokusuna aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edilmedi ve yeniden başlayan proje süreci tamamlanmadan ilçede belirlenen evlerin çoğu yıkıldı. Evlerini boşaltmak istemeyen yurttaşlar yıkım kararlarına tepki gösterirken evleri boşaltılmak istenildi; elektrikleri ve suları kesildi; yurttaşlar polislerce evlerinden çıkarıldı, darbedildi ve gözaltına alındı. Bunun üzerine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verdiğim soru önergesine Bakanlığın tarafıma iletmiş olduğu cevapta "Bölgede uygulanacak proje hazır değil, söz konusu projede planlama çalışması devam etmektedir." sözleriyle açıklandı ancak devamında ise evlerin tahliye işleminin zorla yapıldığı görüntülere yansımasına rağmen, halkla dayanışma bilinciyle anlaşarak tahliye işlemlerinin gerçekleştirildiği, anlaşılamayan 5 parsel için de cebrî istimlak süreci başlatıldığı ve bu konuda da mahkeme süreçlerinin bekletildiği iddia edildi. Aslında, bu cevaptan da anlaşılacağı üzere, proje henüz yapılmadı ve ortada bir planlama yok. Yine de Belediye ve Bakanlık halkı kandırmanın derdine düştü ama biz, göz göre göre halkı mağdur etmenize izin vermeyeceğiz. Biz, halka rağmen gerçekleştirdiğiniz bu talan düzenine devam etmenize izin vermeyeceğiz ve buradan, tekrardan şunu söylemek istiyorum: Yarattığınız bu işgal düzenine, bu yıkım politikalarına karşı direnen halkların mücadelesi kazanacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bizler Halkların Demokratik Partisi Kadın Meclisi olarak "Kadın Yoksulluğuna Hayır" kampanyamız kapsamında, birçok ilde olduğu gibi Mardin'de de emeği sömürülen, yok sayılan kadınları ziyaret ettik. Ziyaret ettiğimiz kadınlar arasında Süryani kadınlar da vardı. Süryani kadınlar, hem inançlarından hem de kadın kimliklerinden dolayı ağır bedeller ödemeye devam ediyorlar. Dün Süryani kadınların maruz bırakıldığı insanlık suçları bugün hâlâ devam ettiği gibi, dışlanma ve cinsiyetçi yaklaşımları da devam ediyor. Çoğu kadın yaşadığı dışlanma ve güvenlik sorunlarından kaynaklı yaşam alanlarını terk ederek yurt dışına gitmek zorunda bırakıldı. Yıl neredeyse 2022 olmuş ama hâlen okullarda can güvenliği olmayan Süryani çocuklar, hem öğretmenler hem de öğrenciler tarafından "Cennete gitmeyeceksiniz, dine dönün." şeklindeki baskılara maruz bırakılıyor. Ayrımcı yaklaşım ve tacizlerden dolayı okulu terk etmek zorunda kalan genç Süryani kadınların eğitim hakkı engellenirken bu saldırıyı önlemeye dönük politikalar geliştirilmiyor; kadına yönelik düşman politikalar her yönde, her yerde devam ediyor.
Peki, Süryani kadınlar bizlerden ne istiyor? Çocuklar okula giderken her an başlarına bir şey gelir kaygısı yaşamamayı istiyorlar. İnançlarını güven içerisinde yaşamayı istiyorlar. Evlerini, yaşam alanlarını baskı ve korkulardan dolayı terk etmemeyi istiyorlar. Genç kadınlar eğitim hayatlarına korkusuz bir şekilde devam etmeyi istiyor. Kendilerine yönelik dışlanma, ötekileştirme politikalarının son bulmasını istiyorlar.
Bizler, HDP olarak kadınlar için eşit, adaletli ve sömürüsüz bir dünya istiyoruz ve bunu gerçekleştirmek için elimizden ne gelirse de yapacağız, bu da buradan kadınlara sözümüz olsun.
Teşekkürler.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)