| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına İlişkin Olarak İmzalanan Mevcut Protokol I'in Yerini Alan Protokol I ile Anlaşmaya Eklenen Protokol III'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 21.12.2021 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biz tabii, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Karadağ'la olsun, bölgemizdeki diğer ülkelerle olsun Türkiye'nin ekonomik ve siyasi ilişkilerinin derinleşmesini destekleriz. Ancak bu anlaşmada, bu protokolde itiraz ettiğimiz kimi hususlar var. Öncelikle bunları Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum.
İthal edilecek bazı ürünlere, yüzde 100 oranında, en çok gözetilen ulus tercihli gümrük vergisi indirimi uygulanacak malumunuz bu anlaşmayla ve bu kapsamda 2.850 ton farklı et ürünleri, 300 ton şeftali, 5 bin ton buğday unu veya mahlut unu ve 500 ton makarna da yer almakta ilgili listelerde.
Değerli arkadaşlarım, tabii, biz Karadağ'la ilişkilerimizi derinleştirelim ama bunun bedelini hayvancılarımıza, bunun bedelini çiftçilerimize ödetmeyelim; ilk olarak bunu söylemek isterim. Türkiye olarak üreticilerimizi koruyalım, iç pazarımızı ithalata bağımlı kılmayalım. Türkiye'nin üretim altyapısı tahrip oluyor ve kurun arttığı bir ortamda Türkiye'nin nasıl bir gıda kriziyle karşı karşıya kaldığını da görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu sebeplerle, bizim bu protokole muhalif olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bunun yanında, tabii, şeytanın "gör" dediği, protokol metnine baktığımızda, 13'üncü sayfada bir şey görüyoruz: Karadağ adına Ekonomi Bakanı Sekulic'in anlaşmayı imzaladığını, Türkiye adına da -tanıdık bir imza var değerli arkadaşlarım- Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın imzası var burada, bu anlaşmanın altında, 2019 Kasımında imzalanan bu protokolün altında dönemin Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın imzası var.
Hatırlayacaksınız, Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç, bu yıl nisan ayında, Ruhsar Pekcan'ın kendi şirketinden, ailesinin şirketinden kamu ihale mevzuatına aykırı şekilde dezenfektan alımı yaptığını kamuoyuna açıklamıştı, birkaç gün sonra da Bakanlık bu alımın gerçek olduğunu kabul etmek durumunda kalmıştı.
Şimdi, tabii, bu konuşmalardan sonra değerli AK PARTİ'li arkadaşlarımız sataşma nedeniyle söz alıp açıklamalarda bulunuyorlar; Ruhsar Pekcan'ın niye Yüce Divana verilmediğiyle ilgili, bu dezenfektan alımıyla ilgili -kanunlarımıza aykırı dezenfektan alımının- niye bir siyasi işlem yapılmadığıyla ilgili bir açıklama yaparsanız çok memnun olurum. Şunu hatırlatmak istiyorum: Ruhsar Pekcan buraya geldi, bu kürsüye çıktı, bu kürsüde yemin etti arkadaşlar ve sizler çılgınlar gibi Ruhsar Pekcan'ı alkışladınız. Şimdi sormak istiyorum: Bu Mecliste yemin eden bir kişinin bu Meclise hesap vermesini, bu Mecliste bir soruşturma komisyonu kurulmasını niye engellediniz arkadaşlar? Buna verecek bir cevabınız var mı merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Niye bu Mecliste bir soruşturma yapılmasını engellediniz? Kendi arkadaşınızı, kendi şirketine ihale veren arkadaşınızı, kendi şirketinden ihalesiz alım yapan arkadaşınızı niye Yüce Divana göndermediniz? Bunu sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine bunun yanında hatırlatmam lazım: "Ruhsar Pekcan" dendiğinde, "AK PARTİ'nin dostları" dendiğinde, "AK PARTİ'nin içinden çıkan ve Türkiye'ye bu türden kötülükleri yapan insanlar" dendiğinde aklımıza gelen birisi daha var, hatırlatmam gerekiyor. Ona da bir dönem alkışlar sunuyordunuz, onu da bir dönem bayrağımızın önüne koyup ekranlarda millete seyran ediyordunuz; yeni adıyla Aaron Goldsmith. Duydunuz mu hiç? Yeni adıyla Aaron Goldsmith.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Altıncı, altıncı! Kankaları! Eski işverenleri, eski işverenleri, hoca!
YUNUS EMRE (Devamla) - Namıdiğer -siz daha iyi tanıyacaksınız- Rıza Sarraf ya da Reza Zarrab. Şimdi, 8 Aralık günü Sözcü gazetesinde bir haber gördüm, değerli arkadaşlarım, Rıza Sarraf'la ilgili Aaron Goldsmith'le ilgili; ABD'de 3,6 milyonluk bir evde oturuyormuş Rıza Sarraf, 32 büyük ahırdan oluşan at çiftliği almış.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hocam, Rıza Sarraf eski eş başbakan, dikkatini çekerim. Bakanların yarısının maaşını Rıza Sarraf verdi, biliyorsun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kürsüdeki hatip de kendi partisinden Başkanım, laf atmasın.
BAŞKAN - Sayın Ağbaba, konuşmacının insicamını bozmayın lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla) - 32 büyük ahırdan oluşan at çiftliği satın almış.
Sayın Bülent Turan, umarım ekleyecekleriniz vardır yani bir sataşma vesilesi olsun. Gerek Ruhsar Pekcan konusuyla gerek Aaron Goldsmith konusuyla ilgili açıklamanızı gerçekten merak ediyorum, duymak isterim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ayda bir gelenlere cevap vermiyoruz Yunus Emre Bey.
YUNUS EMRE (Devamla) - Bunun yanında, 300 bin dolar ödeyerek bir gösteri atı satın aldığı da Sözcü gazetesinde bahsettiğim haberde kayıt altına alınıyor. Gerçekten, gerek Ruhsar Pekcan olayı gerek Aaron Goldsmith olayı açıklanmaya muhtaç. Sizlerin umarım bir açıklaması vardır bununla ilgili çünkü bu bahsettiğimiz paralar, değerli arkadaşlar, dolar, euro cinsinden bahsettiğimiz bu paralar sizin, bizim, milletimizin paraları. Bakın, çok ağır, cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşadığımız bir ortamda, insanlarımızın ekmeğe muhtaç olduğu bir ortamda, en önemli şehirlerimizde ekmek kuyruklarının olduğu bir ortamda bu milletin parasıyla 300 bin dolara gösteri atı alan, 3,6 milyonluk evlerde oturan insanlardan bahsediyoruz, buralardan, Türkiye'den çaldıkları paralarla. (CHP sıralarından alkışlar) Umarım buna bir açıklamanız vardır.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu uluslararası sözleşmeler üzerine yaptığımız görüşmeler, iktidarın dış politika yaklaşımı hakkında da belli teşhisler yapmak için bize bir fırsat sunuyor. Şu anda ekonomik kriz nedeniyle iktidar tarafı ne yazık ki türlü tavizler veriyor ve Türkiye'de bir dönem estirdiği havanın çok aksine işlere imza atıyor.
Şimdi, bir defa, geçtiğimiz haftalarda Birleşik Arap Emirlikleri olayı yaşadık. Şimdi, Birleşik Arap Emirlikleri, sizlerin bu kürsüde söylediklerinize göre 15 Temmuz hain darbe girişiminin arkasındaki güçtü. Bunu sizler söylediniz. Yetmedi, bu konularda televizyon dizileri çektirdiniz devletin kanalında. Değerli arkadaşlarım, bu da yetmedi, Ankara'da Emirlikler'in Büyükelçiliğinin bulunduğu sokağın adını değiştirdiniz; siz yaptınız, Medine Müdafii Fahrettin Paşa Caddesi yaptınız Emirlikler'in Elçiliğinin bulunduğu caddenin adını.
Şimdi, sormak istiyorum size: Ne değişti arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye bakımından karşı karşıya bulunduğumuz bu ekonomik sorunlar dışında ne değişti? İsrail'le ilgili, Mısır'la ilgili Sayın Cumhurbaşkanının açıklamaları var. Biz tabii ki daha önce de söyledik, "Siyasi diyaloğun geliştirilmesi gerekir, büyükelçi atanması gerekir." dedik. Biz bunu söylediğimizde bizi "darbe sevici" olmakla suçluyordunuz. Ne değişti arkadaşlar? Bugün ne değişti?
Yine hatırlatmak istiyorum: Libya'da çok daha yapıcı bir konuma geldiniz. Doğu Akdeniz'de çok daha farklı bir politika izliyorsunuz. Araştırma gemileri nerede arkadaşlar?
Değerli arkadaşlarım, çok örnek var. ABD, CAATSA yaptırımlarını devreye aldı. Niye sesiniz çıkmıyor? Nerede o itirazlar? F-35 programından Türkiye çıkarıldı. Niye sesiniz çıkmıyor arkadaşlar? Bu konularla ilgili niye bir şeyler söylemiyorsunuz? Acaba, Halk Bankasıyla ilgili ya da Sezgin Baran Korkmaz'la ilgili ya da ABD Kongresinde kabul edilen bir karar tasarısına göre Sayın Cumhurbaşkanının mal varlığının araştırılması görevinin Kongre tarafından yönetime verilmesiyle ilgili söylemek istemediğiniz şeyler mi var arkadaşlar? Bu yüzden mi bunlara yanıt vermiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, üzülerek belirtmek istiyorum: Türkiye'nin dış politikasında kapsamlı bir değişim yaşanıyor ama bu, Türkiye'nin menfaatlerini gerektirdiği için yaşanmıyor ne yazık ki. Tek adam rejiminin, Türkiye'de kurulan tek adam rejiminin ciddi kısıtlarla karşı karşıya kaldığı görülüyor, ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldığı görülüyor ve bu kapsamda, yeni bir politika izlenmeye başlanıyor ve dikkat edin, önceki politika da tamamen iç politikayla ilgiliydi, içeride partinizin, Sayın Cumhurbaşkanının menfaatleriyle ilgiliydi; bugün de aynısı oluyor, bugün Türkiye'nin menfaatleri değil, Cumhurbaşkanının menfaatleri bu adımları gerektirdiği için bunları atıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda, yine hatırlatmak istiyorum: ABD'ye Büyükelçi olarak atadığınız eski bir arkadaşınız, partinizden eski bir milletvekili Murat Mercan'ın ABD basınında 17 Ekim 2021 tarihinde çıkan bir yazısı var: "ABD ile Türkiye arasında yakınlaşmanın tam da zamanıdır." başlıklı bir yazı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
YUNUS EMRE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu yazıda ortaya konulan görüşleri ileriye süren bir Büyükelçi atadınız ancak partinizin uzun süredir izlediği ABD politikası tam olarak bunun 180 derece karşısındaydı. Ben çok merak ediyorum, yani böyle bir politika izleyecek arkadaşlar olarak, bir parti olarak niye böyle bir yazıyı sizin Büyükelçiniz yazıyor?
Ve -sözlerimin başında da belirttim- son olarak şunu hatırlatmak istiyorum: Bu protokolü imzalayan Ruhsar Pekcan nerede arkadaşlar? Ruhsar Pekcan nerede? (CHP sıralarından alkışlar) Ruhsar Pekcan'la ilgili neden işlem yapmadınız? Ruhsar Pekcan'la ilgili iddialara verecek bir yanıtınız var mı? Biz bu yanıtı bekliyoruz. Defaatle sorduk, burada araştırma önergeleri verdik, hiçbirine yanıt vermediniz. Hepinize sataşıyorum arkadaşlar, hepinize sataşıyorum, lütfen biriniz çıkınız ve Ruhsar Pekcan'ın nerede olduğunu bu kürsüde yanıtlayınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)