| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 22.12.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün yine bir torba kanun gündemimizde, 299 sıra sayılı torba kanun. Bu kanun çerçevesinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım.
Tabii, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra bize artık torba yasa yapılmayacağı defaatle ifade edilmesine rağmen maalesef bu alışkanlığın devam ettiğini görüyoruz. Bu da tabii, üzücü bir şey, öyle olmaması lazımdı. Tabii, bu kanun teklifinin bir özelliği daha var; bu kanun teklifinin çok iyi hazırlanmış olduğunu söyleme imkânımız da çok fazla yok, iyi hazırlanmadan alelacele getirilmiş bir kanun teklifiydi, etki analizi yoktu ki önemli unsurlar, önemli maddeler içermesine rağmen etki analizinin olmamasını büyük bir eksiklik olarak ifade etmek gerekir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada 13 tane madde var ama ben, özellikle birkaç tane maddenin üzerinde durmak istiyorum başlangıçta, vaktim kalırsa diğerleri üzerinde de dururum. Bunlardan bir tanesi asgari ücretliden vergi alınmaması ve bütün çalışanların gelirlerinin asgari ücret kadarlık kısmının vergi dışı tutulmasıdır. Bu, yıllardan beri, muhalefet partilerinin hep ifade ettiği, arzu ettiği, olmasını talep ettiği bir şeydi ama bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda adım atmamıştı, en sonunda böyle bir noktaya geldi. Bu anlamda baktığımızda muhalefet partilerinin bir zaferidir, onların talebi çerçevesinde oluşmuş bir şeydir. Adalet ve Kalkınma Partisinin zannediyorum -son dönemde, oy kayıplarıyla birlikte düşününce- biraz daha seçmenin gönlünü alma anlamında getirdiği bir tekliftir. Şu veya bu sebeple biz, bu teklifin gelmesini zaten destekliyorduk ve bu anlamda Komisyon çalışmalarında da bunu destekledik fakat burada mümkün olduğu kadar bir şeyi yapıyormuş gibi görünme gayretinin olduğunu da görüyoruz. Çünkü kanun teklifi ilk geldiği hâliyle sadece asgari ücretlileri kapsıyordu. Yani birisi asgari ücretin 1 lira üzerinde para almış olsa veya bir asgari ücretli, diyelim ki bir saat ek çalışmadan dolayı kendisine bir maaş, ücret verilmiş olsa bu teklif kapsamına girmiyordu yani asgari ücretten gelir muafiyetine, gelir istisnasına girmiyordu. Bu, tabii, büyük bir haksızlıktı, adaletsizlikti, vergi sistemi açısından da son derece kötü bir şeydi. Buna Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar çok direndiler ama uzun müzakerelerden sonra yeşil ışık gelince sonrasında kabul edildi.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim direndi ya! Yapmayın ya, yapmayın!
ERHAN USTA (Devamla) - İbrahim Bey bu konuyu biliyor yakından.
Dolayısıyla, bu anlamda, bunu, meslek örgütlerinin ve muhalefet milletvekillerinin de bir başarısı olarak tekrar burada mutlak surette zikretmek gerekiyor.
Tabii, mesela, biz de burada İYİ Parti Grubu olarak bu kapsamın genişletilmesi, bütün çalışanları kapsamasına yönelik bir önerge verdik, yine benzer bir önerge verdik. Adalet ve Kalkınma Partisine de arkadaşlarımıza da orada söyledik -çünkü sabahtan beri biz talep ediyoruz, siz direniyordunuz, tamam şimdi siz de rıza gösterdiniz zaten- daha doğrusu Cumhur İttifakı'na: Bunu hep birlikte ortak bir önergeyle yapalım, bu siyasi nezaketi lütfen gösterin dedik fakat onda da pek başarı elde edemedik maalesef.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ya, el insaf ya!
ERHAN USTA (Devamla) - Dolayısıyla bunda bizim önergemiz reddedildi ama arkadaşların kendi önergelerini biz de destek vererek kabul ettik. Böyle bir şeyde, tarihî olayda -çünkü destek veriyoruz, mücadele ediyoruz- önergesinde bizim de keşke imzamız olsaydı.
Fakat şimdi gelelim arkadaşlar, burada vahim bir hata var, onu görmemiz lazım, şu ana kadar yapılan gayet güzel ancak... Biliyorsunuz, burada, bizim normal sistemimizde, çalışanlar içerisinde bekârlar ile evli ve çocuğu olanlar arasında bu asgari geçim indirimi müessesesi kanalıyla vergide bir farklılaştırma yapıyorduk. Yani eğer evliyse, hele hele hanımı çalışmıyorsa, işte, çocuk sayısı da arttıkça onlara vergi avantajı sağlayan bir sistemimiz vardı, şimdi bu sistem tamamen ortadan kaldırıldı burada. Hâlbuki bizim arzu ettiğimiz bir şey değildi yani bunun kaldırılması da gerekmiyordu. Dolayısıyla, şu anda, bekâr çalışan ile evli, eşi çalışmayan, atıyorum, 10 çocuğu da olan insandan aynı vergi alınıyor, aynı geliri alıyorlar -brüt geliri aynıysa aynı net gelire sahip oluyorlar- bu ciddi bir adaletsizlik. Bu dünya uygulamalarına da son derece terstir, yanlıştır. Hatta şunu söyleyelim: OECD, Türkiye incelemelerinde bizi bu konuda -yani bizim mevcudu bile yetersiz saydığı için OECD- eleştiriyordu. E, şimdi, tamamen eşitledik yani bekâr, çalışan bir asgari ücretli ile evli ve 3, 4 çocuğu olan asgari ücretli arasında vergi avantajı açısından hiçbir fark yok. Yani burada şunu söylüyorum: Elbette, bekârda da o muafiyeti yapalım ancak sistemi öyle bir kurgulayabilirdik ki yine, evli olmasına, çocuk durumuna göre bu devam edebilirdi. Hatta şu kadarını söyleyeyim, hemen bir rakam olarak da onu ifade edelim -bunu belki, daha sonra Fahrettin Yokuş Bey bu maddede konuşurken daha detaylı söyleyecektir- yani burada "Vergi dışı bıraktık." derken, mesela, evli ve eşi çalışmayan, 3 çocuklu bir çalışanın aylık maaşına katkısı sadece 40 lira oldu o yüzden. Çünkü zaten onun bir avantajı vardı, o avantajlar silindiği için asgari ücret kadar gelirin vergi dışı bırakılmasının... Mesela, ben evliyim, eşim çalışmıyor, 3 de çocuğum var, benim maaşıma katkısı 40 lira oldu arkadaşlar. Tabii "milletvekili olmak" diye meseleye bakmayın, benim pozisyonumda olan, aynı özelliklerde olan bir asgari ücretli çalışanda bu şekilde olacak. Dolayısıyla, bu, vahim bir hatadır, bu hatadan dönülmesi lazım. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarına da ters yani hem "3 çocuk yap, 3 çocuk yap." diyorsun -ki o politikayı destekliyorum, defalarca söyledim ben- e, devletsin sen, devleti yönetiyorsun, o zaman burada bir vergi avantajı sağlamak lazım. Bu avantaj niye ortadan kaldırılıyor? O avantajın ortadan kaldırılmaması gerekirdi. Hatta bir hata daha yapıldı; o, 2'nci hata. Şimdi, biliyorsunuz, matrah, vergi dilimleri, vergi oranları var, gelir vergisi müterakkidir; yüzde 15, yüzde 20, yüzde 27, yüzde 30, yüzde 35, bilmem ne diye gider. Şimdi, burada güya bu gelir istisna fakat matrahlar ve dilimler hesaplanırken yani tabi olacağınız vergi oranları hesaplanırken vergiden müstesna değilmiş gibi hareket edildi. Dolayısıyla bu anlamda baktığımızda bunun da çok fazla bir mantığı yok. Değerli arkadaşlar, bana göre bunları düzeltmek gerekir.
Şimdi, diğer bir husus: Bu asgari ücret meselesi önemli. İşte, net asgari ücrette yüzde 50 bir artış oldu. Bu, bizim de desteklediğimiz bir politikaydı; İYİ Partinin önerilerine de uygundu, hatta biz işveren yükünün de bir miktar hafifletilmesi meselesini ciddiyetle söyleyen bir siyasi partiyiz, o da kısmen burada yapılmış oldu. Ancak şu anda iktidarın bize şunu söylemesi lazım: Siz bu asgari ücret artışını yüzde kaç enflasyonu dikkate alarak verdiniz? Öyle ya, şu anda enflasyon hızlanıyor arkadaşlar. Yani yüzde 50'nin zaten yüzde 10'u bu ay gidecek. Yani ayın başında yapılan zamları veya şu anda yapılan zamları filan saymıyorum, onlar ocağa kalacak ama aralık ayı enflasyonu, eğer çok büyük bir sihirbazlık yapmazsa Türkiye İstatistik Kurumu, yüzde 10 civarında gelecek, zaten yüzde 10'unu almadan benden, asgari ücretliden veya vatandaştan aldın. Dolayısıyla nedir buradaki enflasyon hedefiniz, Hükûmetin bunu açıklaması lazım; karartıyla iş olmaz. Dolayısıyla bugün Sayın Genel Başkanımızın da grup toplantısında ifade ettiği gibi, bizim önerimiz, diğer bir önerimiz şudur: Çalışanların gelirlerindeki bu kısmi artışı koruyabilmesi için her üç ayda bir enflasyon farkı uygulaması mutlak surette getirilmelidir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu, işin olmazsa olmazıdır yoksa kaşıkla verdiğimizi kepçeyle alacak bir sistemi kurmuş oluruz çünkü maalesef Türkiye çok yüksek bir enflasyon yaşayacak. Hükûmeti bu konuda çok uyardık, "Kuru indirin." diye defalarca uyardık. İşte "rekabetçi kur, rekabetçi kur" diye kur artışının faziletlerini bu sıralardaki arkadaşlar da bize anlattı fakat şimdi de "Kur düştü." diye bir taraflarda halay çekiliyor. Şimdi, bunu anlamak mümkün değil. Ya, bu tutarsızlıklara vaktim olursa ayrıca geleceğim. Şimdi, kur sınırlanmış olsa bile yine mart ayına göre bu kur artışlarına baktığımızda, yüzde 80-90 bir kur artışı var, bunun enflasyona etkisi kaçınılmaz olarak olacak. Dolayısıyla asgari ücretliler başta olmak üzere, çalışanların bu verdiğimiz zamlar, bu artışlar elinde kalmayacak. O yüzden mekanizma öneriyoruz; her üç ayda bir enflasyon farkı uygulaması mutlak surette getirilmelidir. Bunun yapılmaması durumunda yapılan işin bir anlamı olmayacaktır çünkü maalesef, bu Hükûmetin beceriksizlikleri nedeniyle bize yaşatılan enflasyon bütün rakamları altüst etmiştir, anlamsız hâle getirmiştir.
Şimdi, burada önem verdiğimiz diğer bir husus BOTAŞ meselesidir arkadaşlar. BOTAŞ, daha doğrusu bütün kamu işletmeleri şu anda ciddi zarar ediyor. Şimdi, zarara, her şeye bir kılıf bulmakta mahir olan değerli arkadaşlarımız burada da bir kılıf buluyorlar. Sanki BOTAŞ'ın bütün zararı, efendim, konutlara verdiği doğal gazı ucuz vermesinden kaynaklanıyormuş gibi davranılıyor; böyle bir şey yok. Evet, bir indirim var, hepsi yansıtılmış değil kur artışlarının ama esas mesele bu değil. Bütün kamu şirketleri gibi BOTAŞ da ciddi ölçüde zarar ediyor, BOTAŞ'ın önceki yıl da zararı vardı, daha önceki yıl da zararı vardı ve bu zararı giderek büyüyor.
Şimdi, biliyorsunuz, burada, BOTAŞ'ın doğal gaz alımları aslında spot piyasaya filan bağlı değil. Nereye bağlı? Ham petrol fiyatlarına bağlı yani bütün kısa, orta, uzun kontratları ham petrol fiyatlarına bağlı. Ham petrol fiyatları yılbaşında 56 dolardı, bugün, şu anda -kimi zaman 70-72 dolar- herhâlde 70 doların bir miktar altında. Yani buralarda öyle çok yüksek bir şey yok. Hani "Efendim, spot piyasada 1.300 dolara LNG fiyatları var. Biz bunları yansıtmıyoruz." filan deyip millete caka satmanın bir anlamı yok; burası yanlış, burası hatalı, bir defa onu söyleyelim.
Ha, şimdi, bir miktar spottan almak durumunda kaldı; o da niye? Arkadaşlar, 2021 yılında Rusya, Nijerya ve Azerbaycan'la Türkiye'nin bir kısım kontratları bitti. Ya, Ruslar geldiler, neredeyse kapımızda tepindiler, dediler ki: "Arkadaş, şu kontratlarınız bitti, gelin bunu yenileyin." Bizimkiler ihmal gösterdi, orman yangınında nasıl ihmal gösterdiyse, devleti yönetmekte, kontrat tazelemekte de ihmal gösterince, ondan sonra olan oldu. Şimdi, evet, 1.300 dolardan bir kısım şey alınıyor olabilir spot piyasasında ama yine hepsinin böyle olduğunu söylemek mümkün değil. Bu olduysa da burada, Enerji Bakanlığının ve Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Hükûmetin ihmalidir. Devlet yönetmek ciddiyet ister, bu kontratların ne zaman biteceği ta başından itibaren belli; arkadaş, niye tedbirini almıyorsunuz? Arz güvenliği açısından da bu önemli, fiyat güvenliği açısından da bu önemli. Dolayısıyla bu tedbirler alınmadı, bugün, bunlara maruz kaldık, bundan dolayı da gelip sanki böyle, millete bedava doğal gaz veriyormuş gibi bir şey ifade etmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum.
Ha bir de şu var, bilmeyen arkadaşlar için, burada, bu madde ne getiriyor onu söyleyeyim. BOTAŞ, öyle bir hâle geldi ki para kesen... Para makinasıydı BOTAŞ ya. Ben, KİT'lerin dengesine yıllarca bakmış eski bir teknisyenim, KİT dengesini, KİT hesaplarını yaptım. Yani BOTAŞ böyle para kesen bir şirketti; şu anda, KDV borcunu, ithal ettiği doğal gazın KDV borcunu ödeyemiyor; 33 milyar TL borcu var. Şimdi, bunun karşılığında deniliyor ki: Efendim... O hesabı nasıl yaptıklarını bize Plan ve Bütçe Komisyonunda anlatamadılar. Ben hesabı sordum, hesap filan verilmedi bize, kafadan bir şey söylendi. Çünkü şu da yok arkadaşlar: Amerikan Senatosunda bir bakan, bürokrat dâhil, böyle bir rakam verirken, bir kelime ifade ederken tir tir titrer senatörlerin, milletvekillerinin karşısında. Bizde öyle bir şey yok, aklına geldiği gibi konuşuyor. Bakın, emin olun... Cevdet Yılmaz'ı takdir ediyorum, Cevdet Bey -AK PARTİ milletvekili olmasına rağmen- bu ciddiyetsizlikten dolayı o arkadaşları ara ara eleştiriyor. Ya, biri bir şey söylüyor, öbürü bir şey söylüyor; önünde bir şey yok arkadaşlar, bürokrat önüne tek bir A4 kâğıdı alarak geliyor. Ya, kardeşim, bizim, eskiden buralara gelirken çanta taşımaktan vallahi belimiz kırılırdı, bir şey sorulur, mahcup oluruz, patronlarımız mahcup olur filan diye. Şimdi öyle bir şey yok, zaten bir adap filan kalmadı şeyde. Bunu da yeri gelmişken söyleyeyim, belki bunları anlatmak diğerlerini anlatmaktan daha da önemli. Böyle adap falan bürokraside kalmadı. Orada bir arkadaş bir şey söylüyor, öbürü bir şey söylüyor, diğeri bir şey söylüyor; kafalar karışıyor, en sonunda, neyse, bırakın kardeşim, rakam makam istemiyoruz noktasına bizi getiriyorlar Sayın Elitaş, Sayın Başkanım. Hakikaten böyledir, oradaki tutanakları inceleyip bakabilirsiniz.
Dolayısıyla dün 55 milyar lira bir görev zararı rakamı verildi. Arkadaş, bu nasıl oluyor? Ya, bu kadar... Şimdi, bakın, tüketilen, BOTAŞ'ın sattığı doğal gazın yüzde 29'u sanayiye. Sanayiye ne kadar zam yapmışız bu yıl biliyor musunuz? Yüzde 258 zam yapmışız, bu kadar zam yapıyorum. Yine, elektrik santrallerine verilen... Oralar bir de "pass through" olduğu için, direkt geçtiği için, ona zamda zaten limit yok. Yani bir konutu düşük tuttuk millete yansımasın diye, doğru da yaptık. Ya, buradan, 110 milyar lira hasılatı olan bir şirketten, bu kadar zam yapılmasına rağmen... Yani yüzde 29'luk kısma gereğinden fazla zam yaptık, yüzde 34'lük kısma yine gereğinden fazla zam yaptık. Sadece tüketimin yüzde 37'lik kısmında zammı biraz tuttuk diye hasılatı 110 milyar lira olan bir şirkette 55 milyar lira görev zararı oluşur mu arkadaşlar ya? Bu nasıl bir matematik ya, bu nasıl bir matematik? Orada AK PARTİ milletvekili arkadaşlarımız, çok değerli arkadaşlarımız da var, ben isterdim ki buna onlar da itiraz etsin. Orada bir genel müdür yardımcısı bize lay lay lom bir rakam verdi, artık en sonunda bizi bıktırdılar, rakam makam istemekten vazgeçtik. Bu hesap verilsin bize. Bakın, ben şu anda Parlamentoda bunu söylüyorum, bu kadar vakit ayrılması gereken bir konu mu değil mi, bilmiyorum ama hakikaten insanın zoruna gidiyor. Yani sen üçte 2'lik kısımda, satışın üçte 2'lik kısmında zamları gereğinden bile fazla yapmışsın, üçte 1'lik kısmını biraz altta tuttum diye toplam cirosu 110 milyar lira olan bir şirkette "55 milyar lira görev zararı var." diyorsun ya; bu, hazineyi soymak değil de başka nedir arkadaşlar? Bu çapraz sübvansiyon... Bu para nereye verilecek, onu biliyor değiliz. Bir şey daha yapılıyor, deniliyor ki... Yahu, devletin hesabının bir ciddiyeti vardır, devlet bir yere para harcadığı zaman "Şu kadar harcamam var, bu kadar gelirim var." der. Burada ne yapıyorlar? "Bütçe gelir ve giderleriyle ilişkilendirilmeksizin bu işlem yapılır." Niye? Birileri bir gün gelir, hesap sorar diye mi? Ben anlamadım bunu. Niye yapmıyoruz arkadaşlar? Orada yine bürokrat -bu kadar ciddiyetsizlik olur mu ya- "Devletin hesapları şişmesin diye." diyor. O zaman bütün her şeyi netleştirelim, vergiyi bir yere verelim. Vergiyi nasıl olsa harcıyoruz, niye vergiyi brüt yazıyoruz, harcamayı ayrıca yazıyoruz? Herkese, al sana, al sana diyelim, devlete sıfır bakiyeli bir bütçe yapalım. Böyle bir şey olur mu? Devlet, elbette, gelir topluyorsa onu vergisine yazacak, harcama yapıyorsa da onu harcamasına yazacak. Dolayısıyla böyle enteresan bir durum. Bu BOTAŞ meselesi tehlikelidir, dolayısıyla buradaki sıkıntıyı ben size ifade etmeye çalıştım.
Bu teklifteki diğer sıkıntılı bir konu da 7'nci madde. Burada yapılan nedir değerli arkadaşlar? Biliyorsunuz, AK PARTİ hükûmetleri bir gelenek hâline getirdi "Parlamentonun bütçe hakkı diye bir şey yoktur. Kardeşim, ben para bulursam, hatta bulamasam da paramı harcarım, senin bana ne ödenek verdiğinin bir önemi yok." diyor. Bu tavır uzun süredir devam ediyor. Bakın, yıllardır bütçeyi takip eden bir eski bürokrat olarak söylüyorum; emin olun, 1990'lı yıllarda ödenek üstü bir kuruş para harcanamazdı, bir kuruş. Hatta, enflasyon vardı, hesaplar yanlış yapılırdı, enflasyon şaşardı. Her sene gelir, burada Maliye Bakanı hesap verir, ek bütçe kanununu çıkartır, ondan sonra giderdi. Çıkartır mı? Çıkartırdı ama yine bir hesap verirdi. O hesap verme korkusuyla da yıl içerisinde disiplinli davranırdı arkadaşlar. Bu mekanizmalar bunun için oluşturulmuştur. Şimdi böyle bir şey yok, şimdi istediğin parayı harcıyorsunuz, açığı istediğin kadar yapıyorsun, -işte borçlanma limitleri var- borçlanma limitlerini çoğu zaman aşıyorsun; böyle bir hava var. Fakat bu yıl niyeyse bir şey getirmişler; aslında yine aşabilirlerdi. Şimdi, bu torba kanun teklifi içerisinde -müstakil bir teklif olması gerekirken- bir anlamda ek bütçe talep eden bir madde var. Ama kardeşim, ek bütçe kanununda bir rakam olur ya. "Şu kadar aşacağım, şu kadar daha ödenek ihtiyacım var. Bunların şu kadarını personele, şu kadarını sermaye giderine, şu kadarını cari transfere ödeyeceğim." diye onları bir tadat edersiniz, hatta -eskiden yapılırdı- hangi kurumda ihtiyaç olduğunu da belirtirsiniz, bunun karşılığında da işte "Katma değer vergisinden şu kadar gelirim gelecek, şuradan şu kadar fazlam gelecek; onlarla da bunları denkleştiriyorum." dersiniz, Parlamentoya bir hesap verirsiniz. Gelen ne biliyor musunuz? "Genel bütçe vergi gelirlerinde artış olması durumunda bu artış kadar ödenek kaydetmeye Cumhurbaşkanı yetkilidir." Yani "Parlamentoyu Cumhurbaşkanına bağladım." diyor, bunun başka bir izahı filan yok ya, hakikaten olmaz. Keşke bu madde gelmeseydi -yine önceki yıllarda yaptığınız gibi- hiç olmazsa bu kadar incinmezdik, zaten ödenek üstü harcamaları yapıyorsunuz. Sayıştay diyor işte "2020 yılında 94 milyar TL..." Arkadaşlar, 2020 yılında zaten -Sayıştayın kesin hesap kanununu açarsanız, küsuratı da var hatta- 94 milyar TL'lik ödenek üstü harcama yapılmış. Yani şunu diyesim geliyor: Keşke öyle yapsaydınız, hiç olmazsa bu kadar incinmezdik; böyle bir ek bütçe filan olmaz.
Şimdi, dolayısıyla bakın, bu piyasalar güveninin ne kadar önemli olduğunu zannediyorum bir miktar şu dönemde anlaşmışsınızdır. Şunun için söylüyorum: Bakın, gereksiz bir şekilde, güven o kadar zedelendi ki dolar kurunu 18 lira yaptı. Hiç kimse "dışarı mışarı" demesin, bunu Sayın Nebati söyledi "Kardeşim, kendi vatandaşımız para talep ediyor." dedi ama ne oldu? Ya, bir sürü şey... Sayın Erdoğan söyledi "Ya, milletin çok parası var, yastıkaltında var, DTH'lerde çok para var." falan dedi; millet oraya gözünü diktiğini anladı. Öbürü çıktı "Ekonomide OHAL yapacağız." dedi. Çok yakın bir gazeteci çıktı, dedi ki: "Kambiyo kısıtlamaları getirecek." Millet ne yapsın? Feryat figan "Kaç lira olursa olsun dolar alayım; Türk liram eridi, gitti." dedi; 18 liraya çıktı.
Şimdi, vaktim kalmadı -aslında yine bu mevzuya girecektim ama meseleyi biraz fazla uzattık herhâlde, şeye giremedim yani bu son alınan kararları tekrar bir değerlendirecektim, başka bir şeyde değerlendiririz inşallah- ama şunu söyleyeyim: Bu alınan kararlar doğru olduğu için falan değil ya "Hedef 2023", "Hedef 2053" derken "hedef 1973" yaptınız ya! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'nin elli yıl önce terk ettiği bir modeli... Ve Özal'ı dinleyin yani ne çektiğini adam anlatıyor orada, tamam mı -rahmetlinin ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun- bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu, 1980'li, 1990'lı yıllarda Türkiye'yi nasıl ipotek altına alan bir yanlış olduğunu söylüyor; şimdi onu bir modelmiş gibi ortaya koydunuz. Millet bunu çok sevdiği için filan değil, millet şunu gördü bu kararınızda, dedi ki: "Ha, bizim döviz tevdiat hesaplarına el konulmayacak." O yüzden dolar 18 liradan 12 liralara düştü değerli arkadaşlar. Yarın bir tane daha beyanat verin, tersi işlem tekrar olacaktır; kaçınılmazdır bu; bu, güven meselesi.
Şimdi, bütçeyi de böyle yönetirseniz, torba torba bütçeler yaparsanız işte, güven zedelenir. Bu bir gün...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkan, on dakika ilave söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Efendim?
ERHAN USTA (Devamla) - Şaka söyledim.
BAŞKAN - Canınız sağ olsun, biz bizeyiz zaten.
Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Eyvallah. Hakikaten öyle, biz bizeyiz yani televizyonda da seyreden yoksa, zaten şurada 20-30 kişi şey yapıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Dolayasıyla bu güven meselesi önemli bir meseledir yani bu tür uygulamalar... Bakın, harcayacağınız parayı yine harcayın ama güveni bozmayın lütfen.
Şimdi, bütçe açıklarının doğru gösterilmediğini ifade etmek isterim. Bekleyen harcamalar var, Karayolları harcamaları, DSİ harcamaları, medikal sektörü sarf malzemeleri harcamaları, fiyat farkı kararnamesinin çıkması bekleniyor, kamu-özel iş birliğinin kur farkı harcamaları var, bir yandan kamu bankalarına sermaye enjeksiyonu yapılıyor, bütçeyle ilişkilendirilmiyor, BOTAŞ destekleri var. Dolayısıyla bunların hiçbiri bütçede yok. İlave gelecek yükler var, bunları da görmek lazım. Şimdi, kurumlar vergisini 1 puan indiriyorsunuz, asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından bir gelir kaybı olacak, BES'e... Niye bu icap etti, ben anlamıyorum ya. Zengini ne kadar çok seviyorsunuz arkadaş ya. Kim, hangi gariban bireysel emeklilik sistemine girmiş, adam karnını zor doyuruyor. 5 puan daha artırdınız bunu ya, yüzde 25 çoktur emin olun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika daha...
BAŞKAN - Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bakın, BES'in yükü, bireysel emeklilik sisteminin yükü 7,2 milyar lira, şimdi 8,5 milyar lirayı geçecek emin olun. Böyle bir şeye gerek yok. Bunu kim yaptırtıyor bilmiyorum. Meteliğe kurşun attığımız bir dönemde bu paraları vermeyelim arkadaşlar, bunun sisteme... Bakın, ben bunu defalarca sordum: Bireysel emeklilik sistemimin tasarruf oranlarına etkisini bana söyleyin dedim, 40 defa söyledik. Bu, bürokratken de çalıştığım bir konu, böyle bir faydası yok. Bu, tasarruflarımızın yüzde 15 olduğunu tahmin ettiğimiz zamanlarda konulmuş bir şeydi; sağ olsun TÜİK, sonradan bunu yüzde 25'e çıkardı. Çok maliyetli bir şey, yine birileri kafalarına girmiş, ondan sonra buradan da bir yük geliyor. Sonra, devlet iç borçlanma senetleri stopajları sıfırlanıyor. Ya, biz burada feryat ediyoruz, diyoruz ki: Kardeşim, şu TL mevduatının faizinden vergi alın diyoruz -biz sanki tersini dedik- şimdi ne yaptılar; devlet-hazine tahvillerinden aldığı vergiyi de sıfırladı. Rantiyeye bu kadar teslim olunmaz ya, bu kadar. Hem "Faiz haramdır." diyeceksin, "Nas var." diyeceksin, nassa aykırı ne kadar iş varsa hepsini yapacaksın, yazıktır günahtır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)