| Konu: | TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 06.02.2013 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Garabet maddenin adıyla başlıyor. Hükûmet sıralarında İngilizceyi iyi bildiğini düşündüğümüz bir Sayın Bakan oturuyor. İçişleri Komisyonunda bu görüşülürken ilk değişiklik önergesini bununla ilgili vermiştim. "Terörizmin finansmanı." Sizin de kulağınızı tırmalamıyor mu? Terörizm bir düşünce sistematiği. Silahı baz alan, silahı politik bir yöntem olarak benimseyen falan bir tanımı var. Yani Kemalizmin finansmanı gibi bir şey ya da feminizmin ya da aklınıza gelen diğer bütün düşünce sistematiklerinin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Kelimelere takla attırıyorsun!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Kemalizm ne kadar dokunmuş size! Yani söyleyecek başka bir şey yok sanki!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hayır, farkı yok, farkı yok. "izm" olduğunda hemen öyle iğne saplanmış gibi zıplamana gerek yok Ahmet'im!
Yani garabet adından başlıyor. Ayrıca da burada İçişleri Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, ben bu yasanın nerelere gideceğini söyleyene kadar CHP pek kâmil yaklaşıyordu yani onun için öyle bağırmadan önce şey edin. Terörizmin finansmanı olmaz, terörün finansmanı olur. Garabet adından başlıyor.
Şimdi, 2002'de Birleşmiş Milletler tarafından süreci başlatılmış ve bir iç hukuka dönüştürülmesi gereken, altında imzamız olmasından dolayı zorunlu bir işlem.
Peki, burada zurnanın detone olduğu yer neresi? Biraz önce ana muhalefet partisi sözcüsü her şeyi söyledi, yasaya dair dile getirdiği bütün mahzurlara aynen katılıyoruz biz de. Fakat bir şeyi söylemedi; burada, Birleşmiş Milletler sözleşmesindeki terörün tanımına Türkiye'nin bir açıklaması var. Bu sözleşme olduğu için şerh edilemiyor. Bir açıklama. Gazi Üniversitesinin bir öğretim görevlisi bir açıklama düşüyor, diyor ki: "Birleşmiş Milletlerin `terör' tanımında PKK savaşan örgüt gibi gözüküyor, terör örgütü gibi gözükmüyor." Zurnanın detone olduğu yer burası. Hâl böyle olunca Hükûmet ne yapıyor? Dünyada bizden başka bunu iç hukukuna dönüştüren bütün ülkeler bu yasayı aynen tercüme edip iç hukuka dönüştürüyorlar. Bizde terörün tanımına "her derde deva ebegümeci" misali, nereye çeksen, kimi hedefine koysan, iki üç ilişki sonrasında "terörist" olarak suçlayabilecek garabette TMK'ya atıf yapıyor; diğer dünya devletlerinde olmayıp bizde olan ve zurnanın çatladığı yer burası.
Alın Birleşmiş Milletler sözleşmesini bire bir tercüme edin, başındaki de o "terörizmin finansmanı" yerine "terörün finansmanı" deyin? Bakın, bununla herkes yırtabilir. "Terörün finansmanı suç değil kardeşim, terörizmin finansmanı suç!" Bu aklı da ben size vereyim.
Bununla Birleşmiş Milletlerdeki metni, sözleşmeyi aynen tercüme edin, BDP olarak biz bu yasanın altına ilk imzayı atacağız ama "terör tanımı" deyince TMK'ya atıf yaparsan, TMK kapsamında yargılanan herkesi bu sürece dâhil edersen bu ne anlama gelir? Meseleyi yeterince kavrayamayanlar için söyleyeyim. Bu şu anlama gelir: Yeni bir varlık vergisi geliyor, yeni bir varlık vergisi. Neydi varlık vergisi? Bu ülkedeki Ermeni, Rum ya da diğer halklara olan düşmanlık mıydı? Hayır, servet transferiydi, servet transferi. Hangi savaşı kurcalasanız dünyada, hangi kapışmayı birazcık irdeleseniz altından bu çıkacaktır, servet transferi. Burada da iki tane silahı Hükûmet yedeklemek istiyor: Bir, bir servet transferi; iki, yoksullaştırma tehdidi. Varlık vergisi dediğinizde, çapaklarından arındırın, böyle bir şeydir. Bunun böyle olmayacağını? Lütfen, İçişleri Komisyonunda bununla ilgili yürütülen tartışmaların tutanağına bir erişin. Özellikle Komisyona ve kabineye sesleniyorum. En çok değişiklik önergesini AK PARTİ'li vekiller verdiler. Çünkü niye? Çünkü bu yasa bir de özünde İslamofobik bir refleksle hazırlanmış yani 11 Eylül saldırılarıyla birlikte körüklenmek istenen İslamofobyaya bir maddi zemin daha oluşturma. Batı'nın buna yaklaşımı da yine bir servet transferi ve oradaki kendi birikimini güvenceye, garantiye almak. Hatırlayın, Başbakan, bununla ilgili sıkıntıya düşen bir iş adamına "Ben kefilim." demişti, demek zorunda kalmıştı. Böyle bir kefalet sistemi yok. Bekledim ki bir kefalet sistemi olsun. Madem öyle, Başbakan bir iş adamına kefil olabiliyor bu işle ilgili, bırakın biz de bu terörle suçlanacaklar konusunda bir kefalet müessesesi ihdas edelim burada. Niye? Çünkü yargı güvencesi yok, yargının teminatı altında yürümüyor.
Gülmeyin, bu Hükûmet gider, yarın gelir ilk belediye ihalelerinden başlarlar. Hepinizi, bakın, zincire nasıl dâhil edeceklerini söyleyeyim. Kanun, hukuk yoksa kimin ayağına dolaşacağı belli olmaz. Öyle "Biz getirdik, dolayısıyla savunmalıyız", böyle bir anlayış yok. Bakacağız, evrensel ölçüler, hukukun genel ilkeleri buna ne kadar uyuyor? Çünkü yasanın mahreci, ilk hazırlanma mantığı, genetiği İslamofobik. Onun için, öyle yani benim söylediğime gülmeden önce bir düşünün.
Kefalet önemli çünkü ortada hâkim yok, ortada mahkeme yok, hukuk yok. Hükûmetin atadığı bürokrat, bugün sen atarsın? Bu iktidar kimseye gökten zembille inmiş değil, baki değil. Yarın öbür gün başka bir siyasal oluşum gelir 2002 yılından sonraki bütün zenginleşmeleri -eğer bu yasa, TMK böyle kalırsa- masaya yatırır, dört tane bürokratına talimat verir, burnundan fitil fitil getirir. Yoksullaştırma yetkisini Hükûmetin eline veriyor çünkü. Onun için, yani öyle kuru kuruya şey etmeyelim. Buna lütfen dikkat kesilin.
Bakın, bu konudaki samimiyetimiz bundan daha açık olabilir mi? Bire bir tercüme edin, parti olarak ilk imzayı biz atacağız. Yok.
Şimdi, yargıç teminatına bağlı değil. Daha önemlisi, bütün muhalif belediyeleri ilgilendiren bir şey, duruma ayrılması bakımından söylüyorum. Diyelim ki TMK kapsamında bir suçtan yargılanan birisini mülakatla bir belediye başkanı sözleşmeli olarak işe almış, taşeron işçi olarak çalıştırmış ya da bir kartvizit yazmış "Hamili kart yakınımdır." diye. İşte bu, önünüzdeki yasada "nüfuz kullanımı" bahsine giriyor ve doğrudan, yanlış kullanımıyla terörizmin, doğru kullanımıyla terörün finansmanında yer almış oluyor sizin belediye başkanınız ya da daire başkanınız ya da her kim ise ya da farz et sen doktorsun, muayenehanene aldın, hadise böyle.
TMK'ya atıf yapmadan, bu TMK referansını buradan berhava etmeden bu yasa adam olmaz. Adamlıktan kastım eril bir ifade değil yani bu yasa hukukun evrensel normlarına, hukukun genel ilkelerine uygun bir hâle gelmez, bir silah olur, her gelen iktidarın kullanacağı bir şekle dönüşür.
Bir başka garabet: Bir sosyal yardım kuruluşu düşünün. Bol miktarda var ülkemizde. Niyeti halis olanlar var, olmayanlar var. Diyelim ki, o zincirin içerisine TMK kapsamına giren birisi şoför olarak girmiş, şoför olarak. Çıksın iktidar temsilcileri desin ki: "Yok bu yasada, o maddeye cevaz vermez." Tüm o zincir bir terörün finansmanı gibi, isterlerse, değerlendirilebilecek, buna mâni bir hâl yok.
Şimdi, bu zincir dondurulacak, o zincirde yer alan hamiyet sahibi -olur ya biri gelmiş sızmış araya- herkes, eğer iktidar isterse? Hani artık yargıç da değil bürokrat, sicil amiri, kim? Sıralı amirleri, o sıralı amirin en başındaki bakanı, başbakanı, "Bunu böyle yap." ya da "Bunu böyle yapma." demesine bile gerek yok. İçimizde bürokrat kökenli vekillerimiz var. Bürokrat oturur düşünür "Lan, ben bunu yaparsam dünyayı bana dar ederler." ya da "Ben bunu yapmazsam dünyayı bana dar ederler." der.
Sayın Adalet Bakanı ve Sayın İçişleri Bakanı yok, Sayın Maliye Bakanı var. Bürokratların Hükûmetle olan ilişkisini bu vesileyle kendisiyle yaşadığımız canlı bir örneğe atıfla söylüyorum. Üç dört kez sınavlarda birinci olmuş bir Kürt çocuğu aldıramadık işe uzmanlık sınavlarında. Mülakata geliyor, hiçbir soru sormadan eliyorlar. Niye? Mevcut paradigmanın hoşuna gitmez. Eminim ki -Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- böyle bir ne talimatı vardır ne iması ama rüzgâr böyle esiyor. Yarın başka türlü eser, başkaları mağdur olur. Burada değişmeyen tek şey, mağduriyet olgusudur. Topyekûn bir servet transferi, bir varlık vergisi ve muhalif herkesin üzerinde sallanan bir kılıç işlevi görecektir. Onun için, bu yasada izlenecek yol bellidir. TMK'ya atıf yapmaktan vazgeçeceğiz, Birleşmiş Milletler sözleşmesini bire bir tercüme edeceğiz, iç hukukumuz hâline getireceğiz. Bu kadar basitken bu kadar karmaşık bir hâle getiriliyor.
Öte yandan bir telaş sarmış durumda. Bu da, bu ülkedeki bu sömürge psikozuna en önemli işaretlerden biri. Niye? Niye bu telaş? Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları eğer sen bu yasayı iç hukuk hâline getirmemişsen senin açından çeşitli handikaplar içerebileceğini söylüyorlar, finans sigortalarından tutun bir sürü şeye kadar. Niye? Batı'nın denetiminde de ondan. Sermaye söz konusu olunca neuzübillah, yani aman sermaye bu hızla gelmez ya da bak ki gider mider diye bu yasa alelacele yapılıyor, çünkü başta Hükûmetin de direnci var. Salt Hükûmetin de değil, Birleşmiş Milletler sözleşmesi olup diğer üye imzacı ülkeler tarafından bu kadar gönülsüz iç hukuka dönüştürülen başka bir Birleşmiş Milletler sözleşmesi yok. Niye? Amerika'nın İslamofobik yaklaşımının bir finansal yoksullaştırma ve despotizm alanına telif edilmiş, tahvil edilmiş hâli. Uygulamada ne olacak?
Şimdi, niyet okuma yapamayız. Bakıyoruz. Bu kadar da bütün veçheleriyle bunu komisyonlarda dile getirdik, bitap düştük her yönüyle. Uygulamada şöyle olacak? KCK adı altında sektörel operasyonlar yapıldı bu ülkede; öğretmenlere yaptılar, sağlıkçılara yaptılar, öğrencilere yaptılar hem de her okuldan; il bazında yaptılar, ilçe bazında yaptılar, köy bazında yaptılar, mahalle bazında yaptılar, geriye kaldı bir tek esnaf ve bağışçılar. Bu, onların üzerinde yeni bir Demokles kılıcı yaratma şeyidir. Şeye de bakın, geliş, komisyona indiriliş tarihine, tam bu KCK operasyonlarının hız kazandığı, pervasızlaştığı bir zamana tekabül eder.
Ülkede bir barış iklimi esiyor, herkes kendi meşrebince bu sürece destek vermeye çalışıyor. Kaygısı olan kaygısını belirtiyor, korkusu olan korkusunu belirtiyor, katkısı olan katkısını belirtiyor. İşte bu barış iklimine uygun davranmanın yolu buradaki evrensel terör tanımına geri dönmektir. Öbür türlü her şey, bu hısım olmak yerine hasım olmayı tercih ettiğinin bir göstergesi olacaktır. Niyetiniz bu mudur değil midir, bir şey söylemek istemiyorum, ama halk bunu böyle anlayacaktır. Bu TMK'dan herkesin dili yandı, bir de mevta ortada, meyyit ortada, sahibi yok, hiç kimse sahip çıkmıyor bu cenazeye. Başbakan yakınıyor, Adalet Bakanı yakınıyor yasanın uygulamalarından, yargısal faaliyetlerden.
Ee, peki, bizi kim dövüyor? Yani dönüyoruz, bakıyoruz, bu kadar erk sahibi, erk odakları bundan yakınacaklar, bu ülkede sadece yakınmayı boş ver, şöyle bir kaşını çattığında bin türlü düzenleme yapılabilen alanlardan bu alan vareste tutulacak.
Onun için, bir yönüyle bütün bu saydığım mahzurlarına ilaveten, ülkedeki barış iklimini de dinamitlemeye elverişli bir uygulamaya imza atıyoruz.
Özetliyorum, bugün Kürt'e döner, yarın Türk'e döner, öbür gün sağcıya döner, öbür gün İslamcıya döner, beri gün döner Alevilere karşı kullanılır; özü varlık vergisi ve servet transferidir. Bu kadar gayrihukuki, bu kadar yargı sürecini dışlayan, bu kadar bürokratın eline teslim edilen, izanına, vicdanına teslim edilen ve özü itibarıyla da İslamofobik bir anlayışla kaleme alınmış olan bir yasadan hiç kimseye hayır gelmez.
Ziya Paşa'nın bir dizesiyle bitireyim:
"Hayr umulur mu böyle bir gecenin seherinden."
der.
Bu yaptığınız hayr umulmayacak bir sehere doğru önemli bir düzenlemeden ibaret olacaktır.
Komisyonlar para etmedi, fayda etmedi, Genel Kurulda bu ferasetin galip gelmesini diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.