| Konu: | Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 12.01.2022 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ'sinin geleneksel hâle getirdiği torba kanun uygulaması nedeniyle kanun tekliflerinin başlığı da giderek uzamaktadır. Bu kanun teklifinde de Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu içinde hem bazı kanunlarda yapılacak değişiklikler hem de 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de değişiklikler eklenmiştir. Biz, önümüze gelen sıra sayıları itibarıyla kanun tekliflerinin başlığını görebiliyoruz ancak konuşma yaparken hangi kanun teklifinin hangi maddesi üzerinde değerlendirme yapacağımıza ilişkin vatandaşı bilgilendirmeye kalksak kısıtlı süremizin bir kısmı derdimizi anlatamadan bitiyor. Mevzuatımızda da sıkıntıya yol açan bu kanun yapma tekniğine iktidar neden ihtiyaç duyuyor? Çünkü kanun teklifleri Genel Kurula gelmeden, Külliye'de bir harita belirleniyor, içine kamuoyunda kabul görecek makyaj malzemeleri ekleniyor, araya da gizli niyetler eklenerek imzacılar belirlenip bir kanun teklifi olarak önümüze sunuluyor. İşin daha da vahimi, önce Cumhurbaşkanının talimatları dâhilinde herhangi bir konuda uygulama başlıyor, iktidar milletvekillerine de, konu ne olursa olsun, bu dayatmayı savunmak ve "kanun" adı altında parmak hesabıyla Genel Kuruldan geçirmek düşüyor. 301 sayılı Kanun Teklifi de aynı aklın ürünüdür.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 2'nci maddesiyle İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27'nci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Vergi kanunları uyarınca iadesi talep edilen vergilere ilişkin olarak açılan davalarda, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için dava konusu tutarın yüzde 50'si oranında teminat yatırılması hükme bağlanmaktadır. İktidar, hazinedeki açıkları kapatmak üzere vatandaştan pek çok kanuna göre vergi, resim, harç, fon, devlet hakkı, katkı payı, ceza ve bu gibi adlarla ödeme almaktadır. Bu ödemeler tahsil edilirken bazen kamu, bazen de vatandaş alacaklı duruma geçmektedir. Böyle bir durumda her iki tarafın da elindeki güvence idari yargının vereceği kararlardır. Yürütmenin durdurulması kararı da Anayasa'nın 36'ncı maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü bakımından önemli bir koruma mekanizmasıdır. Bu kararlar, davacının temel hak ve özgürlüklerini idareye karşı koruduğu gibi kamu yararını da korumaktadır. Kanun teklifinde, ilgili düzenlemenin sahte faturalar üzerinden yapılan iade taleplerinin önüne geçilerek hazinenin kayba uğramasının engellenmesi amacıyla yapıldığı gerekçe gösterilmiştir. Hedef tahtasına ise bazı kararlarda işin esasına girmeden yürütmeyi durdurma kararı verdiği iddiasıyla mahkemeler oturtulmuştur. Bu gerekçe, başından kabulü mümkün olmayan bir gerekçedir. Yürütmeyi durdurma kararı verilmesi ağır şartlara bağlanmıştır. Danıştay ve idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşebilmesi durumunda yürütmenin durdurulması kararı verebilmektedir. Böyle bir hâlde "Mahkemeler bazı kararlarda işin esasına girmeden yürütmeyi durdurma kararı veriyor." cümlesi bile Hazine ve Maliye Bakanlığının kendisini hukukun üstünde gördüğünü göstermesi açısından yeterlidir.
Vergi müfettişleri tarafından yazılan vergi tekniği raporları da zaman zaman tartışılıp dava konusu edilmektedir. İlgili kişilerin belge, bilgi, kanaatine dayalı olarak hazırlanan bu raporları yargı kararı üzerinde görmek son derece tehlikelidir. Ayrıca bu gerekçe, vergi alacaklarına ilişkin davaları sadece sahte beyan üzerinden yapılan KDV alacaklarıyla sınırlamaktadır. Adli yargıda görülen vergilere yönelik tek dava çeşidi KDV alacaklarına ilişkin davalar değildir. Farklı adlarla 532 çeşit vergi ve ceza ödediğimiz dikkate alındığında, niyetin hazine zararının engellenmesi değil, yürütmeyi durdurma davası açılmasının önüne geçilerek hak arama hürriyetinin kısıtlanması olduğu ortadadır.
Bu arada, KDV alacakları açısından altı çizilmesi gereken bir konu daha var. Herhangi bir suçu olmayan mükellefler de firma veya şahıslardan mal ve hizmet alımı gerçekleştirirken sorunlu mükelleflerle de iş yapabilmekte, fatura alışverişinde bulunabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Başkanım, süremi tamamlayayım.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Türkiye'de 2010 yılından itibaren elektronik fatura sistemine geçiş başlamıştır. Tüm elektronik fatura işlemleri Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yönetilmektedir yani vergi incelemesi ekranları, mükellef sorgulama kontrol alanı idarenin kendi elindedir. Dolayısıyla idari mahkemelere konu olmadan naylon veya gerçek faturayı ayırt edip hazineyi maddi kayıptan kurtarmak da Gelir İdaresi Başkanlığının görevidir. Böyle bir durumda mükellefin mal ve hizmet alımında bulunduğu kişilerin hangilerinin sorunsuz hangilerinin sorunlu olduğunu bilmesi beklenemez iken sorumluluğu iade talebinde bulunan mükellefe yüklemek ve bunun için de yüklü miktarda ödeme yapmasını istemek adil değildir. Asıl çözüm, KDV iadeleri esas olmak üzere, vergi kanunlarında adil vergilendirmeye yönelik büyük bir değişimin yapılmasıdır. Az kaldı, onu da İYİ Parti iktidarıyla, Allah'ın izniyle, inşallah, biz yapacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)