| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değiştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 15.02.2022 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, demokratik bir Türkiye hayalimiz vardı, hâlâ var ancak özellikle son altı yılda, Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan da olduk; ne huzurumuz var ne refahımız var, yalnızca Türkiye olarak değil bölgesel olarak da ne huzur var ne refah var. Bunda ben Türkiye'nin maceracı ve yıkıcı dış politikasının temel bir etken olduğunu düşünüyorum değerli arkadaşlar. Türkiye'miz güçlü bir ülke, çok daha güçlü olmasını hayal ediyoruz ama bu gücün nasıl oluşabileceğini tekrar düşünmemiz lazım arkadaşlar, şapkayı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Agresif, maceracı, saldırgan dış politikamızın nelere yol açtığının bir kez daha muhasebesini yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlar.
Bakın, değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye'nin bir sert gücü var ki her ülkenin bir sert gücü vardır yani kendisini savunacak bir gücü olmalıdır bir ülkenin, bir de her ülkenin yumuşak gücü olmalıdır. Son yıllarda Sayın Erdoğan hep dedi ki agresif politikalarla: "Oraya gireriz, orayı asarız, burayı keseriz. Ege'de, Akdeniz'de maceracı politikalara imza atarız." Sonucu ne oldu? Kim kazandı, kim kaybetti? Gelin, bunun bir muhasebesini yapalım değerli arkadaşlar. Bakın, bütçemizden çok büyük kaynaklar silaha, savaşa gidiyor, oysa o kaynaklarla biz halkımıza, ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz elektrik sağlayabilirdik, emeklilikte yaşa takılanları emekli edebilirdik, Kredi ve Yurtlar Kurumuna borçlu gençlerimizin borçlarını silebilirdik ama kaynaklarımızı silaha, savaşa harcıyoruz.
Bakın, Ege'deki, Akdeniz'deki bizim agresif politikalarımızla tamam, biz silaha, savaşa para harcadık ama sonucu ne oldu? Yunanistan da bir tehdit hissetti ve onlar da daha çok silaha yatırım yapmaya başladılar. Ne yaptılar biliyor musunuz? Fransız uçak şirketiyle anlaşma yaptılar, milyarlarca dolara uçak alıyorlar Fransız şirketlerinden. Niye? Türkiye'yi risk olarak görüyorlar. Amerikan şirketleriyle anlaşma yaptılar, F-35'ler alıyorlar, başka silahlar alıyorlar. Arkadaşlar, bunun sonucunda kim kazanıyor? Amerikan silah şirketleri, Fransız silah şirketleri kazanıyor. Kim kaybediyor? Türkiyeli köylü Hasan amca kaybediyor, Yunanistanlı köylü Yorgo kaybediyor. Değerli arkadaşlar, gelin, bu muhasebeyi bir kez daha yapalım, bu silahlanma yarışında Türkiye'nin ve Yunanistan'ın köylüsünün birlikte kaybetmesinin hesabını, muhasebesini hep beraber yapalım. Ne oldu sonucunda? Yunanistan, Amerika'ya daha fazla üsler açtırdı öyle değil mi? Yunanistan'da çok sayıda Amerikan üssü var ve Amerika bölgeye daha fazla yerleşti. Acaba bu bizim dış politika hedeflerimizle uyumlu mu? Böyle saldırgan politikaların sonuçlarını bir kez daha değerlendirmemiz gerekmez mi?
Bakın, değerli arkadaşlar, Suriye politikamızda gelin bir muhasebe daha yapalım. Ne dediler on yıl önce? "Emevi Camisi'nde namaz kılacağız." hayalleriyle Suriye'ye girildi, Suriye'deki iç savaş yangınına benzin döküldü, üstelik mezhepçi bir anlayışla bunu yaptığınız için de o yangın daha da büyüdü. Kürt politikasında sertlik ve düşmanlık politikalarıyla Suriye'ye girdiğiniz için Suriye'deki yangına benzin döktünüz. Kim kazandı arkadaşlar Suriye politikamız sonucunda, ne oldu? Rusya Suriye'ye girdi, Amerika Suriye'ye girdi ve maalesef Suriye paramparça oldu. Bakın, bizim saldırgan, agresif ve yıkıcı dış politikamızın bir sonucudur bu. İşte, Kürt meselesinde, içeride barış vizyonu olmayanların bölgesel olarak da "Kürt anasını görmesin." politikası maalesef Suriye'de de bir yıkıma yol açtı. İşte, bu muhasebeyi yapabilmeliyiz değerli arkadaşlar.
Bakın, Suriye'deki saldırgan politikalarımız sonucu oradaki cihatçılara milyarlarca dolar maaş ödüyoruz, silah veriyoruz. Oysa bu politikalar yerine Türkiye'deki yurttaşlarımızın elektriğini ücretsiz sağlayabilirdik. Şu anda, mutfak masrafını karşılayamayan işçimize, emeklimize, emekçimize daha fazla kaynak aktarabilecekken Suriye'deki yangına benzin dökmeye devam ediyoruz ve bu politika hepimize kaybettiriyor değerli arkadaşlar.
Yunanistan'la başladık, Suriye'yle devam ettim, gelin bir de Ermenistan politikasına bakalım; Ermenistan, Azerbaycan politikasına. Geçen yılki savaşa maalesef bu anlamda taraf olduk, binlerce Azeri ve Ermeni genci hayatını kaybetti hem Azerbaycan hem Ermenistan bir yıkım yaşadı. Sonucu ne oldu arkadaşlar? Rusya bölgeye yerleşti; Rusya, Karabağ'a girdi; Karabağ, Rusya'nın bir garnizonu hâline geldi. Türkiye ise ne masada var ne sahada var. Rusya bölgede var; Rusya'nın hegemonyası altında iki yoksul ülke. Kim kazandı? Rusya kazandı. Kim kaybetti? Ermenistan'daki çiftçi kardeşim, Azerbaycan'daki çiftçi kardeşim kaybetti. Gelin, arkadaşlar, bunun da muhasebesini yapalım. Bakın, Türkiye-Ermenistan arasında bir normalleşme süreci başladı, bundan dolayı çok mutluyum. Bu sürecin başarıya ulaşması için de her türlü sorumluluğu alacağımı ilan etmiştim bundan aylar önce.
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Ama konuşmalarınla ters bunlar, konuştuklarınla çok ters!
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, beklentimiz bütün Meclisin de bu anlamda sorumluluk alması. Gerek Yunanistan'la olan sorunlarımız gerek Suriye'yle olan sorunlarımız gerek Ermenistan ve Azerbaycan'la olan sorunlarımız konusunda barışçı bir vizyona dönmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Bakın, Avrupa Birliği ülkeleri bundan yalnızca yetmiş yıl öncesine kadar yüzlerce yıl süren savaşlar sürdürdüler. Almanya, Fransa yüzlerce yıl savaştı; İtalya, Avusturya, İngiltere, diğer ülkeler hep birbirleriyle savaştılar, bütçelerinin büyük çoğunluğunu savaşa harcadılar. Avrupa'nın insanları sürekli hayatlarını kaybediyordu ve sonu gelmez savaşlarla on yıllarını, yüzyıllarını geçirdiler. İkinci Dünya Savaşı sonrası, büyük bir yıkım sonrası bundan bir ders çıkardılar, Avrupa'yı bir barış kıtası hâline getirdiler. Şimdi, o ülkeler kaynaklarını silaha harcamıyorlar; hâlâ silah şirketleri var ama biliyor musunuz, ne yapıyorlar silah şirketleri? O silahları Türkiye'ye satıyorlar, Azerbaycan'a, Ermenistan'a, Suriye'ye, Yunanistan'a satıyorlar. Niye? Çünkü bizim bir barış vizyonumuz yok. Bakın, biz bir imparatorluk bakiyesiyiz ve bu bilinçle hareket etmemiz lazım. Çok kimlikliyiz, çok kültürlüyüz, çok inançlıyız değerli arkadaşlar ve az önce saydığım bütün kimlikleri hâlâ barındırıyoruz. Kürtler var bu ülkede -büyük bir nüfus- Ermeniler var, Rumlar var; bunlar bizim yurttaşlarımız, bir arada yaşıyoruz ve içeride bir barış vizyonu geliştirebilirsek yani yurtta sulh konusunda bir vizyon ortaya koyabilirsek bölgesel anlamda da bir barış vizyonunu ortaya koyabiliriz ve Yunan köylüsü de Ermeni köylüsü de Azeri köylüsü de Türkiye'nin köylüsü de kaybetmez değerli arkadaşlar. Bu anlamda, gelin, bir barış vizyonunu hep beraber çalışalım.
Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye-Ermenistan arasında barış konusunda, normalleşme konusunda bir fırsat penceresi var. Bu daha önce, 1993 yılındaki savaştan sonra da olmuştu; maalesef, akamete uğradı. 2009 yılında da bir barış süreci olmuştu; maalesef, akamete uğradı. Şimdi, yaşadığımız felaketten sonra, bu savaştan sonra da bence herkes kendi payına düşen dersi çıkardı ve yeniden, bir barışı düşünme dönemine girdik. Hem Ermenistan-Azerbaycan arasında barış görüşmeleri sürüyor hem Türkiye-Ermenistan arasında normalleşme süreci sürüyor ve şunu görüyorum ki: Türkiye'deki bütün siyasi partiler de buna destek veriyorlar.
Değerli arkadaşlar, fırsat pencereleri geçici olabilir, demir tavında dövülür. Mademki bu savaşta hep beraber kaybettik, hep beraber kazanabileceğimiz bir vizyonu ortaya koyabiliriz, Ermenistan'la normalleşebiliriz. Hâlâ sorunlarımız devam edebilir ama diplomatlarımız iki tarafta olabilir, sınırlarımız açılabilir, bölgesel ekonomik programları devreye sokabiliriz, her iki tarafın kazanacağı programları, projeleri ortaya koyabiliriz ve bundan hem Ermenistan halkı hem Türkiye halkı kazanır değerli arkadaşlar.
Bu açıdan, hep beraber hem yurtta sulh hem bölgemizdeki sulh hem de dünyadaki sulh konusunda tekrar sorumluluk alalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)