| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 16.02.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında -imzalanan- Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Selamlarımı sunarım.
Biri yürütme, biri yürürlük olmak üzere 3 maddeden oluşan bu teklife uluslararası anlaşmaların kanunlaşmasında fayda gördüğümüzden, genellikle "kabul" oyu verdiğimiz için gene "kabul" oyu kullanacağımızı beyan ediyorum.
Ben fırsat bulmuşken dış politikanın geneli üzerinde bir değerlendirme yapmak istiyorum. Son yıllarda başarısız dış politika yüzünden genellikle hep taviz veren taraf oluyoruz. Gerçi taviz vererek kaybetsek bile sürekli başarı hikâyeleri anlatılmaktadır. Dış politika sadece siyasi ilişkilerden ibaret değildir, yansımaları ticaret ve yatırımlardan turizme kadar her konuda etkisini göstermektedir. Bizim gibi büyük devletler büyüklüklerine yakışır bir dış politika takip etmelidir. Böyle bir politika takip edebilmek için donanımlı, liyakatli ve devlet terbiyesi almış büyükelçilere ihtiyaç vardır. Zira büyükelçiler devletimizin temsilcisidir, iktidar partisinin temsilcisi değildir, il başkanları gibi davranamazlar ve il başkanı muamelesi göremezler. Ne var ki iktidarın anlayışı ve uygulamaları bu yöndedir. Bir gün dahi devlet memuru olmamış, diplomasi dili konuşamayan partizanları ve aile yakınlarını devlet temsilcisi olarak büyükelçi atadılar. Bunların liyakati ve mesleki bilgileri yoktur. Daha önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti'ne olan aidiyetleri de şüphelidir, içlerinde çifte vatandaşlık pasaportu taşıyanlar olduğu iddia edilmektedir. Diplomatlık bir meslektir, önemli ve değerli bir meslektir; kâtiplikten başlayan süreç büyükelçiliğe kadar çıkar.
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte Dışişleri Bakanlığını öyle bir hâle getirdiler ki geleneksel dış politikamız yerle bir edildi, siyasetin giremediği bu devlet kurumu âdeta Adalet ve Kalkınma Partisinin yan kuruluşu oldu. Liyakat ve kariyer her zaman ön planda tutularak yirmi-yirmi beş sene görev yaptıktan sonra büyükelçi olunurken bugün, aile yakınları ve genellikle şaibeli kişiler büyükelçi olmaktadır; çok sayıda büyükelçi meslek dışından atanmıştır. "Meslek dışından büyükelçi ataması olamaz." demiyoruz elbette. Özel sebeplerle nadiren olabilecek bu atamalarda partizanlığa değil, tam tersine liyakate bakılır. Eskiden büyükelçilikten ayrılarak siyasete girilirken Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte milletvekilliğinden büyükelçiliğe geçilir oldu.
Dinimizle alay eden "Bakaracı makaracı" Bakan hâlâ Prag'da büyükelçilik yapmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı da olan eski bir milletvekili Malezya'da; başka eski bir milletvekili Japonya'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne geçti. Başka bir milletvekili Çin'de, eski milletvekillerinden biri Cakarta'da, diğeri Bakü'de, eski milletvekilinin danışmanıyla evlenen hanımefendi Cezayir'de, eski bir danışman Vatikan'da, eski bir bakanın ablası Kuveyt'te, İstanbul'da çok konuşan ama boş konuşan bir belediye başkanının kardeşi Doha'da, partinin bürokratlarından biri Kosta Rika'da, diğeri Tobago'da büyükelçi. Daha birçok var, sayıları 20'den fazla. Aslında, çok daha önemli birisi var: Almanya'da Yeşiller Partisinde siyaset yaparken komünist geçindiği için adı "karpuz" olan, Adalet ve Kalkınma Partisine gelip milletvekili adayı olduğunda "fırıldak" denilen kişi, Ermeni militanlara sempatisi bilindiği hâlde Ermeni militanlarca görevi başında şehit edilen Daniş Tunalıgil'in görev yapmış olduğu Viyana'da büyükelçilik yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyadaki itibarı da ne yazık ki bu tercihli atamalarla azalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, dış politika konusunda söz almışken Doğu Türkistan'daki zulümden bahsetmeden geçmek olmaz. Aslında, dünyadaki çok sayıda ülke Çin'in uyguladığı insanlık dışı muameleyi kınarken, açıklamalar yaparken, şu anda devam etmekte olan Kış Olimpiyatları'na diplomatik boykot uygularken, bunu yapan çok sayıda devlet varken bizimkilerin suskun kalmaya devam etmesinedir sitemim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Orada yaşayan 40 milyona yakın soydaşımız bizi kardeş görüyor ama Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten iktidar öyle görmüyor. İktidarın değerli milletvekillerine soruyorum şimdi: Doğu Türkistan'da nelerin olduğunu duymuyor musunuz, bilmiyor musunuz; uygulanan sistematik yok etme politikası sizi hiç etkilemiyor mu? Neden suspus oluyorsunuz, onların Türk ve Müslüman olduğunu bilmiyor musunuz yoksa? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Çin'den beklentileriniz mi var yoksa veya Çin Halk Cumhuriyeti'yle ilişkileri Maoperestlere mi ihale ettiniz? İhaleyi alan Maocu çoktan yer teslimi yaptı, görevini icra ediyor; bu durumdan memnun ve mutlu musunuz?
Biliniz ki Türk milleti Doğu Türkistan'daki kardeşlerinin yanındadır. İYİ Parti iktidarında, bu zulüm ve çileye son vermek için Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından her şey en etkili şekilde yerine getirilecektir, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın son bölümünü Atatürk'ün dış politika üzerine muhtelif zamanlarda söylemiş olduğu farklı sözlerine ayırdım çünkü büyük devletlerin millî hedefleri doğrultusunda uyguladıkları dış politikalar şahsi dostluklara ve ilişkilere bağlı olarak yürütülemez. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine ve kurucu iradeye savaş açmak yerine, bu çok değerli görüşlere kulak verilmesini önemle tavsiye ediyorum.
İşte, Atatürk'ün söyledikleri... Muhtelif konuşmalardan aldığım için maddeler hâlinde sıralayacağım:
1) "Dış siyaset, bir toplumun iç kuruluşuyla sıkı şekilde ilgilidir çünkü iç kuruluşa dayanamayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa dış siyaseti de o nispette güçlü ve sağlam olur."
2) "Komşularıyla ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türk siyasetinin esasıdır."
3) "Biz, milletlerarası münasebetlerde karşılıklı güven ve saygıyı hedef tutan, açık, samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu yolda kendisini gösteren hazırlıklara ve uğraşılara karşı, bunların bizim için de fiilî ve gerçek bir güven oluşturup oluşturmayacağı noktasındadır."
4) "Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır, kimsenin kimseye dost olmayacağını bilelim."
5) "Maalesef, Türk'ün geleneksel dostu yoktur. Menfaatler müşterek olunca Avrupalılar buna hemen 'geleneksel dostluk' ismini verirler."
6) "Yalnız, samimi bir kanaat olarak bildiğimiz bir şey vardır ki eğer bu memleketin bir gün herhangi bir yerde bir badireye girmesi, bir muharebeye tutulması veya iştirak etmesi mukadderse hükûmet olarak bu hususta Türkiye Büyük Millet Meclisine ve millete, onu etrafıyla düşünerek, bilerek ve anlayarak karar verme imkânını hazırlamak başlıca vazife saydığımız bir iştir."
7) "Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu memleketin mukadderatında düşünerek bir karar vermesi ve ancak onun verdiği kararların uygulanabilir olduğunun içeride ve dışarıda herkese anlatılmasının bu memleketin selameti için esaslı bir çare olduğunu zannediyoruz. Türkiye, şu veya bu tarzda herhangi bir yere sürüklendirilmiş gibi başıboş bir idare manzarası göstermeyi asla kabul edemez."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, devleti yönetenlerin birinci ve esas görevi, Türk milletini hür ve mutlu, Türkiye Cumhuriyeti'ni de ilelebet bağımsız olarak yaşatmaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Temennim, yaşadığımız coğrafyanın, taşıdığımız tarihî mirasın ve gelişen dünya şartlarının farkında olarak, Atatürk'ün ortaya koyduğu ana fikirlere herkesin ayak uydurmasıdır. Yakın gelecekte partili Cumhurbaşkanlığı sisteminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerek dış politikada da sağlam temellere dönüleceği inancını paylaşır, saygılar sunarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)