GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kongaz Süleyman Demirel Moldova Türk Lisesi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:55
Tarih:17.02.2022

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, uluslararası sözleşmeleri konuşuyoruz ama uluslararası sözleşmelerin mahiyetine geçmeden önce AKP'nin genelde dış ilişkileri yürütme biçimine dair birkaç kelam etmek zorunluluk. Şimdi, Türkiye'nin her geçen gün erozyona uğrayan bir dış politikası var. Dış politikayı bir kurumsal akıldan, bir devletin dış politikasından ziyade, AKP'nin dış ilişkiler komisyonu gibi yürüttüğünü çok iyi biliyoruz. Daha ziyade, AKP Genel Başkanının direktifleri doğrultusunda, AKP'nin güncel ihtiyaçları doğrultusunda ilişkiler bozuluyor, ilişkiler düzenleniyor, işte dün "kardeşim Esad" denilen birdenbire "Esed" oluyor, birdenbire Sisi'yle köprüler atılıyor, Mursi tutuluyor, vesaire vesaire. Yani velhasılıkelam tamamen ideolojik saiklerle, bir partinin ihtiyaçları doğrultusunda, partinin güncel siyasetine odaklı olarak, özellikle de iç politikaya tahvil edilmek üzere, iç politikayı dizayn etmek üzere bir dış siyaset yürüttüğünüzü açık ve net bir şekilde ifade edelim.

Şimdi, konjonktür de bunun için uygundu. Biliyorsunuz, ABD 2003 yılında Irak'a müdahale etti, büyük bir hezimete uğradı, geri çekilmek zorunda kaldı, birçok sorun yaşadı ve en nihayetinde bir hegemonya kaybı yaşadı. Sonra 2011 yılında halkların demokrasi istemi ve demokrasi talebiyle ortaya çıkmaları, "Arap Baharı" denilen süreç ve bu süreçte Rusya'nın uygun bir ortam bularak güneye inmesiyle, aslında Türkiye, daha doğrusu AKP iktidarı, deyim yerindeyse bir taşla birden kuş vurmanın imkânına sahip olmuş oldu. Özellikle, Rusya ile ABD arasındaki tarihsel çelişkiyi kullanan, tarihsel çelişkiyi kendisi için bir fırsat olarak gören anlayış, en nihayetinde günün sonunda aslında şunu hedefliyordu: Kürtler kazanım elde etmesin. Evet, kâh Rusya'ya yanaşırken, kâh ABD'ye yanaşırken, kâh NATO parçası, NATO'nun bir üyesi olduğunu ifade edip, kâh "NATO'ya muhtaç değiliz, bizi niye NATO'yla sınırlandırıyorsunuz." diye ahkâm keserken, en nihayetinde temel motivasyonu Kürtlerin kazanımlarını engellemek, güneydeki olası statüyü, kuzey Suriye'deki olası statüyü engellemek ve tabii ki aslında, Türkiye'deki Kürtlerin kazanımlarını, demokratik siyasetteki kazanımlarını geriletmek üzerine bir pozisyon aldığını çok iyi biliyoruz. Bu çelişkileri kullanma meselesi sürekli gelip Kürtlere takıldığı için, işte, günün sonunda Kürtlerin kaybetmesi için tavizler, Kürtlerin kaybetmesi için yanlış ve yanılgılı pozisyonlar da alınmıştı ki biz, bunu, en özet şekliyle, aslında IŞİD Kobani'ye saldırdığında gördük. Ama sadece orada değil, bakın, 20 Ocak tarihinde IŞİD Haseke'deki Sina Cezaevinde bir isyan başlattı, kurtulmak istedi, orayı bombaladı, birçok elemanı silahlandı, bir saldırı başlattı; eş zamanlı Kobani'den Haseke'ye desteğe giden güçler Türkiye'nin SİHA'ları tarafından bombalandı. Birkaç gün, on gün süren operasyon sonucunda kuzeydoğu Suriye yönetimi açıklama yaptı "Biz IŞİD'i denetim altına aldık, hiçbiri kaçamadı." diye. Türkiye 1 Şubatta Şengal'e, Mahmur'a ve Derik'e operasyon yaptı.

Şimdi soruyoruz: Ne oluyor, ne oluyor? IŞİD'in Şengal'de yarım bıraktığını AKP Hükûmeti tamamlamak mı istiyor? 74 defa fermana maruz kalmış, gün doğduğunda ellerini açıp güneşe dönen, önce bütün dünya insanlığı için dua edip sonra kendi ailesi ve kavmi için dua eden Ezidi halkından ne istiyorsunuz? Bunca zaman silahlanmamış, bunca zaman silahı, şiddeti reddetmiş, bundan dolayı kırıma, soykırıma uğramış Şengal halkından ne istiyorsunuz? Sizi tatmin etmedi mi, 5 bin Ezidi kadının köleleştirilmesi, pazarlarda satılması, küçücük yaşta tecavüze uğraması, istemediği çocukları doğurması yetmedi mi? İnsanların, ailelerinin gözünün önünde, 21'inci yüzyılda diri diri katledilmesi size yetmedi mi değerli arkadaşlar? Ne bekliyorsunuz? Ne olmasını bekliyorsunuz? Gidip çocukların, kadınların, sivil yerleşim yerlerinin başına bombalar yağdırıyorsunuz ama 2 kilometre güneyde IŞİD'liler cirit atıyor, en üst düzeydeki liderlerine Amerika operasyon yapıyor, üstelik operasyonu bir NATO müttefiki olan Türkiye'ye söylemiyor ama bakın, Hükûmetin çıtı çıkmıyor.

Sadece bu değil, sadece bu değil; bunların her birini üst üste koyduğumuzda, yine son dönemde IŞİD'lilerin ailelerine dönük yargılamaları, nasıl bir ayda, iki ayda serbest bırakıldıklarını, "Etkin pişmanlıktan yararlanıyoruz." adı altında nasıl arka kapıdan salındıklarını da çok iyi biliyoruz. Ama sadece onları bilmiyoruz, Ankara Gar katliamının, Suruç katliamının davalarında mahkeme heyetlerinin müştekileri nasıl azarladığını, müştekilere nasıl yaklaştığını ama bu sırada, olayın faili olan IŞİD canilerine nasıl müsamaha gösterdiğini de çok iyi biliyoruz. O zaman soruyoruz: Nedir bu? Açıklayın. Yüzyıldır Kürtlere özel bir yargı rejimi uyguluyorsunuz, yüzyıldır; istiklâl mahkemelerinden başladı, devlet güvenlik mahkemeleriyle devam etti, özel yetkili mahkemeler arkasından geldi, sonra sulh ceza mahkemeleri ve hâlâ sizin bu özel yargı rejiminiz Kürtlerin başında Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor. Sadece yargıda bir özel rejim uygulamadınız, siyasette de özel bir rejim uyguladınız. Sırf Kürtler Parlamentoya girmesin diye yüzde 10 barajını getirdiniz, Aleviler temsil edilmesin diye yüzde 10 barajını getirdiniz. Sonra Aleviler, Kürtler, Ermeniler, diğer bütün halklar birleşip Halkların Demokratik Partisini kurduğunda, eşit, özgür bir yaşam tahayyülünü Meclis sıralarına getirdiğinde ne yaptınız? Bu sefer de "Bu oyunu oynamam." dediniz, kendi koyduğunuz yasaları yeniden ihlal ettiniz ve bu sefer, sonucunu beğenmediğiniz seçimi sopalarla yeniden yaptırdınız ve sonra da dönüp buna "halkın iradesi" dediniz. Bu mudur halkın iradesi? Halkın iradesi nerede? Nerede Selçuk Mızraklı? Selahattin Demirtaş nerede? Figen Yüksekdağ nerede? Gültan Kışanak nerede? Aysel Tuğluk nerede? Hepsi cezaevinde. Hani halkın iradesi? O zaman söyleyin, açık ve net, çıkın söyleyin "Kimliğinde 'Diyarbakır' yazanlar, 'Muş' yazanlar, 'Dersim' yazanlar, 'Ağrı' yazanlar, 'Siirt' yazanlar, 'Van' yazanlar, 'Hakkâri' yazanlar; biz bunların seçme ve seçilme hakkını askıya aldık, geçersizdir." deyin, biz de bilelim. Hani, özel bir rejimle yönetiyorsunuz ya, biz de hakkımızı bilelim en azından.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Saçmalıyorsun, saçmalıyorsun!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Sadece özel yargı rejimiyle yönetmiyorsunuz. Bakın, siz, özel idari sistemle de yönettiniz; şark ıslahat planları, umumi müfettişlikler, OHAL uygulamaları, bunların hepsi neydi? Bunların hepsi Kürt sorununu görmezden gelen, Kürt sorununu halı altına süpüren anlayışın sonuçlarıydı. Ama bugün, 21'inci yüzyıl, bütün dünya aya çıkmış, şimdi biz aya çıksak, Kürtler bir uydu yapsa aya çıksa, AKP oraya da müdahale edecek. Olur da orada bir çadır kurarız, olur da orada başımızı sokacak bir evimiz olur diye siz buradan kıyameti koparacaksınız. Allah bilir, hangi Marslıyla ittifak yapacaksınız da bizi aydan indirmeye çalışacaksınız; anlayışınız, bakış açınız bu.

Diğer bir mesele, sadece Kürtleri değil, Alevileri de eşit yurttaş görmüyorsunuz. Ya, arkadaşlar, siz niye Aleviliği tarif ediyorsunuz? Siz Aleviliği ya da başka bir inancı tarif etme hakkını, hukukunu kendinizde nasıl görüyorsunuz? Sizin kaymakamınız bir kutsal mekâna gidip silahlarıyla nasıl poz verir ya, nasıl verir, nasıl verir? Bugün cami neyse cemevi de odur, sinagog neyse cemevi de odur, havra neyse cemevi de odur, kilise neyse cemevi de odur ve Alevilerin ibadethanesidir. Orada nasıl ibadet edeceğini, hizmetini nasıl yürüteceğini size de sizin kaymakamınıza da sizin valinize de sormak zorunda değil. Bir kere olsun mütevazılık yapın, bir kere olsun deyin ki: "Ya haddimizi aştık, özür dileriz Alevi toplumundan. Biz kimiz ki bir halkı, bir inancı tanımlamaya çalışıyoruz?" Yetmiyor, uzun namlulu silahlarla kapısına dayanıyorsunuz ya! Elektrik faturasını ticarethane diye gönderiyorsunuz. Avrupa'da, Almanya'da Aleviler inançsal protokolle karşılanıyorlar, biliyor musunuz? Bütün cemevleri, mezarlıkları resmî statüde; inançlarına göre eğitim alabiliyorlar. Burası? Burası Aleviliğin öz yurdu, 20-25 milyon Alevi yaşıyor bu ülkede Kürt'üyle, Türk'üyle, Alevi'siyle, Tahtacı'sıyla, Çepni'siyle; niye bu Meclis üzerine düşeni yapmıyor? Niye sabah akşam, bu toplumun hayrına olmayan, bu toplumun yararına olmayan yasalar getiriyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aleviler kardeşimiz, size rağmen bu kardeşliğe devam edeceğiz biz.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bir gün de gelin, deyin ki: "Ya, yüzyıldır bu Alevilere haksızlık ediyoruz; ibadethanelerine el koyduk, dergâhlarına el koyduk, inanç önderlerinin yetişmesini engelledik, pirlerini, rayberlerini tutukladık. Ya, biz bu inancı tanıyalım, bu inanç bu toprakların inancı, bu ülkenin inancı, bu coğrafyanın inancı; başka bir yerden gelmedi ki!" Size sorarak mı var olacak? Siz "Var olun." dedikçe mi var olacak? Bin yıllardır yaşamış, bin yıllardır baskı görmüş, kurşunlanmış, kılıçtan geçmiş ama yaşamış ve yaşatılmış. Siz sanıyor musunuz ki Çorumlar, Sivaslar, Maraşlar, Gaziler oldu diye Aleviler inancından vazgeçecekler? Siz sanıyor musunuz ki siz Şengal'i bombaladınız, Mahmur'u bombaladınız diye Kürtler Kürtlüğünden vazgeçecekler? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, selamlayalım lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Siz sanıyor musunuz ki Selçuk Mızraklı'yı tutukladığınız için, Selahattin Demirtaş'ı tutukladığınız için, Gültan Kışanak'ı tutukladığınız için Kürtler Kürtlüğünden vazgeçecekler? Ben size söyleyeyim: Bakın, ben Dersim'de doğdum...

O el işaretinizi indirin! Herkes gibi biz de vekiliz, biz de buraya halkın iradesiyle, seçilmiş oylarla geldik; bu üstenci tavrınızı bırakın, siz burada hangi hakka sahipseniz biz de o hakka sahibiz ve biz bu ülkenin sorunlarını dile getiriyoruz.

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Biraz birleştirici olun, hep sinir uçlarıyla oynuyorsunuz, hep ayrıştırıyorsunuz. Kardeşliği ön plana çıkarın, birlik beraberliği ön plana çıkarın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Kim ayrıştırıyor biliyor musunuz Sayın Vekil?

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, Genel Kurula...

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Kaymakam ayrıştırıyor, vali ayrıştırıyor, ayrımcılık yapanlar ayrıştırıyor, cemevinin kapısına silahla gidenler ayrıştırıyor, silahla.

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, teşekkür ediyoruz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)