| Konu: | TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 07.02.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının amacı, uluslararası sözleşmelerin varlığına göndermede bulunarak, genel gerekçede şu şekilde özetlenmiştir: "Ülkemizin de taraf olduğu, yürürlüğe girmesiyle birlikte iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş olan ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliği kazanan 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin uygulanması ve Sözleşme hükümlerine uyumun sağlanması amacıyla, terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin esasların belirlenmesi amacıyla bu Kanun Tasarısı hazırlanmıştır."
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, her ne kadar 9 Aralık 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, 10 Ocak 2000 tarihinde imzaya açılmış ise de, sözleşmenin imzalanmasına ilişkin devletlerde oluşan gönülsüzlük, 11 Eylül 2001 tarihinde meydana gelen ve dünya kamuoyunca "İkiz Kuleler Saldırısı" olarak bilinen olayın hemen akabinde aşılmış, nitekim Türkiye de bu sözleşmeyi 11 Eylülden 16 gün sonra ABD'nin baskısıyla imzalamıştır.
Ancak yasa tasarısı hazırlanırken Birleşmiş Milletler Sözleşmesi üzerinden gidilmemiş, düzenlemeler buna göre yapılmamıştır. Birleşmiş Milletler, nihai kararı elbette taraf devletlerin tasarrufuna bırakmaktadır ancak yasa tasarısının evrensel ilkelerden uzak hazırlandığı ortadadır. Yasa hazırlanırken Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne atıfta bulunmak yerine 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na atıfla hazırlanmış, bu şekilde terörün kapsamı oldukça geniş tutulmuştur. Yasa tasarısı, yetkilerin keyfî olarak kullanılmasına cevaz vermektedir.
Bu bağlamda terörle ilişkilendirilen finansal kaynakların mahkeme kararına gerek duyulmadan dondurulmasına imkân veren yasa tasarısı, antidemokratik ve hukuki olmayan bir sürece işaret etmektedir. Böyle olduğu için telafisi mümkün olmayan mağduriyetler ortaya çıkacaktır. Yasa tasarısı üzerinde son derece dikkatli çalışılması gerektiğini en başından beri ifade etmemize rağmen maalesef Hükûmet, yine kendi bildiğini okuyarak kaotik bir ortama zemin hazırlayacak bir yasa tasarısında karar kılmıştır. Yani yasa tasarısının, Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle Anayasa'mızda güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlali anlamına geldiği son derece açıktır. Bu çerçeveden bakıldığında, yapılan düzenlemede bir idari tedbirin olmaması gerekmektedir. Mülkiyet haklarını ilgilendirmesi hasebiyle, hukuki bir düzenlemenin yapılması ve verilecek kararların yargısal bir nitelik taşıması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısında gerçek ve tüzel kişilerin mal varlığı, ilgili tasarruflarda yetkili bir yapı inşa edilmektedir. Çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileriyle oluşan bir değerlendirme komisyonu ile Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığından oluşan bir makama her türlü tasarruf yetkisi tanınmıştır. Bu iki kurul, gerekli çalışmaları yaparak, hangi özel ve tüzel şahısların mal varlığının dondurulması gerektiği kararını alıp, buna göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128'inci maddesinde belirtilen müsadereye ilişkin hükümleri uygulayabilecektir.
Yasa tasarısıyla, mahkeme süreci başlatılmadan, suçu işlediği düşünülen vatandaşların mal varlığına el konabilecektir. Terör kapsamının ne kadar da geniş tutulduğunu ve terörist suçlamasının artık ne kadar da kolay yapılabildiğini düşündüğümüzde, tasarının yasalaşması hâlinde ne tür pratik sıkıntıların doğacağını düşünmemek mümkün değildir.
Gerçek ve tüzel kişiler hakkında somut anlamda bir soruşturma başlatılmadan, tamamen kendilerinden habersiz olarak, sadece polis ve istihbarat verilerine dayanarak -terörü finanse etmekle- ceza verilebilmesinin önü açılabilecektir.
Değerlendirme Komisyonu, bir yıl içinde soruşturmanın başlatılıp başlatılmadığına bakmaksızın, mal varlığını dondurma kararlarının devamına hükmedebilecektir. Bu noktada, idarenin keyfiyeti açıkça söz konusu olup, aleyhine mal varlığının dondurulması kararı verilecek gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyet haklarının keyfî olarak ihlali söz konusu olabilecektir.
Yasa tasarısındaki en önemli çelişkilerden biri de, Hükûmetin yargı paketi ve benzeri yargı reformlarıyla, sorunlu olduğu için değiştirmeyi düşündüğü Terörle Mücadele Kanunu'ndaki maddelerine atıfta bulunmasıdır. Kamuoyunun da talebi, TMK maddelerinin birçoğunun değiştirilmesinden yanadır. Değişmesi muhtemel yasa maddelerine atıf yaparak böylesine ciddi bir yasa tasarısı hazırlamak, çelişkili bir durum yaratmaktadır. Zira, şu anki Terörle Mücadele Kanunu'nun terör kapsamı üzerinden gitmek, ileride sıkıntılara yol açacaktır. Şu an yürürlükte olan TMK son derece geniş ve kapsamlı olduğu için bu konu ile ilgili çıkarılan her yasa daha en başından beri sıkıntılı doğmaktadır. Böyle olduğu için, yasa tasarısının, Terörle Mücadele Kanunu'na değil, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne atıfta bulunması gerekirdi.
Yasa tasarısının en korkunç taraflarından biri de ilgili Değerlendirme Komisyonunun muhalif belediyeleri terör örgütüne finansman sağladığı iddiasıyla zan altında bırakma potansiyelini taşımasıdır. Teröre finansman sağladığı atfedilen bir belediyenin mal varlığı dondurulacak mıdır? Böyle yapılarak o belediye sınırları içinde yaşayan vatandaşlar mı cezalandırılacak? Son günlerde, hemen her olayda sıkça kullanılmaya başlanan "terör" kelimesi, tamamen yürütmeye bağlı olarak kurulacak bir komisyon elinde farklı uygulamalara yol açabilecektir. Ayrıca mal varlığı dondurulan gerçek veya tüzel kişiler hakkında bir yıl içinde soruşturma açılmaması hâlinde, otomatik olarak mal varlığının dondurulması kararının ortadan kalkması gerekirken bunun kesin olmayan bir dille yazılmasını doğru bulmuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısına göre örneğin, bir sosyal yardımlaşma derneği içerisinde, devletin terör örgütü olarak nitelediği örgüte ya da işleyişe dair birisi varsa tüm dernek zan altında kalabilmektedir. Sivil toplumculuğun Avrupa'nın çok gerisinde olduğu ülkemizde, böyle bir durumda, hangi insan gönül rahatlığıyla bir dernekte görev alabilecektir. Derneğe kayıtlı bir kişinin terörist bir faaliyet yürütmesi durumunda, tüzel kişilik olarak derneğin ve dernek üyelerinin terörist faaliyet yürüttüğünü iddia etmek hukuksuzluktan öte bir şey değildir.
Aynı şekilde, belediyeye personel alımı yapan bir belediye, aldığı personel eğer devletin gözünde teröristse kolaylıkla ceza alabilecektir. Bu durumda, işe alan birinci derecede sorumlu kabul edildiği için muhalif olan belediyelerin mal varlıkları rahatlıkla dondurulabilecektir, bu aynı zamanda suçun şahsiliği ilkesinin de zedelenmesi anlamına gelmektedir. Bunun da ötesinde, belediyeler, çeşitli AB kurumlarından fon almakta, buna göre sosyal sorumluluk projeleri geliştirmektedir.
İller Bankasından alınan ödeneğin son derece yetersiz olduğu göz önünde bulundurulduğunda, belediyelerin fon kaynağı kullanması kadar doğal bir şey olamaz ancak örneğin böyle bir durumda, böylesi bir fon kaynağı da Değerlendirme Komisyonu tarafından mercek altına alınacak, belediye bu fonu kullandığı için suçlu durumuna düşebilecektir. Üstelik, böylesine kritik kararların yargıç niteliği taşımayan, tamamen yürütmenin atadığı bürokratlar tarafından alınacak olması kamuoyunu oldukça endişelendirmektedir.
Tümüyle bürokratlardan oluşan bir heyetin, gerçekten adaleti temsil eden hukuki kararlar alabileceğini düşünüyor musunuz?
Açıkça ifade etmek gerekir ki bu durum yargı teminatını göz ardı eden, iktidara ve yürütmeye sonsuz bir yetki tasarrufu veren bir anlayışı temsil etmektedir.
Açıkça ifade etmek gerekir ki 90'lı yıllarda Çiller tarafından geliştirilen fiziki imha operasyonları şimdi de ekonomik temelde geliştirilmek istenmektedir. Bu nedenle, biz bu yasanın ülkemize birçok zararlar getirebileceğini düşündüğümüzden dolayı bu yasaya karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dora.