GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:57
Tarih:23.02.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.

Genel Kurulumuzun gündeminde bulunan uluslararası anlaşmalara ilişkin kanun tekliflerinin devletimize, milletimize hayırlar getirmesini dilerim. İYİ Parti olarak, ülkemizin güvenliğine fayda sağlayacak, ticaret hacmini artıracak uluslararası anlaşmaları destekliyoruz. Aynı sağduyu ve yaklaşımın ülkemizde yatırım yapan kendi sanayicimize, çiftçimize, esnafımıza, büyük özveriyle çalışan doktorumuza, hemşiremize, öğretmenimize, polisimize, emeklimize, mülakatla hakları yenen gençlerimize de gösterilmesini ümit ediyoruz.

Uluslararası anlaşmaların gündemimizde olması vesilesiyle ülkemizin dış siyasetine ilişkin görüşlerimi Genel Kurulumuzla paylaşmak isterim. AK PARTİ iktidarının dış siyaseti iç siyaset malzemesi hâline getirmesiyle ülkemize yaşattığı irtifa kaybının, güven eksikliğinin sonuçlarını uluslararası güncel gelişmelerde sıklıkla görüyoruz. Unutulmamalıdır ki siyaset bir akıl işidir, dış siyaset de bir akıl işidir. Dış siyaset de güven üzerine kurulu, hassas dengeleri gözeten onurlu bir vatan görevidir.

Ülkemizin yüzyıllardır güvene dayalı dış politikası son on beş senede sorgulanır bir hâl almıştır. Artık bölgemizde bile ara buluculuk teklifleri ciddi karşılık bulmamaktadır. Karadeniz'in diğer yakasındaki kuzey komşularımız arasında savaş başlamışken, Amerika'dan Çin'e tüm ülkeler teyakkuz hâlinde, birbirleriyle görüşüyorlarken, ülkemizi yöneten kadro Afrika'da âdeta safari seyahatinde. "Türkiye'ye ha geldi ha gelecek; ha görüşüldü, ha görüşülecek." denen Putin, dünyanın gözünün içine baka baka Ukrayna'ya girdi bile. Gerek Batı'da gerekse Doğu'da tartışılır ülke hâline gelmemiz "değerli yalnızlık" kandırmacasından öte bir basiretsizliktir.

Dünyada yeni bir hibrit soğuk savaş dönemine girildi. Bir taraf Amerika iken diğer taraf Rusya ve Çin'dir. Bu hibrit soğuk savaşta önceki soğuk savaş döneminden farklı olarak tarafların sabit destekçileri bulunmamakta. İki kutbun tarafları olarak Rusya, Çin ve Amerika değişik bölgelerde farklı iş birlikleri oluşturabiliyorlar. Sabit destekçilerin bulunmaması, iki kutuplu dünyadaki konforlarından uzak kalmaları Rusya ve Amerika'yı tedirgin ediyor. Bugün bütün dünyanın merak ettiği "Rusya, Ukrayna'yı işgal edecek mi?" sorusu, beklenmedik bir gerekçeyle âdeta yeni bir doktrinle cevap bulmuştur. Bu gerekçe, dünya siyasi dengelerini ucu açık bir şekilde sarsma potansiyeline sahiptir. Korkarım ki bölgemizde büyüyen ateş, cumhuriyet tarihimizin ekonomik olarak en kötü zamanına ve en zayıf yönetici kadrosuna denk gelerek, en büyük zararı bize verme ihtimalini barındırıyor.

Ülkemizin tarımda ve gıda güvenliğinde Rusya ve Ukrayna'ya en bağımlı bırakıldığı dönemdeyiz. Turizm gelirlerimizde de en büyük payı yine Rusya ve Ukrayna oluşturuyor. Enerjide Rusya'ya yine bağımlıyız. Savunma sanayisinde Ukrayna'yla yapılan önemli iş birlikleri temelinde en büyük zararı yine ülkemiz görebilir. Bu nedenle, böyle bir dönemde Türk ekonomisine, tarıma, turizme ve diğer etkilenme ihtimali olan sektörlere devlet ciddiyetiyle yaklaşılmalı, yetişmiş doğru kadrolarla akıllar başlara devşirilmelidir. AK PARTİ seçimlere kadar hiç olmazsa bu sorumluluğunu devlet ciddiyetiyle taşımalı, etrafını değil, ülkesini ön plana alarak görev üstlenmelidir. Artık bu işin günlük siyaseti, yandaşı ve etrafı mutlu etme ciddiyetsizliği ve şakası kalmadı. Tarihe nasıl geçileceği, böyle zamanlarda belli olur.

Ukrayna-Rusya meselesinde bugünlere nasıl gelindiğine gelince, en büyük sebep, Batı'nın Doğu'yu, Doğu'nun da Batı'yı bir türlü anlamamakta ısrar etmesidir. Bir diğer sebep de Amerika ve Rusya'nın Ukrayna üzerinden kendi hinterlantlarını terbiye etme çabalarıdır. Doğu mantıklı ülkelere yapılan Batı mantıklı yaptırımlar, yaptırım yapılan ülkelerin otoriter yöneticilerini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, Allah korusun, bölgemizi de içine alan olası bir savaş ortamında hele ki taraflar Rusya ve Ukrayna ise en çok etkilenecek ülkelerin başında maalesef ülkemizin geleceğini unutmamalıyız. Yine hatırlayalım ki AK PARTİ'nin öngörüsüz, iki adım ötesini hesap etmeyen, sözüm ona oyun kurduğu dış politika hataları sonucunda Rusya artık yalnızca kuzey komşumuz değildir, Rusya aynı zamanda güney komşumuzdur ve menfaatlerimiz çatışmaktadır.

Etkileneceğimiz bir diğer büyük mesele ise gıda güvenliğimiz olabilir. Neredeyse kasten AK PARTİ'nin Türk tarımını içine düşürdüğü mevcut hâliyle arpa, buğday, mısır gibi ürünlerde en çok ithalat yaptığımız 2 ülke Rusya ve Ukrayna arasında yaşanacak gerginlik, ülkemizin başına gıda güvenliğinde iş açar. Daha önce bu kürsüden ifade etmiştim tekrar söylüyorum: Ekonomi ve tarım millî güvenlik meselesidir, her ikisi için de akıllar başlara alınmalıdır; hiçbir Türkiye Cumhuriyeti devleti yönetiminin aziz milletimizi kıtlıkla imtihan ettirmeye hakkı yoktur, bunu ne Allah affeder ne de millet affeder. Savaş şartları bir tarafa, ülkemizde zaten olağanüstü ağır ekonomik kriz şartları hüküm sürmekteydi, bu süreç pandemi öncesinden başladı. Bu sürecin kaybedeni milletimiz, kazananı ise milletin kutsal emanetini almış olan AK PARTİ'nin "ak elitist" kadrosudur. En hafif tabirle, yapılan, devletin imkânlarını, milletin emanetini suistimal etmektir.

Bu yıl girdi fiyatlarındaki fahiş artıştan dolayı çiftçilerimiz gübresiz ekim yapmak zorunda bırakıldılar. Hububat hasadına yaklaşık üç ay varken fiyat ve rekolte rakamları yine bir bilinmezlik içinde. Çiftçimiz malını kaça satacağını bilmiyor. Küstürülmüş çiftçimizin moralini daha da bozmak veya panik yaptırmak gibi bir niyetim yok, aksine Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, eğer milletimizin ve devletimizin ihtiyaçları göz önünde tutularak değerlendirilir ve tarıma hak ettiği önem verilirse ülkemiz tahıl pazarında tekrar söz sahibi bir ülke hâline gelebilir. Bölgede Rusya ve Ukrayna'yla benzer avantajlara ve ekosisteme sahip bir ülkeyiz, hatta daha fazla tarımsal çeşitliliğimiz bulunuyor. Rusya-Ukrayna gerilimi bir fırsat olarak görülmeli ve hububat ürünlerinin üretiminin artırılması için çalışılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Rusya, Amerika, Çin farklı bölgelerdeki siyasetlerine göre farklı destekçi ülkelerini yanlarına çekebiliyorlar. Bölgelere göre destekçilerin değişebildiği siyasi atmosferde akıllı ve güven veren politikalar yürütmeliyiz. Liderler üzerinden bir diplomasi yürütüldüğü safsatasına artık son verilmeli. Ülkemiz, AK PARTİ iktidarının kişisel, keyfî, yanlış kararları nedeniyle dış politikada hem Doğu hem Batı blokuyla karşı karşıya kalmış durumdadır.

Bugün, Rusya ve Amerika arasında bocalayan ve mevzi kaybeden bir ülke hâline geldik. Amerika, NATO'nun ikinci güçlü ordusuna sahip Türkiye yerine bölgede Yunanistan'la iş birliği yapmayı tercih edebiliyor. Rusya ve Ukrayna geriliminde ABD Başkanı Biden, NATO'daki pek çok müttefikini şahsen arayıp görüş alışverişlerinde bulundu, Türkiye'yi aramadı. Biden'ın 11 Şubat 2022 tarihinde NATO üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı video konferansa dahi Türkiye davet edilmedi maalesef. Sözümüzün en çok geçmesi gereken NATO'da bile "oyun kurayım" derken oyun dışı kalıyoruz.

AK PARTİ iktidarında ülkemiz sürekli biçimde uluslararası camiada görmezlikten geliniyor. Yöneticilerin yaptığı ise amatör siyasetçi tarzıyla liderlerle fotoğraf karesine girebilme çabası ve aynı karede poz verebilmek için randevu talepleri; tek dert, iç kamuoyuna imaj çalışması. Yani bu duruma gelmemizin en büyük sebebi, aslında iç politikaya malzeme üretmek için dış politika yapılması ve kurumsal diplomasiyi hiçe sayan, devlet tutanaklarına girmeyen liderler diplomasisi garabetidir. Hâlbuki uluslararası ilişkiler, kurumsal diplomasi kanalıyla bilgi, tecrübe ve aklıselimle yürütülmeli.

Değerli milletvekilleri, yeni yönetimiyle kurumsal diplomasiyi açıkça ön plana çıkaracağını belli eden Amerika'ya mesleki tecrübesi üst düzey olan bir meslek memuru büyükelçi atamak yerine iki liderin arasını bulmakla görevli emekli AK PARTİ'li atamak vahim bir hataydı. Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni ABD yönetiminin dış siyaset yapış tarzını hesap ederek tavır geliştirmemiz gerekiyor. Dış politikayı, liderlerin bire bir görüşmesinden ibaret sanan AK PARTİ'nin bu yanlış öngörüsü, hem dış politikaya hem de Türk-Amerikan ilişkilerine ne kadar kör baktıklarının bariz kanıtı.

ABD'nin Suriye'de PKK-PYD'ye kabul edilmez desteğini, S-400, F-35 meselesini, sözde Ermeni soykırımı kabulünü, içinden çıkılamaz FETÖ problemini, temelde savunma iş birliğine dayalı olan Türk-Amerikan ilişkileri yerine bölgede Yunan-Amerikan savunma iş birliğinin tercih edilir olmasını Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerindeki büyük sorunlar olarak sıralayabiliriz. Türk-Amerikan ilişkilerinden bağımsız düşünemeyeceğimiz Türkiye-İsrail ilişkilerini de akılcı, soğukkanlı bir biçimde, şahısların yararına değil, Türkiye'nin yararına politikalarla kurumsal iletişim içinde sağlıklı yürütmektir aslolan.

Bir gün "hain", "darbe destekçisi" dediğiniz, bir gün "terörist", "İslam düşmanı" dediğiniz, bir gün "darbeci" dediğiniz, bir gün "Haşa, görüşmem, aynı masaya oturmam." dediğiniz ülkelerle büyük bir pişkinlikle, hangi gizli hesaplar sonucu olduğunu bilmediğimiz şartlarda U dönüşüyle masaya oturmanız, ne aziz milletimizin ne de dünya kamuoyunun gözünden kaçıyor. Bu yapılanı dış politika zannediyorsanız aldanıyorsunuz. "Neden bize güvenilmiyor?" diye AK PARTİ yönetimi merak ediyorsa, son birkaç senede yapılan laubali bocalamalar bile cevabı bulmak için yeterlidir. Düşünebiliyor musunuz, ülkemiz öylesine bir hâle sürüklendi ki paramızla silah alamayacak, hatta verdiğimiz parayı kurtaramayacak duruma geldik? 1999 senesinden beri kurucu ortağı olduğumuz ve 1.015 parçasını ürettiğimiz F-35 Projesi'nden çıkarılmış olmak, bir Türk vatandaşı olarak benim kanıma dokunuyor.

Dünya siyasetinde ayaklarımızın üstünde durmamız için ekonomik olarak da güçlü olmamız şart. AK PARTİ'nin sebep olduğu "Bu da mı hata?" diye sorguladığımız göz göre göre gelen yanlışlarla Türk ekonomisi, hesap edilemez bir duruma gelmiş, Amerikan Merkez Bankasının insafına terkedilmiştir. AK PARTİ'nin dar ufuklu dış politikasında Suriye'yi sadece Suriye'den ibaret görmüş olması, İsrail'i yalnızca İsrail'den ibaret görmüş olması, Mısır'ı yalnızca Mısır'dan ibaret görmüş olması, Ermenistan'ı yalnızca Ermenistan olarak görmesi, hatta Yunanistan'ı yalnızca Yunanistan olarak görmesi, arka planlarını ve sahnenin arkasındaki tarihî kulisten bihaber olmasının sıkıntılarını Doğu Akdeniz'de, Orta Doğu'da, Türk-Amerikan ilişkilerinde ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde fazlasıyla çekiyoruz.

Buradan ifade etmek istiyorum: Bütün dünya bilmelidir ki Türkiye, AK PARTİ ve AK PARTİ'li siyasetçilerden ibaret değildir. AK PARTİ iktidarının ikili, bölgesel veya örgütsel düzeyde yaptığı dış siyaset savrulmalarında ortaya çıkan siyasi maliyetin ülkemize güven, saygı ve maddi kayıp olarak yansıdığı unutulmamalı. Bu maliyet, Türkiye'deki tüm siyasete ve aziz milletimize mal edilemez, vebal AK PARTİ ve Cumhur İttifakı üzerindedir.

Türkiye'mizin uluslararası muhataplarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden seslenmek isterim: Önümüzdeki seçimlerde AK PARTİ döneminin biteceği, Türkiye'nin haklarının uluslararası camiada topyekûn savunulacağı, sözünün masada geçerli olacağı, bölgesinde güven duyulan, devamlı sıcak kuvvete başvurmaya mecbur kalmayan, uzun ve orta vadeli planlar yaparken sözüyle kapıları açacak olan bir İYİ Parti iktidarının geleceğini, uluslararası muhataplarımızın AK PARTİ'li siyasetçileri ve AK PARTİ'yi referans alarak artık planlar yapmamaları gerektiğini dünya kamuoyuna Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ifade ederim. Türkiye'nin yirmi yıldır içine düşürüldüğü girdaptan çıkmasının birinci şartı, Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik darboğazdan da çıkmasının şartı olan şahsiyetli politikayla içeride ve dışarıda tesis edilecek olan güven ortamının sağlanmasıdır. AK PARTİ'nin ön yargıları yüzünden Batı dünyasıyla aramıza ördüğü duvar, bizi Doğu'nun da gözünden düşürmüş, sıradanlaştırmıştır. Batı'daki değerimiz yükseldikçe Doğu'nun gözünde daha da büyüdüğümüzü, sözümüzün Doğu'da daha da çok kabul gördüğünü özellikle ifade ederim.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler gibi, Afganistan'da hiç iyi bir sınav vermemiş olsa da NATO, bir askerî savunma iş birliği organizasyonu olmasıyla birlikte yeni süreçte demokrasi ve insan haklarını da savunan siyasi bir örgüt olma vasfıyla daha çok anılacak. Hepimizin gurur duyduğu askerî gücümüzü yalnızca ön plana çıkararak NATO'da sözü geçen ülkeler içinde artık bulunamayacağımızı, aynı zamanda siyasi, demokratik değerlerimizle NATO içinde çok daha aktif ve sözü dinlenir, yönlendirici ülke olabileceğimizi ifade ederim.

Demokrasi, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü; artık NATO'nun çok daha fazla ilgi alanında yani NATO'yu yalnızca bir savaş makinesi gibi görmek doğru olmaz, demokratik değerler ittifakı olarak da görmeliyiz. Türkiye'nin 1952 yılında bu ittifakta yer alma nedenleri Rusya tehdidi ve otokratik ülkeler blokunun karşısında, demokrat ülkeler yanında saf tutmak olmasıydı. Türkiye, tercihini çoğulcu demokrasi ve hürriyetlerden yana yapmıştır. Ülke olarak demokrasi ve hürriyetlerden yana olan tavrımızda ısrar etmeliyiz. NATO'nun ve diğer uluslararası kuruluşların dikkat çektiği bir diğer konu da ülkelerdeki yolsuzluk ile aynı ülkelerin bağımsızlığının bire bir ilgili olduğu, yolsuzluğa bulaşmış ülkelerin liderlerinin bağımsız kalamayacağı, o hükûmetlerdeki idarecilerin içine düştükleri esaretin o ülkelerin yönetimlerine de sirayet edeceği belirtiliyor. Yolsuzluk, ülkeleri maddi manevi kemiriyor; Ukrayna örneğinde olduğu gibi, başka ülkelerin de iştahını kabartıyor.

Son zamanlardaki bir diğer stratejik tehdit unsuru ise enerji olarak gözükmektedir. Ukrayna'yla savaşın eşiğine gelen Rusya'da Devlet Başkanı Putin'in 22 Şubat 2022 tarihinde tüm dünyaya gaz tedarikini kesintisiz sürdüreceklerini aktarmasına rağmen Rusya'nın enerji kaynaklarını âdeta bir tehdit olarak kullanmasından ve Türkiye'yi de içine alacak büyük bir enerji krizine sürükleneceğimizden endişe ederim.

Rusya'yla yürütülen yanlış doğal gaz alım süreci uzun süren elektrik kesintilerine ve üretim kaybına sebep olabilir. Buna karşı, hidrojen, yenilenebilir enerji üretimi ve nükleer enerjinin öneminin çok daha fazla hissedilir hâle geleceği bir dönem yaklaşıyor.

Değerli milletvekilleri, Çin'i değerlendirirken, Çin'in, askerî gücünü caydırıcılık manasında kullandığını fakat ekonomik gücünü ise daha istilacı bir şekilde kullandığını, bu nedenle Batı'nın henüz Çin'i bir tehdit olarak algılamaktan ziyade, tehlikeli stratejik bir rakip olarak gördüğünü göz ardı etmeyelim. Çin, istilayı askerî gücünden ziyade, para ve yatırım gücüyle yapıyor. Çin'in nükleer silahlanmaya yaptığı yatırımın, dünyadaki güvenlik dengelerini bozduğunu, ticaret yollarına da tam hâkimiyet kurmasıyla ticari dengeleri de bozacağını görmemizde fayda var. Üstün teknoloji hamlesini de hibrit savaşın bir parçası olan siber tehdit olarak kullanacağı endişesi bütün dünyada korkulu bir rüya hâline geldi.

Çin meselesi gündeme gelmişken, en büyük hassasiyetimiz olan Müslüman Uygur Türkü kardeşlerimizin durumlarını her şartta dile getirmeliyiz. Yıllardır en büyük çabamız dünyanın da konuya sahip çıkması ve çığlıklara kulak vermesiydi. Çabalarımız gerçekleşti, dünya âlem bu gerçek davaya sahip çıktı. Davaya asıl sahip çıkması gereken, bugünlere taşıyan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugünkü yöneticileri ne hazindir ki kulaklarını tıkadı, soydaşlarımıza sırtlarını döndüler. Keşke Türkiye bu haklı davaya bugün liderlik edebilse, diğer ülkeler de takip etselerdi.

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi öncülüğünde, İYİ Parti olarak Uygur Türklerine yapılan büyük mezalimi 4 dile çevrilmiş detaylı bir rapor hâlinde Türkiye gündemine ve uluslararası kuruluşlar nezdinde dünya kamuoyu gündemine getirmeyi borç bildik, bunu geçtiğimiz ay gerçekleştirdik.

Ayrıca, Çin'le ilgili daha önce yaptığım bir teklifi dikkatlerinize tekrar sunmak isterim. Bugün, ABD ve Çin arasında yoğun şekilde yaşanan ticaret savaşında Türkiye'ye büyük bir fırsat doğdu. Batılı ülkelerin Çin'de yoğunlaşan teknolojik ürün üretimine alternatif yeni bir ülke aranırken Türkiye altyapısıyla, yetişmiş genç insan gücüyle, pazara yakınlığıyla en ideal ülkedir. Hem istihdam yatırımı hem de teknoloji olarak düşünecek olursak büyük bir fırsat önümüzde duruyor. Bir doğu bir batı arasında bocalayan iktidarın doğru bir siyasetle bu yatırımları Türkiye'ye çekmesini dilerim.

Dünyanın böylesine zorlu bir süreçten geçtiği dönemde ülkemizin cumhuriyet tarihinin en zayıf yönetici kadrosuyla yakalanması büyük bir talihsizliktir. Ülke ve dünya şartları daha da ağırlaşmadan milletimizin sağduyusu ve hakemliğine başvurmak üzere ülke menfaati için derhâl seçime gidilmelidir.

Devletimize, milletimize zeval gelmemesini Cenab-ı Allah'tan diler, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)