| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 24.02.2022 |
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli, çok sıkıntılı ama inşallah sonu hayırla bitmesini temenni ettiğimiz bir süreci yaşıyoruz. 2 deniz komşumuz, 2 önemli ticaret partnerimiz, 2 önemli stratejik ilişkide bulunduğumuz ülkenin arasında aylardır her gün artan gerilim, sonunda, dün gece itibarıyla sıcak çatışmaya dönüştü, topyekûn bir savaşa dönüşmemesi de en büyük dileğimiz ve temennimiz.
Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumları olarak, burada, şu anda, adına söz aldığım AK PARTİ Grubu olarak Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü, egemenlik haklarını ve siyasî birliğini sonuna kadar destekliyoruz, egemenlik haklarına yönelik hiçbir saldırıyı kabul etmiyoruz. Kırım'ın işgaliyle başlayan süreçte, bugün geldiğimiz noktada Rusya'nın başlattığı bu operasyonu bir an önce durdurmasını bekliyoruz, istiyoruz, talep ediyoruz. Bu noktada, özellikle, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Hükûmetimizin bugüne kadar yaptığı ve bugün de büyük bir gayretle sürdürdüğü tüm çalışmaları AK PARTİ Grubu olarak da destekliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu milletin seçtiği Cumhurbaşkanı olarak bu konuda alacağı ve aldığı her türlü inisiyatifin de arkasındayız. Bu, haddizatında bir siyasi mesele değildir -biraz önce arkadaşlarım da ifade ettiler- bu bir millî meseledir. Türkiye'nin çıkarlarını yakından ilgilendiren, hatta ve hatta orta ve uzun vadede Türkiye'nin güvenliğini de ilgilendiren, bir durumdur. Dolayısıyla bu konuda, en kısa sürede uluslararası hukuka uygun, Ukrayna'nın egemenlik haklarını teminat altına alan, toprak bütünlüğünü ve siyasi bütünlüğünü teminat altına alan bir çözümün bulunması elzemdir ve kaçınılmazdır.
Değerli arkadaşlarım, bugüne nasıl gelindi, bu noktada daha önce söz alan arkadaşlarımız belli konulara değindiler. Evet, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni dünya dengesinde özellikle Sovyetlerin gittikçe güçlenmesi, hele hele Stalin gibi yayılmacı ve öngörülemeyen bir politikacının Sovyetler Birliği'nin başında olması, NATO ve Batı'yı bir askerî ittifak noktasında birleştirdi. Bu noktada, NATO'nun kuruluşu ve Türkiye'nin NATO'ya girişi çok önemlidir. Bakın, bu noktada, özellikle şunu vurgulamak isterim: Siyasi olarak değerlendirebiliriz ama özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Stalin'in Boğazlarda üs istemesi; Artvin'in, Ardahan'ın ve Kars'ın Rusya'ya verilmesi taleplerini dile getirmesi ve Türkiye'ye yönelik mütecaviz ifadeler kullanması Türkiye'yi Batı İttifakı'yla bir askerî ittifaka yöneltmiştir. Bu noktada, İsmet İnönü'yü saygıyla ve rahmetle anıyorum çünkü özellikle 12 Temmuz Bildirisi'yle Cumhuriyet Halk Partisi içindeki aşırılıkçıları, sertlik yanlılarını bertaraf edip Türkiye'nin çok partili hayata geçişinin önünü açan ve Türkiye'nin NATO üyeliğinin altyapısını oluşturan İsmet Paşa'dır. Bu noktada, kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum. Aynı şekilde, 1952 yılında Türkiye'nin NATO'ya girişini sağlayan da rahmetli Menderes ve arkadaşlarıdır, onları da saygıyla ve rahmetle anıyorum. Bu, Türkiye için tarihî bir olaydır. O süreçte Türkiye'nin NATO'ya girmesi Türkiye'ye bir savunma ve güvenlik şemsiyesi sağlamıştır. Sadece Türkiye değil, gittikçe büyüyen bir NATO gördük ilerleyen yıllarda; 1949, 53, 54 daha sonra, özellikle Varşova Paktı'nın dağılmasıyla, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla oluşan boşlukta ülkelerin teker teker Varşova Paktı aidiyetinden ayrılıp NATO'ya doğru yönlenmesi ve Avrupa Birliğine yönlenmesi boşuna değildir. 1999'da Polonya'nın ve daha sonra Çekya'nın -tabii o zaman Çekoslovakya'ydı- daha sonra 2004'te Bulgaristan'ın, Romanya'nın, Baltık ülkelerinin, eski Yugoslav cumhuriyetlerinden bazılarının NATO'yu tercih etmesi aslında boşuna değildir. Bugün, aslında, Sayın Putin'in başını iki elinin arasına alıp şunu düşünmesi lazım: Neden acaba bu insanlar NATO'yu tercih ediyor da Avrupa Birliğini tercih ediyor da Rusya'yla eski Sovyet topraklarında bir birliği arzu etmiyor? Bu, sorulması gereken bir durumdur.
Ukrayna meselesinde de belki ayırt etmemiz gereken iki konu var. Bir tanesi, Avrupa Birliği ve Batı'nın tavrı, diğeri NATO'nun tavrı. Evet, bu son süreçte, özellikle Amerika'nın tavrı anlaşılamamıştır. Bir sıcak çatışmayı engellemek için mi bu kadar yüksek perdeden "Bugün müdahale olacak." "Yarın müdahale olacak." "Öbür gün müdahale olacak." demiştir; yoksa acaba Rusya'nın bu noktadaki girişimlerinde bilmeyerek de olsa tahrik noktasında bir rol mü almıştır; bu, şu anda şahsen benim çok net olarak izah edebildiğim bir durum değil ama şunu da bilmemiz lazım: Evet, bu süreçte Avrupa Birliği de kesinlikle sınıfta kalmıştır. Avrupa Birliği, evet, ekonomik bir devdir, siyasi bir güçtür ama siz de biliyorsunuz, askerî bir cücedir. Avrupa Birliği, kendi kısa vadeli menfaatlerinin uğruna bölgenin uzun vadede almak durumunda kaldığı riskleri büyük çoğunlukla ihmal etmiştir ve etmeye de devam ediyor.
Son süreçte, NATO'yla ilgili... Evet, Türkiye NATO'nun bir üyesidir. "NATO eşittir Amerika" denklemi doğru bir denklem değildir. NATO, 30 ülkenin ittifakla karar aldığı bir organizasyondur ve NATO'nun temel politikalarından biri açık kapı politikasıdır -"Open door policy"- açık kapı politikası. Bu açık kapı politikasında, bir ülke kendi iç değerlendirmeleri sonunda NATO'ya üye olmak isterse NATO "Hayır, ben seni almam." demiyor, ona NATO'ya üye olmak için gerekli şartları sunuyor "Bu şartlara uyarsan seni NATO'ya alırız." diyor. Bu şartlara uyulduktan ve o şartların yerine getirildiği kanaati oluştuktan sonra da 30 üyenin mutabakatı olursa bir ülke NATO'ya üye olabilir. Ukrayna bu süreci başlatmıştır ama süreç içerisinde, maalesef ölçüsüz, dengesiz, Ukrayna'yı çok ümitlendiren NATO üyesi bazı ülkelerin girişimlerinin farkındayız ama bunu, NATO'nun bir kurumsal kimliği olarak, bir tavrı olarak değerlendiremeyiz, çünkü biz de NATO'nun bir üyesiyiz ve 30 ülkenin ortak kararı olmadan NATO'da herhangi bir taslak yürürlüğe giremez. Bu açıdan da özellikle son dönemde Ukrayna'ya yönelik ölçüsüz ve Ukrayna'yı cesaretlendiren adımların maalesef bugün geldiğimiz noktada payı olduğunu söylememiz lazım ama bizde güzel bir fıkra vardır biliyorsunuz, Nasrettin Hoca'nın evin hırsız girmiş, hırsızı yakalamışlar, kadıya şikâyet etmiş. Kadı Hoca'ya niye camını kapatmadın, niye şunu yapmadın, niye bunu yapmadın diye sormuş, Hoca da dönmüş "Ya, bu hırsızın hiç mi suçu yok?" demiş. Şimdi, bu işgal girişiminde bulunan, bu operasyonu başlatan Rusya'nın hiç mi suçu yok? Elbette Rusya'nın yaptığı kabul edilemez. Egemen bir ülkenin topraklarına -hangi gerekçeyle olursa olsun- uluslararası hukuka aykırı bir operasyon kabul edilemez. Bunu, hepimizin altını kalın çizgilerle çizmek durumunda olduğumuz bir gerçek olarak ifade ediyorum. Elbette, bunun Türkiye'ye etkilere olacaktır, olmaya da başlamıştır. Zira, 2 komşunuzda aynı anda yangın çıkarsa bu yangının dumanının sizin evinize gelmemesi mümkün değildir ama Hükûmetimiz gereken tüm tedbirleri almıştır, almaktadır ve almaya da devam edecektir. Bu noktada da her tedbir alındıkça, zamanında, zemininde kamuoyuyla paylaşılacaktır. Bu noktada, felaket tellallığının özellikle şu süreçte, Türkiye'ye fayda vermeyeceğini, efendim, şu fiyat şu kadar yükselecek, bu fiyat bu kadar yükselecek gibi yaklaşımların Türkiye'ye de ülke insanına da fayda vermeyeceğini özellikle ifade etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlamak için...
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Hele hele böyle dönemlerde bizim daha dirayetli... Çünkü belli ki bu kriz geldi, buna yönelik bizim adımlarımızın daha vakur, daha dirayetli olması lazım.
Değerli arkadaşlar, son söz olarak şunu söyleyeyim: Maalesef, filler tepişirken çimenler ezilirmiş, Rusya-Ukrayna geriliminde en fazla kaybeden hem Rus halkı olacak hem Ukrayna halkı olacak hem de bölge halkı olacak. Ben, bundan dolayı bu etkileşimin, bu negatif etkilenmenin en az olmasını temenni ediyorum. Başta Rusya'nın bu konudaki durumunu tekrar ve behemehâl gözden geçirmesini ve bölgede Minsk Grubunun toplantıları çerçevesinde adil, kalıcı bir çözüm bulunması için diplomasinin bütün kurullarıyla, kurumlarıyla, işlevleriyle devrede olması gerektiğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)