| Konu: | Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2022 |
HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, biz "Nükleer, bir ölümdür." derken sadece kazalardan bahsetmiyoruz. Nükleer santrallerle ilgili temel sorunlardan biri de nükleer atık yönetimi. Radyoaktif atıkların doğaya, canlılara zarar vermesi kesinlikle engellenemez ve bu maddelerin doğaya gömülmesi de hiçbir şekilde onların zararını ortadan kaldırmadığı gibi, bütün gelecek kuşakları da risk altına sokuyor. Çünkü o ortaya çıkan atıklar on binlerce yıl aktif olarak kalıyor ve radyasyon yaymaya da devam ediyor. İşte, tam da bu nedenle nükleer santralle ilgili enerji üretimi yapan ülkeler, bu atıkları gelişmemiş ülkelere satmanın ve kendi ülkelerinde depolamamanın yollarını ve yöntemlerini arıyorlar. Ve maalesef, Paris İklim Anlaşması'nın bu Meclisten geçtiği gün, aynı şekilde verdiğiniz izinle ve bu teklifle, memleketi bunların gönderdiği nükleer atıkların çöplüğü hâline getireceksiniz ve üstüne üstlük, bunu yaparken de sürekli dillerde bir "yerli ve millî" sözü. Ya, Akkuyu'yu Rusya'ya, Sinop'u Japonya ve Fransa'ya, Kaz Dağları'nı altın madeni çıkarmak için Kanada'ya talan ettiriyorsunuz; İzmir Aliağa'da asbestli ve radyasyon kalıntıları barındıran gemilerin söküm işlemi yapılıyor; Kanal İstanbul yapılacak diye çevresindeki tarım arazilerine çıkarılan imar izinlerine sevinç çığlıklarını Ürdünlü ve Katarlı müteahhitler ve emlakçılar atıyor ve Avrupa'nın, İngiltere'nin plastik çöpü bize getiriliyor ve yerli, millîden bahsediyorsunuz.
Peki, bunlar ne için yapılıyor, kimin için? Şirketlerinizin kârı için. Bu teklifte de maalesef halk sağlığını ve doğayı felaketin kucağına atarken tamamen şirketlerin kârı düşünülüyor. Bakın, nükleer santrallerden çıkan atıklar geçici depolarda bekletiliyor. Akkuyu ÇED raporu elimizde. Bu rapora göre, yakıt havuzunda bekletilen bu atıkların, bozunma ısısının taşımaya değer olacağı zamana kadar yani en az on yıl depolarda tutulacağı ve ardından da Rusya'ya gönderileceği söyleniyor. Yani bu atıklar yıllar boyu ülkemizde kalacak ve topraklarımızı kirletecek ve üstüne üstlük, nükleer atık denilen yalnızca kullanılmış nükleer yakıt çubukları değil, nükleer santrallerde kullanılan eldivenden işçi tulumuna ve ekipmanlara kadar her biri nükleer atıktır ve bu atıkların nasıl ve nerede saklanacağı ise belirtilmiyor.
Öte yandan, bu atıklar gemiyle taşındı diyelim, gemiyle taşınan durumlarda bile taşıma işlemi yapılan bu gemilerin sökümü yapıldığı sırada ortaya çıkan radyasyon üstelik yine doğayı ve canlı yaşamını tehdit edecek.
Akkuyu Nükleer Santrali'nin zemininde tespit edilen bir çatlak var biliyorsunuz ve deprem etütlerine göre santralin uygun bir yerde olmaması, yine santralin Ecemiş Fay Hattı'nın üzerinde olması, bütün bu toprakları ve üstelik Orta Doğu'yu etkileyecek felakete yol açabileceğini açıkça gösteriyor.
Diğer bir nükleer santral projesi olan Sinop Nükleer Güç Santrali. Bu santralin kurulacağı İnceburun Yarımadası'na radyoaktif depolama ve bertaraf tesisinin kurulacağı iddia ediliyor. Bu santral ve depolama alanı da Karadeniz Fay Hattı'na paralel bir noktada kuruluyor üstelik ve deprem riskinin dışında Sinop'ta heyelan tehlikesinin bulunduğu da bilimsel raporlarda açıkça yer alıyor, tespit edilmiş durumda. Aynı Akkuyu'da olduğu gibi Sinop'ta kurulacak bir nükleer santral ve bu santrale ait atık depolama alanı, bu ülke toprakları, canlı yaşamı ve insanlık için felaket ve ölüm demektir. İşte, bu yüzden biz diyoruz ki: Nükleer ölüm getirir.
Türkiye'de atık sorununun yönetilemediği de çok açık örnekleriyle gözle görülüyor. Örneğin, İzmir Gaziemir. Bakın, İzmir Gaziemir'de on beş yıldır çözülemeyen bir radyoaktif atık sorunu var. Bunu hiç kimse reddedemez ve bu sorun çözülemiyor. İzmir Gaziemir'de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından 2007 yılında yapılan bir araştırma var. Bu araştırmada, 100 bin ton radyoaktif atık gömülü, bu tespit edilmiş. Ölçümlerde radyasyon miktarı normal değerin tam 219 katı çıkmış. Ayrıca, ağır metal atıklar da mevcut ve Gaziemir'deki sahanın temizlenmesi ve rehabilitasyonu işi halen yapılamamıştır ve bölgede kanser vakaları var, giderek artıyor. Bu örnekten bile görüldüğü gibi, radyoaktif atık üreten üretimlerin engellenmesi, yasaklanması halkımız için yaşamsaldır. Nükleer enerji santralleri güvenlikten radyoaktif atıklara kadar pek çok risk barındırmaktadır, altını çizerek söylüyoruz. Dünya ülkeleri nükleer santrallerden hem yapım aşamasında hem sonrasında yol açtığı ekolojik yıkımlar ve olası kazalar nedeniyle vazgeçerken, mevcut santrallerini kapatırken ve atıklarından kurtulmak için bizim gibi ülkelere gönderirken NGS konusundaki ısrarın hiçbir bilimsel ve mantıksal yanı yoktur.
Enerji ihtiyacından bahsediyorsunuz, nükleer santrale gerekçe olarak bunu gösteriyorsunuz ve dışa bağımlılığın azaltılmasından bahsediyorsunuz. Bakın, enerji alanında özelleştirmelerle beraber, enerji sektörüne çok sayıda şirket yatırım yaptı ve bu yatırımları yaparken de dövize endeksli krediler kullandı. Bu yatırımlarla barajlar yapıldı, akan suya, her akan suya HES inşaatları kuruldu ve kömürlü termik santraller açıldı ve bunun sonucunda elektrik üretim kapasitesi artırıldı. Ancak bu kapasiteye denk bir tüketim olmadığı için de siz, iktidar, yaz saati uygulamasını kalıcı hâle getirdiniz; alım garantileri verdiniz şirketleri kurtarmak için, yatırım teşvikleri ve vergi muafiyetleri verdiniz. Yani şu an evlerimize, iş yerlerimize gelen faturalar var ya, işte bu ölü yatırımların bedelini o faturalarla halk ödüyor ve ihtiyacımız olmayan enerjinin, gereksiz yatırımların parasını ödüyoruz. Bütün bu kurulu güç arttıkça da hem elektriğe daha fazla zam geliyor hem de doğa tam bir ekokırıma uğruyor.
Üstüne üstlük siz, 2 tane de yönetmelik çıkardınız. 1 Martta çıkardığınız yönetmelikle enerji şirketleriniz Cengiz, Limak ve Kolin için zeytinlikleri talana açtınız. Bakın, zeytinlik kanununa göre, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinlerin gelişmesine, yetişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Siz, işte bu maddeyi tam 7 kez değiştirmeye çalıştınız, delmeye çalıştınız. 2012 yılında kanun hükmünde kararname çıkardınız; bu kanun hükmünde kararname Danıştay tarafından iptal edilene kadar geçen on dört ay içinde 18.350 hektar zeytinlik, 26 adet maden işletmesinin tamamen kârı için onlara peşkeş çekildi ve binlerce ağaç maden şirketleri tarafından katledildi.
Zeytin ağaçlarının taşınmasından bahsediyorsunuz, zeytin ağaçlarının taşınması asla mümkün değildir; orman mühendislerine bakın, bilimin sözüne bakın ve zeytinliklerin rehabilite edileceği ise kusura bakmayın ama kocaman bir yalandır. Buyurun Kaz Dağları. Burada hangi rehabilitasyondan bahsediyorsunuz?
Yine, 2014'te, Yırcalı köylülerinin itirazlarına ve nöbetine rağmen gece yarısı alana giren dozerler tam 6.666 zeytin ağacını yerle bir etti, söktü ve kimin için? İşte, tam bir Kolin'in yapmak istediği termik santral için. Danıştay buna da yürütmeyi durdurma verdi ama ne oldu? Köydeki tarım alanları yine yok edildi. Evet, oradaki köylüler şu an o termik santralin çıkardığı kömürün içinden kömür parçaları toplamakla meşgul. Köylünün geliri tamamen yok edildi, bir kısmı göç etmek zorunda kaldı ve bir kısmı KOAH hastalığına yakalandı, gelirlerini şu an oradaki kömürleri toplayarak sağlamaya çalışıyor halk.
Şimdi, çıkardığınız yönetmelikle Zeytinciliğin Islahı Kanunu'nu ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz bir kez daha. Zeytinlikleri maden talanına açan, tarım alanını da yok eden, zeytinlikleri katledip doğayı daha da kirleten, fosil yakıt tüketimini artıran, kanuna aykırı, Anayasa'ya aykırı, doğa düşmanı bir yönetmelik var; bu yönetmeliği derhâl iptal edin "Zeytinime dokunmayın!" diyen halkın çığlığını duyun. Bunu duymuyorsanız bile şunu duyun, zeytin ağaçlarının Homeros'un kulağına fısıltısını asla aklınızdan çıkarmayın "Evet, sen gelmeden önce de buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım." "Yerli, millî, bağımsız enerji" diyorsunuz ya, bu ülkenin kaynakları bu ülkenin halkını insanca yaşatmaya yeterlidir; yeter ki siz enerji şirketlerinin kârını, sermayenin, servet sahiplerinin, döviz, faiz gelirlerini güvence altına almak için değil, halkın yaşamını, geçimini güvence altına almak için kullanın bu ülkenin kaynaklarını; yeter ki çevreyi kirletmeyen enerji üretim alternatiflerine odaklanın, bunlar için bilime başvurun ve bunun için tüm enerji sistemlerini kamulaştırın, yerinde ve küçük çaplı yenilenebilir enerji sistemleri kurulmasını sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
OYA ERSOY (Devamla) - Bu ülke toprakları bunun için gayet uygundur. Nükleer enerji çözüm değildir; dünyanın geleceğini, çevresini, doğasını yok oluşa sürükleyen bir felakettir. Bu teklif, memleketin, memleketin doğasının idam fermanıdır; memleketini, halkını ve insanlığın çıkarını düşünen hiç kimse bu yasa teklifine "evet" diyemez.
Saygılarımla.(HDP sıralarından alkışlar)