| Konu: | Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2022 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, günlerdir Meclisi kıskaca aldınız. Neden? Çünkü, Anayasa Mahkemesinden dönen ve yasa çıkarma zorunluluğu olan bu kanun teklifini bir yıl içerisinde gerçekleştirmek zorundasınız, bunun da zamanı doluyor salı ya da çarşamba. "Aklınız neredeydi?" demeyeceğim, çünkü zaten bu akıl o kadar genele şamil oldu ki bu zamana kadar, o yüzden de bugün cumartesi günü biz hep beraber burada çalışmak zorundayız.
Şimdi, nedeni neydi -daha önceki konuşmamda da söylemiştim- konu ne? Nükleer güç santrali, Putin'e göz kırpmak aslında. Ama bakın, bu göz kırptığınız Putin'in ne yaptığı söyleniyor? Şimdi, 84-95 yılları arasında inşa edilen Zaporijya Nükleer Santrali'nde daha dün, evvelsi gün -biliyorsunuz- yangın çıktı. Bu yangın hakikaten nelere mal olabilirdi? Biz Çernobil'in çok daha kötüsünü yaşayabilir miydik? Bunlar hep soru işareti olarak duruyor. Aslında, çok da soru işareti değil çünkü size söyleyeyim; Çernobil Sinop'tan 1.100 kilometre ama bu Zaporijya 677 kilometre uzaklıkta arkadaşlar. Savaş, nükleer gücü aynı zamanda ciddi bir tehlike olarak da ortaya çıkartıyor yani siz enerji konusunda belki sadece tartışıyorsunuz ama aynı zamanda, ortada bir savaş hâlinde bu nükleerin nelere yol açabileceği, nasıl bir radyasyon yayabileceği tehlikeleriyle karşı karşıyayız. Yani bir taraf diyor ki: "Yangın çıktı, bir patlama gerçekleşirse Çernobil'in 10 katı büyüklüğünde olacak ve Rusya derhâl ateşi kesmeli, itfaiyelere izin vermeli." Diğer taraf da diyor ki: "Aslında, bu bizim kontrolümüzdeydi, Kiev'deki milliyetçi rejim tarafından devasa bir provokasyon yapıldı." Ama sonuç ne? Sonuç savaş, sonuç erkekler ve aslında, gerçekten, dünyada giderek daha fazla kışkırtılan erkeklik ve karşılıklı bir tepişmece var; nükleeri de dünya gücü olmak için kullanan siyasetçiler var.
Şimdi, burada dünya öyle bir hâlde ki mesela, sözde "Savaşa karşı çıkayım." derken İtalya'da Dostoyevski dersini yasaklamaya kalktılar; aynı şekilde, Rusya'da yetişen kedilerin, evet, kedilerin başka ülkelerde soy kütüğüne kaydının yasaklanmasını gündeme aldılar. Bir yandan da hakikaten kültürel ırkçılıkla karşı karşıyayız yani savaşın ve bunun yol açtığı ırkçılığın, faşizmin pek de tedavisi yok gibi görünüyor onlarla mücadeleden başka.
Şimdi, biz, Akkuyu'ya, bu santrale ve nükleer güce de tamamen karşıyız; bu bir kenara ama bu santral nasıl yapılıyor? Şimdi, deprem riskine karşı ne önlemler alındı? Basınçlı su reaktörü var mı? İki devreli bir tasarım mı? Atıklar nasıl yok edilecek? Bertaraftı, imhaydı diye kaç gündür burada bertarafın anlamını çözmeye ve çekiştire çekiştire cevap almaya çalışıyoruz ki aslında alınan bir cevap da yok, ortada gene riskli bir durum var. Evet, bir odada, anlaşılan orada tutulacak bu atıklar. Kaç yüzyıl tutulacak? Üç yüzyıl belki tutulacak ve bir bomba aslında, bombayla yaşıyor olacağız biz elimizin altında.
Şimdi, bütün bunlar ne şekilde kamuoyuna anlatıldı, kamuoyu aydınlatıldı? Kamuoyunu geçtim, bu Mecliste milletvekilleri olarak kaç kişi gerçekten buna vâkıf? Anlatıyor arkadaşlar "Komisyonda sabah beşte bitti." diye. Sabah beşe kadar oturduk ve bu bir tartışma ortamı mıdır? Hayır, değil. Aynı zamanda burada işte koştura koştura yasa geçirme ortamının neye mal olduğunu görüyoruz, hemen kavga çıkıyor, bu yılların deneyimidir zaten, herkesin sinirleri bozuluyor ve onun arkasından da... Herkesin değil tabii, yine erkeklerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Evet, herkesin değil, yine erkeklerin, coşan erkeklik şeklinde önümüzde tezahür ediyor ve buna karşı çıktığımız zaman da dik dik gözlerimizin içine bakılıyor yani isteniyor ki biz kadınlar olarak bu kavgaya karışmayalım. Kavganıza falan karışacağımız yok zaten de sadece herkes edebini bilsin ve yerinde otursun yani söylediğimiz bu.
Evet, biz burada bununla ilgili bilgi sahibi değiliz gerçekten ve bunu tartışabilmiş değiliz, tartışma adabına da sahip olunduğunu düşünmüyorum.
Ben, Sinop NGS projesinde bilirkişi raporunda söylenenle bitirmek istiyorum sözlerimi: Kaza durumunda acil tahliyenin güç olacağı, atıkların akıbetinin belirsiz olduğu, yer seçiminin hatalı olduğu, deprem, heyelan, tsunami konusunda eksikler bulunduğu, su varlıklarına, tarım alanlarına telafisi imkânsız zararlar vereceği ortaya konmuştur. Sinop'la ilgili rapor buydu, Akkuyu için de aynısı.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)