| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 09.03.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Diyanet Akademisinin kurulması hakkındaki kanun teklifinin tümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk milletini yüce dinimiz konusunda aydınlatmak ve din işlerini idare etmek üzere çalışmalarını sürdüren bir cumhuriyet kurumudur. Bu kurumun personelinin liyakatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş olması son derece önemlidir. Bu bağlamda, Diyanet Akademisinin kurulması ya da eğitim faaliyetlerinin kurumsallaştırılması bizce olumludur ancak konu Diyanet ve yüce dinimiz olduğu zaman çok daha titiz ve konuları kılı kırk yarar şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Hele ki konu din eğitimi ise toplumu dini açıdan aydınlatacak hocaların yetiştirilmesi çok daha önem arz etmektedir çünkü ülkemiz, maalesef din kisvesi altında çok büyük sorunları yüzyıllardır yaşamaktadır. Bu durum, cumhuriyetin kuruluş süreci ve sonrasında da gerçekleşmiştir.
Günümüze geldiğimizde ise başta FETÖ ve IŞİD olmak üzere pek çok terör örgütü, toplumu dinî argümanlarla etkilemekte, onarılmaz yaralar açmaktadırlar. İslam'ın çağları aydınlatan mesajı, Endülüs'ü, Semerkant'ı, İstanbul'u ilim ve inancın zirvesine taşıyan felsefesi bugün maalesef Orta Çağ Hristiyan Avrupasına benzer bir karanlığa itilmeye çalışılmaktadır. Âdeta Vatikan gibi örgütlenen ve İslam tarihindeki tasavvufla, tekkeyle, dergâhla zerre kadar alakası olmayan sözde dinî yapıların toplumu sarmaya başladığı bir ortamdayız. Bunlarla mücadelenin en güzel yolu yüce dinimiz İslam'ı doğru algılamak ve doğru anlatmaktır. Bu sebepledir ki cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığını hemen kurmuştur. Bu vesileyle her ne kadar Diyanet anmaktan imtina etse de biz bu kürsüden İslam'a ve Müslümanların özgürlüğüne yaptığı büyük hizmetler sebebiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle ve dualarla anıyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, din eğitiminin önemini ve toplumdaki kritik alanlara etkisini vurguladım. Bu önemi hem Kur'an-ı Kerim hem de Allah resulü Peygamber Efendimiz de vurgulamıştır. Yüce Allah Ankebût suresinde şöyle buyurmuştur: "İşte biz bu misalleri insanlar için veriyoruz fakat onları ancak âlimler düşünüp anlayabilir." Aynı şekilde, Peygamber Efendimiz bir hadisişerifinde şöyle buyurmuştur: "Âlimler, peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler ne para ne de dirhem miras bırakmadılar ancak ilmi miras bıraktılar."
İşte, biz, bugün bu kanun teklifiyle sadece toplumu etkileyen bir konuyu konuşmayacağız, aynı zamanda, peygamberlerin mirasına sahip çıkacak din bilginlerinin, hocaların, âlimlerin yetiştirileceği bir kurumu değerlendireceğiz. Kur'an'ın işaret ettiği önemde bir mesleğin icracılarını konuşabiliriz. Bu sebeple konuşmamı hazırlamadan önce Diyanetin emektarı personelimizle, emekli idarecilerimizle ve sendikacılarımızla istişare ettik. Kendim de bir ilahiyat mezunu olarak yaptığım bu istişarelerin de verdiği yönle akademi teklifine bazı eleştiriler getirmek istiyorum.
Teklifin gerekçesinde Diyanet İşleri Başkanlığının personel eğitiminde bugüne kadar yetersiz kaldığını ima eden ifadeleri vardır. Gerekçede bizim de konuşmamızda vurguladığımız hassasiyetler yer almaktadır ancak bu noktada eksiklikler olduğu ifade edilmektedir, hatta nitelikli personel varlığında da sorun olduğu işaret edilmektedir. Mesleki yeterliliğin akademiyle sağlanacağı vurgulanmaktadır. Kanaatimce bu gerekçe laf olsun diye yazılmış, süslü cümlelerle hacim doldurmak için kaleme alınmıştır, yoksa AK PARTİ iktidarının yirmi yıldır kendisini niteliksiz din eğitimi vermekle suçlayacağını tahmin etmiyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İktidarın din hizmetlerini çağın gereklerine göre yapmadığını itiraf edeceğini de hiç düşünmüyorum. Yine de Anadolu'da söylendiği gibi Allah'ın sopası yoktur ki AK PARTİ iktidarı bu teklifin gerekçesinde din hizmetlerini yetersiz yürüttüğünü itiraf etmiştir; şapka düşmüş, kel görünmüştür. Biz, iktidarın bu itiraflarını da olumlu karşılıyoruz, kendilerine açık sözlülükleri için de teşekkür ediyoruz, minnettarız. Bu eksikliklerini iktidarımızda bizim gidereceğimize de milletin kürsüsünden söz veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu noktada daha önce bütçe görüşmelerinde de vurguladığım bir hususu da sormadan geçemeyeceğim. 2019 yılında gerçekleştirilen 6. Din Şûrası'nda ülkemizdeki dinî hizmetlerin çağın gereklerini yakalayamadığı, sosyokültürel değişimlerin dinî inançlara zarar verdiği itiraf edilmiştir. Ülkemizde dinî alanda yeterli akademik çalışma yapılmadığı vurgulanmıştır. Diyanetin bu konularda elinde sağlıklı verilerin de bulunmadığı ifade edilmiştir. Aynı ifadeler 2023 Strateji Belgesi'nde de "İç kaynaklı sorunlar" başlığı altında yer almaktadır. Ben bu hususu 2019 yılında bütçe görüşmelerinde dile getirmiştim. 2019 yılından bugüne aynı ifadeler hâlâ bu teklifin gerekçesinde yer alıyorsa siz üç yıldır aldığınız bütçeyi ne için harcadınız? Allah aşkına bunun cevabını veriniz. 2019'da tespit edilen sorunları çözmek için üç yıl sonra mı bir kanun teklifi getirmek aklınıza gelmiştir? Camileri miting alanına çevirmek, cami çıkışlarını siyaset arenasına dönüştürmek aklınıza gelirken bu işleri düzenlemek üç senedir aklınıza gelmemiş midir? Ben bu soruların cevabını yüce Türk milleti adına almak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanetin bünyesinde her türlü modern bina ve donanıma sahip 1976 yılından bugüne hizmet veren 12 adet dinî yüksek ihtisas merkezi ve 1972 yılından bugüne hizmete devam eden 19 adet eğitim merkezi bulunmaktadır. Ayrıca, ülkemizde Diyanet Vakfına bağlı, 29 Mayıs Üniversitesinin de içinde olduğu 61 ilahiyat fakültesi, İslami ilimler programı bulunan üniversiteler bünyesinde 58 İslami ilimler fakültesi eğitim vermektedir. Rakamlarda hata varsa düzeltebilirsiniz. Bu teklifin gerekçesi en temelde bu kurumların yetersizliğini ima etmektedir: Bu kurumlara haksızlık yapmaya asla hakkımız yoktur. "Akademi" dediğiniz zaman çok daha kapsamlı bir eğitim kurumu öngörürsünüz ancak bu teklif, bu kapsamlı kuruma göre zayıf kalmıştır. Örneğin, Diyanet Akademisi Başkanının akademik yeterliliğine dair bir düzenleme yapılmamıştır. Akademi Başkanlığının doğrudan Diyanet İşleri Başkanına bağlı olması taşra teşkilatlarıyla uyumsuzluk yaratabilecektir.
Dinî yüksek ihtisas merkezi ve eğitim merkezlerinde görev yapan binlerce müftü ve ilim adamı yetiştirmiş emektar hocalarımız vardır. Bu hocalarımızın yapılacak sınavla akademik eğitim kadrolarına atanabileceği esası, en hafif tabiriyle, emeğe ve ilme haksızlıktır. Akademi Başkanını Diyanetin bel kemiği olan Din İşleri Yüksek Kurulunun üstüne çıkarmaksa bu Kuruldaki ilmî ve dinî yeterliliğe sahip duayen hocalarımıza haksızlıktır. Hatta Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bir kararnameyle atanan Diyanet İşleri Başkanının da akademik yeterliliklere bağlanması şarttır.
Teklifle, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün içi boşaltılmakta ve bir genel müdürlüğün taşıyacağı özelliklerden uzaklaştırılmaktadır. Akademide eğitim görenlere harçlık verileceği ifadesi yanlıştır ve ayıptır. Kamu personeli olma şartlarını sağlamış bir kişiye cep harçlığı verir gibi ifadelerden kesinlikle kaçınılmalıdır. Asgari ücretten düşük olmayan bir maaş ya da burs bağlanmalıdır.
Akademi öğretim kadrolarına yüzde 10 oranında diğer bölümlerden eğitim görevlisi alınacağı ifadesi vardır. Bu ifade müphemdir, belirgin değildir. Diyanet Akademisine yine ilgili sosyal bilimler bölümlerinden hocalar alınmalı ya da müfredat ona göre şekillendirilmelidir. Diyanet Akademisine bu kanun teklifiyle su ürünleri mühendisi bile alınabilecektir. Bu nasıl bir iştir? Bu iş akıl kârı mıdır? Belirsizlik kesinlikle giderilmelidir.
Mülakat sistemi toplumsal vicdanda artık kabul edilemeyen bir durumdadır. Hele ki geçtiğimiz aylarda birkaç AK PARTİ milletvekilinin müftü ve imam atamaları için referans mektubu yazdıklarını görünce bu iş iyice vicdanları rahatsız etmektedir. İmam atamaları için torpil yazısı yazmak, AK PARTİ iktidarının çok güzel geleneğidir ve AK PARTİ iktidarını anlatmaktadır. Yüce dinimizi her türlü siyasi amaçlarına alet eden, yaptıkları siyaseti bile İçişleri Bakanının diliyle "Bize Allah yaptırdı." diyerek meşrulaştırmaya çalışanlara da ancak bu yakışacaktır. Burada mülakat sistemi yerine din hizmetleri alan bilgisi sınavı geliştirilerek standartlaşmış bir sınav sistemi tercih edilmelidir. Tabii, burada kıraat ve müezzinlik gibi hususlar ayrı bir şekilde sınava tabi tutulabilir.
Sayın milletvekilleri, ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerimizin ilmî etkisi Diyanet İşleri Başkanlığında artırılmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu'yla, lisansüstü eğitim eksik ve sakat olsa da teşvik edilmiştir. Diyanet İşleri personeli için de bu yapılmalıdır. Özellikle müftüler ve merkez teşkilatındaki idarecilerin ilahiyat alanında yüksek lisans ve doktora yapması teşvik edilmelidir. İlahiyat fakülteleri arasında ayrım yapmadan, bütün ekolleri ve gelenekleri dinleyerek ortak aklı ön plana çıkaran bir din anlayışı takip edilmelidir. İslami ilimler de genel dinî ilimler de bilimsel metotlarla incelenmeli ve yürütülmelidir. Dinimizin evrensel mesajları bütün inananlara aktarılmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, akademi mevcutta bulunan köklü eğitim kurumlarının birleşmesi ve geliştirilmesiyle kurulmalıdır, asla yeni kadro üretme alanı yapılmamalıdır. Akademinin kurulmasıyla yeni eğitim binalarına, yeni kadrolara ihtiyaç duyulacaktır. İlahiyat fakültelerine, imam-hatiplere, ihtisas merkezlerine güvenmeyip yepyeni bir köklü eğitim kurumu oluşturmak zorlama bir uygulama olacaktır. Günümüzde maalesef mevcut iktidar Diyanet İşleri Başkanlığını kadro verme ve başka kurumlara kadro transferi alanı yapmıştır. Diyanet Akademisi de bu alanda şüphe uyandırmaktadır. Diyanet Akademisi, yandaşları mülakatlarla istihdam edecek ve iktidarın politikalarını dinî örtünün altında yayacak bir kurum asla olmamalıdır. İktidarın karnesi bu konuda maalesef çok zayıftır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu eleştirilerimle birlikte, Diyanet Akademisi doğru yönetildiği ve eleştirilerimizle de paralel olarak yeniden geliştirildiği takdirde faydalı olacak, dinî hayatımıza katkı sunacaktır. Ancak, burada, temel meselemiz Türk milletinin tarihsel olarak İslam'a verdiği değeri, yüce dinimize gösterdiği yorumları, akılcı yaklaşımları önceleyecek bir eğitim sağlanıp sağlanmayacağıdır. Diyanet, Türkiye'nin her yerinde imam-hatip ve müezzinleri olan en yaygın kurumlarımızdan biridir. Bu bağlamda, toplumu hızlıca etkilemektedir. Diyanet, asla bir siyasi partinin arka bahçesi, camilerimiz bir siyasi partinin miting alanına çevrilmemelidir. Bunun yolu da siyaset kurumunun Diyanetten elini çekmesidir. Felsefe eğitiminin verilmesi, pozitif bilimlere yatkınlığın sağlanması sorgulayan bir nesil yetiştirmektir. Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'de onlarca ayetin sonunda "Akıl erdirmez misiniz?" "Düşünmez misiniz?" "İdrak etmez misiniz?" mesajlarına muhatap olmaktadırlar. Bir akademi olacaksa bu saydığım ilkelere bağlı olmalıdır yoksa kurulacak şey bu topraklardan değil, siyasal İslamcı düşüncenin kaynaklarından beslenen bir yapı olacaktır. Siyasallaşan Diyanet, toplumu da siyasal pencereden kendisine baktırmaktadır. Cuma günleri hutbelerimizde suya sabuna dokunmayan ya da haftalık siyasi gündeme imalar içeren metinler okunmaktadır. Hiçbir zaman adam kayırmaktan, kul hakkına girmekten, ihaleye fesat karıştırmaktan, rüşvetten, iltimastan, fitneden bahsedilmemektedir. Tam da bu sebeple pek çok vatandaşımız ya hutbeleri mümkün olduğunca dinlemeden camilere gelmekte ya da cuma namazını maalesef terk etmektedir. Bu terk edişlerin vebali de sizin üzerinizdedir. Cuma hutbeleri toplumsal hafızaya hoşgörüyü, irfanı ve ilmi verecek içeriklerde olmalıdır. Bir an önce bu alan da düzenlenmelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, din eğitimine bu kadar önem verip akademi kuracağını ifade eden iktidar, din eğitimindeki çok geniş bir mağduriyeti hâlen çözememiştir. Bu mağduriyetin muhatapları fahri Kur'an kursu öğreticileri ve vekil imamlardır. Ücretli öğretmenlere yapılan zulmün bir benzeri de bu alandadır. Fahriler ve vekil imamlar ilahiyat, imam-hatip gibi okulları bitirmişlerdir, KPSS'den puan almış, Din Hizmetleri Alan Bilgisi Testi'nden en az 60 puan alarak mülakata girmeye hak kazanmışlardır. Kısacası, kadrolu ve sözleşmeli personelle aynı süreçlerden geçmektedirler.
Fahri Kur'an kursu öğreticileri ve vekil imam-hatipler tüm bu şartları taşımalarına rağmen Türkiye'nin en ücra yerleşim birimlerindeki cami ve Kur'an kurslarında her yıl göreve başlama ve ilişik kesme işlemleri tekrarlanmak suretiyle yıllarca görev yapmaktadırlar ancak hiçbir idari ve hukuki güvenceleri yoktur. SGK primleri çok düşük yatmakta, bu sebeple genel sağlık sigortası borcu ödeme gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar.
Özellikle fahri Kur'an kursu öğreticilerinin aldıkları maaşlar ise asgari ücretin çok çok altındadır. Tekrar tekrar sınav stresine giren bu emektar hocalar, mesleki gelişmelerini bizzat sahada sağlamlaştırmaktadırlar. Özellikle, iktidarın siyasi olarak da önem verdiği 4-6 yaş grubu Kur'an kurslarında bu hocalarımız çalışmaktadır ancak hakları teslim edilmemektedir. Peygamber Efendimiz'in "Çalışana emeğinin karşılığını alın teri kurumadan veriniz." hadisini hatırlatmak isterim. Şu an bir fahri Kur'an kursu öğreticisinin saatlik ücreti 28 Türk lirasıdır, bekâr bir vekil imam maaşı ise aylık 3.900 Türk lirasıdır. Bu maaş ancak asgari geçim indirimiyle evli ve çocuklularda asgari ücreti geçebilmektedir; bu insanların suçu nedir? Siz emekçi hocalara alınlarının terinin karşılığını Kur'an öğretirken bile vermiyorsunuz, bu nasıl bir iştir, bu nasıl bir aymazlıktır? Diyanette bu kadro ayrımları tamamen sona ermelidir, geçmişe dönük olarak Kur'an kursu öğreticileri ve vekil imamlara öncelik tanınmalıdır. Bu insanların KPSS'den aldıkları 85-90 puanlar maalesef çöpe gitmiştir. Yeni alımlar bu hocalar üzerinden yapılmalıdır. Fahri Kur'an kursu öğreticileri ve vekil imamlar kadroyu hak etmiştir, bu mağduriyet artık giderilmelidir.
Pakistan'a özel uçakla gidip milyonlarca masraf yapabilen Sayın Ali Erbaş'ın vicdanı acaba rahat mıdır? Dünyanın her yerine uçan Türk Hava Yollarının İslamabat'a tarifeli uçuşu acaba yok mudur kıymetli milletvekilleri? Hocalar dağ taş, köy, mezra demeden Kur'an öğretmeye çalışırken milyonlarca liralık arabalarla, uçaklarla gezmek İslam'ın hangi ölçüsüne uymaktadır? Sayın Erbaş'ın bu tavrı son derece hatalıdır. Sonra, kendisi rol model olmaktan bahsetmektedir. Sayın Erbaş'a bu kürsüden sormak istiyorum: Siz özel uçaklarla mı rol model olacaksınız? Bizim rol modellerimiz asrısaadetten bugüne kadar pek çoktur. Sizin hep örnek verdiğiniz merhum şair Necip Fazıl'ın dizelerinde dediği gibi "Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim/Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!" Bizim ölçümüzde tasavvuf vardır, gösterişten kaçınma vardır, tevazu vardır ve bizim ölçümüz işte budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) - Ancak, AK PARTİ iktidarlarında ve özellikle Sayın Erbaş döneminde Diyanet, özel uçaklarla, zırhlı arabalarla, beş yıldızlı otellerdeki toplantılarla anılmaktadır, bu durumu asla kabul edemeyiz. Yine, merhum Sezai Karakoç'un dizelerinde dediği gibi "İslam'ı sen öyle yaşa, öyle yaşa ki seni öldürmeye gelen sende hayat bulsun." Diyanet, doğru yönetilene kadar da yapıcı, tarafsız eleştirilere devam edeceğim; Diyanet, siyasetin esaretinden kurtulana kadar mücadele edeceğim.
Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bu eleştirilerle birlikte, burada kurulacak olan Diyanet Akademisinin hayırlara vesile olmasını diliyor, bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)