| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 09.03.2022 |
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet Akademisinin kurulmasını düzenleyen Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri selamlıyorum.
Dün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ydü. Neşet Ertaş kadınlara dönük, kadınların kıymetine dönük çok güzel şeyler söylemiş, ondan bir dörtlüğü buradan size sunmak isterim:
"İki büyük nimetim var
Biri anam, biri yârim
İkisine de hürmetim var
Biri anam, biri yârim
Ana deyip de geçilmez
O yâr anadan seçilmez
İkisine de gıymat biçilmez
Biri anam, biri yârim." diyor.
Anasına kurşun sıkan, yârine kurşun sıkan eller kırılsın. Anasının cenazesinden, anasının defin işleminden sonra anasının mezarına saldıranların yaşattığı dramdan sonra Aysel Tuğluk cezaevinde rahatsızlandı, şu anda cezaevinde, hâlâ yatıyor. Anası onun en kıymetlisiydi, Aysel Tuğluk'un hâlâ cezaevinde tutulması gerçekten kabul edilemez. Aysel Tuğluk'un şahsında, seçilerek göreve gelmiş -belediye başkanı, milletvekili- ama şu anda cezaevinde yatan, mücadelesi için cezaevinde yatan kadınların da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Bu yasa teklifi Komisyona geldiği gün 3 Marttı; acaba tesadüf mü dedim, Komisyon Başkanımız "Salı günü grup toplantıları var, çarşamba da grup toplantıları var, perşembe yapalım." dedi ama tesadüfen Milliyetçi Hareket Partisinin grup toplantısı perşembe günü de vardı. Ben tesadüf olmasını temenni ettim çünkü 3 Mart 1924'te Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştu, 3 Mart 1924'te halifelik kaldırılmıştı, 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerçekleşmişti yani üç büyük devrim gerçekleşmişti 3 Mart 1924'te. Cumhuriyeti kuranlar, bu devrimi gerçekleştirenler bize Diyanet İşleri Başkanlığını da inançları da emanet etmişlerdi. Bu görüştüğümüz yasa teklifinin Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na aykırı bir yasa teklifi olduğunun altını en başta çizmek istiyorum.
3 Mart 1924'te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının ilk Başkanı Mehmet Rifat Börekçi'yi saygıyla, rahmetle anıyorum. Mehmet Rifat Börekçi, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kuran, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yanında duran, kefen parasını Millî Mücadele'ye bağışlayan bir din bilginidir. (CHP sıralarından alkışlar) Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayımilliyecilerin idamını isteyen Şeyhülislam Dürrizade'nin fetvasına karşı Ankara Fetvası'nı hazırlayıp "Dinimizce düşmana karşı mücadele etmek sevaptır, bu mücadeleyi yapanlara idam cezası verilemez." dediği için kendisi hakkında da idam kararı verilmiştir. Bir kez daha, idam kararı alacağını bilerek bu fetvayı yayınlayan ilk Diyanet İşleri Başkanımızı rahmetle anıyorum. Bizlere özgür bir vatan bırakan, devrimler gerçekleştiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, tüm yoldaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha saygıyla, minnetle anıyorum.
Özellikle şunu belirtmek isterim: Diyanet konusu olduğunda, inançlar meselesi geldiğinde hem rahmetli dedem Hacı Hasan Kaya'yı hem rahmetli babam Hacı İsmail Kaya'yı hem hoca olan rahmetli amcam Hacı Hilmi Kaya'yı hatırlarım. Bana söyledikleri, öğretileri şudur: "Senden istediğimiz bir tek şey var: Siyasetle uğraşıyorsun; dini asla siyasete alet etme, dini siyasete alet edenlere de asla geçit verme. Diyanet İşleri Başkanlığı cuma fetvaları yayımlar. Cuma fetvasında kürsüye çıkan imam, eğer gerçekten, inançlara, dinî değerlere saygıyı anlatmak yerine bir siyasi propagandaya girişmişse onun arkasında da namaz kılma." Rahmetli dedem de rahmetli babam da rahmetli amcam da rahat uyusun; onların öğretileriyle, inançlarımı yaşamaya ve inançlarını özgürce yaşamak isteyenlerin yolunu açma konusunda kararlı bir mücadeleye devam edeceğim. Siz rahat uyuyun. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, hizmet içi eğitim Diyanet İşleri Başkanlığında var fakat bu, yetersiz görülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz nitelikli din görevlileri yetiştirilmesini savunuyoruz. Çünkü ilk Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rifat Börekçi fetvasında nasıl ki Millî Mücadele kahramanlarına sahip çıkmış, kefen parasını vermişse onun gibi din görevlilerinin yetişmesi bizim olmazsa olmazımızdır. İmam-hatipleri kuran, ilahiyat fakültelerini açan Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü iç eğitimde yetersiz kaldığını düşünüyorsa "Diyanet Akademisi" ya da başka bir isimle bir kurul kurulabilir ama bu, 633 sayılı Kanun'un içine sıkıştırılarak olamaz çünkü kuruluş gerekçeleri, amaçları, kapsamı, denetimi, maddeleri çelişkiye yer bırakmayacak şekilde açık, anlaşılır bir şekilde yazılmalıdır; hazırlıklar tüm parti temsilcileriyle ayrıntılı tartışılmalıdır, Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde örgütlü olan tüm sendikaların görüşleri alınmalıdır; ilahiyat fakültesindeki rektörlerin, dekanların ve hocaların düşünceleri alınmalıdır; imam-hatip liselerinde müdürlük yapan, idarecilik yapan ve imamlık yapan din âlimlerinin görüşü alınarak ayrı bir kanun hazırlanmalı diye Komisyonda bunu anlattık ama Komisyonu ikna edemedik, Genel Kurul ikna olur mu bilemiyorum ama gerçekten, Diyanet İşleri Başkanlığının nitelikli din görevlileri yetiştirme diye bir arzusu varsa, niyeti varsa gelin bunu 633'ün içine sıkıştırmayalım, bağımsız bir kanun çıkartalım derim.
"İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur." Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa'daki görevlerine bakalım:
1) Laiklik ilkesini gözetmek.
2) Bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalmak.
3) Milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinmek.
4) İslam dini ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek.
5) Din konusunda toplumu aydınlatmak.
6) İbadet yerlerini yönetmek.
Buna Diyanet İşleri Başkanlığı şunları da ekledi, şimdi uygulanıyor: Resmî nikâh yapmak, eğitim kurumları açmak ve din eğitimi yapmak, din eğitimi yapacak din görevlerini belirlemek, özellikle Diyanet İşleri Başkanının şahsı üzerinde iktidar adına siyasi görevler ifa etmek. Şimdi bu eklenen 4 maddeye dikkatinizi çekerim; eğitim kurumları açmak ve din eğitimi yapmak var zaten, peki Diyanet Akademisine niye ihtiyaç duyuyoruz, bunu sorgulamak gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni görevleri sonucunda tartışılan bir kurum hâline gelmiştir maalesef, siyasi kutuplaşmanın bir parçası olmuştur, kendi varoluş nedenlerini kendi eliyle kaldıran bir kurum hâline gelmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlilerinin sorununa çözüm üretmek zorundadır. Hani din görevlilerine 3600 ek gösterge ne oldu? Hepimiz seçim meydanlarında söz vermedik mi? Biz bu kanun tekliflerini getirmedik mi? Reddetmediniz mi? Şimdi neden imamlara 3600 ek göstergeyi hak görmüyorsunuz? Bunun izahı var mı? Bunun izahı yok.
Diyanet İşleri Başkanlığının ne Anayasa ne de kuruluşu yasasının 1'inci maddesi gereği halka, halkın bir kesimine eğitim verme görevi vardır. Diyanet İşleri Başkanlığının eğitimle ilgili tek görevi, bütün kamu kurumlarının da görevi olduğu gibi, kendi personelinin daha nitelikli, verimli çalışmasını sağlamak amacıyla hizmet içi eğitim vermektir. Özel kanunun 1'inci maddesinde yer alan toplumu aydınlatmak görevi ise İslam diniyle ilgili konularda toplumu bilgilendirmekten ibarettir.
Diyanet İşleri Başkanlığının eğitimle ilgili bir kurum hâline gelmesi Kur'an kurslarıyla olmuştur ancak bu görev de Eğitim Birliği Yasası gereği Millî Eğitim Bakanlığının gözetim ve denetiminde olmak zorundadır. Eğitim Birliği Yasası gereği bütün eğitim öğretim faaliyetleri Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak yürütülür.
Görüşülmekte olan kanun teklifiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı 1924 öncesinin Şeriye ve Evkaf Vekâletine benzer bir konuma getirilmek istenmektedir. Teklifin 3'üncü maddesinde de Kur'an eğitim merkezleri ayrı bir kurum olarak sayılmaktadır. Kur'an eğitim merkezinin hedef kitlesi kurum personeli değildir, Kur'an öğrenen çocuklardır. Anayasa'nın 42'nci maddesi gereği, Kur'an kurslarının hedef kitlesi olan kimseler 18 yaşını aşmamış çocuklardır. Çocuklar eğitimi ancak Millî Eğitim Bakanlığı kuruluşlarıyla birlikte yapabilirler.
Diyanet personeli sayısı 6 bakanlıktan çok. Bakalım: Taşra teşkilatında 125.079; merkez teşkilatında 1.694; yurt dışı teşkilatında 409; Din Yüksek İhtisas Merkezinde 761; eğitim merkezlerinde 526; toplamda ise 128.469 personel bulunmaktadır.
Ben Ankara milletvekiliyim, Ankara'nın köylerini geziyorum. Dün benim ziyaretime gelen muhtar şunu söyledi: "Sevgili Vekilim, önümüz ramazan ayı, bizim camimizde imamımız yok, teravih namazını kim kıldıracak?" Anadolu'nun birçok köyünde bu problem yaşanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığına soruyorum: 128.469 personeliniz var, her köyde cami var, neden imam yok? Bu ramazan ayında, bu köyleri imamsız bırakmak Allah'tan reva mı?
Bakın, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemevlerinin elektriklerinin kesilmesini dert etmek zorundadır çünkü Alevi toplumunun vergileriyle sizler maaş alıyorsunuz. Cemevlerini göz ardı ediyorsunuz, havrayı, kiliseyi göz ardı ediyorsunuz. Farklı inançtan olanların eğitimiyle ilgili herhangi bir düzenleme yok. Diyanet İşleri Başkanlığının sadece ve sadece İslam dini içerisinde bir mezhebe sıkıştırılarak işlem görmesi doğru değildir. Bunun hak olmadığını, bunun adalet duygusundan uzak olduğunu, onların vergisiyle yapılan hizmetin de haram olduğunu siz benden daha iyi bilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen, bunu dikkate alalım.
Kanun teklifi, Anayasa'nın 106'ncı ve kuruluş kanununun 1'inci maddesine göre iki temel soruna sahiptir: Birincisi, Diyanet İşleri Başkanlığının Millî Eğitim Bakanlığıyla olması gereken iş birliği yok sayılmaktadır; ikincisi ise kendi personelini yetiştirmekle görevli olan Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okulların eğitimlerini, doğrudan, göreve başlamadan yetersiz bularak kendi personelini yetiştirme sürecine girmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Diyanet İşleri Başkanlığı veya bir başka devlet kurumu, Millî Eğitim Bakanlığından bağımsız bir biçimde eğitim kurumu hâline gelemez. 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleriyle, ısrarlı bir biçimde kendini 633 sayılı Teşkilat Kanunu ve yönetmeliklerde yer alan Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili hükümlerin karşısında konumlandırmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı kendi bünyesinde çalışacak din görevlilerini önceden "aday din görevlisi" sonra "sözleşmeli personel" sonra ise "kadrolu memur" olarak atamayı öngörmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda da aynı yanlışlık yapıldı. Gelin "aday din görevlisi" "din görevlisi" diye ayrıştırmaktan, "sözleşmeli" ve "kadrolu memur" diye bir ayrımdan vazgeçelim çünkü bunların eş birleştirilmesi konusunda da ciddi problemler var. Dolayısıyla, Anayasa'nın kamu hizmetleriyle ilgili hükümlerine diğer kamu kurumları gibi tabi olması gerekir. Anayasa'nın 70'nci maddesinde "Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." hükmü yer almaktadır. Göreve başlamadan önce din görevlisi olarak alınacak personelde görevin gerektirdiği koşullar var ise hizmet alımında hizmet öncesi bir mesleki eğitim öngörülemez. Bu durum, görevin gerektirdiği koşullar dışında kamu hizmetine başlamak için ayrıca bir engel oluşturmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının din hizmetleri için eğitim kurumları olan imam-hatip liselerinin ve ilahiyat fakültelerinin Diyanet İşleri Başkanlığına doğrudan personel yetiştirme görevini boşa çıkarmaktadır. Bu düzenleme, bu şekliyle imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültesi mezunları üzerinde keyfî uygulamaların da önünü açacak bir düzenlemedir. Açıkça, mesleğe başlamadan önce "aday din görevlisi" adı altında onlara verilmesi düşünülen meslek, eğitim yoluyla bir eleme yöntemine gidilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının kendisine personel yetiştirmek gibi bir görevi yoktur. Bu görev yalnızca ve yalnızca Millî Eğitim Bakanlığına aittir. İmam-hatip lisesi mezunlarını, ilahiyat fakültesi mezunlarını yok saymayalım. Orada yapılan eğitimler nitelikli eğitimlerdir. Eğer orada yapılan eğitimlerin nitelikli olmadığını düşünüyorsanız mevcut olan 644 imam-hatip lisesine, 100'e yakın ilahiyat fakültesine haksızlık ediyorsunuz, oradaki hocalara haksızlık ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaç duyduğu personel de imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültesi mezunlarından olur. Hizmet içi eğitimde 128 bin personelin... Hizmet İçi Daire Başkanlığının elini güçlendirecek tüm yetkileri verelim. Personelin hizmet içi eğitimlerini altı ayda bir mutlaka yapsın çünkü çağ değişiyor, dünya değişiyor. Bizim, 21'inci yüzyılın dünyasına uygun -kendi anlayışımızı da- bu çerçevede yetiştirilecek imamlara, din görevlilerine ihtiyacımız var. Bunu Hizmet İçi Daire Başkanlığı mutlaka gerçekleştirecektir.
Bu teklif, Diyanet İşleri Başkanlığının kendisini ayrı bir bakanlık; Millî Eğitim Bakanlığından, YÖK'ten tamamen ayrı bir kurul hâline getiriyor. Bunun önüne geçemeyebiliriz, bu tehlikeli bir durumdur. Gelin, bunu, ayrı bir kanun teklifi olarak bir kez daha gerçekten bilim insanları, din âlimleri ve ilgili kurumlarla bir kez daha görüşelim diyorum. Sizlere bir kez daha çağrı yapmak istiyorum: Gelin, hep birlikte, nitelikli bir din görevlisi yetiştirme politikasını Diyanet İşleri Başkanlığının eline verelim ama bunu asla ve asla bir siyasal düşüncenin çizgisine yöneltmeyelim. Bu olursa dinimiz, inancımız, dinî değerlerimiz gerçekten tartışmalı hâle gelir.
Ben geçenlerde Keçiören'de bir Kur'an kursuna taziyeye gittim. Bu taziyede hocanın bana söylediklerini sizlere aktarmak istiyorum, vebali üstümde kalmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Kur'an kursu hocası şunu söyledi: "Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki Diyanet İşleri Başkanını ve Başkanlığını arar olduk. Bizim çocuklarımız..."
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Adamı yakma.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - İsmini söylemiyorum.
"...dinden uzaklaşır hâle geldi, yüzde 26'sında sıkıntılar yaşıyoruz. Sizden ricamdır, Parlamentoda bunu dile getirin." Bana bunları anlatırken Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili olduğumu düşünerek anlattı, "Cumada, hutbelerde siyaset yapılıyor, bu doğru değil. Reise bunu anlatın." dedi. Daha sonra dediler ki: "Yıldırım Kaya, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili." O da dedi ki: "Sizden pek buraya gelen olmuyordu, onun için böyle dedim."
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bizi de yaktın yani.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Yakmadım.
Ama bu lafım onun reisine mutlaka ulaşsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı, cuma hutbelerinde siyasetten vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)