| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 12.02.2013 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimiz ne olmalı? Bence Türkiye'nin gerçek gündemi olmalı, bunu konuşmamız lazım.
Bakın, tarihî bir süreci yaşıyoruz ve size iki olayı karşılaştırmak istiyorum. Sene 1999, bir koalisyon hükûmeti var, parçalı bir hükûmet var ve Mecliste çoğunluk olarak da çok rahat değil. Ama 28 Şubatın, postmodern darbenin arkası, o süreçte, İmralı'da, ateşkes ve sınır ötesi konuşuluyordu ve hayata geçiyordu. 2004'e kadar tam tamına dört yıl, hatta beş yıla yakın bir süre heba edildi.
Bugün 2013, yeni bir süreç yaşıyoruz. Bu yeni süreçte Hükûmet güçlü, on yıldır Mecliste çoğunluk ve bu sürecin içinde tek parti iktidarı var, güçlü olduğu iddia edilen bir Başbakan var ve ana muhalefet olsun, partimiz olsun, sivil toplum örgütleri, medya olsun kamuoyunun yüzde 90'ı bu sürece destek veriyor. Meclisin gündemi buysa, bu sürecin sağlıklı işlemesini konuşmak da bunun gündemi olması gerekir. Eğer, biz bu gündemi teraziye vurursak, bir: Ülkenin barışı 1'inci sırada yer alıyor. Kim ki barışın karşısında durursa siyaseten, kendi idam fermanını da kendisi imzalamış demektir. Bugün, öyle bir konjonktür yakalanmışken, bu barış sürecini "ama"lara, kaprislere, taktiklere, siyasi hesaplara boğmak da hiçbir partiye, iktidara hiçbir şey kazandırmaz. O zaman, bu ülkenin gerçek sorunlarını konuşabilme gündemi Türkiye'nin gerçek gündemidir. Bu nedenle, biz Hükûmeti her zaman bu gerçek gündeme davet ediyoruz.
Hükûmeti niçin davet ediyoruz? Çünkü böyle bir fırsatı muhalefetin de medyanın da, Avrupa Birliğinin de ABD'nin de? Bunca geniş bir yelpazede, herkesin desteğini verdiği bir konuda eğer bu sorun çözülemiyorsa, eğer anayasal boyutu konuşulamıyorsa, eğer yasal boyutları konuşulamıyorsa, eğer bu ülkede 10 binin üzerinde siyasetçi düşünceleri nedeniyle cezaevindeyse, eğer bu ülkenin milletvekilleri -üçüncü yıla geliyor arkadaşlar- seçilmişleri cezaevindeyse, eğer belediye başkanları cezaevindeyse, bu ülkenin adaletinde, özel yetkili mahkemelerinde, olağanüstü yargılamalarında dehşet bir yanlışlık var. Bizim bunları konuşmamız gerekmiyor mu, gerçek gündemin bu olması gerekmiyor mu? Ama bunu konuşamıyoruz. Eğer bunu konuşamazsak tabii ki gündemi başka konularla süslemek mümkün.
Birazdan Sayın Ulaştırma Bakanımız güzel güzel sorulara cevap verecek. Bu ülkede Anayasa Mahkemesinin önündeki heykele şalvar giydiren bir anlayış -adalet tanrıçasına şalvar giydirdi- bırakın hosteslere de kaftan giydiren bir anlayış gelir ve tartışma konusu olursa oturup düşünmek lazım; neyi tartışıyoruz, neyi konuşuyoruz?
Şimdi burada ben biraz rakam verip hesap yapacağım. Arkadaşlar, Meclisin ayda çalışma saati yüz saat -bu rakamlar Meclis İşletme Başkanlığının çıkardığı rakamlar- Genel Kurulun senede çalışma saati bin saat. Şimdi, bu bin saat içinde bir saatlik çalışmayı aldığımız zaman en az 21 personel görev yapıyor, milletvekilleri hariç. Sadece bir saatte şu ampule ve ısınmaya 500 lira para gidiyor bu salonda; ben odalardan, komisyonlardan, diğerlerinden bahsetmiyorum. Şimdi, milletvekilleri maaşlarından bahsetmiyorum, bakın, dikkat edin, çok zaruri giderlerden bahsediyorum. Personel ve diğer konuları koyduğunuz zaman çalışma saatleri olarak çok ciddi bir gider ama size bir yıllık bir total söyleyeyim, bu Meclisin millete maliyeti 5 milyon lira.
Şimdi, bu kadar zor koşullarda bu Meclis çalışıyor, bu kadar gider yapıyor. Bunun elektriği var, ses düzeni var, doğal gazı var, kamerası var, Meclis TV'si var, personeli var, Kanunlar Dairesi var, kütüphanesi var, lokantası var, -bahçelerine, kapılardaki karşılama ve ziyarete kadar-danışman, sekreter ve bütün bunların içinde bilgisayarlar ve kadrolar? Peki, bunca bu gideri harcamak için bir hafta? Allah aşkına, söyleyin bana inandırıcı geliyorsa, vicdanınıza da sığıyorsa, bakın, üç gün birkaç tane sözleşme? Ya, bu sözleşmeler zaten teknik arkadaşlar. Bu teknik sözleşmeleri bırakın anlaşalım, üç saatte çıkaralım hatta bir saatte çıkaralım, bir haftayı buna ayırmanın bir gereği yok. Bütün bunların içinde yalnız yer altı sularıyla ilgili bir kanun var. Vallahi, Meclisin zamanını, parasını, mekânını bizim bu kadar rahat harcamaya hakkımız yok, vicdanen yok. Çünkü bu ülkede demin -sabah- cezaevleri sorunu konuşuldu; cezaevlerindeki iaşeyle, 1 liralık bir öğün yemek parasıyla nasıl geçinildiği, cezaevi koşullarındakiler anlatıldı burada. Ama, bazı arkadaşlarımız çıktı, dedi ki: "Maşallah, cezaevlerimiz saray gibi." Şimdi, bu gerçeklikle yüzleşmek için sadece ayda en fazla mektubun cezaevlerinden geldiğini size söyleyeyim. Bu hafta içinde de 4-5 tane cezaevini gezdim.
Biz Suriye'yi konuşamayacağız, cezaevlerini konuşamayacağız, enerji ithalatını, Türkiye'nin açığını konuşamayacağız, adaleti konuşamayacağız, işsizliği konuşamayacağız, ekonomiyi konuşamayacağız; peki, Genel Kurulda, demokraside muhalefetçilik oyununu nasıl oynayacağız? Yani, bu muhalefet araştırma önergelerini getirecek, Türkiye'nin gerçek gündemini konuşacak, siz çoğunluksunuz, ellerinizi kaldıracaksınız, reddedeceksiniz, ondan sonra bunun adı "yasama çalışması" olacak. Hayır arkadaşlar, bunun adı "yasama çalışması" değil. Kimsenin bu Meclisin bu imkânlarını bu kadar heba etme hakkı da yok. Benim önerim bu. Tarihî bir fırsatı yakaladığımız bir anda kaybedilecek bir saniyemiz yok. Bu Meclisin hem barışa hem çözüme hem de özgürlüklere çalışması gerekir arkadaşlar.
Bu kürsüden zaman zaman bize laf atıyorlar: Yok aşk yaşıyorlar, yok meşk yaşıyorlar, bilmem ne?
Arkadaşlar, siyasette gerçek aşk yoktur, onu bilesiniz. Siyaset yönetebilme sanatıdır. Partnerler her zaman değişebilir.
Hepinize saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.