GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:66
Tarih:15.03.2022

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4'üncü maddesi üzerine söz aldım. Selamlarımı sunarım.

Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Diyanet Akademisi kurulmasıyla ilgili hazırlanan bu teklifin 4'üncü maddesinde Akademi Başkanlığı için en az lisans düzeyinde dinî yükseköğrenim mezunu olma şartı öngörülmektedir. Yapılmak istenen, 633 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesine bir ibare eklenmesi gibi görünen husus esasında gerçek niyet hakkında şüpheler uyandırmaktadır.

Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi nitelikli din görevlileriyle mümkündür. Bu sebeple, personelin göreve başlamadan önce mesleki yeterliliklerinin sağlanması ve göreve hazır hâle getirilmesi elbette önemlidir. Çünkü İslam dininin sahip olduğu evrensel değerlerin halka doğru olarak anlatılması, insanların samimi duygularının istismar edilmemesi, İslam dinine karşı oluşan haksız ön yargıların değiştirilmesi bu şekilde sağlanabilir. Yönetenlerin yanlışlıkları ve bilhassa, görünüşte Müslüman gibi olup davranışlarında her türlü fenalığı yapanların faturası İslam dinine yüklenemez.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk yıllarında oluşturulan kurumsal yapılardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı büyük bir öngörüyle ve isabetle kurulmuştur. Doksan sekiz yıldır önemli hizmetler gören bu kurum, son yıllarda paralel devlet yapılanması kapsamında zarar görse de varlığını din hizmetleri açısından sürdürmüştür.

Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasının önemini anlamak için yüz yıl öncesini hatırlamak gerekir. İstiklal Savaşı'nda şeyhülislam İngilizlerle iş birliği yaptı, hazırladıkları bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu'daki yerleşim yerlerine attırdılar. Kendilerine "hoca" diyen Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar bunları yaparken ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi gibi Millî Mücadele'ye malıyla, kanıyla, canıyla destek veren hocalar daha çoğunluktaydı. 1941'in Mart ayında ölene kadar Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Rifat Börekçi'yi bu vesileyle rahmet ve minnetle anarken yaptıklarını kısaca hatırlatmak isterim.

Ülkemiz işgal edilince Ankara Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetini kurarak Millî Mücadele'ye katıldı. Mustafa Kemal Paşa'yı Ankara'ya davet ederek karşıladı. Ankaralılardan topladığı parayı Heyeti Temsiliyeye teslim etti. Kendisi ve eşi için biriktirdiği kefen parasını bile Millî Mücadele'ye bağışladı. Şeyhülislam Dürrizade'nin Mustafa Kemal ve Kuvayımilliyecilerin idam fetvasına karşılık, o zamanki Ankara Müftüsü olarak 153 müftüyü toplayarak karşı fetva oluşturdu. "Hilafet ve saltanat düşman elinde esirdir. Baskı altında hazırlatılan fetva hükümleri geçersizdir." demek suretiyle Millî Mücadele saflarında yer aldı.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının son zamanlarda ne yazık ki siyasete alet edildiğini söylemek zorundayım. Oysa Anayasa'mız bu kurum için "Bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında, milletçe dayanışma ve bütünleşme amacıyla görevini yerine getirir." hükmünü getirmiştir. Ama ne var ki Anayasa'nın bu hükmü yok sayılmaktadır. Siyaset kışlaya ve okula girmemesi gerektiği gibi camiye de girmemeliydi. Her üçüne de girdiyse eğer, bunun sorumlusu elbette siyaset kurumudur.

Herkes tarafından bilinmelidir ki millete hizmet için var olan siyaset kurumu insanların gizli niyetlerinin, kabaran ihtiraslarının ve şahsi kaprislerinin tatmin sahası olamaz. Siyasetçilerin dikkat etmeden kullandıkları üslup, nefret ve hakaret dili -üzülerek söylüyorum- toplumu ayrıştırmaya ve kamplaştırmaya yol açmaktadır; Türk milletine mensup olma şuuru zayıflamakta, tek kişiye biat etme duygusu ön plana çıkarılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yetkili ve sorumlu herkes en kısa zamanda makul ve mutedil olmalıdır. Hoşgörü ortamı oluşturulmalı ve sükûnet sağlanmalıdır. Burada Diyanet İşleri Başkanlığına çok önemli görev düştüğü kanaatindeyim.

Hiç şüphesiz, böyle bir hoşgörü ortamında siyasi ilişkilerin normalleşmesi, bölgemizde ve dünyada devam eden kargaşada millî birlik ve bütünlüğümüzü sağlayacak, ekonomik sorunların çözümüne de katkıda bulunacaktır.

Yanlışta ısrar edilmemesi hâlinde Türk milletinin hak ettiği huzur ve güven ortamına kavuşacağına olan inancımı belirtiyor, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)