| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.03.2022 |
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Her şeye karar veren Cumhurbaşkanı, bu maddeyle de Diyanet Akademisi personelinin ve aday personelinin ek ders saati sayısına ve ücretlerine ilişkin karar verecekmiş. Diğer kurumlarda olduğu gibi Diyanette çalışanlar da devlet memurudur; çalışma saatleri, özlük hakları yasalarda gayet açıktır. Neden Cumhurbaşkanı buraya karışıyor? Belli ki şahsım rejimi, dini de şahsına münhasır görüyor ve kendi çıkarları için dini kullanmakta hiçbir beis görmüyor.
Bu coğrafyada ve tarihinde, birçok inançtan, mezhepten ve kültürden olan halklarımızın çoğulculuğu, varlığı onur duyulacak bir durumdur. Tekçi, ırkçı ve mezhepçi olanlar sadece egemenler, ulus devletler ve iktidarlardır. Ne Mezopotamya ne de Anadolu halkları tekçi, ırkçı, mezhepçi değildir. Halkların bu çoğulcu zenginliğini kabul etmeyen iktidarlar, Diyanet gibi bürokratik kurumlarla, halkları ve inançları kutuplaştırmakta, ayrıştırmakta, düşmanlaştırmaktadır. Bu ülkenin halklarının bir inanç sorunu yoktur. Farklı inanç ve mezhepleri yok sayıp ötekileştiren Diyanet ve AKP gibi devasa bir sorunu vardır.
Bütçesi birçok bakanlıktan büyük olan Diyanet, din hizmetleri dışında tamamen iktidarın ideolojik propaganda aracına dönüşmüştür. Aynı zamanda, OHAL döneminde ortaya çıktığı gibi, bir tür fişleme kurumu da olmuştur. Diyanette, AKP'nin yandaş sendikasının iş birliğiyle, iftira ve mesnetsiz iddialarla Van'da ve birçok yerde OHAL KHK'leriyle imamlar ve memurlar ihraç edildi. İstanbul'daki DİAYDER davasında olduğu gibi AKP de "yandaş imamlar ve diğerleri" diye imamları ikiye ayırıyor. Diyanet, ayrıştıran değil, eşitlikçi ve birleştiren olmalıdır. Elbette ki Kur'an öğrenilmesine ve herkesin inancını yaşamasına kimsenin itirazı olamaz. Ancak iktidarın Kur'an kurslarında tekçi ve kindar nesil yetiştirilmesi kabul edilemez. Diyanet ve MEB'in el birliğiyle denetimsiz bıraktığı bu yurt ve kurslarda çocuk istismarları, taciz ve cinayet vakaları her geçen gün artarak yaşanmaya devam ediliyor. Bu yıl Antalya'da bir çocuk öldürüldü, Elâzığ'da bir çocuk intihar etti, daha geçtiğimiz ay Erzurum'da Diyanete bağlı Kur'an kursunda 7 erkek çocuğunun ve yine birçok yerde küçük çocukların istismara uğradığı basına yansıdı. Tabii, bu saydıklarım yaşanan istismar vakalarından sadece birkaç acı örnek. Tamamen izole edilen bu yerlerde çocukların maruz kaldığı ağır hak ihlalleri çoğu zaman gizlenmekte, basına ve kamuoyuna dahi yansımamaktadır. İktidar ve eril sistemi de çoğu zaman faili koruyan, gizleyen, yaptırım uygulamayan bir tutum içindedir.
Değerli halkımız, her inanca eşit mesafede olması gereken Diyanet, Kürt halkı başta olmak üzere bu ülkede yaşayan halkların inançlarını özgürce yaşamasının, ana dilinde ibadetini yapmasının önündeki en büyük engeldir. İmamların Kürtçe dua, mevlit ve hutbe okuması suç sayılmaktadır. 76 yaşındaki Ali Boşnak'a Kürtçe mevlit okuduğu gerekçesiyle yedi yıl altı ay hapis cezası verildi, ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmedi ve cezaevinde yaşamını yitirdi. Daha geçtiğimiz yaz DİAYDER üyesi 26 imam Kürtçe hutbe okudukları gerekçesiyle gözaltına alındı, 9'u tutuklandı.
İslam'ı siyasetine araç yapan AKP iktidarı dönemindeki yozlaşma, kayırmacılık, yolsuzluk, hukuksuzluk artık arşa varmıştır. Diyanet ise AKP'nin bu yolsuzluklarına, hukuksuzluklarına, talanına sessiz kalmaktadır. 2 AKP milletvekilinin Van Müftülüğündeki işe alımlarla ilgili gönderdikleri torpil listelerine tek bir söz bile söyleyemedi. Kul hakkına girerek torpille işe alınan bir imam hangi yüzle, nasıl, ayet ve hadislerle cemaate haktan, hukuktan, adaletten, dinden, haramdan, ahlaktan bahsedecek, buna kim inanacak?
Diyanet bugün AKP'nin ideolojik kurumu hatta sopası hâline gelmiştir. Kürtlerin ölüsüne, dirisine, cezaevindeki tutsağına yapılan işkencelere sessiz kalmaktadır. 70 yaşındaki Ramazan Turan'a bir tabutu vermemek, cenaze aracı vermemek ne demektir. Dahası, yıkanmasını engellemek ne demektir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) - Teşekkürler.
Bir anneye çocuğunun kemiklerini kargoyla göndermek hangi anlayıştır? Bu nasıl bir nefret, bu nasıl bir düşmanlık, nasıl bir din anlayışıdır? "Ey Müslümanlar, ölünün üzerinden her hüküm kalkar." ayetini kaldırdınız mı? Hangi dinde, inançta ölüye zulüm var? Bu kirli zihniyetiniz, düşmanlığınız Ekin Van'ın bedenini teşhir ederek, Hacı Lokman Birlik'i panzerin arkasında sürükleyerek, Taybet ananın cenazesini yedi gün sokakta bırakarak, Hatun anneye bir mezarı çok görerek, mezarları kırarak neyi elde etti? Âcizliğinizi, düşmanlığınızı, kısacası, olmayan insanlığınızı teşhir ettiniz. Tüm bu zulümler yaşanırken Diyanet nerede? Diyanetin görevi zulümlere sessiz kalmamak, mazlumun sesi olmaktır. Zalimin sofrasında doyup bu zulme sessiz kalanlar da zalimdir. Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur.
Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)