GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:67
Tarih:16.03.2022

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aradan yıllar geçse de, kanayan yara durdurulmayınca anmadan geçmek de mümkün olmuyor. İstanbul Üniversitesinde katledilen 7 öğrenciyi, Halepçe'de katledilen binlerce insanı saygıyla anıyorum. Umarım bir daha olmaz. "İnsansız adalet olma/Adaletsiz insan olur mu/Olur, olmaz olur mu?/Ama olmaz olsun!" diyor Özdemir Asaf.

Burada biraz adalet duygusunu sorgulayacağız. Şimdi, daha yakın tarihte, iki gün önce, İstanbul'da bir iş adamı -Tolga Özal, adını da veriyorum- Sedef Kabaş'ın tutukluluğu sona erdiğinden dolayı "Neden tutuklu tuttunuz?" sorgulamasını yapacak bir "tweet" atıyor. Cumhurbaşkanına hakaretten dolayı ifadeye çağrılıyor, savcı tutuklanmasını istiyor, sulh ceza yargıcı denetimli serbestlikle serbest bırakıyor. Bir gün sonra savcı -yaranacak ya size- itiraz ediyor buna, o itirazın karşısında durabilecek bir yargı mercisi kalmadığı için sulh ceza mahkemesi işinde gücünde bir iş adamını tutukluyor. Cumhurbaşkanına hakaret kastı yok, diyor ki: "Ben 'Sedef Kabaş tutuklu kaldı da sorun çözüldü mü?' diye sorguladım." Tutukluyor. Adaletiniz budur sizin.

Valilikler, bu tarz yaftalanmış, işte "Teröristti, şuydu, buydu, anarşistti." iddiasıyla açtırmış olduğunuz davalarda yargılanan gencecik insanların çalıştığı kurumlara yazılar yazıyor yargılama devam ederken. Anayasa'nın 38'inci maddesindeki masumiyet karinesi varken "gizli" kaydıyla "Bu insanlar şu, şu, şu şekilde yargılanıyor." diyor. Yani, iş yerine dolaylı bir talimat veriyorsunuz, insanlar işinden oluyor. Bu insanlar beraat ettiğinde vicdanınız rahat olacak mı? Bu nasıl uygulamadır? Hukuk devletinde masumiyet karinesi varken bu uygulamayı içinize nasıl sindiriyorsunuz?

KHK'li ailelerden 100'e yakın insan intihar etti. Diyarbakır'da 16 yaşında gencecik bir çocuk, babası KHK'li diye dayanamadı, hayatına son verdi. Bir polis memuru fındık bahçesinde, Ordu'da arkada bir not bıraktı "Ben vatan haini değilim." dedi, yaşamına son verdi. Buradan o vatandaşlarımıza sesleniyorum: Ne olursunuz, sakın ha yaşamınıza son vermeyin. Bu karanlık günler geçecek; beraat edenleri, takipsizlik kararı alanları, hakkında hiçbir yargılama başlatılmadan idari işlemlerle işine son verilenleri iktidarımızın ilk günlerinde işlerine iade edeceğiz. Bu zaman yakındır, ne olursunuz tahammüllü olun.

Yine, hakkını arayan, "Barınamıyoruz." diyen, ayda 60 dolar bile etmeyen burs verdiğiniz, kredi verdiğiniz çocuklar var, üniversite öğrencileri. Ayda 850 lira kredi ve burs veriyorsunuz; 850 lira, şu anda 57 dolar civarında bir para. Bu çocuklar "Barınamıyoruz." "Geçinemiyoruz." dediler, bu Anayasa'nın 34'üncü maddesindeki toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını kullandılar, yine bu Anayasa'daki düşünce özgürlüğü haklarını kullandılar; Ankara'ya girerken, onların babalarından aldığınız vergilerle Emniyete tahsis ettiğiniz coplarla copladınız onları, kelepçelediniz onları, yine onların babalarından aldığınız vergilerden vereceğiniz bursu ve krediyi çok gördünüz, Ankara Valiliği kanalıyla Kredi Yurtlara bir yazı yazarak çocukların burslarını kestirdiniz. Bu şekilde Boğaziçililerin bursunu da kestirmiştiniz hatırlarsanız, biz buradan çıktık "Kendimiz vereceğiz." demiştik. O çocuklar dava açtılar; bakın, burada çil çil kararlar var. "Çocuklar haklı, masumiyet karinesi var, haklarında yargı kararı yok, haklarını aradılar." dediler mahkemeler, çil çil -gerçi "çil çil" deyince siz dolar, mark, para anlarsınız ama- kararlar var, ona rağmen bu hukuksuzluklara devam ediyorsunuz. Buna son vereceğiz, buna Millet İttifakı olarak, halk iktidarı olarak son vereceğiz. Bizim iktidarımızda kimse bu gençlerin kapısına dayanıp verdiği kredileri bu şekilde ellerinden alamayacak. O çocuklardan faiz diye aldığınız -bakın, burada parayı da geri istiyorsunuz bu çocuklardan, hem kesiyorsunuz hem geri istiyorsunuz- paraları onlara iade edeceğiz -yüzünüz kızaracak- 1 kuruş faiz almayacağız. İşe başlayacaklar, sigortalı girişleri yapıldıktan sonra, uygun taksitlerle, anapara şeklinde borçlarını ödeyecekler. Onlara gençlik politikaları uygulayacağız; istihdam alanları yaratacağız, ücretli staj alanları yaratacağız, eğitim alırken ücretlerini alacaklar, aile destekleri sigortaları kapsamında desteklenecekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - 19 Mayısta ve 29 Ekimde gençlik bursu alacaklar, oturduğunuz yerden seyredeceksiniz çünkü o çocuklar, bugün bursunu kestiğiniz çocuklar çok yakın tarihte bu ülkeyi yönetecekler. Bürokratı olacaklar, yöneticisi olacaklar, sizlerin yerlerine oturacaklar; biz onurla seyredeceğiz, siz nasıl seyredersiniz bilmiyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sen kendi koltuğunu da ver, kendi yerine de oturt.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Size Âşık İhsani'nin bir şiiriyle sesleniyorum: "Dedim düzen? Dedi onlara göre/Dedim kötü mü ki? Dedi bin kere/Dedim hak, adalet? Tu dedi yere/Arkasından baltasını biledi." Herkesi sandıkta kendinize balta biletir hâle geldiniz, kurtulmak için de seçim yasasında tezgâhlar tezgâhlıyorsunuz. Hangi yasayı getirirseniz getirin, sandığı isterseniz yedi başlı ejderhanın ağzının içine sokun, oradan, o sandıktan sizi davulla, zurnayla, bu insanlarla göndereceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)