| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 16.03.2022 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İktidarda kim olursa olsun siyasetten ari tutulması zorunlu 3 temel yapı vardır: Ordu, yargı ve Diyanet. Çünkü bu milletin dosta ve düşmana gücünü gösterebilmesi, başı derde girsin girmesin hakkında verilecek yargı kararına saygılı olabilmesi ve inancının gereklerini yerine getirirken tuzaklara düşmemesi için bu kurumlar güçlü ve bağımsız bir şekilde yapılanmak zorundadır. Bu nedenledir ki cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden daha bir yıl geçmeden iki kurumsal yapının kuruluşu aynı tarihe denk getirilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine Başvekâlet bütçesine dâhil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, yine kaldırılan Erkânıharbiyeiumumiye Bakanlığının yerine Genelkurmay Başkanlığı kurulmuştur. Bu iki kurumun aynı günde kurulmasının gerekçesi aynıydı; Diyaneti ve askeriyeyi siyasetin dışına çıkarmak. Kurucu Lider'in bu konudaki haklılığı, ülkemizde geçtiğimiz yıllarda on yılda bir tekrarlanan askerî darbelerin sonuçları itibarıyla ortadadır. Ayrıca, 15 Temmuzda da dini kullanan bir örgüt, paralel bir yapılanmayla özelikle yine bu 3 kurumsal yapıya zarar vermiştir; yargı, Diyanet ve askeriye.
15 Temmuz darbe girişiminden ders alınmış mıdır? Tartışılır. Bugün hâlâ bazı cemaatlerin iktidar üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. FETÖ'den en büyük dersi alması gereken iktidar, hâlâ oy deposu olarak gördüğü bazı cemaatlere ne istedilerse vermeye devam etmektedir.
Kurumsal olarak bağımsız olması gereken Diyanet İşleri Başkanımız da ne yazık ki verdiği fetvalarla iktidarı aklayıcı pozisyonda görev almakta, iktidarın sipariş fetvalarını hazırlamakta, vazgeçemediği bireysel alışkanlıklarıyla da millî hassasiyetleri yadsıyan fesli hasta ziyaretleriyle toplumun tepkisini çekmeye de devam etmektedir.
Ne yazık ki kurumsal yapıdaki bu bozulmaların tek adresi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Atamaların tek bir kişinin onayı çerçevesinde gerçekleşmesi, icraatın da onay makamının takdirine göre şekillenmesine neden olmaktadır. Kurumsal denetim ve hesap verebilirliğin devre dışı kaldığı bu sistemde, takdir de tekdir de kişiye özel hâle gelmiştir.
Bu sistemden çıkışın adresi bellidir. İlk olarak Sayın Genel Başkanımızın dile getirdiği ve hassasiyetle üzerinde durduğu güçlendirilmiş parlamenter sistem, özellikle liyakatin gözetilmesi gereken Genelkurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, MİT Başkanlığı gibi önemli atamalarda Cumhurbaşkanına söz hakkı vermekle birlikte, tek başına karar verme yetkisine son verecektir. Bu sistemde üst düzey atamalar üçlü kararnameyle yapılacak ve liyakat, sadakatin yerini alacaktır.
Değerli milletvekilleri, uygulamalarıyla tartışılmaması gereken bir kurum olan Diyanet, ne yazık ki lüks harcamalarıyla tepki toplamaktadır. Tahsis edilen makam otomobilleri, başkan ve başkan yardımcıları konutları için yapılan harcamalar, lüks otellerdeki seminerler toplumun büyük kesimlerinde eleştirilere neden olmaktadır. Tabii ki bütçesinin büyük bir bölümünü personel giderlerine ayırmak zorunda olan Diyanet İşleri Başkanlığına bu anlamda bir sözümüz yok ancak bu bütçenin amaç dışı harcamalarla şişirilmesi toplumun her kesiminin dikkatini çekiyor.
Diyanetin büyük bütçesinden küçük bir örnek vereyim: 2010 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına, radyo ve televizyon kurumları ile diğer yayın kuruluşları vasıtasıyla toplumu din konusunda aydınlatma görevi verilmiştir. Bu görevlendirmeye hiçbir sözümüz yok, doğru bir uygulama. Bu görevlendirme doğrultusunda, Diyanet, 2012'de TRT'yle yapılan protokol sayesinde TRT Anadolu kanalında on iki saatlik yayın hakkına sahip oldu. Bütün masraflar TRT bütçesinden karşılanıyor, TRT'nin teknik ekipleri kullanılarak yayınlar yapılıyordu programları da Diyanet İşleri Başkanlığının imam-hatipleri, müftüleri ve ilahiyat fakültesinin akademisyenleri yapıyordu, hatta yayınlanacak programları Diyanetin uzmanları denetliyordu, herhangi bir sorun da yaşanmıyordu çünkü TRT'nin deneyimli personeli, teknik imkânları ve geniş arşiviyle kaliteli dinî programlar üretiliyordu. 2016'da bir torba yasayla vakıflara radyo ve televizyon kurma hakkı verildi. Bu imtiyazın hemen ardından, 2018'de Türkiye Diyanet Vakfına bağlı olarak Vakıf Medya Sanat Radyo Televizyon AŞ kuruldu ve Diyanet TV kablo ve uydu lisansı alarak yayıncılığa başladı ve TRT'den ayrıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı, önce Diyanet Vakfı aracılığıyla bir televizyon için ne gerekiyorsa bütün harcamaları yaptı; stüdyolar kuruldu, kameralar, montaj setleri, naklen yayın araçları alındı, yine pek çok personeli bünyesine dâhil etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - ...ve izlenebilir bir yayın politikası uygulanmayınca da zarar etmeye başladı. Diyanet Vakfı üzerinden yapılan harcamalar için gelir yetersiz kalınca, imdada yine Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi yetişti. İlk zamanlar personel ve program giderlerinin bir kısmı Diyanet Vakfı tarafından karşılanırken şimdi büyük bir kısmı Diyanetin bütçesinden ödenmeye başlandı.
Diyanet Vakfı geçmişte büyük hizmetlere imza atan bir vakıf. Yurt dışında camiler yaptı, tarihî eserlerin restorasyonunu ve yurtlar yaptı, öğrencilere burslar verdi, garibanlara yardımda bulundu. Gelirinin büyük bir bölümü bağışlara dayanan ve birçok hayırlı hizmet gerçekleştiren bu vakfın, TRT'nin imkânlarından yararlanırken yüklü harcamalar yapmasına, bir televizyon macerasına atılmasına gerek var mıydı? Nereden nereye? "Beytülmal" diye devlet idarecilerinin bir mumun bile hesabını yaptığı zamandan, har vurup harman savuracak kadar beytülmali talan edercesine hiçbir beis görmeden güya dini temsil eden devlet yöneticilerine diyelim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)