GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:67
Tarih:16.03.2022

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; önce hukuk ve liyakat açısından, daha önce diğer yasalar üzerinde yaptığımız inceleme açısından bu yasa teklifinin özellikle 3'üncü ve 5'inci maddelerinin Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararları açısından değerlendirmesini yapacağım.

Madde 3; ihtisas merkezlerinin görevlerinin yönetmeliğe bırakılması, Anayasa'nın 123'üncü maddesine aykırıdır zira Anayasa gereği kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Yine aynı maddede yükselme ölçütlerine ilişkin usul ve esasların da kanunla düzenlenmesi gerekirken yönetmelik alanına bırakılmış olması da Anayasa'nın 128'inci maddesine aykırıdır.

5'inci maddeye gelince; bu maddede öngörülen "sözlü veya uygulamalı sınav" Anayasa'nın 70'inci maddesinin öngördüğü liyakat ilkesine aykırıdır. Aday din görevlisi olarak atanacakların başvuruları, Akademi giriş sınavı, aday din görevlilerinin eğitim programları ve süresi, disiplin ve izin işlemleri, ilişik kesilme hâlleri, sözleşmeli personel pozisyonlarına atanma şartları, sınav ve usulleri ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Anayasa 28 gereği kanunla düzenlenmeliydi. Bu konuların da yönetmeliğe bırakılması Anayasa'ya aykırıdır.

Anayasa'ya aykırılıkla ilgili bu kadarla yetiniyor ve esasen Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa içerisindeki yerine değinmek istiyorum. Anayasa, dünyevi nitelik taşıyan bir metindir; insan haklarına dayanan, demokratik hukuk devleti ekseninde bütün inanç ve düşünce özgürlüklerini güvence altına alır. Anayasa'mızda Diyanet İşleri Başkanlığı da dünyevi bir bakış açısıyla düzenlenmiştir. Bu bakımdan, Diyanet İşleri Başkanlığının üç önemli hususu öne çıkmaktadır: Birincisi, hedef; ikincisi, amaç; üçüncüsü ise kaçınma. Hedef; yol, doğrultu, laikliktir 136'ncı maddeye göre. Amaç ise milletçe bütünleşme ve dayanışmadır. Kaçınma ise siyasi görüş ve düşüncelerden uzak durması Diyanet İşleri Başkanlığının. İşte, Diyanet İşleri Başkanlığı yasayla belirlenen görev, yetki ve sorumluluklarını bu üçlü anayasal hedef ve amaç doğrultusunda kullanmak durumundadır. Gerçekten bunu somutlaştırmak için laikliğin ne olduğuna bakmak gerekir. İki yönü var: Bir, olumsuz yönü; iki, olumlu yönü. Olumsuz yönü, devletin bir resmî dini tanımaması, resmen bir dini tanımaması demektir ama bu, dinler karşısında tümüyle ilgisiz kalacağı anlamına gelmemekte, mabetler karşısında eşit muamele yapması anlamına gelmektedir eğer bir mabede yardım ederse. Laikliğin olumlu tarafı ise devletin din, vicdan ve inanç özgürlüklerini güvence altına almasıdır, bu güvenceyi de eşit biçimde güvence altına almak durumundadır. Laik toplum düzeni ancak laikliğin olumsuz ve olumlu yönleriyle güvence altına alınması sonucu mümkün olabilmektedir.

Anayasa'mız Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşuna denk düşen maddeyi görev ve yetkileri açısından 24'te somutlaştırmıştır. Bir, özgürlük ilkesini koyuyor. İki, kayıtlama ilkesi. Üç, koruma ilkesi. Dört, din ve ahlak konusunda bilgilenme. Beş, yasaklama ilkesi. Bu bakımdan, kayıtlama; Anayasa'nın 14'üncü maddesine aykırı olmamak kaydıyla bütün dinsel ibadetler ve ayinler serbesttir. Nedir bu? Laik cumhuriyettir, demokratik ve laik cumhuriyete aykırı olmamak kaydıyla bütün dinler, ibadetler serbesttir. İnanç ve vicdan özgürlüğü insan haklarının sert çekirdeğinden yararlanır, savaş ortamında bile hiç kimseyi inancı ve dini sorulamaz, o denli güvence altındadır ama dinsel bilgilenme hakkı açısından özellikle madde 24 fıkra dört sorunludur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararını Türkiye uygulamamıştır, Diyanet İşleri Başkanlığının da bu konuda sorumluluğu bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

En önemlisi beşinci fıkra, dinî siyasete alet etme yasağıdır. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının bir kollama görevi vardır, eğer yasama, yürütme, yargı dini siyasete alet ederse; iki, kendisinin de kaçınma görevi bulunmaktadır. İşte bu çerçevede, aslında din ve insan hakları bağlamında konuya baktığımız zaman insan hakları, laikleşme sürecinin bir ürünüdür ve din özgürlüğünün de güvencesidir, bu açıdan bakmak gerekir. Unutmayalım, Türkiye, 15 Temmuza hukuk ve liyakate, laikliğe saygı göstermediği için gelmiştir. Bu bakımdan, laiklikten, eşitlikten ve yurttaşlıktan uzaklaşılması Türkiye'yi 15 Temmuza getirmiş bulunuyor. Bu nedenle, bu düzenlemeleri çok titizlikle yapmak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu metinde üç önemli sorun var. Birincisi, bu torba yasa teklifinin adı "Diyanet akademisi" olmalıydı, bunu saklamaya gerek yok.

İkincisiyse, burada söz konusu olan yasa teklifinin Meclis tarafından yapılmamış olmasıdır, sipariş bir yasa teklifidir. Eğer bu yasa teklifi Meclis tarafından yapılmış olsaydı, teklif tekeli bizde olduğuna göre, Anayasa'ya uygun yasa teklifi olarak ortaya çıkardı.

Üçüncü önemli sorunsa, Diyanet İşleri Başkanlığına tüm dünyaya hizmet sunma görevi verilemez. Eğer böyle bir görev verilirse o zaman böyle bir yasa teklifiyle amaçlananın tersi sonuçlar ortaya çıkar ki bu da "İslamofobi" olarak adlandırılan bir gelişmedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bizim vergilerimizle Anadolu insanına, bütün inançlara eşit bir biçimde hizmet vermelidir, bütün dünyaya hizmet etme görevi bulunmamaktadır.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)