GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:65
Tarih:13.02.2013

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik toplumların en belirgin özelliği, anayasal haklarla güvence altına alınmış olan düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün ifade edilebilmesidir. Ancak Anayasa'nın 34'üncü maddesinde yer alan "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." hükmü, maalesef, bu anayasal hak valilikler tarafından genelgelerle, yönergelerle, emirlerle uygulanamaz bir duruma sokulmakta ve çoğu zaman da orantısız güç kullanılarak bu gösteriler dağıtılmakta, özellikle muhalif siyasi partiler, sendikalar, dernekler, odalar, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri dağıtılmaktadır.

Bunun sonucu birçok kişi yaşamını yitirdi, birçok kişi yaralandı ve biber gazı tartışmaları çokça gündeme geldi. Özellikle, 2011'de, yakın zamanda Metin Lokumcu'nun, yine Yalova'da Çayan Birben'in biber gazından dolayı hayatlarını kaybettikleri gerçeği karşısında, maalesef, bizim sorduğumuz soru önergelerine de verilen cevaplar baştan savma ve Türkiye'nin 1997 yılında taraf olduğu kimyasal sözleşmeye uygun olduğuna dair cevaplar gönderilmektedir. Oysaki Türkiye Tabipler Birliği ve uzman kuruluşların hepsi sağlık üzerindeki etkilerine dikkat çekip bunun zararlarını belgesel ve bilimsel olarak ortaya koymuşlardır; tahriş, bulantı, kusma, gözyaşı akıntısı, spazm, göğüs ağrısı, deri yanıkları ve alerji gibi birçok yan etkileri olduğunu da ortaya koymuşlardır ancak zaman zaman bazı bakanlar bunların ekolojik olduğu, hatta ötesinde de faydalı olduğu noktasına kadar açıklamalarını sürdürmüşlerdir.

Bu ciddi bir konu. "Türkiye'de polis akademisi ve akademideki eğitim nedir?" diye soracak olursak? Çünkü kolluğun, hem şehirde hem de kırsalda polis ve jandarma kolluğunun eğitimi, denetimi ve siyasi otoritesi son derece önemli ancak şunu açıklıkla söylemekte yarar var: Türkiye'de bugün güvenlik, özgürlük ve adalet, özellikle temel hak ve hürriyetler söz konusu olduğunda, tek başına kolluk güçlerine ve mülki amirliklere bırakılmayacak kadar önemli konulardır. Kolluğun modernizasyonu, yeniden yapılanması, eğitimi son derece sorunludur. Dünyanın en güzel anayasasını getirin, dünyanın en güzel yasalarını yapın eğer sayıları 1,5 milyona varan kolluğun? Ki, buna özel güvenliği de dâhil ediyorum; polis, jandarma, sahil güvenlik, korucular, özel güvenlik 1,5 milyon civarında. Ki, Türkiye'nin istatistik rakamlarına göre 37 kişiden 1'ine 1 silahlı güç düşüyor. Eğer bu konuda belli bir hukuk denetimi sağlanamazsa -yargısal denetim- maalesef orantısız güç kullanmayla ilgili sorunlar giderek artar, yaşanır ve Türkiye'nin de Avrupa Mahkemesinde birçok defa bu nedenle de mahkûm olduğu hepimizin malumudur.

Tabii, bu konu sıkıntılıdır yani Polis Akademisi Başkanlığına gelen, çok ilginç söylemleri olan bir başkan "15'indeki kız ya erde ya yerde." gibi sözlerle yaklaşımını ifade ederse eğitim konusunda çok ciddi sıkıntılar da gündeme gelir.

Sizlere çok yakın zamandan birkaç örnek vermek istiyorum bu toplumsal olaylarda, protesto gösterilerinde, ifade hürriyetlerinde? Ki biz de zaman zaman Taksim'de 1 Mayısı kutlamaya gittiğimizde yakın zamana kadar bütün dünyanın gazını yedik; burada arkadaşlarımız da var, milletvekilleri. Ne oldu? Sonra Taksim Meydanı serbest oldu. Onun dışında, Kızılay Meydanı'na bakıyorsunuz. Kızılay Meydanı'na sendikalar, işçiler, emekçiler çıkmaya görsün, gaz bombaları, TOMA'lar, hemen zırhlı araçlar Ankara'nın silüeti olmaya başlıyor ve Kızılay Meydanı parfüm kokacakken bir bakıyorsunuz gaz kokmaya başlıyor, gaz bulutları ve sisler içinde.

Şimdi, böyle bir manzara içinde bir demokratik toplumu kurma iddiası çok inandırıcı değildir, bu aşırı orantısız güç kullanmanın mutlaka bir freninin olması lazım. Bu freni ilk uygulaması gereken elbette ki siyasi irade, Hükûmettir ama Hükûmetten kaynaklanıyorsa, git, sana muhalif olan? İşte Diyarbakır Valiliğine getireceğim olayı. Diyarbakır Valiliği -iki gün önce yaşanan bir olay- bir gösteride panzerin ezdiği, hayatını kaybeden ve hayatını kaybettikten sonra da Valiliğin yaptığı resmî açıklamada "Elinde bomba patladı." deniliyor. "Elinde bomba patladı." denilen şahısla ilgili otopsi raporuna baktığımız zaman -dün çıktı, bugün basında da yer alıyor- maalesef "Cebir izi, ateşli silah yarası, kesici, delici alet yarası, boyunda boğma, boğulma ya da askıya ait telem izi tespit edilmedi." deniyor ve arkasından da, panzerin tekerlerinin ezdiğini net bir şekilde ifade eden "İleri derecede deforme hâlde parçalanmış sürtünme tarzı yaygın ekimoz" deniyor.

Şimdi, bu gerçeklik üzerinden baktığımız zaman, Diyarbakır'da yaşanan bu olayda, Hükûmetin, çıkıp, açıkça, Şahin Öner olayında bu valiye ya "aferin" demesi lazım, yani güvenlik kuvvetlerini koruyacağım diye, yargıyı yanıltacağım diye "Yalan açıklamalarına devam et." demesi lazım, ya da bunu, kulağından tutup bir daha bunu yapmayacak şekilde caydırıcı bir önlem alması lazım. Bugün eğer bunu yapmıyorsa yürütme, eğer yargı bu otopsi raporundan sonra yakasına yapışmıyorsa ve bu olaylar yaygınsa ciddi bir sorun var demektir.

Şimdi, bu otopsi raporundan başka, 2002'den günümüze kadar çıkarmışım bir liste, vaktim yok tek tek okumaya ama 2002'de "nevroz" olaylarından başlayarak -Mehmet Şen- 2003'ten günümüze kadar onlarca yurttaşımızın atılan gaz fişekleriyle orantısız müdahale sonucu yaşamını yitirdiği görülüyor. Bu can kayıplarının sayısı kabarık, az değil.

Bir demokratik ülkede bu sayıların çokluğu karşısında, yaşanan can kayıpları karşısında yargının da gereğini yapmadığını görüyoruz. Örneğin, Cizre'de Yahya Menekşe 2008'de polis panzeri altında ezildi, tıpkı bu olay gibi ve ezen beraat etti. Şimdi, göz göre göre, bütün yurttaşların gözü önünde bu olaylar cereyan ettiğinde, bunun önlemini almadığınız zaman, toplumda adalet duygusunu yitirirsiniz. Bunu arttırmak mümkün ama bir gerçek var ki eğer gerçek demokrasiyi Türkiye'de kurmak istiyorsak bu konuda ciddi bir Meclis araştırması yapmamız lazım yani polise, kolluğa, jandarmaya emir verildiği için mi bu orantısız şiddet uygulanıyor, bu bir zihniyet sonucu mu, eğitim sonucu mu, politikalar sonucu mu, bunu netleştirmek gerekiyor. Bunun da bir Meclis araştırmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaplan.