GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:65
Tarih:13.02.2013

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayli heyecanlı geçen birkaç görüşmeden sonra biraz sükûneti sağlamaya ihtiyaç var zannediyorum.

Ben hem Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı alkışladım hem de Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan kız kardeşimizi alkışladım. Her ikisi de doğru şeyler söyledi. Neticede bu konu bir partinin konusu değil, bu, yurt dışında çalışan, yurt dışında ekmek arayan bütün vatandaşlarımızın problemi. Burada, katkı sunmaya çalışırken işi ideolojik yaklaşımlarla başka yerlere çekmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Yani "O ona `dinci' dedi, bu buna `dinsiz' dedi, bu başını kapattı, bu başını açtı?" Onların meseleleri biraz daha farklı aslında. Yani artık üçüncü kuşak nesil geliyor yurt dışında. Üçüncü kuşak neslin entegrasyon problemi bitti, orada tutunma problemi başladı. Heba olmaya başladı üçüncü nesil. Bu çocukların çok önemli bir kısmı sahipsiz kaldıkları için bir dönem, şu anda Türklüklerini ve Müslümanlıklarını hatırlayamaz hâle geldiler. Esas mesele bence bu. Yani Almanya'da, Hollanda'da, Belçika'da, Avusturya'da yaklaşık 4 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunun 2,5 milyonu Avrupa Birliği vatandaşı, 1,5 milyonu daha değil. Ama bu üçüncü nesil, biraz daha kulağımızın üstüne yatarsak heba olmuş bir nesil olarak bir daha buralara gelemeden yok olacaklar. Olaya biraz bu gözle bakmak lazım. Onların yerinde farklı meseleleri var. Örneğin, daha evvel bahsettiler, pasaport harçları meselesi önemli mesele, bu konuda çok ciddi muzdaripler. Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim, gittiğimiz her yerde bu konuyu dile getiriyorlar; bu konuda zannediyorum iktidarınız pasaport harçlarıyla ilgili tekrar bir düzenleme yapacaktır.

Türkiye'de sadece 5 milyon kişinin pasaportu var, biliyor musunuz? Hani çok özgür ülke! Özgürlük, seyahat özgürlüğü bana göre özgürlüklerin en önemlisi. Seyahat özgürlüğü diye yola çıkığımız zaman sadece 5 milyon kişinin pasaportu var, bunun da 1 milyon 300 bin kişisi resmî ve görevden dolayı, yani gri ve yeşil pasaport. 3 milyon 700 bin kişi seyahat edebiliyor Türkiye'de, bu da nüfusun sadece yüzde 5'i.

Bakın, yüzde 5'i seyahat eden bir ülkenin seyahat özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bunun en önemli gerekçesi de pasaport harçları çok önemli. Eskiden 100 dolardı, 15 liraya düştü ama, bu da bana göre anayasal engel, yani yurt dışına çıkmaya engel bir durum. Türkiye'de seyahat engelini düşünürseniz, özgürlüklerin diğer kısmına çok dalmaya da gerek duymazsınız.

Bir de askerliklerin 5 bin eurodan 10 bin euroya çıktığı konusunda birtakım şikâyetleri var, bu konuda Millî Savunma Bakanlığımızı göreve çağırıyoruz. Daha önce, ilk çıktığında bu 5 bin marktı, sonra euro oldu, 5 bin euro, şimdi -beğenemedik- bizim bütçe açık verdikçe 10 bin euroya çıktı. Bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, orada bulundukları iş yerlerinden izin alamıyorlar, askere gelemiyorlar, askere gelemeyince kaçak durumuna düşüyorlar, ancak bunu çalışarak, parayla ödemek istiyorlar, ama bu pahalı askerlik bedeli de onların askerlik yapmalarını engelliyor.

Bugün, Almanya'da 2 milyon 700 bin civarında -bunun 950 bin kişisi Alman vatandaşı- Hollanda'da 365 bin kişi, Fransa'da 380 bin kişi, Avusturya'da ise 233 bin kişi, vatandaşımız Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor.

Almanya'ya ilk giden grup 1961 yılında gitti. Bu grubun belli bir sermaye biriktirip Türkiye'ye dönmesi bekleniyordu, ama bu maalesef gerçekleşmedi, artık üçüncü nesil göçmenler ortaya çıktı. Bunların önemli bir kısmı da işveren oldu, bilim adamı oldu, sporcu oldu, sanatkâr oldu ama önemli bir kısmı da hiçbir eğitim göremedi ve uyumsuzluk yaşıyorlar bulundukları ülkelerde.

Avrupa'da yaklaşık 140 bin civarında Türk işletmesi var. Bu işletmeler 640 bin kişiye istihdam sağlıyor. Yıllık ciroları da 50 milyar euroyu aşıyor bu işletmelerin. Batı Avrupa'daki Türklerin tüketim harcamaları da 23 milyar avro civarında. Bakın, resesyon geçiren Avrupa ekonomisinde Avrupa'da bulunan Türk vatandaşlarının durumu biraz daha önemli. Zira, Avrupa ekonomisinde problem, yaşlı bir nüfus var, tüketime yönelmeyen bir nüfus var. Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türk nüfusu ise genç ve tüketime yönelen bir nüfus olduğu için Avrupa Birliği ülkeleri arasında da ekonominin lokomotifi durumuna gelmiş bir 4 milyon nüfus var bugün Avrupa'da.

Uyum sorununa bağlı olarak birtakım diğer sorunlara bakarsak işsizlik en öncelikli sorun olarak ortaya çıkıyor. 2005 yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Almanya'da yapılan bir araştırmada, Türklerin yüzde 32'sinin en büyük sorununun işsizlik olduğunu söylemişler. Bu problemi, yüzde 14 civarında olan dil sorunu takip ediyor. Dil konusu çocukların eğitiminden yetişkinlerin iş bulmalarına, vatandaşlarımızın içinde yaşadığı topluma uyumundan Türkiye'yle ilişkilerine kadar birçok konuyu ilgilendiren önemli bir sorun olarak ön plana çıkmaktadır. Üstelik sorun sadece yaşanılan ülkenin dilini öğrenmekten ibaret de değildir. Yeni kuşaklar Türkçeyi öğrenme ve kullanma konusunda da problem yaşamaktadır. Uyum açısından eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, Türk çocuklarına ana dil, kültür ve tarih eğitimi verilmesi büyük önem taşımaktadır. Vatandaşlarımızın küreselleşen dünyada donanımlı olmaları için hem Türkçeye hem yaşadıkları ülkenin diline aynı derecede hâkim olmaları arzu edilmektedir. Türkçe ana dil eğitimi, vatandaşlarımızın aynı zamanda bulundukları ülkelerin dillerini de daha iyi öğrenmelerine yardımcı olacaktır.

Almanların ön yargılarını ve yabancı düşmanlığını en önemli sorun olarak gören Türklerin oranı ise yüzde 10 civarında. Yabancı düşmanlığının Almanya'da ve Hollanda'da hangi noktalara vardığını çeşitli zamanlarda basına yansıyan olaylarda da görüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı Gül Almanya'da, Türk işçi göçünün 50'nci yılı törenlerinde her iki tarafa da güzel mesajlar veriyor. Ama bu verilen mesajların önemli bir kısmı doğru değil. Türklerin Almanya'ya göçünün 50'nci yılı çarpıcı bir başarısızlık öyküsüdür aynı zamanda. Hem Alman hem Türk tarafı için elli yıl sonra gelinen nokta "kazan kazan" değil "kaybet kaybet" durumudur. Üç kuşak Türkler Almanya'da ve Türkiye'de perişan olmuştur. Bugün Almanya'daki Türkler sosyal yardım kasalarına yük olan, lüzumsuz insanlar durumuna dönüşmüştür maalesef. Almanya Türkleri dışlamakta ve istememektedir. Türklerin Avrupa Birliğine vizesiz girişi de bu Almanya yüzünden aslında engellenmektedir. Bunların büyük bölümü Alman sosyal yardım kasalarından ayda 600-700 euro civarında paralar alarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Sayıları yaklaşık 80 bini bulan Türk girişimciler ise daha çok dönerci, manav, marketçi, berber, terzi vesair gibi küçük dükkân sahipleri. Bunlar da ancak dükkânlarını ekonomik olarak çevirme derdiyle uğraşıyorlar. Bugün ortaya çıkan bu hazin tablonun birçok nedeni var.

Birincisi: "Birinci kuşak" olarak adlandırılan Türk işçilerine Almanya tarafından, tam olarak, posası sıkılmış limon muamelesi yapılmasıdır. O zamanlar böyle bir sorun olmadığı için bu işçilerin entegrasyonu veya uyumuyla kimse uğraşmadı tabii ki. Birinci kuşak Türk işçileri Almanya'da yarı hapishane yarı toplama kampı niteliğindeki "Türkenheim"larına tıkılmıştı ve onları Alman toplumundan tecrit etmek için her türlü yöntem uygulandı. Şimdi Almanya'da yetişen Türk gençlerin bile bilmediği bu "Türkenheim"lar gerçekten filmlere konu olabilecek nitelikte enteresan yerlerdi. Başlarında o yıllarda -60'lı, 70'li yıllardan bahsediyorum- kapıcı, bekçi konumunda savaş artığı Nazi askerleri vardı o zaman. Çoğu savaş anısı çeşitli sakatlıklar taşıyan eski askerlerdi. Yaptıkları işi, daha çok kendilerinin maruz kaldığı toplama kampı anılarını yâd edercesine, gardiyan ruhuyla yerine getiriyorlardı. Türk işçileri gece saat 21.00'de bu "heim"de olmak zorundaydı. Gece dışarı çıkmak yasaktı. Tabii, Türk işçiler bu yasakları dinlemediler, arada çok kavga, dövüş ve birtakım olaylar oldu. Sonunda Türkler, önce grup hâlinde, sonra tek tek evler tutarak bu esaretten kurtuldular. Almanlar anılarına çok bağlıdırlar. Bir zahmet, göçün ellinci yılında müze olarak, bana göre, bir "Türkenheim" yapsınlar, herkes elli yıl önce Almanların Türklere yaptığı o rezilliği bir daha görsün.

Evet, birinci kuşak Almanya'nın kalkınma yılları? O yıllarda iyi kötü bir para kazandı Türkler ama bu gurbetçi paraları ne Almanya'ya ne de Türkiye'ye yaradı. Bu paraların çok ciddi bir kısmı da daha sonra 80'li yıllardan başlayan İslami holdingler vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve sahtekâr insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer sahtekârlık makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını eritti. Bu furyada Türk işçilerinin kaybolan parasının miktarı? Kimilerine göre kırk milyar euro civarında bir paradan bahsediliyor. Bence Almanya'da, Hollanda'da, Avusturya'da Türklerin sorunlarıyla ilgili araştırma yapılırken öncelikle bu paraları heba eden bu sahtekârların peşine düşmek birinci vazifemiz olmalı.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkkan.