| Konu: | Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 29.03.2022 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli vekiller; konuşmama başlamadan önce Sayın Yazıcı'ya hemen: Peki, ya Cumhurbaşkanı Yardımcısı ne olacak, birincisi o? Peki, madem ki diğerlerinde var, o zaman buraya koymanızda ne sakınca var? Çünkü seçimler yansız olmalı dolayısıyla şimdi, bu sizin yaptığınız açıklamalar önemli olmakla birlikte buradaki eksikliği gidermiyor. Bu eksik bir düzenlemedir çünkü genel bir seçim kanunu düzenlemesi yapıyorsunuz; bir. İkincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı aslında siyaset yapamaz bu 2017 Anayasa kurgusunda fakat siyasetin tam içinde, tam bağrında. Peki, o zaman, Cumhurbaşkanı Yardımcısını neden koymuyorsunuz? Dolayısıyla bu konuları birlikte düşünelim lütfen.
Şimdi, bakın, bu konuda tabii ki 2017'ye nereden geldik, 2017'den bugüne nasıl geldik ve bugünden nereye gidiyoruz? Kuşkusuz, Sayın Yazıcı teker teker açıkladı kendi gerekçelerini. Ben hepsine yanıt vermeye çalışacağım fakat nereden geldiğimizi hatırlamamız gerekir. Esasen, 2017 kopuşu tarihimizin en büyük kopuşudur. "Tarihimizin" derken, bakın, cumhuriyet tarihi değil, Osmanlı tarihi dâhil olmak üzere en büyük kopuşudur çünkü zaman olarak tarihimizde bütün yetkileri, devlet ve yürütme yetkilerini hiçbir zaman tek kişi uhdesinde toplamadı. Bu, bir ilktir, Osmanlı açısından da ilktir. Bunu eğer görmez isek o zaman sözcükler üzerinde oynama durumunda kalırız; doğru ve sağlıklı bir sonuca ulaşamayız.
Peki, 2017'ye, bu büyük kopuşa nasıl gidildi? Bu büyük kopuşa sürekli bir anayasasızlaştırma adımlarıyla, süreciyle gidildi ve 2017 kopuşunun temel parametresi demokrasiden uzaklaşmadır. 2017, tüm siyasal karar mekanizmalarını tasfiye etti, anayasa hukukumuzda hiçbir siyasal karar mekanizması bulunmamaktadır. Bunu saptamak gerekir. Peki, acaba bu yasa önerisi 2017 düzenlemesine göre neyi ifade etmektedir? 2021'de siz Cumhur İttifakı olarak bir anayasa girişiminde bulundunuz. Acaba bu anayasa girişimi kamuoyuyla paylaşılmadığına göre nasıl yorumlanabilir? Bu yasa önerisi ışığında zannediyorum, onu da yorumlayabiliriz.
Anayasa Komisyonuna gelince, Anayasa Komisyonu 3'üncü kez toplandı. 1'inci kez uzlaşmayla İç Tüzük'ü kabul ettik, 2'nci kez oydaşmayla 27 Mayıs affını çıkardık. Acaba bunun adı ne? Acaba bunun adı ne, bunu soruyorum ve en sonunda bunu yanıtlayacağım. Bunu yanıtlayabilmek için neyin getirildiğini, neyin götürülmek istendiğini iyi saptamak gerekir.
Şimdi, 2017 tarihle hesaplaşmadır, bu açık. Kurumlarla, kurallarla ve değerlerle hesaplaşmaktır. Şimdi acaba bu neyi ifade ediyor? Burada merkezde sandık yer almakta. Sandık -açıklamaya gerek yok- demokrasinin olmazsa olmaz kalbidir. Öncesinde demokratik toplum var, sonrasında demokratik devlet var. Sandığın anlamlı olabilmesi için demokratik toplumun sağlam olması gerekiyor yani Anayasa'nın öngördüğü ifade özgürlüğünden örgütlenme özgürlüğüne kadar, toplanma ve gösteri yürüyüşlerine kadar, hepsine yöneticilerin saygılı olması gerekiyor. Bir kez sandıktan çıktıktan sonra da anayasal kurallara saygılı davranmak gerekiyor. Şimdi, buradaki sorun şu: Temsilî demokraside sandık dışında bir başka araç yoktur ki halk iradesini yönetime yansıtsın. İşte, bu açıdan aslında bu seçim yasası önemlidir. Bir önemi de şudur: Tek sandık kuruluyor, tek zarf söz konusu ve devletin bütün yetkilerini toplayan, Kanuni'nin, Fatih'in, Abdülhamit'in ve bütün sadrazamların yetkilerini uhdesinde toplayan ve hiçbir siyasal sorumluluğu bulunmayan kişinin seçimi, bir. İkincisi: Yasama organının seçimi söz konusu, aynı sandıkta, aynı zarfta. Bu açıdan siyasal münavebe açısından bu seçim önerisini, siyasal iktidarın el değiştirmesini kolaylaştıracak mı yoksa zorlaştırıcı mı; bu açıdan da kuşkusuz değerlendirmemiz gerekir.
Şu anda yürürlükteki rejime göre 3 büyük engel söz konusu demokratik seçimler önünde. Birinci engel, bildiğiniz gibi yüzde 10 baraj. İkinci engel, bildiğiniz üzere yüzde 3'lük devlet yardımı. Siyasal partiler arasında Anayasa'ya, Avrupa Sözleşmesi'ne, seçme ve seçilme haklarına halel getiren ciddi ayrımlardır, ayrımcılıklardır. Ama en önemlisi... Sayın Yazıcı, ben sizi çok dikkatle dinledim. Lütfen, Sayın Yazıcı'yı meşgul etmeyin. Ama şu anda sandığı, sandıkta halkın iradesini zedeleyen en büyük sorun, engel parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütmedir. Neden öyledir? Çünkü 3 husus var: Birincisi, siyasal partiler eşit olarak yarışmamaktadırlar, yarışamamaktadırlar. Bir tarafta devlet başkanı var, bütün devlet güçlerini elinde tutan kişi var; öbür tarafta diğer partiler var. Anayasa 68 ve 69 kural olarak askıdadır. Böyle olunca esasen o kişi çok güçlü olduğundan ve aynı zamanda geçen yıl bir yönetmelikle kendini bütün kamu görevlilerinin sicil amiri olarak ilan ettiği için hiçbir kamu görevlisi onun hiyerarşisi dışında irade koyamamaktadır. O nedenle, muhalif kesimler demiyorum, demokrasiden yana olan kişiler ama çevreyi savunuyor, ama üniversite özerkliğini savunuyor, ama işçi haklarını savunuyor, ama fabrikadaki işçileri savunuyor, demokrasiden yana olan bütün güçler düşünce özgürlüğü bakımından, gösteri ve toplanma özgürlüğü bakımından kolayca baskı altına alınabiliyorlar, anayasal hak ve özgürlüklerden yoksun kılınabiliyorlar. Yani bugün, Anayasa 13, Anayasa 26 ve devamı, demokratik toplumun temel taşları Anayasa'mızda yer alsa da onların saygı görmemesi için iktidar her türlü görev ve yetkiye sahip bulunuyor. Demokratik toplumu demek ki sandığa halkın kendi iradesini düzgün bir biçimde yansıtıcı ortam, demokratik toplum ortamı bulunmadığından 67'nci maddenin eşit ve özgür oy şeklinde sandığa yansıması çok ciddi engellerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu durumun, böyle bir demokrasinin, tırnak içerisinde belirtiyorum, şu anda, günümüz dünyasında hiçbir örneği bulunmamaktadır. Şimdi, bu açıdan üç önemli hüküm kategorisi... Demek ki bir, demokratik toplum kurallarının saygı görmemesi. İki, siyasal partilerin eşit yarışamaması ve bu nedenle halkın iradesinin sandığa düzgün yansıyamaması. Bu, bugünkü olan durumdur.
Şimdi, ben bütün konuşmacıları dinledim. Komisyonda on sekiz saat süreyle, burada da herhâlde bir otuz altı saat sürebilir, dinleyeceğim ama beni dinlemiyorlar.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Hocam, dinliyoruz ya.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Dinlemedikleri sürece de anlayamayacaklar. Oysa ben herhangi bir polemik yapmıyorum, kişilerle uğraşmıyorum; ben ülkenin geleceği için, demokratik gelecek için gerçekleri ortaya koymaya çalışıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, 1983'te konmuş olan yüzde 10 baraj, 1995 Anayasa değişikliğiyle "Temsilde adalet ve yönetimde istikrar." kondu. Evet, Anayasa Mahkemesi iptalden kaçındı fakat 2001 yılında Anayasa değişikliğiyle madde 13'e "ölçülülük ilkesi" kondu ve "hakkın özü" kavramı kondu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2001 yılında Anayasa'ya aykırı hâle geldi. Avrupa Mahkemesi "Uygundur." demedi, "Avrupa standartlarının çok üstündedir." dedi. Yani "Bunu indirme görevi size aittir." dedi. Fakat sayın vekiller, en büyük kopuş 2017'de oldu. 2017'de siz değil misiniz "Artık bu şeye ihtiyaç olmayacak. Hükûmet yok, Parlamento önünde sorunlu bir organ olmadığı için yönetimde istikrar sorunu da kalmayacak." diyen? Bunun için hükûmeti lağvetmediniz mi, bunun için hükûmeti ortadan kaldırmadınız mı tarihimizde ilk kez? O zaman 2011'de artık barajın hiçbir anlamı kalmadı. Baraj kesinlikle 2017'de oyladığınız Anayasa'ya aykırıdır. Bunu söyleyin, "Aykırıdır ama biz aykırı olanı oyluyoruz." deyin yoksa bunun hiçbir açıklaması bulunmamaktadır. Bunu lütfen kabul edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu, baraj konusu çok önemli bir konudur.
İkinci konu ise il ve ilçe seçim kurulları. Sayın vekiller, şimdi, biz yetmiş yıllık tarihimizle övünüyoruz. Seçim hukukunun en temel ve genel ilkeleri, hiç kimsenin itirazı olmadı bunda. 14 Mayıs 1950'den bu yana biz demokrasiyi yaşatmak için ne acılar çektik. Ya, en sorunsuz alanı siz "Hayır, ben istemiyorum, biz istemiyoruz." diyorsunuz, lağvediyorsunuz. Hangi şikâyet oldu? Üstelik iki cümlelik gerekçe bile yazamadınız çünkü siz de inanmıyorsunuz; bunu neden yapıyorsunuz, neden yapıyorsunuz? Kıdemli yargıçlarımız görev yapamadı mı, hangi şikâyetleriniz oldu? Hiçbir inandırıcı akli nedeni bulunmamaktadır. Bakın, yani ben "Gelecek olan" demiyorum, gönderdiğiniz yargıçlar açısından hiçbir nedeni yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Tabii ki üstelik...
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)