| Konu: | Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 30.03.2022 |
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Aslında uzun süredir iktidarın ve Cumhur İttifakı'nın gündeminde olan yani yaklaşık iki buçuk yıldır gündeminde olan teklif nihayet Genel Kurula da geldi. Aslında 1960'tan bu yana seçim yasalarında yapılan değişiklik iyiye değil kötüye doğruydu her zaman. Şimdi görüşülen teklifin de yine daha kötüye doğru bir gidiş olduğunu net bir biçimde ifade edebiliriz.
Antik Yunan'da seçimler -demokratik değil- seçilenlerin iktidarlarını sürekli kılması riskine binaen demokrasiye tehdit olarak algılanırdı. Bu cümleleri ilk okuduğumda şaşırmıştım ancak bu paradoksal gerçeğin ardındaki kaygının bugün de geçerli olduğunu görüyoruz. Demek ki çoğunluktaki partinin, seçim kurallarını kendi menfaatine göre değiştirip sonraki seçimleri manipüle etmesi ve iktidarını daim kılması her zaman için olasıymış.
Bir yasa değişikliği niye yapılır diye baktığımızda, toplumsal bir ihtiyacın, toplumsal bir yararın karşılığında yapıldığını görüyoruz ancak bugünkü bu yasa teklifinde sadece oyunun kurallarını değiştirerek iktidarını devam ettirmek isteyen bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız, bu yasa değişikliği bunun için yapılıyor.
Yine, bu teklif, Cumhur İttifakı'nın aslında gelecek seçimleri kazanmak için değil, kaybetmemek için çabaladığını ispatlar nitelikte. Dikkatinizi çekerim, Cumhur İttifakı, artık oyun kurucu değil. Aslında oyun kurucu olmadığını özellikle de bu yasa teklifiyle kabul etmiş durumda. Mevzuatın teknik ayrıntılarına ve iktidarın hırsına kapılanlar fark etmeyebilir ama sıradan vatandaş mesajı aldı, mesaj şudur: Cumhur İttifakı seçimi kaybedeceğini anladı ve oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyor. Halk diliyle söylemek gerekirse aslında Cumhur İttifakı oyunbozanlık yapıyor, tabiri caizse mızıkçılık yapıyor. İfade etmek isterim ki halkımız mızıkçıları, oyunbozanları pek sevmez. Görmek isteyene tarihte aslında bunun nice örnekleri de vardır. Bildiğiniz üzere, Adalet Partisi 1957'de seçim yasası değişikliği yaptı, seçmen kütükleriyle oynadı yani tam da dediğimiz şekilde mızıkçılık yaptı ancak sonucunda ne oldu? Oylarında yüzde 10 gibi bir erime oldu. Seçmen kütüklerine müdahale eden İçişleri Bakanı Namık Gedik tarihe "kütük bakanı" olarak geçti.
Turgut Özal'ın seçim kanunu değişikliği hadisesine baktığımızda da yüzde 45'le tek başına iktidar olan ANAP, 12 Eylül darbecilerinin eski siyasetçilere getirdiği yasağı referandum konusu yapmıştı ancak oradaki hesap da tutmadı, oradaki hesap da çarşıya uymadı ve ANAP oylarının eridiğini de hissedince apar topar bir seçim kanunu değişikliği yaptı, seçim çevresini daraltarak milletvekili sayısını lehine olacak şekilde arttırdı ama tüm bunlara rağmen gerilemeyi, erimeyi durduramadı, sonrasında da bu erime durmadı, sonunda ANAP da yok olup gitti iktidar ve ortağının da yok olup gideceği gibi.
"Görüşülen değişiklik talebinin kaynağı nedir?" diye baktığımızda, seçim sonuçlarına etki etme, seçmen iradesinin ortadan kaldırılması ve "İktidarda kalmak için her yol mübah." anlayışının hâkim olduğunu görmekteyiz. Yapılmak istenen değişiklikle ilgili seçim kurullarının hiçbir problemi yok mu? Tabii ki var. Bunun çözümü için seçim yasalarında toplumun yararına bir düzenleme yapmak istiyorsanız seçime katılma yeterliliği olan tüm partilerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin katıldığı veya takip edebildiği, öneride bulunabildiği şeffaf bir çalışma sonucunda yeni bir teklifle gelebilirdiniz ama bunu tercih etmediniz. Toplumun tümünü, ülke demokrasisini derinden etkileyen bir değişikliği tek başınıza ve yalnızca kendi lehinize olacak şekilde değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bu şekliyle bu teklifle hiç kimseyi toplum yararına bir ihtiyaç olduğuna ikna edemezsiniz.
Yine, toplum yararı yok ama kimin yararı var diye baktığımızda, Cumhur İttifakı'nın yararının olduğunu görüyoruz. Seçim barajının yüzde 7'ye düşürülmesi kimin için getiriliyor? Tabii ki Cumhur İttifakı'nın ortağı için getiriliyor. İttifakların çıkaracağı milletvekili hesaplama tekniğindeki değişiklik de yine Cumhur İttifakı için getiriliyor. Peki, seçim kurullarının başkanlarının kıdemli hâkimler arasından değil de kurayla belirlenmesi kuralı, yasası niye değiştiriliyor? Yine Cumhur İttifakı için. İktidar kendi partisinde il, ilçe yöneticiliği yapmış ya da milletvekili veya belediye başkan adayı olmuş binlerce kişiyi avukatlıktan hâkimliğe aldı ve şimdi de bunların içinde yer alacağı torbadan kura usulüyle kurul başkanını seçecekmiş.
Gerek Komisyonda gerekse de Genel Kurulda ısrarla Cumhurbaşkanının seçim yasaklarından neden muaf tutulduğuna ilişkin sorular karşısında tek bir hakkaniyetli ve hukuki gerekçe iktidar tarafından sunulamamıştır. Yani bu değişikliğin Cumhur İttifakı'na hizmet ettiği her hâlinden anlaşılıyor. Yani kime hizmet edeceği belli bir yasa değişikliği talebiyle aslında karşı karşıyayız. Yakın dönemde tartışma konusu olan hangi kurul var diye baktığımızda, karşımıza aslında YSK çıkıyor. İlle de getirilecekse YSK üye seçimine ilişkin düzenlemede değişiklik getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
YSK ne mi yaptı? YSK, birçok şaibeli karara iktidarın kontrolünde ve lehinde olmak üzere imza attı; KHK'li oldukları iddiasıyla, seçilmiş belediye başkanlarının mazbatasını vermedi, halkın iradesini yok saydı, iktidar istedi diye sandık taşıma ve birleştirme kararları verdi, milyonlarca mühürsüz oy pusulasını hukuka aykırı bir şekilde geçerli saydı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini yalnızca iktidar istedi diye iptal etti. Tüm bunlara rağmen, tartışılan Kurula dair değil de diğerlerine ilişkin değişiklik yapılmasının ne gibi bir mantığı var diye sorduğumuzda, karşımızda tek bir mantıklı cevap yok.
Gerçekten merak ediyorum, yetmiş iki yıldır tartışılmayan bir kanunu hiçbir gerekçe sunmadan neden değiştirmeye çalışıyorsunuz kıymetli milletvekilleri? 2016'dan itibaren görevden aldıklarınızın yerine atadıklarınızla birlikte, bugün görev yapan yargıçların yüzde 60'ını adil ve objektif olmayan, liyakate dayanmayan bir yöntemle atadınız. Şimdi de il ve ilçe seçim kurulu başkanını bunların içerisinden belirlemek istiyorsunuz. Bunu yaparken de Anayasa'ya açıkça aykırı bir şekilde 1.499 kıdemli hâkimi görevden alıyorsunuz, bunların yerine kimi AKP'li hâkimleri getirmek istiyorsunuz. 15 Temmuzdan sonra 14 bin hâkim ve savcı alındı. Aslında kurgunuz burada ortaya çıkıyor, kurgunuz ve beklentiniz bunların kurul başkanı olması üzerine kurulmuş bir kurgu aslında ancak unuttuğunuz bir şey var, bu tür ucuz beklentiler sandığa atılan oyu değiştiremeyecektir.
Yine, Cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf olması hususuna gelirsek; Sayın Yazıcı dün akşam bu durumu açıklamaya çalıştı ancak söylediğini kabul etmek mümkün değil çünkü Sayın Yazıcı "6271 sayılı Kanun 298'e atıfta bulunuyor." dedi ancak 6271'in 13'üncü maddesine baktığımızda Cumhurbaşkanına ilişkin herhangi bir yasak olmadığını görüyoruz. Yasağın düzenlendiği tek kural, 298 sayılı Kanun'un 66 ve 67'nci maddeleridir. Orada da yalnızca Başbakan, bakanlar ve memurlara ilişkin yasaklar genel olarak düzenlenmiştir. Eğer, 6271 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesine hüküm koymuyor ve 298 sayılı Yasa'dan da "Başbakan"ı çıkarıp yerine "Cumhurbaşkanı"na ilişkin bir sınırlama koymuyorsanız -dün akşam Mehmet Ruştu Tiryaki Vekilimiz çok net bir şekilde ifade etti- eğer bunu yapmıyorsanız asıl demek istediğiniz şu: "Ağaya her şey beleş." demek istiyorsunuz.
Komisyon görüşmelerinde de aslında ifade ettim, buradan de tekrar ifade etmek istiyorum: Anayasal değişikle seçim yasasındaki değişikliklerin bir yıl sonra değil de bir sonraki seçimden sonra yürürlüğe geçeceğine dair bir düzenlemeyle aslında her iktidarın kendine göre yasa yapma keyfiyetini önleyebiliriz diye düşünüyoruz çünkü seçim kanunlarının siyasi konjonktüre ve gündelik hesaplara göre değiştirilmesi demokrasiyi oldukça tahrip etmektedir.
Tabii, tüm bu teknik hususlarla birlikte kıymetli milletvekilleri, aslında mevcut ya da değişecek yasaların da çoğu zaman kıymetiharbiyesi olmuyor çünkü Ernts Fraenkel'in "tedbir devleti" kavramı karşımıza çıkabiliyor bu ülkede. 2019'daki yerel seçimlerde -Komisyonda da belirttim- ahıra dahi seçmen kaydedildi, iktidar ahıra seçmen kaydetti, 52 yatak kapasiteli öğretmenevine 450 kişi kaydetti, 200 yatak kapasiteli polisevine 2.800 polis kaydetti, 3 bin seçmen sayısı olan ilçeye 4 bin kolluk gücü getirdi. Yani bunları da karşımızda gördüğümüzde aslında iktidarın demokrasiden uzaklaşması karşısında söz konusu yasanın da yine kaybetmesine rağmen kazanmaya yönelik bir durum olduğunu net bir şekilde görüyoruz.
Bugün, Kürt coğrafyasında, Kürt halkının iradesinin yok sayılması aslında ülkenin demokrasisinin bugün geldiği durumu da gözler önüne seriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaadenizle...
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Kıymetli milletvekilleri, buradan net bir şekilde şunu söylemek istiyorum: Bu ülkenin demokrasisi bizlerden sonraki nesiller için, gelecek nesiller için çok kıymetlidir ancak sürekli "terör" kavramı içerisine sıkıştırılarak bir halkın iradesinin yok sayılmasının -anayasal, aslında yasal- bu ülkenin yasalarının da ayaklar altına alınmasının, aslında bir defa hukukun dışına çıkılmış olmasının bu ülkenin tümüne de nasıl bir maliyetinin olduğunu hepimiz gördük.
Yıllarca söyledik ve tekrar ifade ediyoruz: Şırnak'ta baskıcı politikaların uygulanması hâlinde Şırnak'ta demokrasi yoksa Ankara'ya da demokrasinin gelmediğini net bir şekilde görüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)