| Konu: | Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 05.04.2022 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve tüm Müslüman yurttaşlarımızın ramazanışeriflerini kutluyorum, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar, nasıl Türkiye'nin durumu? Yurttaşlarımızın durumu nasıl? Vallahi, AKP'li milletvekilleri, halkın arasına çıkmıyor, çıkamıyor. Ne dediler? "Tebdilikıyafetle geziyoruz, halkın arasına çıkamıyoruz." dediler. Çünkü halkın yüzüne bakacak yüzleri yok maalesef. Bakın, size anlatayım; emekliler ay sonunu getiremiyor, işçiler "Tenceremiz kaynamıyor." diyor, gençler "Geçinemiyoruz." diyorlar, çiftçiler "Tarlamıza gübre atamıyoruz." diyorlar. Evet, bu şartlarda saray, millete kulaklarını kapatmış durumda ama bu şartlarda olan bir ülkenin Meclisi ne yapar değerli arkadaşlar? Milletin derdine tercüman olmaya çalışır, öyle değil mi?
Değerli arkadaşlar, bu torbada ne var? Bir torba yasa getirmişler, neler var? Evet, bir iki olumlu düzenleme var; muhtarların maaşları asgari ücret seviyesine çıkıyor, onun gibi bir iki düzenleme var ama size söyleyeyim ne olduğunu: Her torba yasada olduğu gibi sermayenin çıkarlarına maddeler var. Mesela bir örnek vereyim arkadaşlar; turizm. Şimdi turizmci, para kazanıyor; evet Rusya-Ukrayna krizi var ama yine de oteller dolu şu anda. İyi hâlli bir otelde bir gece kalmanın maliyeti nedir biliyor musunuz? 250-300 euro, 500 euro. 250 euro kaç para yapar? 4 bin 250 lira, yani bir turizm patronunun bir odasında bir gece yatmanın maliyeti ne? O da, Hans, George yatıyor ha; Ahmet, Mehmet, Ayşe, Agop yatamıyor. Hans, George yatacak diye aldığı parayla bir ay boyunca Ahmet'i, Mehmet'i, Ayşe'yi, Agop'u çalıştırıyor. Turizm patronu kazanıyor ama iktidar diyor ki: "Yetmez. Bizim turizmci bir Turizm Bakanımız var, onun talepleri var, ne yapacağız? Turizm yatırımcısına teşvik vereceğiz." İşte böyle bir torba yasa düzenlemesiyle karşı karşıyayız.
Arkadaşlar, burada desteklenmesi gereken birkaç turizm patronu mudur, birkaç bin turizm emekçisi midir, sorarım size? Vicdanlı bir Meclis ne yapar? Emekçiden yana olur, öyle değil mi? Yok, AKP-MHP çoğunluğu "Patronlar kazanıyor, biz onlara daha fazla teşvik vereceğiz." diyor. Değerli arkadaşlar, bu kabul edilebilir mi? Edilemez. Bakın, size bir afiş göstereyim: Geçinemiyoruz hareketi ne diyor, biliyor musunuz? "Mutfakta yangın var, yangın!" diyor. Arkadaşlar, 1 domates 5 lira, 1 patlıcan 4 lira olmuş, 1 sivri biber 2 lira; bir türlü yapmanın maliyeti 50 lirayı geçmiş durumda. "Mutfakta yangın var!" diyor geçinemiyoruz hareketi. Peki, bu durumda milletin Meclisi ne yapıyor, milletin dertlerine mi bakıyor, patronların derdine, sermayedarların derdine mi bakıyor? Maalesef AKP-MHP iktidarı, yalnızca patronlara yaranmaya çalışıyor, yandaşlara yaranmaya çalışıyor.
Peki, size söyleyeyim, iki Türkiye gerçekliği var dedik ya arkadaşlar, Sayın Nebati'nin gözlerindeki bu ışıklar kimi aydınlatıyor, gelin ona bakalım; işçiyi, memuru, emekliyi mi aydınlatıyor ışıklar, yoksa patronları mı aydınlatıyor? Sayın Nebati ne dedi? "İşler iyi, piyasalar tıkır tıkır çalışıyor." dedi. E, şimdi piyasalar tıkır tıkır çalışıyor da niye yurttaşlarımız, böbreklerini satmak için Google'da en çok aranan şey olarak "böbrek satış" araması yapıyor. Bakın Sayın Nebati'nin modeli kime çalışıyor biliyor musunuz? Ne dedi? "Efendim, faizi düşüreceğiz, vatandaş kazanacak." dedi. Kim kazandı? Nebati, 14'e düşürdü faizi, bankalar 25'le, 30'la para satıyorlar. Size sonucunu açıklıyorum: 2021 yılının ilk iki ayında bankalar 9 milyar para kazanmıştı, 2022 yılının ilk iki ayında 39 milyar para kazandı. Kim kazandı? Bankalar. Kim kaybetti? Vatandaş kaybetti.
Bakın, size bir rakam daha açıklayayım, kime çalışıyor Sayın Nebati, gözündeki ışık kimi aydınlatıyor, size söyleyeyim: Şirketlerin kârları patladı, şirketlerin kârları patladı, arkadaşlar. Niye, biliyor musunuz? Şirketler yanında çalıştırdığı işçiyi 250 euroya çalıştırıyor. Üretilen malı kim tüketiyor? Ahmet, Mehmet mi tüketiyor? Hayır, Avrupa'da 3 bin euro, 4 bin euro gelirli işçi tüketiyor ve şirketler kârlarına kâr katıyorlar; emek sömürüsüne, doğa sömürüsüne dayalı bir sistem var. Sayın Nebati ne diyor biliyor musunuz arkadaşlar: "Evet, enflasyon sorun ama biz şirketlere ucuz kredi kullandırıyoruz." diyor, ucuz kredi.
Arkadaşlar, size söyleyeyim, enflasyon yüzde 61'se, halkın enflasyonu yüzde 150'yse, siz şirketlere yüzde 20'yle kredi veriyorsanız, bu nedir, biliyor musunuz? Bir servet transferidir, servet. Şirket ne yapıyor? Bankadan milyarlarca kredi alıyor. Neye yatırıyor? Mala yatırıyor. Mal enflasyonu ne? Üretici enflasyonu yüzde 115, o da TÜİK rakamı. Krediyi al yüzde 20'yle, mala yatır, mal yüzde 100, yüzde 200 artsın; yanında çalıştırdığın işçiyi üç kuruşa sömür, ürettiğin malı da Ahmet, Mehmet tüketmesin; Hans, George tüketsin. Kim kazanıyor? Şirketler kazanıyor. Kim kaybediyor? Benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm, Agop'um kaybediyor. Sayın Nebati, sizin gözünüzdeki ışıklar kimi aydınlatıyor? Milletimiz duysun, milletimiz görsün, değerli arkadaşlar.
Bakın, Sayın Erdoğan ne diyor, biliyor musunuz: "Milletimizden sabır bekliyorum." Ya, Sayın Erdoğan, üç yıldır, dört yıldır "Sabır bekliyorum." diyorsun; milletin sabır taşı çatladı Sayın Erdoğan. Diyor ki Sayın Erdoğan: "Ya, OECD ülkelerinde de enflasyon var." Aha, OECD ülkelerin enflasyonu burada arkadaşlar; 34 tane ülke var, ortalaması yüzde 6,7. 34 ülke içinde Kolombiya'sı var, Şili'si var, Portekiz'i var; 34 OECD ülkesinin ortalaması yüzde 6,7. Türkiye'de kaç? TÜİK'e göre yüzde 61, halkımıza göre yüzde 161 enflasyon var.
Peki, arkadaşlar, enflasyon kime çalışır? Enflasyon, alınabilecek en adaletsiz vergidir, biliyor musunuz? En adaletsiz vergidir, niye? Dar gelirli Türk lirasıyla çalışıyor arkadaşlar, Türk lirası eriyor.
Bak, Sayın Erdoğan, iki ay önce çıktın âlâyıvala törenle "Yüzde 50 zam yapıyorum." dedin. Ne oldu sonucunda, ne oldu arkadaşlar? Bak, kaşıkla verdiğini iki ayda geri aldın. Sayın Erdoğan'ın zaten "maşallah" dediği son zamanlarda kırk gün yaşamıyor, asgari ücret de kırk gün bile dayanmadı arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez asgari ücret şubat ayında, daha şubat ayında açlık sınırının altına düştü. "Açlık sınırı" diyorum ha, yoksulluk sınırı değil, yoksulluk sınırı 16 bin lira, açlık sınırı 5 bin lira. Daha şubat ayında açlık sınırının altına düştü, mart ayında çok daha altına düştü. Ne yapması lazım vicdanlı milletin vekillerinin? Bak, biz yasa teklifi verdik, ne dedik? "Asgari ücret üç ayda bir belirlensin." dedik. Neden? Bugün Sayın Meral Akşener de aynısını söyledi, Cumhuriyet Halk Partisi de savunuyor. Niye bunu önerdik arkadaşlar, niye? Ya, asgari ücretlinin alım gücü olmazsa, Türkiye'de, arkadaşlar, tüketim olmaz. Ekonomimiz Hans'a, George'a çalışır; Ahmet, Mehmet aç kalır, açıkta kalır. Niye söylüyoruz "Üç ayda bir belirlensin." diye? Yurttaşımızın, halkımızın yanında olduğumuz için söylüyoruz. Çünkü enflasyon en adaletsiz vergi ve halkın alım gücü bitmiş durumda.
Sayın Erdoğan ne dedi önce? Herhâlde boş bulundu, "Temmuzda bakarız." dedi, "Temmuzda düzenleyebiliriz." dedi, öyle değil mi? İşçi de bir miktar sevinmiştir, "Temmuza kadar sabrederiz." demiştir Sayın Erdoğan'ın tabiriyle. Ama sonra ne oldu? Herhâlde yandaşlar bastırdı, "Ya, işçiyi daha fazla sömürmemiz lazım." dedi yandaşları herhâlde. Ne dedi? "Aralıktır zamanı, aralıktır." dedi. Ben buradan AKP'li arkadaşlara soruyorum, MHP'li arkadaşlara soruyorum: Sizin seçmenlerinizin, bizim seçmenlerimizin aralığa kadar dayanacak zamanı var mı? Hani, meşhur bir laf vardır: Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar. Arkadaşlar, siz sabır taşının çatladığının farkında değilsiniz, siz halkın arasına çıkmıyorsunuz, çıkamıyorsunuz ama biz gidiyoruz; halk isyan noktasında, zam yağdırıyorsunuz, zam.
Ulaştırma Bakanlığı ne demiş? "Efendim, bu kamu yararı olmayan zamlara biz karşıyız." demiş İstanbul Büyükşehir Belediyesi zam yapmaya kalkınca. Ya, arkadaş, daha yılın ilk dakikasında elektriğe yüzde 127 zammı sen yapmadın mı, doğal gaza zam yağdırmadın mı? Benzine, mazota gelen yüzde 200 zamları "Ce-Ha-Pe" mi yaptı arkadaşlar, HDP mi yaptı, İYİ Parti mi yaptı? Siz yaptınız, siz yaptınız. Şimdi diyorsunuz ki: "İBB zam yapmasın." Bunun için vicdanlı bir Meclisin ne yapması lazım? Demesi lazım ki: "Evet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi zam yapmasın." Ama bunun için de Meclisin kamu kaynaklarından belediyelere destek vermesi lazım.
Biz neyi savunuyoruz, ne yasası verdik biliyor musunuz? Şehir içi ulaşım ücretsiz olsun. Hafta sonu İskandinav ülkelerindeydim, programlarımız vardı. Metroya biniyorsunuz, beleş; otobüse biniyorsunuz, beleş; bütün toplu taşıma araçları beleş. Niye İskandinav ülkelerin vatandaşları bunlara beleş biniyor da benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Agop'um 8 liraya, 10 liraya binsin? Bir ailenin ulaşım masrafı 2 bin liraya çıkmış be, nasıl ödeyecek bunu? Evet, belediyeler keyfinden zam yapmıyor ama vicdanlı bir ülkenin Meclisi ne yapar? "Ben savaşlara, yandaşlara, saraylara aktarılan paraları kesiyorum ve şehir içi toplu ulaşımı ücretsiz yapıyorum." der, öyle değil mi arkadaşlar? Vicdanlı bir Meclisin üyeleri ne yapar? "Emeklilikte yaşa takılanlar emeklilik bekliyor, onlarla ilgili yasayı çıkarırım." der. Vicdanlı bir ülkenin Meclisi, Kredi ve Yurtlar Kurumuna borçlu milyonlarca gencimizin borcunu siler. Vicdanlı bir ülkenin Meclisi, tarlasına gübre atamayan çiftçinin borçlarını siler, onlara gübre desteği verir arkadaşlar. Ama, maalesef, biz bu noktalardan uzaktayız. Niye? Sarayda ayrı bir Türkiye gerçekliği var, maalesef, sokakta ayrı bir Türkiye gerçekliği var.
Sayın Erdoğan çıktı, utanmadan, sıkılmadan dedi ki: "Ben her akşam manda yoğurdu yerim." Yeter mi? Yetmez. Manda yoğurdu nerede var, bulabilen var mı arkadaşlar? Normal yoğurdun kilosu 60, 70, 80 lira olmuş; manda yoğurdu dünya para. Değerli arkadaşlar, peki, size sorarım: Yeter mi bu manda yoğurdu? Yetmez. Ne yapıyor Sayın Erdoğan? "İçine 6 tane hurma da koyarım." diyor. Hurmanın tanesi kaç para? 5 lira tanesi, 6 tane hurma 30 lira. Yeter mi? Yetmez. "Kestane balı da koyarım." diyor. Ya, Sayın Erdoğan'a söylüyorum, Allah şifa versin, herkese nasip olsun bu yemekler ama seni izleyen yurttaşların bunları yiyemiyor Sayın Erdoğan, yiyemiyor; bari söyleme ya, bari söyleme! Bu nasıl bir vicdansızlıktır değerli arkadaşlar çünkü bunları dinleyen arkadaşlar, yurttaşlarımız ucuz ekmek kuyruğunda bekliyor. Bak, şu dakikalarda ucuz pide kuyruğunda yurttaşlarımız, ucuz pide kuyruğunda. 6 lira, 7 lira olmuş pide, ucuz pide 3 lira. Ucuz pide kuyrukları yüzlerce metre gidiyor arkadaşlar, farkında mısınız? Sayın Erdoğan, farkında mısınız? Manda yoğurtlu, kestane ballı, hurma... Ne güzel! Yurttaşlarımız ucuz et kuyruğunda, yurttaşlarımız ucuz yağ kuyruğunda arkadaşlar. Bu açıdan bunlara bakmalıyız arkadaşlar. Sizleri vicdana davet ediyorum ve bu yasaları bir kenara bırakıp yurttaşlarımızı güvenceye alacak, onların geçim dertlerini çözecek yasa maddelerini de devreye sokmalıyız.
Bak, bu yasa maddelerinin arasında bir madde daha var, Evim mağdurları, Evim, duydunuz mu? Ya, 2016, 2017'de, herkesin şehrinde olmuştur; Diyarbakır'da da böyle oldu, İstanbul'da da Konya'da da şehrin ana caddelerinde bir anda köşe başlarını Evim şirketleri tuttu. Ne diyorlar bunlar? "3 kuruşa sizi ev sahibi yapacağız." Tamamen ekonomik gerçeklikten kopuk vaatlerde bulundular. Kurayla, altın günü gibi "Ver 5 bin lira, 10 bin lira, 20 bin lira, sana altı ay sonra 100 bin lira, 150 lira çıkarırım." dediler. Yurttaşlarımızı kandırdılar. Peki, sorarım iktidara, sorarım AKP'ye, MHP'ye: Siz ne yaptınız o sırada? İzlediniz. Biz soru önergeleri verdik, Meclis gündemine taşıdık "Bunlar nasıl bu vaatleri veriyor?" dedik, dinlemediniz. Ne oldu sonucunda? Şirketler battı. Öyle değil mi? 50 bin mağdur var, 50 bin mağdur var, potansiyel olarak da 300 bin mağdur daha var. Evet, yasal düzenleme çıktı. Ne diyor şimdi gelen yasal düzenleme? 750 milyon lira alacağı var bu Evim mağdurlarının, şirketlerin de 750 milyon lirası var "Ben 5 kuruş vermem." diyor ama Evim mağdurları 750 milyon lira yatırmadı; 1,5 milyar lira yatırdı. "750 milyon lirayı katılım bedeli olarak yakarım." diyor. Peki, bu 750 milyon lirayı ne zaman yatırdı? İki sene, üç sene, dört sene önce. Değerli arkadaşlar, üç sene önceki 750 milyon lira ile bugünkü bir mi? 4 kat değer kaybetti. O günlerde bu sisteme 200 bin lira yatıran belki bir ev alabiliyordu, bugün 200 bin liraya evin balkonu alınamıyor.
Bu yasa teklifi ne diyor? "Ben yalnızca anaparayı veririm, katılma parasını vermem." diyor. E? "Yurttaşımızın 100 bin lirasına karşı 100 bin lira vereceğim, ne yaparsa yapsın." diyor. Parası erimiş; beşte 1'e düşmüş, altıda 1'e düşmüş. Ev fiyatları 5 katına çıkmış. Sorumlu bir devlet, vicdanlı bir devlet ne yapar? "Burada benim sorumluluğum var." der, öyle değil mi? Başta iktidar ve bürokratlar "Benim sorumluluğum var." der. Ne yapar? Halkın mağduriyetini bir miktar azaltır ama bu vicdansızlar "Yok, biz anaparayı vereceğiz, ne yaparlarsa yapsınlar." diyor. Değerli arkadaşlar, hak mıdır bu, adalet midir? Bence değildir. Bu açıdan, mutlaka bu mağduriyeti giderecek düzenlemeyi burada yapmalıyız, aksi takdirde Evim mağdurları da EYT'liler gibi size sandıkta hesabını soracaktır.
Değerli arkadaşlar, hafta sonu -dediğim gibi- yurt dışındaydım, orada yabancılara ev satış meselesine baktım. Hani, siz, Arap coğrafyalarında billboardlarda "250 bin dolara vatandaşlık" diye ilan verdiriyorsunuz ya, bizi utandırıyorsunuz ya... "250 bin doları bastır, hiçbir şeye bakmadan ben sana vatandaşlık veriyorum." diyor, değil mi billboardlarda ilanlar? Hatta ne diyor, biliyor musunuz: "Gelmenize bile gerek yok; vekâletnameyi gönderin, ben size 250 bin dolara vatandaşlığı veririm." Ben size söyleyeyim, 250 bin dolara bile olmuyor bu iş; simsarları çıktı simsarları! 20 bin dolara iş bitiyor. 20 doları ver simsara, bir evi satmış gibi gösteriyor, karşılığında senedini alıyor, bir yıl elinde tutuyor; bir yıl sonra başka bir yabancıya satıyor. 10 bin dolara, 20 bin dolara vatandaşlığın satıldığı ve bu paranın da simsarlara gittiği bir ülke var mı Türkiye'den başka? Maalesef yok.
Bakın, yurt dışında ne oldu, biliyor musunuz? Bunun sonucunda fiyatlar şişti. Orada da 600 bin, 700 bin, 1 milyon euronun altında vatandaşlık verilmiyordu. Ne yaptılar, biliyor musunuz? Dediler ki: "1 milyon euronun altında evlerin yabancılara satışı yasak." Niye? Sosyal konut. Sosyal konutların fiyatının şişmemesi lazım. Git Antalya'ya, altı ay önce 750 bin lira olan konut 1,5 milyon lira. Gel İstanbul'a, altı ay önce 1 milyon lira olan ev 2 milyon lira. Niye? Ahmet, Mehmet ev alamasın, Hans'lar, George'lar, Katar'dan gelen Abdülmelik'ler ev alsın diye değerli arkadaşlar.
Bakın, yabancılar ne yapıyor? Belli bir değerin altındaki konutların yabancılara satışını yasakladı. Başka ne yaptı, biliyor musunuz? "İlk evini alan yurttaşlarımıza yüzde sıfır vergi." dedi. "İkinci evini alan yurttaşlara yüzde 4 vergi." dedi. Niye? İkinci ev alınmasın diye, ilk ev alınabilsin diye. Başka ne yaptı? "Yabancılara yüzde 8 alım satım vergisi." dedi yani caydırmaya çalışıyorlar, yabancılar piyasayı şişirmesin diye uğraşıyorlar. Siz ne yapıyorsunuz? "250 bin dolara vatandaşlık." diyorsunuz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, işte, bu anlamda, bu yasaları gözden geçirmeliyiz, yabancılara konut satışı meselesini derinden gözden geçirmeliyiz. Siz "Yerliyiz." diyorsunuz, siz "Millîyiz." diyorsunuz, 250 bin dolara vatandaşlık satıyorsunuz. Bu kabul edilemez değerli arkadaşlar. Bir yılı üç yıla çıkarmak da çözüm değildir. Biz bunu önerdik, "Üç yıl değil, beş yıl yapın." dedik ama dinlemediniz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu teklifte sermayenin ihtiyaçları var, halkın sorunları yok. Mesela çiftçilere "aciz vesikası" diyorsunuz değil mi? Bakın, adı bile ne kadar utanç verici. Bir ülke düşünün, domates 5 lira olmuş, tanesi, kilosu demiyorum, kilosu 25 lira; bir tane patlıcan 4 lira olmuş, kilosu 25 lira. O ülkede çiftçiler aciz vesikası düzenlemesi yasasıyla karşı karşıyalar. Bak, bu ülkede bir beka meselesinden bahsediyorsunuz ya, size bir beka meselesi söyleyeyim. Çiftçilerimizin yaş ortalaması 58 ve hiçbir çiftçinin çocuğu çiftçi olmak istemiyor. Bu ne demektir, biliyor musunuz? On yıl sonra çiftçimiz yok demektir, on yıl sonra dışa daha fazla bağımlı olacağız demektir. Buna karşı vicdanlı Meclisin üyeleri ne yapar? Çiftçilerle ilgili büyük bir reform yapar, çiftçinin bütün borçlarını siler, çiftçiye destek verir. Ama sizin yasalarınızda ne var? Çiftçilere aciz vesikası düzenlemek var, çiftçinin borcuna borç katlamak var ama patron turizm şirketinin arkadaşlarına, Turizm Bakanının arkadaşlarına turizm teşviki vermek var arkadaşlar. Bakın, vicdanlı Meclis, zenginden alıp yoksula verir; bu vicdansız iktidar, yoksuldan alıp zengine verir. İşte, bunu değiştirecek bir düzen değişikliğine ihtiyaç var, o açıdan hepinizi bu ramazan gününde bir kez daha vicdana davet ediyorum.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)