| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim ve Öğretime İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 12.04.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüden çok defa dile getirdim, Türkiye'nin bir dış politikası kalmamıştır. Dış politikadan bahsedebilmek için dış âlemle ilişkilerinizde belirli bir şekilde yapılandırılmış bir vizyonunuzun, esnek ama aynı zamanda tutarlı bir bakış açınızın, eklemlenmiş adımlarınızın, diplomasinin normlarına uygun bir davranış kalıbınızın olması gerekir. Hezeyanlardan, heyecandan, yarım yamalak ideolojilerden beslenen, diplomasinin referanslarından uzak ve savruk tavırlara dış politika demek mümkün değildir, dolayısıyla dış politika yerine "uluslararası ilişkiler" kavramını kullanmayı tercih ediyorum.
(Uğultular)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Sayın Başkan, epey uğultu var galiba.
BAŞKAN - Evet, haklısınız.
Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, salonda gerçekten bir uğultu var ve konuşmacının sözleri anlaşılmıyor. Sohbet etmek isteyen arkadaşlar, yirmi dakikalık bir süre var, hatta daha uzun süre var, dışarıda sohbet edebilirler.
Buyurun Sayın Sezgin.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son yıllarda, uluslararası ilişkilerimiz cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş şekilde iğdiş edilmiş ve ülkemizin uluslararası camiadaki itibarı ve güvenilirliği yıpratılmıştır. Millî güvenliğimiz hiçbir dönemde son yıllardaki kadar tehdit ve risk altına sokulmamıştır. İktidar, uluslararası ilişkilerde "değerli yalnızlık" üretmeyi bile becerememiş, ortaya çıka çıka sarsıcı bir itibarsızlık kalmıştır.
Sayın Çavuşoğlu bugün bir gazetede yayınlanan söyleşisinde Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelere diplomatik atak yapılacağından söz etmektedir. Diplomasinin temel görevi en zor koşullar altında dahi ilişkilerin bozulmamasını sağlamak, olumlu bir denge temin etmektir. Oysa iktidar, önce diplomatik akıldan koparak ilişkileri bozmakta ve ülkeye bu bozulan ilişkilerin maliyetini yaşattıktan sonra itfaiyeci olarak diplomasiyi devreye sokmaktadır, ekonominin karşılaştığı felaketin seyrine göre de iktidarın diplomasi esnekliği artmaktadır. Tabii, böyle durumlarda diplomasinin tek başına yeterli olmadığını da görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, iktidar birçok konuda ülkeye boyun eğdirmektedir. İktidarın Batı'yla ilişkilerinde, NATO ve Avrupa Birliği ilişkilerinde, Rusya'yla ilişkilerinde, Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde, kendi bölgemizle ilişkilerinde ve tabii ki Çin'le ilişkilerinde, velhasıl tüm uluslararası politikalarında bir tutarsızlık, hatta şuursuzluk göze çarpmaktadır. Yıllardır yapıcı eleştirilerimize, iyi niyetli uyarılarımıza rağmen Suudi Arabistan ve BAE'yle ilişkilerde yanlış bir tutum izlenmiştir. Mısır'la yok yere, ideolojik kaygılara dayanan ve hata olduğu artık AK PARTİ çevrelerinde bile açıkça dile getirilen bir husumet çerçevesi tercih edilmiştir.
Şimdi gelinen noktada, iktidar, tüm uluslararası muhataplarımızla berbat ettikleri ilişkileri onarmaya çalışmaktadır. Biz BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail'le ilişkilerimizdeki yanlış pozisyonu yıllardır her zeminde vurguladık. Bugün, iktidar, bu ülkelerle ilişkileri onarmaya çalışmaktadır; bunu yaparken de hiçbir şey olmamış gibi, millî güvenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız bu süreçte hiçbir zarar görmemiş gibi davranmaktadır; sanki, ulusal çıkarlarımıza aykırı bu hoyratlıkların ülkemize hiçbir maliyeti olmamıştır. Hoyratlık mukavemet veya dik duruş değil, düpedüz aymazlıktır.
Muhataplarımızla ilişkilerimizdeki tutarsızlıklar ve yalpalamalar, ulusal çıkarlarımız ve millî güvenliğimiz açısından önemli risk ve maliyetler yaratmıştır. Bu iktidar ağır maliyetler yaratan ama hesap vermeyen bir iktidardır. Demokrasi, hesap verebilirliğin, şeffaflığın yönetimi demektir. Özgürlükçü demokrasinin erdemi de budur. Beceriksizliklerinizin, hatalarınızın hesabını vermediğiniz sürece demokrasiden söz etmek mümkün olabilir mi? Şu soruyu daha önce de sordum, bir türlü yanıt alamadım; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki en önemli aktörlerden olduğu söylenen Birleşik Arap Emirlikleri'yle bugünkü yakınlaşmayı hangi gelişme tetiklemiştir? BAE'nin 15 Temmuzun arkasında olmadığı mı ortaya çıkmıştır? Yoksa, BAE bunun için özür mü dilemiştir? 15 Temmuzun müsebbipleriyle ilgili olarak milletimiz bugüne kadar iktidar tarafından yanıltılmış mıdır? İktidar BAE'yle ilişkilerin hangi döneminde hata yapmıştır, hangi döneminde milletimizi yanlış bilgilendirmiştir? Tabii, benzer soruları Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan'la yeniden yakınlaşma çabaları bağlamında da sorabiliriz. Bu ülkelerle ilişkilerimizin normalleşmesine karşı olduğumuz sakın ha sanılmasın, öyle bir şey söz konusu değil, diplomasi elbette işletilmelidir. Hezeyanlarla, hayal ve heyecanlarla, mazi hasreti artıklarıyla, risk ve tehditlerle dolu bir dış politikayı aklı başında hiç kimsenin tercih etmeyeceği aşikârdır. Yıllardan beri "ulusal çıkar" kavramını esas alın diyen bizleriz. İktidarın da bu anlamda aklını başına almasından ve uluslararası ilişkilerimizin onarılmasından sadece ve sadece memnuniyet duyarız. Ancak bunları yaparken iktidarın sorumsuz şekilde işin içinden sıyrılmasına müsaade etmeyeceğimizi de hesap ve sual sormayı sürdüreceğimizi de bilmenizi isteriz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, son günlerde merhum Cemal Kaşıkçı meselesinde de vatandaşımızı, insanımızı utandıran, itibarımızı aşındıran gelişmeler yaşanmaktadır. BAE gibi Suudi Arabistan'la olan ilişkilerde de iktidar tarafından izah edilemeyen bir manevra gerçekleştirilmiştir. Kaşıkçı cinayetinin yargılamasını sürdüren mahkeme Adalet Bakanlığının olumlu görüşü üzerine yargılamayı durdurup dosyayı Suudi Arabistan'a devretmiştir. İktidar, delilleri ortaya koyarak cinayetin sorumlusunun Suudi Arabistan olduğunu bütün dünyaya avazı çıktığı kadar bağırdıktan sonra dava cinayeti işleyen devlete yani faile devredilmiştir. Olan, ekonomimize, ihracatımıza olmuştur. Sayın Erdoğan geçmişte konuyla ilgili olarak Suudi Arabistan'a ve yöneticilerine yönelik en sert sözleri kullanmış, "Suçun işlendiği yer İstanbul olduğu için bunu İstanbul mahkemelerinin uluslararası hukuka göre yargılaması gerekir." demişti. Şimdi ise Sayın Cumhurbaşkanı devletin en önemli egemenlik haklarından, işlevlerinden biri olan yargıyı altüst edip dava dosyasını adaletin hiçbir şekilde işletilmediği fail ülkeye yollamaya karar vermiştir. Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi anormalleştirmiştiniz, şimdi onu normalleştirmek için hukuku anormalleştiriyorsunuz. Adaleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını bir defa daha çiğniyorsunuz. Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan yöneticilerine hitaben "Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor; bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir." demişti. Madem hukuku ve bu milletin onurunu savunmaya devam edemeyecektiniz neden Suudi Arabistan ve yöneticilerinin üzerine bu denli fütursuz şekilde gittiniz? Madem husumet yaratmayı tercih ettiniz, ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz başta olmak üzere ülkemize ekonomik boykot uygulanmasına neden oldunuz, şimdi neden davayı Suudilere devrediyorsunuz? Neden uluslararası gözlemcilerin nezdinde, tırnak içinde söylüyorum "Türkiye'yi daha cesur sanıyorduk." kanaati yaratılmasına, itibarımızın aşındırılmasına müsaade ediyorsunuz? Bunların hesabını ve izahını vermeyecek misiniz? Suudi Arabistan bu davayı sözünü ettiğiniz uluslararası hukuka, evrensel adalete göre sonuçlandırmayacaktır; bu bellidir. O noktada Türkiye'nin dosyayı geri isteme hakkı doğar, böyle bir talepte bulunmaya cesaret edebilecek misiniz? Hiç sanmıyorum.
İktidar, Ukrayna meselesinin başlangıcında da bazı hatalar yapmıştır. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından önce gerginlik hat safhadayken "Ara bulucu oluruz." diye ortaya çıkmıştı, sonra Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle "kolaylaştırıcı" rolüyle yetinmiştir. Biz "ara bulucu" lafını ısrarla kullanmanıza karşı müteaddit defalar tepkimizi ortaya koyduk, hatta bu "ara bulucu" lafını kullanmadan önce Dışişleri Bakanlığıyla istişare ettiniz mi diye eleştirdik, Sayın Bakana da sorduk, yanıt alamamıştık. Ben ara buluculuk iddialarının savrulduğu o günlerde, bu tür tekliflerin ancak stajyer devlet adamları tarafından yapılabilecek nitelikte egzersizler olduğunu belirtmiştim. Hiçbir hesap yapmadan böyle bir açıklamada bulunulmuş olmasını hâlâ eleştiriyorum ama bu demek değildir ki Türkiye sorunların çözümüne katkıda bulunamaz. Antalya ve İstanbul görüşmelerini takdir ediyoruz, bu imkânı sağlayarak iyi yaptınız. Türkiye'nin kendi çıkarlarını koruyacak şekilde, adım adım hazırlanmış bir plan dâhilinde, istikrar üreten bir ülke kimliğiyle, bölgedeki huzura ve gerilimin düşmesine katkıda bulunmasına kim itiraz edebilir? Denge politikasını, suçlu ile mağduru birbirinden iyice ayırarak sürdürün, biz de sizi destekleyelim ama sakın yeniden savrulmayın, bir hataya düşmeyin. Geçmişte yaptığınız yanlışlar, sorumsuzca kullandığınız sözler, sonradan başımıza ciddi risk ve tehditlerin gelmesine neden olmuştur Montrö'yle ilgili hoyrat eleştirileriniz bunun bir örneğidir. Eleştirdiğiniz Montrö Antlaşması'nın ve sözcülerinize aşağılattırdığınız NATO'nun önemi Ukrayna savaşıyla birlikte bir defa daha ortaya çıkmıştır. Neden aklınız başınıza sonradan geliyor? Neden bu yarattığınız maliyetlere katlanmak zorundayız?
Evet, biraz önce belirttiğim gibi, Ukrayna ile Rusya arasında anlamlı müzakereler yapılmasına, bu tür diplomatik buluşmalara seviniriz. Bunların ülkemizde ve katkımızla gerçekleştirilmesi bizi daha da memnun eder ama lütfen, çabalarınızı müzakere turizmi promosyoncusu noktasına taşımayın; bu konuda ölçüyü kaçırmamak gerekir. Savaşın vahametine uygun, vakur bir tutum benimseyelim ve bundan şaşmayalım. Ayrıca kötü niyetli, saldırgan tarafların diplomatik süreçleri karşı tarafı suistimal etmek ve/veya zaman kazanmak için kullandığını, bunun tarih boyunca birçok örneği olduğunu da hatırda tutalım.
Başka bir ikazda daha bulunmak istiyorum. Rusya'ya karşı uygulanan ambargodan Rıza Zarrab türü bir olayla doğrudan veya dolaylı yollardan istifade etmek isteyenler çıkacaktır. Rusya'ya uygulanan yaptırımlardan arsızca rant elde edilmesine göz yummayalım. Bunlar bize fayda sağlamaz, aksine zarar verir, çok ters teper.
Değerli arkadaşlar, Putin yönetimi Ukrayna'yı işgale yeltenerek çok büyük bir yanlış yapmıştır, suç işlemiştir. Hele ki Bucha başta olmak üzere, yaşanan sivil ölümleri, işlenen suçlar tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Rusya'nın savaş suçu, insani hukuk suçu işlediğine dair iddialar çok kuvvetli gözükmektedir. Başkan Putin takıntı hâlinde kendi çarpık söylemine mahkûm olmuş durumdadır. Önümüzdeki dönemde daha da vahim suçlar işlemesi hâlinde tutumumuzun ne olacağını şimdiden belirlemek durumundayız. İktidarı böyle bir elzem hazırlık gereği içinde maalesef görmüyoruz; onun için şimdiden uyarıyoruz. Sözcülerinizin medyada, kamuoyunda dile getirdiği "ABD Rusya'yı tuzağı düşürdü." "NATO üzerinden Rusya'yı kışkırtarak Ukrayna'ya girmesini sağladı." gibi sözler gerçeği yansıtmamanın ötesinde gerçekliği çarpıtarak doğru tavır alınmasını da önlemektedir. Rusya gibi büyük bir ülkeden, uzun geleneği olan bir devletten bahsediyoruz. Böyle bir ülke tuzağa düşerse ancak kendi yöneticilerinin hatasıyla ve tercihleriyle düşer, başka bir ülkenin düşürmesi mümkün değildir. Dış politika bazılarının sandığı gibi bir kukla oyunu değildir. Rusya'nın bir kukla gibi yönlendirilmesi, ABD'nin onu kandırıp Ukrayna'ya saldırtması gibi bir senaryo olası değildir. Karar alma sürecinde hata yapmamak için bu meseleyi rasyonel bir çerçevede değerlendirmek gerekir. Türkiye'nin mevcut durumda izlemesi gereken politika da aklın ve uzun vadeli ulusal çıkarlarımızın rehberliğinden şaşmamalıdır. Türkiye'nin tercihi her hâlükârda demokrasi coğrafyası olmalıdır.
Evet, iktidar Batı'yla yeni bir yakınlaşma arayışına girmiştir. Ukrayna savaşıyla birlikte yakınlaşma çabaları hızlanmıştır. Hatalarınızı onarmak için Batı'yla ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyorsunuz. "Rusya'nın, Ukrayna'ya saldırısıyla bu iş daha kolay gerçekleşir." diye düşünmek yanlış olacaktır. "Jeostratejik konumumuzun önemi unutulmuştu, şimdi daha iyi idrak ediliyor. Bize mahkûmlar, ne istesek alırız." düşüncesi hataya sürükler. Demokrasi ve insan hakları alanında gerekli gelişmeleri kaydetmeden, Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinin kalitesini ülkemizin büyüklüğüne yaraşır bir şekilde onarmak mümkün değildir. Uluslararası alanda yapılan hataları, bizim yıllardan beri söylediklerimizi yeni uygulamaya başlayarak düzeltmeniz tek başına yeterli olmaz. Mutlaka ve mutlaka Türkiye'nin, demokrasisinin ve hukuk devleti kalitesinin de onarılıp yükseltilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, Fransa'da geçtiğimiz hafta sonu seçimler oldu, öngörüler ikinci turda Macron'un kazanması istikametindedir. Umuyorum ki seçimlerden Türkiye-Fransa ilişkilerinin, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin daha da zorlaşmasına katkıda bulunacak bir sonuç çıkmaz, karşılıklı olarak başlatılan yumuşama süreci iyi bir şekilde sonuçlanır. Fransa da Türkiye de gereksiz gerginlikler yaratmamaya özen göstermelidir. Bu meyanda, SAMP/T füzelerini üreten EUROSAM'la iş birliğine geri dönülecek olması sevindirici bir haberdir. Hem savunma sanayimizin teknolojik kapasitesinin gelişmesi ufku bağlamında hem de S-400 belasından şu veya bu şekilde kati olarak kurtulmamıza vesile olabilmesi için SAMP/T füzeleriyle ilgili olarak İtalya ve Fransa'yla, EUROSAM'la müzakerelerin yıllardan sonra yeniden başlatılmış olması olumludur. Türkiye, orta ve uzun vadede bu projenin eşit ağırlıklı, sahici bir ortağı hâline gelebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkürler.
Bugüne kadar S-400'leri müteaddit defalar gündeme getirdim hem komisyonlarda ilgili bakanlar nezdinde hem de Genel Kurulda. Bugün S-400'ler ülkemiz için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bunun teknik ve siyasi açıdan ne denli yanlış bir tercih olduğunu defaatle vurguladık. Bu yanlış boyutlarına ek olarak bugün Ukrayna savaşıyla hava sahamızı Rus malzemesi ve teknolojisiyle korumaya kalkışmanın sakıncaları çok daha net şekilde ortaya çıkmıştır.
Hükûmet etmek tercih yapmak demektir; bazı tercihler hatalı olabilir, hükûmetler yanlışlar yapabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - 2 cümlem kaldı, bitiriyorum.
BAŞKAN - Tamam, bitirin siz cümlenizi, tutanaklara geçsin.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Peki.
Biz yanlışların sistematik hâle getirilmesine, yanlış varsayımlarla hareket edip her defasında yanlış sonuçlar yaratılmasına ve bu sistematik hata şablonunun maliyetinin millete ve itibarımıza yüklenmesine itiraz ediyoruz.
İktidarın yeni bir savrulmasıyla, uluslararası ilişkilerdeki normalleşme çabalarının akamate uğramamasını temenni ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sezgin, 1 cümle değil, en az 20 cümle oldu, sağ olun.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - İktidara aman dikkatli, özenli olun, biraz olsun milleti düşünün diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkana da teşekkür ediyorum müsamahası için.