| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik Alanında Eğitim ve Öğretime İlişkin İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 12.04.2022 |
HDP GRUBU ADINA DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) - Ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız, benim de bu konuşmam 2'nci madde üzerine. Bugün coğrafyamızda kronik sorun hâline gelen gıda krizi, yoksulluk, ekonomik kriz hakkında konuşacağım, teşekkür ediyorum.
Hepimiz gelinen noktanın farkındayız. AKP iktidarı ve iktidarın Maliye Bakanı ne söylerse söylesin, pazara, markete gittiğimizde halkı kira ve faturalarını denkleştirmeye, çocuklarının eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken görüyoruz. Görüyoruz ki artık halkımız ay sonunu dahi getiremiyor; temel gıda ihtiyaçları dahi lüks hâline geldi. Özellikle ithalata dayalı tarım uygulamaları sebebiyle gıda enflasyonu katlanarak arttı ve artmaya devam ediyor.
Değerli halkımız; gıda enflasyonu sıralamasında dünyada 5'inci ülkeyiz. Bu mudur yükselen ekonomi? Gıda krizini önlemenin tek yolu ise tarımsal üretimi artırmak. Bakınız, gıda güvencesi tedbirleri kapsamında gelişmiş ülkelerin aldığı önlemler, FAO'nun yaptığı açıklamalar gelecek yıllarda küresel gıda krizlerinin yaşanma ihtimalini güçlendiriyor. Küresel iklim değişikliğiyle birlikte coğrafyamız kuraklıktan etkilenmeye başladı. Yapılan araştırmalar gelecek yıllarda iklim değişikliğine bağlı krizlerin artacağını gösteriyor. Tarımın sürdürülebilir olması hayati derecede önemli ancak çiftçinin her geçen gün borçları artıyor ve sektör sürdürülebilir bir yapı olmaktan çıkarılıyor. İktidar ise gübre, mazot, tohum, zirai ilaç masrafının üzerine, elektriğe de zam yaparak tarımsal üretim yapan çiftçiyi de hayvancılık yapan çiftçiyi de bitirdi. Pahalılık, üretim yapmanın önünde en büyük engel. Köylüler, üreticiler yükselen maliyetler karşısında tutunamıyorlar; çiftçinin, üreticinin direnecek gücü kalmadı. Gıda zamları tüketicinin elini yakıyor ama üreticiye yansımıyor. Et fiyatları yükseliyor ama bundan köylü bir şey kazanmıyor. Bakın, Mersin'de bir emekçi zarar ederek hayvancılığı bıraktığını söylüyor, çiftçiler tarlasını ekemez hâle geldi. Soruyorum sizlere: Bu coğrafyada çiftçi ekemezse, zarar eden emekçiler hayvancılığı bırakırsa gıda enflasyonu nasıl düşebilir? Üretmeden tüketmek mümkün müdür? Halkın sağlıklı ve ucuz gıdaya erişim hakkını sağlamanın yegâne yolu üretime ve üreticiye destek vermekten geçmez mi?
Değerli halkımız, yoksulluk çok boyutlu, evet ama gıda krizi ve yoksulluktan en çok çocuklar etkileniyor; çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, çocuk evlilikleri gibi ağır krizleri beraberinde getiriyor. Hanelerin yüzde 38'inde her gün öğün atlanıyor. Türkiye'de Çocuk Yoksulluğu Raporu'na göre derin yoksulluk yaşayan ailelerin yüzde 74'ü bebek maması almakta zorlanırken yüzde 21'i ise mamaya ve beze hiçbir şekilde erişemiyor. Gıda krizi bir yandan, enflasyon bir yandan artarken emekçiler artan zamlarla baş edemiyor. Ulaşıma son bir yıl içerisinde yapılan zamlar dahi yoksulluğu derinleştirdi, çift vesaitle işe gitmek zorunda olan işçi kara kara düşünür hâle geldi. Yol parası neredeyse asgari ücretin dörtte 1'i hâline getirildi. Konutlarda kullanılan doğal gaz ve elektriğe gelen zamlar asgari ücreti çoktan eritmiş durumda. Ülkenin birçok yerinde işçi direnişleri var, hepimiz de görüyoruz, gözlemliyoruz; Trendyoldan motorlu kuryelere, çorap işçilerinden Kayı İnşaat işçilerine, enerji işçilerinden fabrika işçilerine... İşçiler ve emekçiler direniyor, direnmeye devam ediyor bu zamlara, ekonomik krize, yoksulluğa ve yoksunluğa karşı. Gençler nitelikli eğitim ve barınma hakkı için mücadele ediyor, krizin yükü emekçilere yükleniliyor.
Ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız, AKP-MHP iktidar ortaklığının gerek savaş politikalarındaki ısrarı gerek hukuku yok sayan uygulamaları gerekse ekonomi politikaları halka yoksulluktan başka bir şey getirmedi. Hepimiz biliyoruz ki enflasyonun da -en iyimser oranda- yüzde 62'yi bulmasıyla beraber yoksulluk had safhaya ulaşmış durumda. Coğrafyamız emekçileri, kadınları, çocukları ve gençleri gelinen noktada âdeta yaşamak için mücadele veriyor. Yoksulluk sınırı 16 bin TL'yi buldu, en iyimser tanımla bile 10 kişiden 1'i yoksul. Kadınlar iş gücünden uzaklaştırılıyor. Ekonomik krizden en çok etkilenen çocuklar beslenme, ısınma, giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar, öğrenciler barınamıyorlar, emekçiler ise eriyen asgari ücretleriyle artan kiralarını mı, faturalarını mı yoksa asgari ücretle ulaşılmaz fiyatlara erişen temel gıda ihtiyaçlarını mı karşılayacaklarını bilemiyorlar. Yani borcu borçla kapatıyorlar. İşsizlik dağ gibi büyüyor. Emekliler ise 2.500 TL'yle ay sonunu getiremiyor.
İşte, tam bu yüzden, insanca yaşayabilmek için, talepleri için harekete geçmiş durumda emekliler. Emekli Sendikaları Konfederasyonu 15 ve 16 Nisanda beş koldan Ankara'ya yürüyecekler. Yürüyüşün sonunda ise emekliler, 16 Nisanda, Altınpark'ta bir mitingde buluşacaklar.
Bu ülkede 10 milyona yakın emekli var. Yıllarca çalışan, primini ödeyen emekliler, emekli olduktan sonra rahata ereceklerine, bugün gelinen süreçte görüyoruz ki bırakın rahat etmeyi, rahat yaşamayı hatta çalışmaya devam ediyorlar hem de ağır koşullarda; inşaatlarda, marketlerde çalışmaya devam ediyorlar.
Emekli maaşlarına yüzde 60 oranında zam yapılması, emekli ikramiyelerinin yılda 4 defa birer maaş tutarında verilmesi, sağlıkta katkı payının kaldırılması, temel tüketim mallarına yapılan zamların geri çekilmesi gibi talepleri var emeklilerin. İşte, 16 Nisandaki taleplerinde de bunları söyleyecekler. Emekli sendikalarının örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını yani örgütlenmek istiyor emekliler.
Değerli arkadaşlar, emekli maaşları yeni düzenlemelerle 2.500 TL tutarına çekilirken AKP-MHP iktidar ortakları gerek asgari ücret gerekse emekli maaşlarına yapılan zam oranlarını öve öve bitiremediler. Oysa emekliye yapılan maaş artışı elektrik ve doğal gaz zammına dahi yetmiyor. Sizlere sormak istiyorum. Bugün açlık sınırının bile 4.928 TL olduğu bu dönemde emekliler 2.500 TL'yle nasıl geçinecekler? Tabii ki geçinemiyorlar. İşte bu yüzden, son beş yılda, emekli olduğu hâlde çalışanların sayısı 2 kat artmış durumda. 3 milyon 500 bin kişi sosyal yardımlaşma fonlarından, 3 milyonu aşkın kişi ise belediyelerden aldığı yardımla hayatta kalmaya çalışıyor. Mutfakta enflasyon yüzde 76'yı buldu. Tüm bunlar yaşanırken halka "Sabredin." diye seslenen iktidar ne yapıyor? Yandaşlara ihale, yandaşlara vergi affından, 5'li çetenin vergi borçlarını silmekten, halkını bütçesini savaşa ve ranta harcamaktan başka ne yapıyor?
Değerli arkadaşlar, halkı sermaye tekellerine karşı korumayı bir yana bırakalım hepimiz biliyoruz ki on beş yirmi yıldır bütçe sermayeye akıyor; gelirde, vergide adaletsizlik var. AKP Hükûmetinin politikaları iki kesim arasındaki sınırı uçuruma dönüştürdü; yoksulluk derinleşti, esnaf borcunu ödeyemez hâle geldi, halk geçinemez hâle geldi.
Değerli halkımız, sizleri sabretmeye çağıran bu iktidarın oyunlarına artık karnımız tok. Halkın bütçesinin yandaş şirketlere, savaşa, ranta değil, halka harcanmasını istiyoruz. Bizler bu coğrafyanın emekçileri, kadınları, gençleri olarak insanca yaşamak için mücadele edeceğiz.
Sözlerimi, hakları için harekete geçen ve 15 Nisanda beş koldan yürüyüşe başlayacak emeklilerin mücadelesini büyütme çağrısıyla bitirmek istiyorum. Emeklilerin ve yaşlıların sorunu sadece emeklilerin ve yaşlıların sorunu değil, toplumun sorunudur; bu toplumun sorunu da politik bir sorundur ve çözümü tüm toplumu ilgilendirmektedir. Bu sebeple, tüm halkımızı 15 Nisanda başlayacak olan bu yürüyüşe omuz vermeye çağırıyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki ürütenler, işçiler, emekçiler, çiftçiler, emekliler, yoksullar bu ülkenin çoğunluğuyuz; biz birleşirsek güçleniriz, güçlenirsek değiştirebiliriz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)