GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:79
Tarih:13.04.2022

CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, uluslararası sözleşmelerde birçok defa Türkiye'nin güncel dış politika sorunları üzerine değerlendirmeler yaptık. Tabii ki gönül isterdi ki Anayasa'nın mülga 99'uncu maddesi yürürlükte olsaydı, burada hükûmet olsaydı, burada bakanların yüzüne karşı, Türkiye'ye yaşatılan bu utancın anlamını, kapsamını konuşma imkânımız olsaydı milletin huzurunda. Bu imkânı aldığınız için böyle bir yol deniyoruz.

Ayrıca, çok haklısınız rahatsız olmakta. Yani bugün burada konuşacağımız konunun nasıl utanç verici bir konu olduğunu, nasıl bir rezillik olduğunu, Türkiye'nin tarihinde nasıl bir kara leke olduğunu çok iyi biliyorsunuz, o yüzden rahatsız olmakta haklısınız, bunun farkındayım. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan'a devredilmesi olayında çok temel bir konu vardır, bunu hatırlatmak istiyorum. Bakın, bütün uluslararası raporlara göre, Türkiye'den yapılan açıklamalara göre, Birleşmiş Milletler raportörünün raporuna göre, birçok uluslararası basın kuruluşunun hazırlığına göre, bu olayda, bu vahşi cinayette Suudi yönetiminin parmağı vardır, Suudi yönetiminin delilleri karartma girişimi vardır. Bakın, ben size burada bunu kanıtlarıyla, örnekleriyle açıklayacağım. Onun için, farkındayım rahatsızlığınızın ve haklısınız rahatsız olmakta.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Hayır, siz şimdi niye rahatsız oldunuz?

YUNUS EMRE (Devamla) - Dinleyin, beni dinleyin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Yani siz niye şimdi rahatsız oldunuz? Daha önce hiç rahatsızlık ifade etmemiştiniz.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şunun bilinmesi lazım: Bakın, buraya gelen, Türkiye'ye gelen, İstanbul'a gelen katliam çetesi diplomatik pasaportlarla gelmiştir, diplomatik kurye getirerek gelmiştir, diplomatik bir vasıtayla, bir uçakla gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, bununla ilgili -birazdan detayına gireceğim meselelerin ama- şunun da bilinmesi lazım: Suudi Arabistan yönetiminin bu türden girişimlerinin ilk örneği de İstanbul'da olmamıştır. Geçmişte Fransa'dan, Hollanda'dan insanlar kaçırılmıştır, Mısır üzerinden Suudi Arabistan'a götürülmüştür. Bununla ilgili çok örnek vardır ama Türkiye'deki olayın kötülüğü, Türkiye'de bir insan çok vahşi şekilde öldürülmüştür ve burada -hatırlatmak istiyorum, tekrar hatırlatmak istiyorum- Suudi yönetiminin doğrudan dahli vardır.

Bakın arkadaşlar, ne oluyor? Bu katliamı yapmadan önce, "Aman, Türkiye ya da başka ülkeler buradaki Elçilik binasını, Konsolosluk binasını dinlerler, izlerler." diye katliamdan beş gün önce arama yapılıyor Suudi yönetimi tarafından Konsolosluk binasında ve o aramayla, orada "böcek" diye tarif edilen dinleme cihazları tespit ediliyor; uluslararası raporlar bunu gösteriyor. Bunun üzerine Suudi yöneticiler ve oradaki katliam çetesi, son derece fütursuz şekilde, bütün detayları konuşarak bu katliamı ortaya koyuyorlar. Bakın, örneklerle belirteceğim niye bunun içinde Suudi yönetiminin etkisinin olduğunu. Aralarında şunu konuşuyorlar katliamdan önce: Bakın "Çantaya sığar mı?" diye soruyor. "1,80 boyunda bir adam bu, çantaya sığmaz." diyor. Bu ifadeyi bağışlayın ama kayıtlarda olduğu için söylüyorum: "Kalçası, at kalçası gibi." diyor. "Kalçası, at kalçası gibi; çantaya sığamaz, parçalamamız lazım." diyorlar ve bununla ilgili çok özel bir uzman getiriliyor. İskoçya'da eğitim almış, sonra Avustralya'da bu işin ihtisasını yapmış yani insan bedeninin parçalanmasının ihtisasını yapmış bir kişi özel görevli olarak İstanbul'a bu kapsamda getiriliyor arkadaşlar. Arkasından, biliyoruz ki gelen ekibin içerisinde Suudi Veliaht Prensinin koruma ekibinden 6-7 insan bulunuyor. Daha ne örnek verecek size bunun Suudi yönetiminin işinin olduğuyla ilgili?

Devam ediyorum. Değerli arkadaşlarım, CIA'in raporunda el Kahtani'nin -ve bu haberi Reuters gibi çok saygın bir basın kuruluşu da geçmiştir- "O köpeğin kafasını getirin." ifadesini kullandığı kayıtlarda bulunuyor arkadaşlar. Daha ne kanıt istiyorsunuz Allah aşkına?

Bakın, Birleşmiş Milletler bu konuyla ilgili bir raportör görevlendiriyor, çok kapsamlı 2 rapor var; ben tamamını okudum, ilgili arkadaşlarıma da verebilirim. Raportör bir Fransız, insan hakları konusunda çok uzman bir kimse, "Agnes Callamard" isimli bir hanımefendi; çok kapsamlı 2 rapor ortaya koyuyor. Utanç verici meselelerin hepsi burada kayıt altında, hepsi kayıt altında ve bu raportörün ifadesini dikkatinize sunmak istiyorum. Callamard diyor ki: "Bulgular net, Kaşıkçı cinayeti bir devlet cinayeti ve şu ana kadar Suudi Arabistan bu cinayet için bir bedel ödemedi." Bu kayıtta dururken, Birleşmiş Milletler Raportörünün bu ifadesi dururken Allah aşkına bu dosyayı Suudi Arabistan'a nasıl gönderirsiniz ya, bunu nasıl yaparsınız? (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bakın, Birleşmiş Milletlerin bu raporu gerçekten çok önemli bir rapor. Tekrar altını çizmek istiyorum: Suudi yönetiminin sorumluluğuna dikkat çekiliyor bu raporda. Suudi yetkililerin cinayetten sorumlu olduklarına dair güçlü kanıtlar bulunduğu dile getiriliyor, Suudi yetkililer hakkında soruşturma açılması söyleniyor. Bakın, katillerle ilgili "sınırlı" demiyor, "Suudi yetkililer hakkında soruşturma açılmalıdır." diyor, "Kişisel mal varlıkları dondurulsun." diyor, "Ekonomik yaptırımlar uygulansın." diyor. Allah aşkına, siz nasıl gönderirsiniz Suudi Arabistan'a bu dosyayı?

Değerli arkadaşlar, ayrıca, raportör şunu da ekliyor: "Suudi yetkililer cinayet sonrası delillerin yok edilmesi sürecine katkı sağlamışlardır." diyor. Peki, bu rapordan sonra biz ne diyoruz? Sayın Dışişleri Bakanı çıkıyor, çok haklı, çok doğru bir şey söylüyor; Sayın Çavuşoğlu diyor ki: "Birleşmiş Milletlerin Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılmasına, sorumluların hesap vermesine yönelik tavsiyelerini kuvvetle destekliyoruz." Dışişleri Bakanlığının açıklamasının tam metni yanımda; sürem sınırlı, hepsini de okuyamıyorum. Bakın, Dışişleri Bakanı bunu söylüyor. Biz, onun için, Adalet Bakanı için de Dışişleri Bakanı için de Sayın Cumhurbaşkanı için de keşke burada hükûmet sıraları olsaydı da bunu bir gensoru kapsamında konuşabilseydik diyoruz. Bunu söylemiş bir insan gidip Suudi Arabistan'la bu pazarlıkları yapabilir mi Allah aşkına? Bu olacak iş midir ya, bu olacak iş midir?

Peki, ya Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? Bakın, cinayetten birkaç hafta sonra Financial Times gazetesinde Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla yayınlanan bir yazı var, Cumhurbaşkanının yazısının başlığı şu: "Suudi Arabistan'ın hâlâ yanıtlaması gereken birçok soru var Cemal Kaşıkçı cinayeti hakkında." Ve şu ifadeler Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri; katiller için bunu söylüyor, buraya gelen kişiler için söylüyor: "Bu kişilerin emirleri uygulamak için geldiğini biliyoruz." "Kaşıkçı'yı öldür ve Türkiye'yi terk et." Emrin de bu olduğunu söylüyor Cumhurbaşkanı, arkasından da şunu ekliyor: "Sonuç olarak, Kaşıkçı'yı öldürme emri Suudi Hükûmetinin en üst makamlarından geldi." Ya, bunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı o dosyayı Suudi Hükûmetine nasıl gönderir arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Ya, buna vicdanınız elveriyor mu? Elinizi vicdanınıza koyun, bu olacak iş mi ya, bu olacak iş mi Allah aşkına?

Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri'nin bir istihbarat raporu var. Bakın, Trump -hatırlayacaksınız, Veliaht Prens için "Arkanı ben topladım." demiş olan Trump, damadının ABD'deki fonu Suudiler tarafından finanse edilen Trump- bu ABD istihbarat raporunu saklıyor. 2019'da hazırlanan bu rapor, iki yıl sonra, 2021'de kamuoyunun ve basının önüne çıkıyor ve bu raporda, arkadaşlar, bu ABD raporunda deniliyor ki: "Suudi Arabistan Veliaht Prensinin, İstanbul Türkiye'de gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın yakalanması ve öldürülmesine yönelik operasyonu onayladığını değerlendiriyoruz." Aynı zamanda şunu da ekliyor: "2017'den bu yana ülkenin güvenlik ve istihbarat kuruluşları üzerinde mutlak bir kontrolü olduğunu ve Suudi yetkililerin bu tür bir operasyonu Veliaht Prensin onayı olmadan gerçekleştirmesinin çok düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyoruz." diyor. Ayrıca, yine -az önce söylemiştim yakın koruma ekibinden 7 kişinin bulunduğunu- Prensin onayı olmadan böyle bir şeyin olamayacağını söylüyor ABD raporu. Ya, biz hep bunu söylüyoruz.

Peki, bu -Birleşmiş Milletler raporundan bahsettim- Birleşmiş Milletler raporunu yazan Madam Callamard'ın başına ne geliyor biliyor musunuz? 2021 yılında Birleşmiş Milletlerin bir toplantısında, Cenevre'de, İsviçre'de hanımefendi Suudi yönetimi tarafından tehdit ediliyor. Bakın, raportörün ifadesi şöyle: Üst düzey bir Suudi yetkili tarafından, dizginlenmemesi durumunda kendisiyle ilgilenileceği tehdidi kendisine yapılıyor. Diyor ki raportör: "Bu bir ölüm tehdididir. Ben bunu böyle anladım." Arkadaşlar, bu insanlara, Birleşmiş Milletler Raportörünü ölümle tehdit eden insanlara Cemal Kaşıkçı dosyasını devrediyorsunuz. Hiç vicdanınız sızlamıyor mu Allah aşkına, bunu nasıl yapabiliyorsunuz ya?

Değerli arkadaşlarım, çok kanıt var, konuşacak çok kanıt var ama dediğim gibi, sürem sınırlı, burada birkaç konuyu yine dikkatinize sunacağım. Bu olay, ne yazık ki Türkiye'nin özellikle aralık ayında yaşanan ekonomik buhran neticesi içine girdiği bu büyük darboğazın bir sonucu gibi görünüyor -ne yazık ki- çünkü Hükûmetiniz buradan çıkışın yolunu, anlaşılan, Suudi sermayesinde görüyor. Bunu nereden anlıyoruz? Yine bunu kanıtlarıyla anlatacağım.

Bakın, uluslararası basında yer alıyordu; böyle bir konunun olduğu, Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi bakımından Suudi Arabistan'ın böyle bir şart koştuğu yer alıyordu. Birtakım görüşmeler olduğu belirtildi, Pakistan'da da bazı görüşmelerin yapıldığı yazıldı, çizildi. Ancak bir şey oldu arkadaşlar; bakın, ocak ayının başında durup dururken Arap basınında belli yazılar çıkmaya başladı, bu yazılarda şu söyleniyordu: "Türkiye'nin ekonomik durumu çok kötü. Böyle bir durumda Suudilerin Türkiye'ye yardım etmesi için Kaşıkçı dosyası bir engeldir." diye birden yazılar çıkmaya başladı. Örneğin, Londra'da yayınlanan el Arab gazetesinde -bütün kamuoyu, bu konunun ilgilileri kimler tarafından finanse edildiğini, nasıl bir gazete olduğunu bilirler- 4 Ocak tarihinde "Sıfır sorun stratejisinin Suudi nüshası" başlıklı bir yazı çıktı. Türkçe ve Arapça metinlerini de getirdim, ilgili arkadaşlarıma bunları verebilirim. Burada bunlar kayıt altına alındı. Aynı gün el Kuds el Arabi gazetesi -yine, nasıl bir operasyonel amaçla yayıncılık yaptığı bilinen bir kuruluşta- "Beklenen Erdoğan-bin Selman görüşmesi: Suudilerin şartı Kaşıkçı, Türkiye'nin önceliği ekonomi" başlığıyla çıktı ve şu ifadeler yer aldı örneğin: "Suudi Arabistan ise son yıllarda iki ülke ilişkilerindeki en büyük sorun olan gazeteci Cemal Kaşıkçı dosyasının kapatılmasına önem veriyor." Böylelikle yönetiminize bütün mesaj açıklıkla ulaştırılmış oldu aslında, kapalı kapılar ardında söylenenler uluslararası basında yer aldı; tehdit, şantaj, adına ne derseniz, önünüze konuldu. Peki, bundan sonra ne yaptınız? Çok açık, Adalet Bakanının üzerinde baskı kurdunuz. Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül, vicdanlı bir insan olduğu için, bunu vicdanına yediremediği için, böyle bir kepazeliğin parçası olmak istemediği için görevinden ayrıldı. (CHP sıralarından alkışlar) Arkasından Sayın Bozdağ'ın görevi başladı. Peki, ben bunu niye anlatıyorum?

EROL KAVUNCU (Çorum) - Ne alakası var yani?

YUNUS EMRE (Devamla) - Dinleyin, anlatayım.

EROL KAVUNCU (Çorum) - Ne alakası var ya?

YUNUS EMRE (Devamla) - Şimdi, dinlerseniz anlatacağım.

31 Mart günü savcılık dosyanın Suudi Arabistan'a gönderilmesiyle ilgili bir karar açıkladı. Aynı gün -aynı gün- Sayın Adalet Bakanı "Evet, bizim görüşümüz olumludur." dedi. Ya, ben merak ediyorum, Adalet Bakanlarının Türkiye'de aynı gün açıklama yaptığı kaç olay oldu? Bir gün sonra, 1 Nisanda Adalet Bakanlığının olumlu görüşü yayınlandı; bir gün sonra. 7 Nisan günü, hafta sonunu çıkarsanız dört iş günü sonra -ki bakın, mahkeme hangi güne veriliyor, dört iş günü sonraya mahkeme veriliyor- 7 Nisan günü mahkemede dosyanın Suudi Arabistan'a devri kararı çıktı.

Arkadaşlar, bu acele niye Allah aşkına, bu acele niye? Sayın Cumhurbaşkanının şubat ayında ihracatçılara söylediği, "Görüşmemiz gerçekleşecek, gideceğim." dediği kayıtlarda bulunuyor. Şubat ayında gideceğini söylemişti, nisan oldu, hâlâ gidemedi; bayram için plan yapıldığı anlaşılıyor ve bütün bunların hepsi duruyor arkadaşlar, nasıl, hem basın üzerinden hem ikili görüşmelerde tehdit edildiğiniz çarşaf çarşaf bütün yabancı basında çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, peki, bu konularla ilgilenen insanlar, bu katliamı analiz etmiş, raporlar ortaya koymuş insanlar ne düşünüyorlar bu kararınız hakkında? Bunun yanıtını da vereceğim. Örneğin, az önce bahsettiğim Madam Callamard, bu raporu hazırlayan kişi diyor ki: "Türkiye, Cemal Kaşıkçı cinayeti davasını Suudi Arabistan'a devretmeye karar vererek bu davayı cinayetten sorumlu olanlara teslim ediyor." Birleşmiş Milletler Raportörü, sizin çok beğendiğiniz, çok onayladığınız raporu yazan kişi bunu söylüyor. "Bu da ancak haksızlığın ve cezasızlığın galip geleceğinin garantisidir." diyor. Arkasından Madam Callamard diyor ki: "Türkiye'nin bu korkunç cinayette adaletin sağlanmasına ve bu davanın asla siyasi hesaplara ve çıkarlara kurban gitmeyeceğine yönelik kararına ne oldu?" Ve devam ediyor: "Kendi topraklarında işlenen bir cinayetin davasını reddetmekle Türkiye suçun sorumlularına davayı bilerek ve isteyerek geri göndermiş oldu. Aslında, Suudi sistemi Türkiye'deki savcılarla iş birliği yapma konusunda defalarca yetersiz kaldığı için, adaletin bir Suudi mahkemesinde sağlanamayacağı çok açık."

Peki, Suudi mahkemeleri hakkında bizimkiler ne diyor? Şu anda Anayasa Mahkemesi üyesi olan, o tarihte İstanbul Başsavcısı olan ve dosyayı doğrudan takip eden Sayın İrfan Fidan ne diyor biliyor musunuz bu dosya sırasında, dosya önüne geldiğinde? "Suudi Arabistan'daki savcı, katilin akrabası." diyor. Bakın, bu haber Yeni Şafak gazetesinden, 13 Eylül 2020 tarihinde. "Savcı, katilin akrabası." diyor İrfan Fidan ve devam ediyor, diyor ki: "Suudi Arabistan'da görülen davanın savcısı, şüphelilerin Suud ailesinden olduğunu söyledi."

Bir haberden daha bahsedeceğim. Başsavcı "Kaşıkçı girer girmez öldürüldü. Suudi makamları iş birliği yapmadı." diyor. Bunu İrfan Fidan söylüyor arkadaşlar, bu dosyayı takip eden İstanbul Başsavcısı söylüyor, Suudi makamlarının nasıl bir tutum içinde olduğunu söylüyor. Bu burada dururken bu dosyayı siz nasıl Suudi makamlarına devredersiniz? Bu olacak iş mi, buna vicdanınız elveriyor mu arkadaşlar?

Değerli arkadaşlarım, yine uluslararası basında birçok haberde Türkiye'nin ekonomik durumu belirtiliyor. The Guardian'ın yaptığı bir dosya var, dehşet verici; katillerin lüks villalarda yaşadıkları fotoğraflarla ortaya konuluyor. Katillerin lüks villalarda yaşadıkları fotoğraflarla ortaya konuluyor. Ya, bu dosyayı nasıl verebiliyorsunuz arkadaşlar? Allah hakkı için, şu mübarek günde bunu nasıl yapabiliyorsunuz ya?

Değerli arkadaşlarım, işin aslına, özüne geliyoruz. İşin özünde şu var: Dünyada mantığı sadece menfaat olanlar böyle şeyler yapıyorlar. Bakın, az önce, başlangıçta söylemiştim; Suudi makamları tarafından Hollanda'dan, Fransa'dan adam kaçırma girişimlerinin olduğunu söylemiştim. Sonra bunların üzerine neyi gördük biliyor musunuz? Yargılamalara Fransız makamları, Hollanda makamları taraf olmuyorlar arkadaşlar, müdahillik talebinde bulunmuyorlar. Bunu inceleyen uzmanlar ne sonuca ulaşıyor biliyor musunuz? Birtakım Fransız ve Hollanda şirketlerinin Suudi Arabistan'da kapsamlı işler aldıkları sonuçlarına ulaşıyor, özellikle şu anda kuzeyde yapılmakta olan şehrin inşaatında çok kapsamlı işler aldıkları sonucuna ulaşıyor ya da Selman'a "Senin arkanı ben topladım." diyen Trump'ın damadı Kushner'in, Suudi sermayesiyle, Suudi finansıyla bir fon işlettiği sonucuna ulaşıyor. Şimdi, bunun üzerine, bu bilgiler üzerine Türkiye'de alınan bu kararın anlamının ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Bir de size bir örnek vereyim mi 2020 yılından? Eskiden bu sıralarda oturan bir Genel Başkan Yardımcısı arkadaşınız, Yasin Aktay 2020'de "Niye Türkiye'de bu cinayeti işlemeye cüret ettiler?" diye soruyor, arkasından da şunu söylüyor: "Ortaya çıkarsa, en kötü ihtimalle 'Bunu belki parayla satın alırız.' diye düşündüler." Ne zaman söylüyor bunu? 2020 yılında söylüyor. Siz bugün yaptığınızdan çok farklı bir tutum içindeyken Yasin Aktay diyor ki: "'Biz bunu Türkiye'de yaparız.' diye düşündüler, en kötü ihtimalle de 'Türkiye satılık bir ülkedir, biz buna parayı veririz, kapatırız.' diye düşündüler."

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Kapatamadılar işte. Teklif ettiler ve kapatamadılar.

YUNUS EMRE (Devamla) - Bugün ne oluyor? Bugün ne oluyor? Bunun yanıtını vereceksin, bunun yanıtını vereceksin, bırak! (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Türkiye bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Bütün dünya susarken Türkiye konuştu bu konuda.

YUNUS EMRE (Devamla) - Bak, bu raporların hepsi burada duruyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Türkiye üzerine düşeni yaptı; fazlasıyla yaptı Türkiye.

YUNUS EMRE (Devamla) - Haksızlıktan sesin yükseliyor, ben bunun çok iyi farkındayım. Haksızlıktan sesin yükseliyor; bırak bunları, bırak.

BAŞKAN - Sayın Emre, karşılıklı konuşmayalım, Genel Kurula hitap edelim lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - Ayrıca, Yeni Şafak gazetesi, Sabah gazetesi, Takvim gazetesi, biliyor musunuz, bu devir işleminden sonra bir haber yapmadılar. Sen niye bağırıyorsun? Bunu Sabah gazetesine söylesene, bir haber yapmadılar. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sen bu konuyla niye bu kadar ilgilisin? O gün tek kelime konuşmadın, bugün neden bu kadar ilgilisin bu konuyla?

YUNUS EMRE (Devamla) - Hani üstü örtülmüyordu? Üstünü örten sizsiniz; bir haber yapmadınız. Bırak, bırak, boş lafları bırak!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Birdenbire neden Kaşıkçı aşkınız depreşti sizin?

YUNUS EMRE (Devamla) - Boş lafları bırak! Biz bu işleri çok iyi biliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Emre, Genel Kurula hitap edelim lütfen.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Kaşıkçı'yı niye bu kadar çok sevmeye başladınız bir anda?

YUNUS EMRE (Devamla) - Biz bu işleri çok iyi biliyoruz.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Ayıp, ayıp!

BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin, buyurun.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkanım, Genel Kurula hitap edeceğim.

Cesaretin varsa çıkarsın kürsüye, tek tek bunlara yanıt verirsin. Bir yanıtın yok.

BAŞKAN - Sayın Emre, karşılıklı konuşmayalım.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Ben konuşmanın bitmesini bekliyorum. Cesaretimi sorgulayamazsın!

BAŞKAN - Sayın Ünal...

YUNUS EMRE (Devamla) - Bir yanıtın yok, bir yanıtın yok; bırak bunları.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Cesaretimi sorgulayacak en son adam sensin!

BAŞKAN - Sayın Ünal...

YUNUS EMRE (Devamla) - Ben biliyorum, biliyorum.

Bak, kişisel bir tartışmanın içine çekme.

BAŞKAN - Kişiselleştirmeyelim lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - Benim meselem seninle değil, benim meselem bu düzenle kardeşim, bunu da bil! Tamam mı?(CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Meseleyi kişiselleştirme.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sen benim muhatabım bile değilsin; bırak, beni dinle!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sen düzenle ilgili olsan devletin aldığı uluslararası bir karara bu şekilde yaklaşmazsın!

YUNUS EMRE (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, başa dönüyorum. Türkiye'de bu yapılan olay...

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

YUNUS EMRE (Devamla) - İbretle izliyorum sizi, ibretle izliyorum. Yazıklar olsun, yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sana yazıklar olsun!

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Hakaret etme.

YUNUS EMRE (Devamla) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun!

BAŞKAN - Sayın Emre...

YUNUS EMRE (Devamla) - Petrodolarlar için yapılıyor bunlar, biz bunları biliyoruz, biz bunları biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de çok ayıp bir şey oluyor bugün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) - Anlatacağını anlat, hakaret etme.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkan, bu şartlarda...

BAŞKAN - Devam edin, Genel Kurula hitap edin.

YUNUS EMRE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye'de çok ayıp bir şey oluyor; Türkiye'de işlenen bir cinayetin üzeri kapatılıyor, bunu Birleşmiş Milletler Raportörü de söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Bildirileri büyükelçilere düzelttirmeyi biliyorsunuz değil mi?

BAŞKAN - Siz devam edin.

Lütfen Genel Kurula hitap edin, tamamlayın lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkan, konuşacak çok şey var ama son bir dakikada şunu söyleyeyim: Bakın, bu kitabın yazarı bir Türk gazeteci, Ferhat Ünlü. Ne yazık ki gazetesinde de olaydan sonra bir haber çıkmadı ama bütün detayları aslında burada var. Bakın, benim bu olayı en iyi öğrendiğim üç kaynaktan biri Birleşmiş Milletler raporlarıdır, biri bu Ferhat Ünlü'nün kitabıdır ve biri de bir gazetecinin, yabancı gazetecinin, "Rugman" diye bir adamın kitabıdır.

Ben üzülüyorum arkadaşlar. Bakın, bunları siz gündeme getirdiniz, doğru. İstihbarat görevlilerinin, polis arkadaşlarımızın, adliye mensuplarının ben tek tek hepsinin alnından öpüyorum; gerçekten çok önemli bir iş yaptılar. Ama bu olaydan sonra, bunun bu şekilde üzerinin kapatılması vicdanınıza sığıyor mu arkadaşlar, vicdanınıza sığıyor mu?

EROL KAVUNCU (Çorum) - Kim kapatıyor ya? Suudi Arabistan'da devam edecek, kapatılmıyor.

YUNUS EMRE (Devamla) - Ben bunu sormak istiyorum, bunun bir yanıtı varsa lütfen buyurun anlatın.

EROL KAVUNCU (Çorum) - Kapatılmıyor, Arabistan'da devam edecek.

YUNUS EMRE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, örnekleriyle anlattım. Birbirimizi kandırmayalım, dürüst olalım. Bakın, siyasetin en temel unsuru dürüst olmaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emre, teşekkür ediyoruz.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkanım, kusura bakmayın, selamlamak istiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, doğrudan Sayın Ünal engel oldu konuşmasına.

BAŞKAN - Peki, bir selamlama yapın lütfen, selamlayın lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - Biz ilkokulda ne derdik, "Türküm, doğruyum, çalışkanım." derdik değil mi? Ya, biz daha çocuklukta "doğruluk, doğruluk" diye büyütülen bir nesil değil miyiz Allah aşkına? Ya, bu, doğruluğa sığar mı arkadaşlar, katillerin eline dosyayı göndermek doğruluğa sığar mı arkadaşlar? Bunu nasıl yapıyorsunuz; ayıp değil midir bu memlekete, bizim tarihimize yazık değil midir? Biz onurlu bir milletiz, bize bu yakışıyor mu değerli arkadaşlarım?

EROL KAVUNCU (Çorum) - 50 seferdir aynı şeyi tekrar ediyorsun ya!

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sonuç olarak gelin, yol yakınken dönelim. Bakın, Türkiye'de devir değişir, bu dosyalar tekrar açılır, mahcup olursunuz; Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, Sayın Cumhurbaşkanı bu olaydan sorumlu olurlar, bu dosyalar açılır. Türkiye'ye bu kötülüğü yapmayın, lütfen Türkiye'ye bu kötülüğü yapmayın. Türkiye'nin şanlı bir tarihi var, gurur duyduğumuz bir tarihi var; tarihimize bu kara lekeyi sürmeyin arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)