GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:79
Tarih:13.04.2022

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, tabii, uluslararası anlaşmalar konuşuluyor ama ben iktidarın Kürtlerle ne kadar kardeş olduğuna, Kürtleri ne kadar sevdiğine dair geçen haftalarda yaşanan birkaç olay üzerinde iktidarın Kürt sevdasını anlatacağım. Şimdi, iktidara göre Kürtlerle hiçbir sorunları yok, Kürt sorunu yok, "Kürtler kardeşimdir." derler ama...

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Doğru, yok.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Göreceğiz şimdi doğru olup olmadığını, bekleyin.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Doğru, doğru.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bakın, geçen haftalarda yaşanan bir olay. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde Kürt öğrenciler Kürtçe eşliğinde halay çekerler. Peki, ne olur, başlarına ne gelir? "Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ülkücüleri" adını alan bir grup, kendilerine o adı veren bir grup Kürt öğrencilere saldırır, dayak atar ve öğrencilerin ellerinden telefonlarını alır ve şöyle söylerler: "Ahlaksızca davranışımız nedeniyle mukaddes Türk halkından özür dileriz." Öğrencilerin telefonlarından böyle mesaj attırırlar. Ve yine "Vatana ihanet edenlerin kalem tutamayacağı üniversiteye hoş geldiniz!" Peki, vatana ihanet nedir ya da ahlaksızca davranış nedir? Kürtçe müzik eşliğinde halay çekmek.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - Devletle ilgisi ne? Bizle ilgisi yok.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bakın, sizlerin bugüne kadar tek sesiniz çıkmadı, bekleyin. Kürt öğrenciler üniversiteyi terk ederler, evlerine dönerler ve bunun üzerine Valilik kurumlarla bir toplantı yapar ve kurum temsilcileriyle -bakın, olumlu olan şeyi de söylüyoruz- olayın kabul edilemeyeceğini söyler ama bir cümle ilave eder, Yunus Emre'ye başvurur ve şöyle der: "Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için." Peki, kavga etmeye gelen kim? Saldırgan grup mu, yoksa dayak yiyen Kürk çocukları mı? Peki, bu saldırgan grupla ilgili tek bir işlem yapılmış mı? Üniversite bir soruşturma açmış mı, savcılar ya da hâkimler harekete geçmiş mi? Hayır, hiçbir işlem yapılmamış. İşte, bizim bu beylere de Yunus'un deyimiyle bir yanıt vermemiz lazım: "Gitti beyler mürüvveti, binmişler birer atı/Yedikleri yoksul eti, içtikleri kan olmuştur." diyor Yunus böyleleri için.

Sayın vekiller, bakın, yine, size ikinci bir olayı -geçen hafta yaşandı- anlatayım. Bakın, mübarek ramazan ayındayız, mübarek ramazan ayında gerçekleşen olay. Manisa Akhisar T Tipi Kapalı Cezaevinde 63 yaşındaki Mehmet Sevinç 5 Nisanda vefat eder. Mehmet Sevinç'in yüksek tansiyonu var, tek kişilik hücrede tutulur ve iddiaya göre -doğruysa- 3 Nisan günü sabaha doğru üç otuz sularında odasında baygın hâlde bulunur. Peki, ondan sonra ne olur? Aile cezaevinin önüne gider, aileyle tek bir bilgi paylaşılmaz, tesadüfen cezaevinden çıkan hekim, Mehmet Sevinç'in beyin kanaması geçirdiğini söyler. Buraya kadar diyebilirsiniz ki: "Sorun ne?" Ondan sonra Mehmet Sevinç'in ailesi cenazeyi Kocaeli Darıca'ya götürmek ister ama devletliler Mehmet Sevinç'in ailesine cenaze aracı tahsis etmez. Bununla bitmez, aile kendi imkânlarıyla Mehmet Sevinç'i Darıca'ya götürür, cenazeyi yıkamak ve cenaze işlemini yapmak üzere imama giderler; imam "Yasaktır." der, cenazeyi yıkamaz ve dinî vecibelerini yerine getirmez. Mübarek ramazan ayındayız değil mi arkadaşlar? Bir cenazenin yıkanmaması ve dinî vecibelerin yerine getirilmemesi sadece ölene verilen bir ceza mı yoksa ailesine ya da bir bütün olarak Kürtlere verilen bir ceza mı?

Peki, size bir olayı daha anlatayım: Mehmet Sevinç sağken başına gelenler, ölünce olup bitenler "cezaevi" denilen şeyin konu Kürtler olunca aslında ne olduğunu gösteren sadece bir olay. Sevinç gibi adı bilinmeyen ya da az duyulan insanlarla ilgili bu olabilir ama ben bir kişiden bahsedeceğim, bu sıralarda milletvekilliği yaptı, sizinle çalışma arkadaşlığı yaptı: Aysel Tuğluk. Aysel Tuğluk, demans hastalığına yakalanmış durumda ve günden güne hafızası siliniyor ve günden güne bakıma daha çok muhtaç hâle geliyor. Birçok kişi ve kurumlar kampanyalar düzenliyor, hukuki durumun açık olduğunu, bu zulmün bir an önce bitirilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorlar. Elbette anlamadıkları için değil, tam aksine, iyi anladıkları için bırakmıyorlar. Adli Tıp, infaz savcılığı, cezaevi yönetimi, mahkemeler, ilgili ve yetkili kim varsa her adımda yeni bir numara uydurup maalesef, Aysel Tuğluk'u serbest bırakmıyorlar. İktidar tarafından tek bir ses çıkmıyor. İktidar yetkilileri sessizliğiyle aslında yapılanları takdir ediyor ve "Aferin, böyle devam edin. Kürt politikasına esasen bir itirazımız yok. Hem sonra, bizim bu teröristlerle ne işimiz olur?" gibi bir yaklaşım içindeler.

Bakın, Aysel Tuğluk ne yaşamıştı: Aysel Tuğluk'un hafızası yerindeyken annesi vefat etti, annesinin cenazesine katıldı ve İncek'te yine bir faşist güruh, Aysel Tuğluk'un annesinin defnedilmiş cenazesini -mezardan çıkarmışlardı- çıkarmak zorunda bırakmışlardı ve cenaze Mersin'e götürülerek defnedildi. Aysel Tuğluk şimdi hâlâ çığlığıyla bize sesleniyor. Sizin sıra arkadaşınızdı Aysel Tuğluk. Peki "Ne olacak?" derseniz; muhtemelen yarın AİHM hak ihlali kararı verecek tıpkı geçen hafta Leyla Güven'de olduğu gibi. Leyla Güven'le ilgili hak ihlali kararı verildi ama Leyla Güven şu anda hâlâ cezaevinde tutuluyor.

Vallahi, birkaç sözüm de muhalefete olacak. Şimdi, muhalefet bir helalleşmeden bahsediyor; evet, geçmiş olaylarla ilgili bir helalleşmeden bahsediyor, Dersim'le ilgili, Roboski'yle ilgili veya geçmişte yaşanan birçok olayla ilgili. Tayyip Erdoğan da Dersim'le ilgili bir zamanlar demişti ki: "Gerekirse özür dilenir." Ama demek ki hâlâ gerekmiyor. Ama muhalefet helalleşmeden bahsediyorsa... Bakın, geçmiş olayları bir tarafa bırakın ama günümüzde yaşanan bu olaylarla ilgili bir sesinizi duymak istiyoruz. Ne diyorsunuz Kürt'ün cenazesine yapılan bu duruma, ne diyorsunuz Aysel Tuğluk'un içeride tutulmasına, ne diyorsunuz Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde Kürt çocuklarının yaşadıklarına? Şimdi, bırakın geçmişi, bunlarla ilgili bir cümle duymak istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, evet, bu iktidar lafa gelince Kürt'ün kardeşi, onun için Kürtlerin bir sorunu yok ama "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." denir; işte, aynanız yaşattıklarınızdır. Onun için dönüp de Kürt'e "Bizim kardeşimizdir. Kürtlerle ilgili bir sorunumuz yok." derseniz bu olaylar yüzünüze çarpar. O açıdan, gelin, bu düşmanlığı bir tarafa bırakın, Kürtlere zulme devam etmeyin ve Kürtler kardeşinizse cenazesine de ölüsüne de dirisine de bu zulmü yapmayın diyorum.

Hepinizin iftarı mübarek olsun, kabul olsun.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)