GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:82
Tarih:22.03.2012

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Memleketin önemli konularından biri bence ekonomik problemler ve buna bağlı, insanlarımızın şiddetin en uç noktası olan can kaybına kadar giden intihar teşebbüsleri ve bunların gerçekleşmesi ama, maalesef ki yine Meclis Genel Kurulu konuya ilgisiz.

Dün, aynı zamanda, biliyorsunuz, Dünya Şiir Günü'ydü, o sebeple önce bir dörtlük okumak istiyorum bazı konuşmaların daha iyi anlaşılması için:

"Aldanma cahilin kuru lafına

Kültürsüz insanın külü yalandır

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu, hedefi, yolu yalandır"

Âşık Veysel böyle söylüyor.

Bazı istatistikleri istediğimiz gibi yorumlayabiliriz ama Türkiye'de şu anda 9 milyon 680 bin engelli var. Bu engellilerimizin yüzde 1'ine bile ulaşamamış bir Hükûmetin, bunu, övünerek "200 küsur bin kişiye ulaştık" rakamıyla ifade etmesini, bir hekim, bir engelli çocuğu ve bir anne olarak şiddetle kınıyorum. Sosyal devlet, bütün milletine gereken sorumluluğu vermektir, bu övünülecek bir şey değil, bizatihi görevinizdir beyler!

Efendim, ilgili araştırma önergesine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek veriyoruz çünkü bireysel tasarrufun bu kadar düştüğü, gelecek kaygısının bu kadar arttığı, yalnızlaşmanın bu kadar derinleştiği bir ülkede şiddet elbette ki kaçınılmazdır. Ancak, rakamlarla kendimizi kandırmak istersek, bugün, bir Bakanın şöyle bir ifadesi var: "Günde 2 doların altında gelir sahibi olan nüfusu sıfırladık, 4 dolar civarında olanlarsa yüzde 3,6." Ben, Sayın Bakana ve Hükûmet eden partideki arkadaşlara bir şey hatırlatmak isterim: Türk kültüründe çok güzel, özlü sözler var -hatta bazıları vardı- örneğin bunlardan biri "Açlıktan ölenin mezarı yok." sözüydü ama biz bu sözü artık kullanamıyoruz çünkü, hamdolsun, iktidarınız zamanında açlıktan ölenin mezarı oldu. Siz de hatırlayacaksınız, önce Muğla'da bir Kore gazimiz açlıktan vefat etti; arkasından Samsun'da Kübra bebek vefat etti; daha sonra Van'da, deprem bölgesinde "yetersiz beslenme" diye doktor raporuyla kayıtlara geçmiş vefat eden bebeklerimiz oldu. Bu ülkede artık açlıktan ölenin mezarı var ise, şiddetin en dramatik noktası olan ölümle insanlar yüzleşiyorsa "Ekonomik sorunlara bağlı bu tür olaylar yoktur." demek kendimizi kandırmaktan öte hiçbir şey değildir. Ülkemizin gerçeklerinden kaçarak bir şeyleri yok sayamayız.

Bakın, ben sizlere bir şey daha hatırlatayım: Yıl 2006, bir miting alanında şöyle bir pankart var: "İşsizim, açım, satılık organlarım var." Bunu belki hatırlamıyorsunuz ama şu veciz sözü hatırlayacaksınız: "Burası sakatatçı dükkanı değil." Eğer ki hükûmet eden bir partinin Genel Başkanı yani ülkemizin Başbakanı bu çığlığı atan vatandaşa bu şekilde yaklaşıyorsa bu ülkede ne ekonomik problemler biter ne biz sosyal devlet oluruz. Eğer ki bir vatandaşımız açlıktan, işsizlikten döviz yazıp Başbakana kendini ifade etmeye çalışırken Sayın Başbakan ona "Burası sakatatçı dükkanı değil." diyorsa biz kendi vatandaşımızı anlamıyoruz demektir. Kendi vatandaşımızı anlamazken gidip başka ülkelere, kamusal diplomasi yapıp onları anladığımızı söylüyorsak biz önce camimizin içini temizlemiyoruz demektir.

Elbette ki olaylar bununla da kısıtlı değil; örneğin, yarışma programları, çok sayıda, biliyorsunuz, hemen her kanalda var. Yarışma programlarına katılanlara soruluyor: "Kazandığınız ikramiyeyle ne yapacaksınız?" "Kredi borçlarımı ödeyeceğim.", "Kredi kartı taksitlerimi ödeyeceğim.", "Kredi kartı borçlarından ötürü iflas ettim, dükkânımın ödemelerini yapacağım." Bu sözler hiçbirimize yabancı değil bence, hepimiz bu sözleri televizyonu açtığımız her an duyabiliyoruz ama daha vahimleri var: Adana Seyhan'da geçtiğimiz hafta vefat eden hanım, intihar ederek vefat eden bu hanım? Ben Sayın Ali Babacan'ın cevap vermesini istiyorum: Madem ülkemizde günde 2 doların altındaki nüfusu sıfırladık, madem 4 dolar civarında -3,6 miktarında- insanımız var, o zaman Adana'da vefat eden bu hanım hangi kategoriye giriyor Sayın Bakan? Bu hanımefendi ister miydi, 2 çocuğu yan odada ellerinde bir kurutma makinesiyle aç, soğuktan, işsiz babanın gönderemediği paralar yüzünden kendi başlarına kalmışken yan odada kendini asmayı hangi anne ister? Bunu anlamak için anne olmaya gerek yok; bunu anlamak için yalnızca insan olmak yeter, vicdanlı olmak yeter, yalnızca akıl yetmiyor vicdan için. Esenyurt'ta çadırda yanarak vefat edenler? Bunlar bir iş kazası değil. Aslında nasıl ki sigara içmek pasif bir intihar yöntemi ise sağlıksız koşullarda her an can tehlikesiyle çalışmak da pasif intiharın ta kendisidir. Nefes alınamaz bir çadırda -50 kişi- bütün gece kalan insanlar bir gün çıkacak bir yangında, bir gün çıkacak bir afette her an ölüm çizgisinde kalıyorlarsa bu da insan eliyle bir çeşit intihardır. Peki, bu insanlar neden o çadırdaydılar, neden sağlıksız koşullarda? İşsizlikten, ekonomik geçim sorunlarından, gelecek kaygılarından ve evlerine yollayacak bir dilim ekmeğin telaşından. Biz bütün bunlara gözümüzü kapatıp, "Biz dünyanın 16'ncı, 17'nci büyük ekonomisiyiz." desek de gerçekler bizim gözümüzün içine giriyor. Her gün gazetelerde var, bugün bile. Açınız gazete sayfalarını ve size tanıdığınız bir isimden bahsedeceğim: Adalet ve Kalkınma Partisinin Mut eski İlçe Başkanı bugün geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etmiş efendim, eğer haberiniz yoksa öğrenmiş oldunuz. Ödeyemediği borçlarından ötürü iki gün önce kendisinin bir intihar teşebbüsü, bugünse nihayetine erişmiş bir teşebbüsün arkasından vefat var. Kendi partilinizin bile vefatı bu sebeple.

Ben bu önergeye neden destek vermediğinizi grubum adına soruyorum, anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü bu ülkede hemen her gün kadınlara yönelik, çocuklara yönelik, tanımadığı insanlara yönelik şiddetin bile altında, sorguladığınız zaman insanların ekonomik kaygılarını görüyorsunuz. Asayişle ilgili istatistiklere bakınız, yalnızca sağlıkla ilgili istatistiklere değil. Ayrıca, bu sağlıkla ilgili istatistikler de istediğiniz taraftan bakabileceğiniz şeyler. Örneğin, hastaneye başvuran insan sayısıyla övünmek sanıyorum bir tek bizdeki sağlık politikasında vardır. Hastaneye gelen insan zaten hastalanmıştır, sağlıklı değildir. Sağlık politikalarıysa, insanlar sağlıklı yaşasınlar, hastalanmasınlar diye olur. Tabii ki domuz gribine giden vergilerimizin ne olduğunu sorgulama tenezzülünde bile bulunmuyorsanız fazla da söyleyecek bir şey yok ama sağlığı yalnızca lütfen anlayanlar konuşsun, sağlık kelimesinin anlamını bilenler konuşsun. İstatistikler istediğiniz zaman istediğiniz tarafa çekilebilir. Ben, size çok ilginç istatistikler verebilirim ama bir gerçek var ki bu ülkede hâlâ herkes domuz gribi denildiğinde aşıya giden, heba olan paraları sorguluyor. Siz bunları hiç sorgulama ihtiyacı hissetmiyor musunuz? Hastaneye başvuran hastasıyla övünen hangi sağlık sistemi olabilir ki "Hastalandırdık insanlarımızı, koruyamadık." diyen? Dolayısıyla ekonomik gerekçelerle olan sağlıksız yaşamların neticesinde gelecek kaygısı artmış insanlarımızın artan şiddetin en uç noktası olan ölümle yüz yüze olduklarını bugün bile gazetelerde defaatle görebildiğimiz bir ülkede bu konunun araştırılması gerektiğine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten katılıyoruz.

Dün, malumunuz Nevruz Bayramı'ydı ve artık bayramlar da ülkemizde acılarla iç içe geçti. Pek çok şehidimiz var son günlerde, hepsine Allah'tan rahmet, milletimize sabır diliyorum ama nevruzla ilgili de bir dörtlük söyleyerek sonra konuşmamı bitireceğim.

"Körükle ateş yakalı,

Bakırdan dağı yıkalı,

Ergenekon'dan çıkalı,

Nevruz Türk'ün bayramıdır."

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.