| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Uygulanmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 14.04.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partimizin Grup Başkan Vekilinin gadrine uğradım. Bu konuşma biraz emrivaki oldu. Bir hasbihâli, bir siyasi hasbihâli ramazan sükûnetine uygun yapmaya çalışacağım.
Uzunca zamandır memleket meseleleriyle alakalı hem Meclisin içinde hem Meclisin dışında milletin duyulmasını istediğimiz dertlerine derman olmak için, duyulmaz dertlerine kulak olmak için, anlaşılmadığını düşünenlerle empati yapıp anlaşılmalarını sağlamak için, oy verdikleri hâlde problemleri çözülmeyenlere ümit olabilmek için daha önce sizlerin de iktidar yolculuğunuzda yaptığınız şeyi biz de yapıyoruz. Anadolu'nun muhtelif yerlerinde bu Genel Kurul salonundan daha dolu salonlara konuşuyorum. Hep aynı hikâyedir, Mevlüt Bey'in biraz önce bahsetmiş olduğu bengü devlet; hayallerini kurduğumuz, altında bütün bir milletimizin huzurla, güvenle yaşayacağı bir ülkeyi inşa etmek, koca bir memleketi, ayırmadan hiçbir ferdini iddiasıyla, huzuruyla, güvenliğiyle, kalkınmışlığıyla gelecek endişelerinden azade olarak ayağa kaldırabilmek mesuliyetiyle ömrümüzü verdiğimiz bir otuz yılın finali bu.
Devletin rakamlar üzerinden mesuliyetleri konuşulmaz, hecelenmez ama 100'üncü yılına gidiyoruz cumhuriyetin. 100'üncü yılında, dertlere derman olsun diye iktidara gelen partilerin millete vadettiklerinin ne kadarını yapıp yapamadıklarının muhasebesiyle geçirdiğimiz bir dört yılımız var. Bizim dört yılımız var milletin derdine derman olalım diye, sizin yirmi yılınız vardı milletin dertlerini çözmek için. Biz bu dört yılımızı sizin yaptıklarınıza teşekkürle geçirmek isterdik aslında, keşke yapabilseydiniz de biz bu ömrümüzün bu müstesna zamanlarını bollukla, bereketle buluşturduğunuz bu Türk yurdunda size dua ederek geçirseydik.
Bu salondan daha kalabalık topluluklara konuşuyorum, topluluğun içerisinde her siyasal eğilimden, her beklentiden, her hissiyattan, her inançtan, her mezhepten insanlar oluyor; çoklarının gözlerinde endişe, çoklarının gözlerinde ve yüzünde bana karşı ifade etmekten imtina ettiği bir istihza görüyorum, mesela Mahir Bey'in gözündeki gibi "Ya, ben senin gibi konuşan ne adamlar gördüm!" ifadeleriyle konuşuyorum kalabalıklara. Yani yaşlılar var, seçiyorum aralarından, 60-70 yaşlarına gelmiş, herhâlde bir 5-6 tane parti uğurlamış adamlar görüyorum. 5-6 parti iktidarı uğurlamış, 5-6 partinin memleketi kurtarma vaatlerini kulaklarıyla duymuş da umutlanmış adamların hicran dolu gözlerinde hep bana yöneltilmiş şöyle bir ifade görüyorum: "Evlat, ben senin gibi konuşan ne adamlar gördüm; ben senin gibi konuşan ne adamlar gördüm."
Kürsülere çıkıyoruz, devlet adına, millet adına milletimize diyoruz ki: "Aziz milletimiz, biz geldik." Aslında gelişimizin siyasi sembolleri; partilerimizin isimleri, partilerimiz adına taşıdığımız mesuliyetin tüm Türkiye adına hangi çerçevenin, hangi hissiyatın taşıyıcısı olacağımızın da mehaz olduğu irademiz ile organizasyonlar. Yani "Adalet ve Kalkınma" adalet ve kalkınmanın mecbur olduğu zamanlarda kuruldu; "Adalet ve Kalkınma" bir memleketin ancak adaletle kalkınacağına olan inançla kuruldu. Biz şimdi adaletle kalkınamamış, ne adaleti ne kalkınması başarılamamış bir iktidarın mufassal hâle getirilmiş muhasebesine şöyle yapıyoruz: "Memlekete iyilik lazım." Şimdi, biz kürsüye böyle çıkıyoruz, anons ediyorlar bizi, milletin toplandığı salonlarda bizi kürsülere takdim ediyorlar: "Efendim, iyiler hareketinin falanca kurmayı iyilikle kürsüye geliyor." Ben iyilikle çıkıyorum kürsüye. Daha önce ülkücü-milliyetçi camianın kürsülerine, milliyetçi hassasiyetlerimizin, merkezinde milliyetçilik olan irademizin, merkezinde devlet olan irademizin, merkezinde Türk milletini ayağa kaldırma kuvvetimizin olduğu kürsülere bugün iyilikle geliyorum. Sebebi ne? Sebebi: Dört yıldır biz, yirmi yıldır siz. Memleketi adaletle kalkındıracaktınız, başaramadınız; bunu yaparken, elinize geçirmiş olduğunuz imkânları kullanırken memleketi kapalı kompartımanlara hapsettiniz. Şimdi, biz, iktidara siyasi bir hasma bakar gibi bakmıyoruz, siyasi bir düşmanlıkla da bakmıyoruz; bir dev aynasına bakıyoruz, bütün hataların görüldüğü bir dev aynası.
Türk siyasetinin kaba tekrarına bakar mısınız lütfen. Konuşuyoruz biz milletimizle, diyoruz ki: "Biz geldik aziz milletimiz." Aslında, milletin gözünde şöyle bir hissiyat var: "Niçin geldi bizim bu evlatlarımız?" "Efendim, biz, sizi kurtarmaya geldik." diyoruz. "Siz, bizi neyden kurtarmaya geldiniz?" diye soruyorlar bize. "Efendim, biz, sizi adaletsizlikten, merhametsizlikten, nezaketsizlikten, israftan, yoksulluktan, yolsuzluktan, bu memleketteki geçim gailesinden, zorluğundan, satın alma gücünün azlığından, ticaret yapabilme kapasitenizin yokluğundan evelallah kurtarmaya geldik." diyoruz. Bize diyorlar ki: "Oğlum, daha önceki iktidar bizi bu dediklerinizden kurtaracaktı." "Biz, sizi onlardan kurtarmaya geldik." diyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bu tekrar, siyasetin bu tekrarı aslında hiçbir zaman memleketin kaderini değiştirmek başarısıyla buluşamamış bir siyasi tekrardır.
Ben otuz yıldır cemiyetçilik konuşuyorum. İçinizde otuz yıldır tanıdıklarım var. Memleket, millet kavgası veriyoruz otuz yıldır. Millî görüş geleneği de vardı, ülkücü hareketin ülküsü diye hayalini kurduğumuz bir Türkiye tasavvurunun, bir dünya tasavvurunun mesuliyetiyle yaşadık ömrümüzü, bundan sonra da öyle yaşayacağız. Ama bir problem var, kendisini kurtarmak için her sefer huzuruna çıktığımız milletimize, devamlı mazeretlerle iktidar devretme imkânı veriyoruz. Siz iktidarı devraldığınızda memleketin dünya ekonomisindeki yeri buradan daha iyiydi. Siz iktidarı devraldığınızda memleketin borcu bugünkünden daha azdı. Siz iktidarı devraldığınızda memleketteki enflasyon bu kadar değildi, işsizlik bu kadar değildi, eğitim problemlerimiz bu kadar değildi. Aslında siz, problemleri bir dağ hâline gelmiş bir millete "Her derdinize derman olacağız." diye geldiniz. Şimdi problem çözme kabiliyetini, kapasitesini yitirdiğiniz için problem çözmek yerine muhalefeti çözmeye teşebbüs ediyorsunuz. Muhalefeti çözüp iktidarda kalmak tabii ki bir enstrümandır ama kudretli iktidarlar memleketlerine verdikleri sözleri tutarak iktidarda kalabilirler. İktidarda kalmak için muhalefetin zafiyet geçirmesini beklemekten yahut muhalefetin zayıf noktalarını aramaya teşebbüs etmekten daha anlamlı bir iş var yapmanız gereken: İktidarda mı kalmak istiyorsunuz? Enflasyonu düşürün lütfen. İktidarda kalmak istiyorsanız işsizliği çözün lütfen. İktidarda mı kalmak istiyorsunuz, milletin duasını mı almak istiyorsunuz? Bu satın alma gücünün bu kadar azalmasına derman olun lütfen. Bu çocuklarımızın ümitsizliğine kavuşun, bu üreticilerin dertlerini çözün, bu çiftçiyi toprakla buluşturun. İktidarda mı kalmak istiyorsunuz? İktidarda kalmak için muhalefete bühtan etmekten çok daha az maliyetli bir iş var, her istediğinizi yapabilme kudreti var elinizde. "İslam Fazlıoğlu" diye bir evladı var bu milletin, kıymetli bir hocadır. Of'tan da böyle bu düzeyde, bu evsafta hoca nadirattandır yani filozofik kısmı çok kuvvetli bir adam. Bir davaya -çok kıymetli bir söz, vicdanlarınıza emanet ediyorum- bir iddiaya, bir memleket tasavvuruna yapılabilecek en büyük kötülük siyasi hasımlardan gelmez, kötü temsilden gelir; bir davanın kaybı kötü temsille tescillenir.
Şimdi, bizim karşı karşıya olduğumuz şey şudur: Biz huzuruna çıkıp kendilerinden oy istediğimiz milletimize "adalet" diyoruz, diyorlar ki: "Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi söylemişti." Diyoruz ki: "Kalkınma." "E, bunu da söylemişti." Diyoruz ki: "İş." "E, bunu da elhak söylediler." Diyoruz ki: "Aş." "E, zaten söylediler." "Eğitimde kalite." "Elhak programlarında var." "Üniversiteleri ayakta bir ülke." "E, bunu da duyduk." "Çiftçilerin ürettiklerinin hakkını, harmanda kazanacaklarının hakkını tohumu serperken öngörebildikleri bir ülke." "Bunu da söylediler, eyvallah." "Barışmış bir ülke." "E, bunu da duyduk." "Demokrasisi taçlanmış bir ülke." "E, bunu da vadettiler." "Millî geliri yükselmiş bir ülke." "E, bu da vardı." Şimdi, ne dersek; ben partim adına, ben memleket iddiam adına ne dersem siz onları demişsiniz. Siz onları dediğiniz için bana şöyle muamele yapıyorlar: "Oğlum, ben bunları çok duydum ya!" Siyasetin itibarı, çözülemez bu problemler girdabında birbirlerine çözülemez problemlerle iktidar devretmek değildir.
Bu Türklere, Türk milletine öğretmek zorunda olduğumuz bir şey var arkadaşlar. 2023 yılına giriyoruz. Tarihî serencamımız içerisinde Cumhurbaşkanlığı Forsu'ndaki devletleri iftiharla sayıyoruz; konuşurken, nutuk atarken "Şöyle devletler kurduk, böyle devletler kurduk." diye bağırıp çağırıyoruz ama nihayetinde karşı karşıya olduğumuz şey şudur: Yirmi yıl arkasında milletin büyük bir ümitle durduğu bir iktidar, bugün bize kaldırılmaz borçlar, ödenmesi zor, ödense bile birkaç yıl milletin tahammül sınırlarını zorlayacak imkânsızlıklar bırakıyor. Çocuklarımızın gözünde ümitsizlikler var. Üreticilerimizin problemleri var.
Yirmi yılın size sağlamış olduğu, nihayetinde Milliyetçi Hareket Partisinin de mazeretsiz olarak her istediğinizi yapabilme fırsatını sizin elinize vererek "memleketi ayağa kaldırma fırsatı" diye sunduğu yetkiye rağmen memleketi toparlayamadınız. Artık bir mazeretiniz de yok. Artık bize "Vesayet var." diyemezsiniz, artık bize "Gücümüz yetmiyor." diyemezsiniz, artık bize "Efendim, şu kanunu çıkaracağız ama salahiyetimiz yok." diyemezsiniz, artık "Programlarımız var ama programlarımızı uygulayacak gücümüz yok." diyemezsiniz. Her istediğinizi yapacak gücünüz varken bu memleketi bu hâle getirdiniz.
Bu memleketin hâli nedir? Bu memlekette hangi siyasi mazeret sizin bugün bizi karşı karşıya bıraktığınız zorlukları izah etmeye yetebilir? Eskiden vardı: "Sayımız yoktu." "Milletvekili sayımız yeterli değildi." "Vesayet vardı." "O vardı." "Bu vardı." "Bizi müstakil olarak iktidar etme imkânıyla bırakmıyorlardı."
Bugün övündüğünüz, en çok övündüğünüz başarılarınız vesayet olduğu dönemlerdeki başarılarınızdır. 367 rezaletinin yaşandığı zamandı büyüdüğünüz zamanlar. "Efendim, istikrarsızlıktır bu sistem, istikrarsızlık sebebidir." diye eleştirdiğiniz sistem içerisinde en başarılı olduğunuz zamanlar, karnenizin en iyi olduğu zamanların örneklerini verdiniz. Şimdi mazeretsiz gücünüze rağmen memleket fakir, mazeretsiz gücünüze rağmen memlekette yoksulluk kurumsallaştı. 12 milyon 800 bin kişiye bakıyorsunuz. Yirmi yıllık iktidarınızda iktidarın övündüğü şeye bakar mısınız: Fakirlere yolun başında bakmak sizin övüncünüzdür. Yirmi yıllık iktidarın sonunda fakirliği yenmiş olmanız lazımdı, siz fakirliği siyasi kuvvete dönüştürdünüz. "12 milyon 800 bin kişiye bakıyoruz." demek yirmi yıllık bir iktidarın utancıdır, övüncü değil. Bir devlet adamının yolun başında fakirlerle sofralara oturması kıymetli bir şeydir ama devlet fakirlerle sofrada oturmaz, devlet fakirlerin sofrasını fakir sofrası olmaktan kurtarır. Devlet Başkanı da gitsin, o da kıymetlidir; Tayyip Bey de gitsin, o da kıymetlidir ama esas kıymet nedir biliyor musunuz? Devlet, vatandaşının sofrasına tabak olur, cebine harçlık olur, çocuklarına umut olur; devlet, o zaman devlettir. Mütevazı devlet diye, yirmi yıllık kudretin en sonunda, bir fakir grup sofrasına oturmaktan daha mühim sorumlulukları vardı arkadaşlar.
Bütün bunları -bir iktidar yolculuğu bizim, biz de aynı yolun yolcusuyuz- şunun için arz ediyorum size: Millet bizi duymaktan, aynı şeylerin tekrarının başarısızlığa dönük mahcubiyetini yaşamaktan bıkmış şekilde dinliyor bizi. Biz şimdi milletimize kalkınma vadediyoruz, adalet vadediyoruz, demokrasi vadediyoruz, üretim vadediyoruz, çiftçiye destek vadediyoruz, çocuklarımıza iş vadediyoruz, herkese demokrasi vadediyoruz, herkese adalet vadediyoruz. "Vergiyi toplarken de adil olacağız, dağıtırken de adil olacağız." diyoruz, "Kamu kaynaklarını etkin kullanacağız." diyoruz. Şeffaflıktan bahsediyoruz, diyoruz ki: "Her kuruşun hesabını vereceğiz." Bu laflar size tanıdık geliyor mu efendim? Hepsini söylediniz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Yaptık.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Hepsini iddia ederek söylediniz. Benim sizin parti programlarınızla buralarda yapacağım konuşmalara hiçbiriniz itiraz etmezsiniz. Yahut şimdi Tayyip Bey'e parti kurdursanız, şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı... Bir ara rahmetli Turgut Özal Anavatanla böyle bir şey yaşamıştı, rahmetli Muhsin Başkanla da böyle bir diyalogları vardı, öyle hatırlıyorum; yeniden siyasete dönmek istemişti, partisinden bağımsız; bir parti kuralım ve siyasete dönelim. Recep Tayyip Erdoğan -Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil, AK PARTİ'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan değil- bir gün memlekette iddia taşımış ve milletin teveccühünü kazanmış bir siyasi portre olarak yeniden siyasete girmek için bugünü kolluyor olsa, şimdi parti kursa, burada olsa size neden bahsedecek, ne diyecek size, size ne diye kızacak? Tayyip Bey bu kürsüye gelip "Ya arkadaşlar, harika yönetmişsiniz ülkeyi." der mi size? Diyemez. "Bu enflasyon gerçekten başarıdır." der mi size? Diyemez. "Bu işsizlik harikulade, iyi yapmışsınız." diyebilir mi size? Diyemez. "Bu memlekette bu kadar borcu çok iyi yapmışsınız, mazeretlerinizin de hepsi meşru." diyebilir mi? Diyemez. Tayyip Erdoğan parti kursun, gelsin bu kürsüye, iktidarınızın yirmi yılını eleştirsin, ne diyorsa razıyız. Tayyip Bey gelsin buraya "Ben parti kurdum." desin. 2002'de vadettiği parti politik vizyonunun, vitrininin, programının dokümanlarını alsın, gelsin buraya, bu kürsüye çıksın, desin ki: "Ben bir parti kurdum." 2002'deki kurduğu partinin programına da razıyız, o programla yirmi yılınızı eleştirsin, ne diyorsa razıyız. Bunun için söylüyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen bir parti kur; sen bir parti kur, gel.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bizim kurulu bir partimiz var. Bizim için... Bunu şunun için arz ediyorum size: Mesele, mesele, meseleniz...
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - O parti seni ne yaptı? O parti seni kullanıp attı ya!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - İnsicamımı bozmaya çalışmanıza gerek yok Beyefendi, rahat olun.
BAŞKAN - Sayın Yayman...
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Ama Başkanım, böyle bir konuşma üslubu yok.
BAŞKAN - Hakaret etmiyor, bir şey yapmıyor, ne diyeyim yani?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Sizin için önemli olan şey şu: Allah size, memleketin bütün dertlerine derman olmak için bir yirmi yıl lütfetti. Millet size, bizim bütün problemlerimizi çözün diye 20 kere bütçe yapma imkânı verdi. Çözebilseydiniz, başkalarının parti kurmasına müsaade etmemek için uğraşmanıza gerek kalmayacaktı.
SALİH CORA (Trabzon) - Çözdük, çok şey çözdük.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Millet bize diyecekti ki: Her derdimize derman oldular, her şeyimiz var evelallah. Bolluk var, aş var, bereket var, çocuklarımızın gelecek endişesi yok diyeceklerdi bize.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Enflasyon da düşecek merak etme, enflasyon da düşecek. Her şey var burada, eskiden olmayan her şey var burada.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bunu göreceğiz, bunu göreceğiz. Bizi...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Eskiden olmayan her şey var burada.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ya, arkadaşlar, bakın, böyle bir şeye heves etmenize gerek yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sen kürsüye vurarak böyle bir şey...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Şunun için söylüyorum, sizin de bizim de boynumuzda borç şudur: Bu siyasi münakaşalar içerisinde dertlerine derman olmak için vekâlet aldığımız milletimizin birinci gündemine odaklanmak zorundayız.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Onu bilseniz çok iyi olacak.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Şimdi, bu, siyasi olarak avantaj kollamak, efendim muhalefete karşı galip olmak, efendim muhalefete rağmen ayakta kalmak falan değildir; bu, milletle, millet için, milletle beraber iktidar olmaktır. Bizim için de mesuliyet, sizin için de mesuliyet, bizden sonrakiler için de mesuliyet budur. 2023 yılına gidiyoruz, bir Türkiye kurabilseydik keşke. Keşke siz bugün şöyle bir şey diyebilseydiniz bize: Memleketi 2002'de aldığımız yerin nerelerine getirdik diye başladığınız cümleleriniz şöyle olsun isterdik biz...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Aynen diyoruz, o dediğini diyoruz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...enflasyonun dünyada yüzde 5,5-6 ortalamalara geldiği yerde o kadar başarılı bir iktisadi program uyguladık ki bizimki 3'te, 4'te kaldı diyebilseydiniz, ağzına kadar dolu bir hazinemiz var diyebilseydiniz, pandemi şartlarına rağmen iktisadi zorlukları olan sektörlere iki sene, üç sene daha pandemi sürse ayakta kalmalarına imkân verecek kadar hazinemiz dolu diyebilseydiniz keşke.
SALİH CORA (Trabzon) - Diyeceğimiz çok şey var.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Keşke diyebilseydiniz ki üniversiteleri yerde sürünürken bulduk, dünyanın en saygın üniversiteleri hâline getirdik.
ABDULKADİR ÖZEL (Hatay) - Aynen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tarımı; keşke diyebilseydiniz ki tarımda biz geldiğimiz zaman bağımlılık vardı, dünyanın en ciddi tarım ülkesi hâline geldik diyebilseydiniz.
SALİH CORA (Trabzon) - İHA'larımız, SİHA'larımız var bizim. İHA'lar, SİHA'lar, terörle mücadele...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Diyebilseydiniz ki keşke, cari açıkla bulduk ülkeyi, cari fazla veriyoruz; borçla bulduk ülkeyi, borçsuz yönetiyoruz diyebilseydiniz.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Eskiden terör vardı; şimdi, terör diyemiyorsunuz bak. Ne oldu terör?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla başaramadınız.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Herkesin gündemi terördü, ne oldu terör?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Başarısızlığınıza seviniyor değilim, başarısızlığınızdan mutlu oluyor değilim.
SALİH CORA (Trabzon) - Yirmi yıl nasıl iktidarda kaldık, yirmi yıl nasıl iktidarda kaldık? Başarısız olan kalabilir mi?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Keşke başarsaydınız da biz size ve yedi ceddinize dua ediyor olsaydık. Dolayısıyla sizin başaramamış olmanız bizim mesuliyetimizi artıyor.
SALİH CORA (Trabzon) - Başarısız olsak kalabilir miydik?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Göreceğiz, göreceğiz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu siyasi münakaşa...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - 2023'te de göreceğiz, göreceğiz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu siyasi münakaşa...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sözde kalacaksınız hep. 2023'te de aynısı olacak.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu, parti sohbeti değil efendim.
SALİH CORA (Trabzon) - Başarısız olsak yirmi yıl iktidarda kalabilir miydik?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu, millet vicdanında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Millet karar verecek, sen ne diyorsun ya? Millet karar verecek zaten.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum.
Sizin için...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika alıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Zaten millet karar verecek buna, sorun yok.
BAŞKAN - Sayın Bak, niye bağırıyorsunuz, niye bağırıyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bağırmıyorum, millet karar verecek diyorum, bir şey demiyorum ki.
BAŞKAN - Niye bağırıyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sayın Başkan, ne alakası var. Millet karar verecek diyorum ben ya.
BAŞKAN - Hakaret etmiyor, bir şey yapmıyor, konuşuyor, vatandaşın derdini anlatıyor ya.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Siyasi olarak...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Millet karar verecek buna.
BAŞKAN - Lütfen...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Milletimiz karar verir dedik, millet karar verecek.
BAŞKAN - Tamam, millet karar verecek.
Buyurun Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ya, bari bunca başarısızlığın arasında bir siyasi nezaketi muhafaza edelim biraz, biraz, biraz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ne alakası var ya?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ramazan biraz sakinleştirsin seni. Ya, birazcık, ramazanın yüzü suyu hürmetine biraz sakin ol.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sakiniz biz, sadece millet karar verir diyoruz, o kadar ya.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ben huzurlarınızdan saygıyla ayrılıyorum. Milletimize sözümdür, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de dâhil karşı karşıya olduğumuz bütün problemler için kinle garezle değil...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Başkanım, bir dakika daha süre alacağım, istirham ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...mesuliyetle bir devlet hizmeti almaya çalışacağız. Bizi şöyle göreceksiniz inşallah: Kinin, garezin, nefretin diliyle değil, sevmenin, saygının ve memleketi ayırmadan, kayırmadan toparlamanın mesuliyetiyle göreceksiniz. Oy verenlerin değil oy vermeyenlerin de, bizim partimizden olanların değil her partilinin de rahatlıkla kendini memleketin en mukaddes parçası sayabileceği bir siyasal iklime yürüyoruz. Bu sizin de mesuliyetinizdi, devralıyoruz bayrağı iddiamızla. Allah kerimdir, inşallah, siz başarılı olursanız siz kalırsınız, başaramazsanız elinizden alacağız.
Saygılarımla. (İYİ Parti sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)