GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Uygulanmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:80
Tarih:14.04.2022

HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden bugüne Kürtlerin eşitlik, özgürlük ve adalet talebi hep bir güvenlik sorunu olarak ele alındı. AKP de daha önceki iktidarların yaptığı gibi bir kez daha sorunu inkâr ederek baskı, şiddet, gözaltı, tutuklamalarla Kürtleri demokratik siyasetin dışına itmek istiyor, Kürtlerin demokratik siyasetteki ısrarını görmezden geliyor. Kürt sorununun siyasi, ekonomik, kültürel olduğu kadar toplumsal bir sorun olduğu gerçekliği önümüzde duruyor. Bu sorunun müzakere, diyalog ve demokratik ilkeler çerçevesinde ancak çözülebileceği hakikatiyle yüzleşilmesi gerektiğini söylüyoruz bir kez daha ama maalesef, bu konudaki yaklaşımlar bunun tam tersi.

Yine, bir zamanlar aslında AKP de böyle düşünüyordu, kendi politik perspektifini de böyle oluşturmuştu. Ta otuz bir yıl önce aslında Erdoğan İl Başkanıyken Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a sunduğu bir raporda bakın ne söylemiş, diyor ki: "Türkiye'de son otuz yıldır aralıksız çatışma, ölümler sürüyor, liderler değişiyor ancak Kürt sorununda kaset hep başa sarıyor. Kemalist devlette geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir." Aslında, bu kadar geriye gitmeye de gerek yok yani 2003 söylemlerine dönüp baktığımızda o dönem ne söylüyorlardı? "Evet, Kürt sorunu vardır. Kürt sorununu biz çözeceğiz, anneler artık ağlamayacak, yüzyılın barış siyasetini biz örüyoruz." diyorlardı. Tabii, o zaman toplumda Kürtler de kadınlar da halklar da bu söyleme büyük bir destek verdiler; peki, ne oldu? Günün sonunda iktidarını perçinleyen, güçlenen AKP dönüp dolaştı, geleneksel devlet aklına teslim oldu, söylediklerini unuttu, arkasını döndü; Kürtlerin kültürünü, dilini, adını yasaklayan, asimile eden zihniyetin de devamı oldu; devamı olmakla kalmadı, aslında kendisinden önceki iktidarların aklına gelmeyen, yapmadığı kötülüklerin de arkasına imzasını koydu. Yine, Kürt çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının "Nevroz"da giydiği ulusal kıyafetlerini suç olarak algıladı, buna bile tahammül göstermiyor. İnsanların inancına göre gömülme hakkını engelledi. "Artık anneler ağlamayacak." dedi ama neredeyse ülkede ağlamayan anne kalmadı. O, "Ağlamayacak." dediği annelerin çocuklarının kemiklerini kargoyla gönderdi ve bunu bilinçli bir politika olarak yaptı; yıllarca o cenazeleri bekletti bekletti daha sonra kargoyla kemiklerini gönderdi.

Değerli arkadaşlar, yine, bir toplu mezar alanı... Yani ülkemizde birçok yer maalesef toplu mezar alanına dönüşmüş, belki son dönemde en çok konuşulan Nevala Kasaba'dır. Orada faili meçhul cinayetlerin işlendiğini, yüzlerce cenazenin olduğunu biz biliyoruz ama AKP ne yapıyor? Orada inşaat yapıyor; cesetlerin üzerine inşaat yaparak bu acıların unutulabileceğini sanıyor, villalar yaparak bu işin üstünü örteceğini düşünüyor.

Yani dönüp AKP'nin bütün bu yaptıklarına bakınca aslında Kürt sorununda çözüm adına anladığı şey: "İnkâr et, zulmet, kötülüğü sıradanlaştır." Ağzınızı her açtığınızda, evet, diyorsunuz ki: "Aslında bir Kürt sorunu yoktur. Biz, Kürt sorununu çözdük; artık mesele bitmiştir." Ama meselenin bitmediğini, Kürt sorununun çözülmediğini sizler de çok iyi biliyorsunuz. Evet, çözülen bir şey var, o da AKP'nin siyasetsizliğidir. Daha önceki iktidarlar da bunu çok söyledi, çok ifade etti ama kendilerinin çözüldüğünü bizler de çok iyi biliyoruz.

Yani, bir kere, şunu belirtmekte fayda var: Ülkede Kürt sorunu çözülmeden hiçbir soruna kalıcı çözüm getirilemeyeceğini muhalefet olsun, iktidar olsun bilmek gerekiyor. Tüm sorunların eninde sonunda bağlandığı yer Kürt meselesidir. Bugün yaşanan demokrasi krizinin de ekonomik krizin de bir nedeni bu çözümsüz bırakılan Kürt sorununun kendisidir çünkü çözülemeyen Kürt sorunu hukuksuzluk, açlık, yolsuzluk ve adaletsizlik olarak bizlere geri dönüyor. Ülkede yaşanan bütün kirliliklerin üstünün Kürt sorunu bahane edilerek örtbas edildiğini biz biliyoruz. Bakın, Susurluk'tan bugüne açığa çıkan siyaset-mafya ilişkilerinin hepsi bu mesele üzerinden palazlandı, her tarafa çeteler çöktü; neredeyse çeteler içinden çete çıkıyor ve bu konuda da herhangi bir söz kurmak bile yasak hâline getirilmiş. İşte, bu kirliliği, rantı örtmek için Kürt sorunu özellikle çözülmek istenmiyor; bunu ifade eden, karşı çıkan, çözüm isteyenler de "hain" ve "terörist" ilan ediliyor. Demokrasiden, adaletten, eşitlikten ve hukuktan bu kadar uzaklaşılmış olmasının bir nedeni de bu yaklaşımın kendisidir. "Düşünmez isek yoktur." dediğimizde tabii ki bir sorun yok olmuyor. Kürtler de yok olmuyor; Kürtler de haklı taleplerinden, mücadelelerinden asla vazgeçmiyor. Yani çözümsüzlük aslında her gün sorunu daha fazla derinleştiriyor ve çıkılmaz hâle getiriyor. Kürt sorununu elbette ki çözümsüz bırakmak; çözüm, diyalog, müzakere sürecinden uzaklaştırmak için bir kez daha partimiz hedef hâline getiriliyor. HDP'nin barış ve ortak yaşam mücadelesinden ciddi bir rahatsızlık duyuluyor. Savaşa karşı her yerde barışı dillendiren HDP, hedef hâline getiriliyor. Bunun içindir ki 2015 yılından beri partimize karşı uygulanan şiddet biçimi, yaptırılmayan hukuksuzluk kalmadı. Binlerce arkadaşımız bu şiddet dalgasıyla gözaltına alındı, tutuklandı, hâlen de cezaevlerinde rehin tutulmaya devam ediliyorlar, cezaevlerinde de ayrıca ciddi baskı ve şiddetle karşı karşıya kalıyorlar. Sadece "Nevroz"a katıldığı için, 8 Marta katıldığı için; ana dil eylemlerine, etkinliklerine katıldığı için arkadaşlarımız onlarca yıl ceza aldı.

Parti binalarımız her gün basılıyor. Bir örnek vermek istiyorum, yakın zamanda Cizre ilçe binamız basıldı, neredeyse parti binamız talan edildi. Aslında Cizre parti binamız, arkadaşlarımız, bizler 7/24 takip ediliyoruz. Yani sabahın köründe bir ilçe binasını basmanın, orayı talan etmenin mantığının ne olduğunu biz biliyoruz. Siz, o ilçe binasında bir şey bulmayacağınızı biliyorsunuz; siz orada korku salmak istiyorsunuz, baskı ve şiddet politikasını derinleştirmek istiyorsunuz ama şunu bilin ki: Bakın, şu an Cizre parti binamızın önünde halkımız günlerdir bu talana ve baskıya karşı nöbet tutuyor. Asla Kürtler bu konuda mücadeleden de vazgeçmeyecektir. Evet, Kürt sorunu tarihseldir; evet, derin bir sorundur, çok boyutludur, ciddi bir politik duruş gerektiriyor, güncel politik çıkarlara heba edilmeyecek kadar önemlidir, oy hesaplarıyla oynanacak bir mesele değildir.

Her iktidara gelmek isteyen önce yönünü Diyarbakır'a veriyor, Diyarbakır'a gidiyor; Kürtlere, Kürt sorununa dair söylemlerde bulunuyor -AKP de bunu çok yaptı- sonra Ankara'ya geri döndüklerinde bütün bu söylediklerini inkâr etmeye başlıyorlar, inkâr sürecini devreye koyuyorlar ama şu bilinsin ki Kürtler de buna asla prim vermez, vermeyecektir.

Bakın, AKP iktidarı, Ukrayna ile Rusya savaşında barış istediğini, barış politikalarını desteklediğini günlerdir televizyonlarda, yayın organlarında söylüyor, bu kürsüde de dile getiriyor, barışın sağlanması için oradan oraya koşturuyor, diplomatik faaliyetlerde bulunuyor ama mesele içe döndüğünde aynı AKP neredeyse "barış" kelimesini yasak hâline getirecek. Barış isteyenleri, barış sürecini şu an yargılıyor ve sadece "barış" dedikleri için yüzlerce barış akademisyeni işinden aşından oldu, sürgüne gönderildi. Dolayısıyla bu "barış" meselesinde de "demokrasi" meselesinde de ikiyüzlü bir politika söz konusu. Eğer gerçekten barış istenmiş olsaydı Ukrayna'da uygulanan siyasetin aynısı Afrin'de de uygulanırdı. Afrin'de sadece Kürtler olduğu için yerlerinden edilmezlerdi, dilleri okullarda yasaklanmazdı, ekonomi kaynakları olan ağaçlar, zeytin ağaçları kesilip burada satılmazdı ama mesele bu olunca, Kürtler olunca her şey mübah oluyor, her şey görmezden geliniyor. Bunu sadece iktidar yapmıyor, bunu muhalefet de yapıyor. Muhalefet, AKP'nin bütün politikalarına ilişkin ciddi eleştiriler yapıyor, itirazlar yükseltiyor, kabul etmediğini ifade ediyor ama mesele Kürtler olunca, Kürtlerin talepleri olunca, adalet olunca, özgürlük olunca muhalefetin de aynı tutumu takındığını maalesef görebiliyoruz. Dolayısıyla, sizin demokratlığınızın da, barışseverliğinizin de ölçüsü, turnusol kâğıdı Kürt meselesidir. Kürtlere yaklaşım bu ülkedeki barışın da demokrasinin de ölçüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Başkan.

Değerli arkadaşlar, yine, tabii ki, şunu bilin ki Kürt meselesiyle yüzleşmeyen, çözüm üretmeyen hiçbir muhalefet ülkenin hiçbir sorununu çözemez; helalleşemez, demokratikleşemez, "hak, hukuk, adalet" sadece bir slogan olarak kalır yani iktidara gelinse de eskinin kötü bir kopyası olunur. Şu da bilinsin ki zaten orijinal kötüler dururken kimse de kopyasına dönüp yüz çevirmez ama biz bütün bunlara rağmen şunu bir kez daha söylemek isteriz ki iyi ki HDP var. HDP bütün farklılıklarıyla birlikte, kutuplaşmaya, kin ve nefret siyasetine karşı yeni yaşamı ören, yeni yaşam mücadelesini büyüten bir partidir. HDP bütün baskılara karşı bu mücadeleyi de yürütebilecek bir partidir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)