| Konu: | YERALTI SULARI HAKKINDA KANUN İLE KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 14.02.2013 |
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce şunları Sayın Bakana söylemezsem içimde kalır, onu bir söyleyeyim.
Sayın Bakan "Su uyur, düşman uyumaz." diye bir söz vardır. Bu söz artık bundan sonra "Su uyur, Veysel Eroğlu uyumaz."a dönüşmüştür!
Yerin üstündeki suları HES'lerle borulara, yer altı sularını da sayaçlara hapsedecek bir sistem koydunuz.
Sayın Bakandan, bu dünyada olmasa da öbür dünyada çiçekler, böcekler, güller ve canlılar davacı olacaktır.
Sayın Eroğlu, Napolyonlukta Maliye Bakanıyla yarışıyor âdeta. "Ne olursa olsun, para, para, para olsun." doğru bir yöntem değil. Bu sayaç modeli köylünün hayatında neyi değiştirecek veya devlete ve millete ne katkısı olacak, onun üzerinde biraz durmak lazım.
Türkiye'de bugün hayatı en zor olan kesim, köy ve kırsal kesimdir. Kırsal kesimde, tarım ve hayvancılıkla hayatını sürdüren ve kıt kanaat bir şekilde yaşamını sürdüren insanlar zor şartlarda yaşamaktadırlar.
Tarım ise zor bir iştir. İstisnalar hariç, tarım sektöründe çalışanlar yılda bir kez ürün alırlar, hayvanlar yılda bir kez yavru verirler. Toplumun en çilekeş bu kesimi aynı zamanda en sadık ve en vefakâr kesimidir de. Bu yüzden köyü, köylüyü ve onun hayat kaynağı olan tarımı ve hayvancılığı etkileyecek konularda son derece duyarlı ve dikkatli adım atmak gerekir. Köylüye, tarıma, hayvancılığa ve meyveciliğe yeterli önem verilmediğinde kırsal kesim bütünüyle göçe zorlanmış olur. Geçmiş dönemlerde, Anadolu'nun kasaba ve köylerinin boşalmasının en önemli sebeplerinden birisi köylünün ürettiğinin karşılığını alamamasıyla yakından alakalıydı.
Bugün tarım, hayvancılık, meyvecilik ve ziraatla uğraşmak Türkiye'de risk hâlini almıştır ve Türk köylüsü yabancı ülkelerin ürettikleri ile rekabet etmek zorundadır. Tarım ve hayvancılık ve meyvecilik yeterli ve etkin bir biçimde destek görmediği her yerde çöker. Bugün Türk köylüsü ekmekten, biçmekten ve üretmekten uzaklaşmıştır. Türkiye'nin köylüsü köyünü bırakıyor, ziraattan ve hayvancılıktan uzaklaşıyor. Samanın balyası 25 lira olmuş ve bu ülkede saman ithal ediliyor. İnsanlar artık ot bile biçmiyor çünkü 20 yaşın altındaki insanlar tırpan kullanmayı bilmiyor. Bu fevkalade tehlikelidir. Bu durum çok yakında hiç tahmin edilemeyen sorunlarla Türkiye'yi karşı karşıya bırakacaktır.
İktidarın uyguladığı ekonomik politika ulusal değil, uluslararası, daha doğrusu küresel ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir. Türkiye'de esnaf, yabancı sermayeli alışveriş merkezleri karşısında havlu atmıştır. Köylünün yetiştirdiği ürünler ithal ürünlerle rekabet edemediğinden köylü üretim yapamaz hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, her şeyi para olarak gören bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. Yaşamın üç dayanağı olan su, hava, toprak AKP iktidarını her anlamda sermayenin konusu hâline getirmiştir. Akla gelen ve gelmeyen her şeyi paraya çevirmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu yasa tasarısıyla iktidarın her şeyi nakde çevirme politikasının bir göstergesi olarak karşımızda olduğunu görüyoruz. AKP'nin ekonomik politikası vahşi kapitalist uygulamaların da ötesinde materyalist ve acımasız bir aşamaya ulaşmıştır. Geldiğimiz aşamada yalnız yer üstü değil, yer altı suları da paraya çevrilmeye çalışılmaktadır. Yasa tasarısında kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine çekilecek yer altı suyunun miktarının tespitini yapacak ölçüm sistemlerinin kurulması öngörülüyor. Yer altı suyu kullanım belgesi almış olanların ölçüm sistemlerini belirtilen süre içerisinde kurmamaları hâlinde belgeye konu yerlerin kapatılması öngörülüyor. Çiftçi, bir yıl içinde ya su sayacı taktıracak ya da DSİ'ye taktırmak için başvuracak, DSİ'ye başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacak.
Ölçüm cihazları kurulduktan sonra yer altı suyu kullanımıyla ilgili olarak, dekar başına şahıs kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su kullandırılması öngörülüyor. Hiçbir bitkiye bir dekar için 200 ton su yetmez. Tarımda su ihtiyacı, toprak yapısı, iklim, hava şartları gibi birçok faktöre bağlıdır. AKP istiyor diye ya da Sayın Bakan istiyor diye sebzeler daha az suyla üretilecek değildir. Suyun tarımsal alandaki faaliyetlerde sınırlandırılmasının hayati sakıncaları olacaktır.
Sayın Bakan, size, Lysenko'nun genetik bitki ve hayvan ıslahı teori ve uygulamalarını okumanızı tavsiye ediyorum, eğer okuduysanız bir daha gözden geçirmenizi öneririm. Lysenko da bahar buğdayı geliştirme, yeni bir tür çavdar üretme, soğuğa dayanıklı buğday türleri yetiştirme, sık ağaçlandırma çalışmaları ve yeni bir gübreleme yöntemi geliştirmeye çalışmıştır ama fiyaskoyla sonuçlandı.
Sayın Bakan, siz de bu yasa tasarısıyla sebze ve tarım ürünleri için çiftçiye su kotası koyuyorsunuz. Türk çiftçisine demiş oluyorsunuz ki "Ne yapın yapın, 200 ton suyla tarımsal ürünleri yetiştirin." Lysenko bunu başaramamış ki Türk çiftçisi de başarsın.
Hiçbir iktidar ve siyaset biçimi, doğa, bitki, hayvan ve insan hakkı olan su ya da hava üzerinde tasarruf yapma hakkına sahip değildir. Su, ekolojinin bütünlüğü ve yaşamın devamı için zorunludur. Doğanın kuralları siyasetin zorlamalarıyla değiştirilemez.
Değerli milletvekilleri, bugün normal şartlarda girdilerin maliyetine üreticiler katlanamıyor. Tarımsal girdilerdeki fiyat artışları yüzde 20-30 civarına dayanmış durumda. Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, daha doğrusu en ağır maliyetli girdilerini kullanmaktadır. Bu düzenlemelerle köylü ve çiftçi üretemez hâle gelmiştir. Köylü bugün, hayvan besleyemez, ekin ekemez, ektiğini toplayamaz hâldedir. Bu yüzdendir ki önümüze saman ithal eden, Anguslarla kurban kesen ve yabancı meyve yiyen bir Türkiye çıkmıştır.
Bakınız, Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Kabaca köyünde 5 tane su kuyusu var. Bu su kuyularına konulmuş olunan elektrik sayaçları var. Bu köylüler elektrik bedelini ödeyemediği için köyün ortak malı olan kavakları satışa çıkarmışlardır. Yine, Nallıhan'ın Yenice, Beydili, Kuzucular ve Tekirler köylüleri de kuyularda kullandıkları elektrik borçları yüzünden icralık durumdadır. Köylüyü köylü olduğuna, ektiğine, ekeceğine pişman etmenin insaf ve izan ile bağdaşır bir yanı yoktur. Köylünün durumunu iyileştirmek yerine, giderek köylüyü ürettiğine pişman edecek bir politika milletin yararına bir politika değildir. Kuyulara takılan elektrik sayaçlarının faturasını ödeyemeyenler, aynı kuyulara takılacak su sayaçlarının bedelini neyle ödeyeceklerdir? Birincisi için kavaklarını satışa çıkaranlar, ikincisi için neyi satışa çıkaracaklardır? Bu yasa tuzaklarla doludur. Sureti haktan görünen ama içinde ciddi hileler barındıran bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısıyla suyun bütünüyle sermayeleştirilmesinin ve fiili duruma yasal bir statü kazandırmanın adımları atılmak istenmektedir.
Yer altı sularının sanayi şirketleri tarafından on yıllardan beri denetimsiz bir şekilde çekildiği biliniyor. Yer altı suyu kalite bakımından üstün özelliklere sahiptir. Bunun nedeni ise toprağın doğal bir süzgeç vazifesi görmesidir. Şirketler yer altı suları kullandıklarında damıtma masraflarından büyük ölçüde kurtulmuş oluyorlar.
Yer altı sularının yüzey sularından bir diğer farkı ise yüzey sularına oranla çok daha yavaş hareket etmesidir. Yer altı suyunun daha saf ve istenilen niteliklere uygun olmasının bir nedeninin bu olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle, büyük şirketler yıllardan beri sadece yüzey sularını değil, yer altı sularını da hoyratça kullanmaktadır. Köylünün ve çiftçinin aleyhine, şirketlerin ve yabancı sermayenin lehine düzenlenmiş bir yasa tasarısı önümüzde var. Getirilen ölçüm zorunluluğu, çekilen su miktarlarının kontrolünden ve kaynakların korunmasından çok, şirketlerin fiilen kullandıkları yer altı suyunu bu yasayla meşrulaştırmaktadır. AKP iktidarı da fırsattan istifade ederek yer altı sularını paraya çevirmenin alt yapısını hazırlamaktadır. Yer altı suları metalaştırılamaz ve ticari mülahazaların aracı olarak kullanılamaz.
Yer üstü sularını HES'lerle borulara doldurmak, yer altı sularını sayaçlarla kontrol altına alarak paraya çevirmek bir AKP klasiğidir.
"Su içene yılan değmez." diye bir söz vardır. Siz bakmayın su içene yılanın değmemesine, AKP iktidarı değer; yalnız içene değil, içmeyene de değiyor.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yeniçeri.