GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:88
Tarih:10.05.2022

CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz esprili başlayalım değil mi arkadaşlar? Bir bilmecem var desem acaba bu kanun teklifini çıkaracak olan arkadaşlar "Haydi sor, sor." derler mi bilmiyorum ama burada da yoklar zaten; 5 arkadaşımız var, Sayın Grup Başkan Vekili var. Ya, bilmece şu: İstanbul Sözleşmesi nereye battı da çekildiniz, şimdi böyle makyajlayacak kanun teklifleriyle kamuoyunu meşgul etmeye çalışıyorsunuz? Neydi eksiği İstanbul Sözleşmesi'nin? Nedir 6284'te size uymayan şey? İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra alelacele, kanun yapma tekniğine aykırı, sokaktan adam getirseniz kullanmayacağı ifadelerle beraber bu yaptığınız kanun teklifini buraya getirmenizin temel nedeni, acaba zaman içerisinde 6284'ü de yok saydırmak mıdır? Koca bir kanun var. Bu getirdiğiniz teklifin gerekçesinde, Fransız hukukuna varana kadar aslında hiçbir dayanağı olmayan atıflarda bulunuyorsunuz ama on yıldır yürürlükte olan kadına karşı şiddetle ilgili 6284'e yönelik tek bir atıfta bulunmuyorsunuz. Niye? Çünkü siyasetin hukuka yansımaması gereken samimiyetsizliği bu getirdiğiniz kanun teklifiyle beraber kendisini ortaya koyuyor. İstanbul Sözleşmesi'ni samimi olarak getirmediniz. Bayram ilan ettiniz, 2011 yılında bazı çevrelerle beraber sokağa döküldünüz. Hakkıydı bu, bakın, sözleşme çok kıymetliydi. İstanbul'un adıyla anılan, çağa uygun, gerçekten insan yaşamını teminat altına alabilecek bir sözleşme yaptınız yani o dönemde yaptığınız en iyi işlerden bir tanesini yaptınız. Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı, bir nisan ayı gece yarısı tekmeyi vurdu, kovayı devirdi. Sağır kaldınız, dilsiz kaldınız, lal kaldınız, tek kelime etmediniz. O sözleşme buradan bir kanunla çıkmamış mıydı? Onun bir yürürlük kanunu yok muydu? Anayasa'da Cumhurbaşkanının neyi yapıp neyi yapmayacağı yazmıyor muydu? Aslında o çekilmeyle beraber Meclisin yetkisi gasbedilmemiş miydi? Siz bu Meclisin milletvekili değil miydiniz? Olduğunuz ortamlarda tek kelime etmediniz, yattınız bir süre. Sonra, yine vahiy geldi galiba sarayın duvarları arasında. Öyle ya, kadın cinayetleri var, ortalıkta bir dünya problem var, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilerek bunu azaltmak yerine artırmaya neden olunmuş bir ortam var. E, ne yapalım? Makyaj yapalım. Bu makyaj kanunu getiren arkadaşlarımız -iddialı olarak söylüyorum- hukuk bilmiyorlar ya da kötü niyetliler. İkisinden biri, üçüncü seçenek yok; ya hukuk bilmiyorlar ya kötü niyetliler. Nerede görülmüş Anayasa normuna karşı, sıradan bir kanunda normu tekrar yazarak kanun çıkarıp şirinlik yaratmak? "Hâkimleri, onları takdiri indirim nedenlerinden uzaklaştıralım, sonra tadadi olarak saydıklarımızı da yazarken gerekçelendirsinler." Bu Anayasa sizi bağlamıyor galiba. Anayasa'nın 141'inci maddesinde -Sayın Cora, sen bilirsin, hukukçusun- bütün kararların gerekçesiyle yazılacağı yazar değil mi? CMK'de aynı hüküm vardır, HMK'de aynı hüküm vardır. Der ki "Hâkimler kararlarını gerekçeleriyle yazar. Mahkemeler kararlarını gerekçeleriyle yazar." Siz bu kanun teklifinin 1'inci maddesiyle neyin şirinliğini yaptınız yine? Üçüncü sayfa haberlerinden dolayı bir şirinlik mi yapmayı düşündünüz? "Hâkim gerekçeli yazacak." Yazmıyorsa sizin getirdiğiniz hâkimler yazmıyor. Bu kepazeliği ikrar etmek zaten size yeterli. Ortalığı ilçe başkanı hâkimlerle doldurdunuz; karar yazmayı da bilmiyorlar zaten, gerekçe yazmayı da bilmiyorlar, gerekçelerini kalemlerindeki birazcık daha tecrübeli kalemdeki müdüre ya da elemana yazdırıyorlar. Bu utanç sizin zaten, utancınızın ikrarını yapıyorsunuz burada. Anayasa 141'i görmüyorsunuz, CMK'yi görmüyorsunuz, HMK 27'yi görmüyorsunuz, hiçbir şeyi görmüyorsunuz, "Hâkimler, gerekçeli yazacaklar." Zaten gerekçeli yazmaları gerekiyor ama sizin getirdiğiniz hâkimlerde bir sorun var. Onlar karar yazarken tarihe geçtiler, dediler ki: "Kadınların karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek lazım."

SALİH CORA (Trabzon) - Çok kaba bir cümle.

BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen laf atmayın.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Aynen, mahkeme kararında var, getiririm, önüne koyarım. Aynen böyle, bu, halk deyimi, kullanan hâkime söyleyeceksiniz, yıllarca hâkimlik yaptı İstanbul'da.

Bir başka hâkim, kırıtmayı kararına gerekçe yaptı "Kadınlar kırıtmamalı." dedi; bir başka hâkim, cilveli olmaktan bahsetti; sizin getirdiğiniz hâkimler. Aslında bunlar, hukuksal bir politik bulanıklığın yarattığı alanda saçma sapan bir eğitimle ve saçma sapan bir zihniyetle yargıyı işgal altına almış olan şahısların verdiği kararlar. Kadınlar kırıtmayacak, kadınlar cilveli olmayacak, kadının karnından sıpa, sırtından sopa eksik olmayacak. E, daha ne olmayacak? Anayasa'nın 10'uncu maddesinde eşitlik ilkesinden bahsediliyor niye hiç kimse erkeklerle ilgili karar verirken "Erkekler de şunu, bunu yapmaz, yapmamalı." diye... Kadına sizin o garip ahlakçı tavrınızı dayatarak kararlar yazdırılıyor.

Hatırlar mısınız, bir hâkim daha vardı, bir avukat hanımın etek boyunu ölçmeye kalktı. Hatırladınız değil mi? Duruşmadan çıkarmaya kalktı. O hâkim, önce soruşturuldu, sonra tekrar mesleğine aynen başlatıldı, sonra aynı, benzeri bir davranıştan dolayı sanıyorum ya istifa etti ya meslekten el çektirildi.

SALİH CORA (Trabzon) - Gereği yapılmış.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Ama hâkime baktığınızda zaten oturduğu yerde objektif ve subjektif olarak güven veren bir hâkim değildi; darmadağınık saçlar, saç, sakal birbirine karışmış. Orada hâkim mi oturuyor, yoksa sokakta uzun süredir her türlü hijyenden mahrum kalmış bir adam mı oturuyor? O da sizin yarattığınız hâkimdi işte. Kadınları bu eğitimsiz ve zihniyeti bulanık hâkimlerin eline teslim etmekten vazgeçerseniz sorun çözülecek aslında.

Üç sorun var burada. Bir, kadını asla kucaklamayan, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine uygun görmeyen bir politik zihniyet; iki, eğitimi sorunlu bir hâkimler ve hukukçu ordusu kadrosu; üç, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilerek ve 6284'ün ısrarlı takip hükümleri on yıldır uygulanmayarak önlerine yem olarak atılmış kadınlar var. Israrlı takip nerede uygulandı biliyor musunuz? Komik gelecek ama Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Naci İnci'ye uygulandı, tedbiren uygulandı. Kadınlara on yıldır uygulanmayan ısrarlı takip meselesi miras kavgasında aile arası bireylere uygulandı. Ama zihniyet kendini burada da ele veriyor. Bir toplumsal cinsiyet olarak kadını korumak yerine, suçun tipini esas almak yerine suçun süjesi üzerinden tarifler yapıyorsunuz. 1'inci maddeden itibaren başlayarak "Kadın, kadın, kadın, kadın, kadın..." diye tarif yapıyorsunuz. Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesini hiçe sayıyorsunuz. Eğer bilmiyorsanız ben size okuyayım, biliyorsunuzdur ama işte, o zaman da bu kanunu niye yaptığınızı sorgulamak lazım. Anayasa'nın 10'uncu maddesinin ikinci fıkrasında diyor ki: "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." O zaman, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği bozacak bir kanun yapmayacağız biz; aksine, bu eşitliği temin edecek bir yol yürüyeceğiz.

Şimdi, bütün maddelere kadını yerleştirdiniz; basit yaralamaya yerleştirdiniz, ölümle sonuçlanan olaylara, oraya buraya "kadın" ifadesini yerleştirdiniz. Şimdi ikinci bilmeceyi soracağım ben, umarım, hanımefendilerden birisi cevap verir. Mahalle arasında iki kadın kavga etti, kadının biri, diğerini darbetti; sizin bu kanun teklifinize göre normal darptan daha fazla ceza alacak. İki kadın, olur ya, aralarında herhangi bir konu çıktı, kadının kadına şiddeti meselesi falan değil, mahalle arasında, çocukların uzlaşmazlığı nedeniyle o ona bir şey dedi, bu buna bir şey dedi, saç saça baş başa birbirlerini darbettiler, normal darba göre burada katlanmış ceza alacak değil mi? Başı derde girecek yani getirdiğiniz kanun teklifine göre. Öyle ya, cevap yok. Bunları Komisyonda da biz size söyledik. Bu kanunu bir sene sonra değiştirmek zorunda kalacaksınız, bu dediğim olaylar gelecek önünüze ya. Kadın kadına kavgalara bu kanunu uygulayacaksınız "ağırlaştırılmış neden" diye, kadın kadına kavgalara bunu uygulayacaksınız. İki erkek kavga ettiğinde basit yaralama gibi duracak; haydi, bir erkeğin kadınla kavgasını anladım -kadın olduğundan dolayı olmasa bile ki öyle olması gerekiyor- iki kadın birbiriyle kavga ettiğinde "Darbedilen kadın, 2 katı ceza uygulayacağız." Ne yaptınız siz ya? Bu kanun teklifinin özeti bu.

SALİH CORA (Trabzon) - Çok geniş yorum yapıyorsunuz.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Hâlbuki yapmanız gereken şuydu: Eğer gerçekten "kadına karşı şiddetle mücadele" diye bir derdiniz olsaydı, bir toplumsal cinsiyet tarifi üzerinden bu kanun teklifine maddeler eklemeniz gerekiyordu. Neydi bu? Kadınlara karşı, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve bir kadına kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen suçlar olmalıydı, bunlar olmalıydı; siz "kadın" diye yazdınız, bıraktınız, attınız. Hadi bunları geçtik, diyelim ki bunları uygulayacaksınız, hangi ülkeye uygulayacaksınız biliyor musunuz? Bize zaman kaybettireceksiniz. Kadınla ilgili uluslararası cinsiyet eşitsizliği ölçeğinde 156 ülke arasında 133'üncü sıradaki ülkede bunu uygulayacaksınız yani kadını şiddetten korumayacaksınız, saçma sapan bir kanun getireceksiniz, ondan sonra da bu 133'üncü sıradan aşağıya değil, 156'ya doğru yukarıya gideceksiniz. Zihniyet böyle olursa yapacak bir şey yok. Tekrar ediyorum: Suçun tipine göre tarif yapmak yerine mağdurun kimliği üzerinden tarif yaptığınız için buradan çıkma imkânınız yok. (CHP sıralarından alkışlar) Sorun cezaların hafifliği ya da ağırlığı değil, ayrıca, zaten siz de bunu çok sorun etmediniz. Burada, alt sınırı altı ay olanı dokuz aya çıkardınız, dört ay olanı altı aya çıkardınız yani hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle ilgili bir hüküm de koymadınız, hemen hemen hepsi üç yılın altında kaldı zaten. Niye yaptınız? Ne işe yaracak? Yine cezalandıramayacaksınız. Sorun başka bir yerde, sorun İnfaz Yasası'yla beraber -az önce söylediğim- hâkimlerle ilgili eğitimde ve arkadaki siyasi iradenin sakatlığında. Siz aslında İstanbul Sözleşmesi'ne savaş açtınız, bu savaşın devamını buraya getirdiniz, burada bunu süslemeye çalışıyorsunuz ama o kadar acemice, o kadar hukukçuluktan uzak yapıyorsunuz ki her şeyiyle beraber Anayasa Mahkemesinden geri dönecek şekilde yapıyorsunuz. Az önce söyledim, Anayasa'nın 141'inci maddesine aykırı bir şey yaptınız. Anayasa'nın 138'inci maddesi de diyor ki: "Hâkimler vicdanlarına göre karar verirler. Bağımsızdırlar, tarafsızdırlar; vicdanlarına göre karar verirler." Siz takdiri indirimi burada kaldırdınız. Ya, bu, Anayasa Mahkemesinden geçer mi? O zaman bu 138/1 neye yarayacak? En az benim kadar geçmeyeceğini biliyorsunuz ama diyeceksiniz ki: "Biz şirinliği yaptık. A partisi Anayasa Mahkemesine götürdü, aslında biz bununla kadınları koruyacaktık; Anayasa Mahkemesi iptal etti." Korumayla hiç alakası olmayan bir hükmü getiriyorsunuz; getiren arkadaşlarımız bunun detaylarını biliyor; ona rağmen, böyle bir savunmayla milletin önüne çıkmak istiyorsunuz. Buna Türkçede "ikiyüzlülük" deniliyor. Size ikiyüzlü demiyorum ama bu tavrın adı Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde "ikiyüzlülük" olarak geçiyor. Eğer irade ile yapılan arasında gerçekte istenmeyen bir sonuç isteniliyor ise hukuken de hileli bir iş vardır burada. Siz hileli bir iş yapıyorsunuz.

Şimdi, az önce söyledim, bazı maddelerde değişiklikler yaptınız; 2'nci maddeden 10'uncu maddeye kadar yaptığınız değişiklikler var. Bunların içerisinde yapmanız gereken doğru işler vardı. "Eziyet suçu" altına "kadına yapılan ısrarlı takip" işini geçirmeniz gerekirken "123/a" diye alakasız bir madde ortaya koydunuz, o madde üzerinden de kadının korunabilir olma imkânı kalmadı. Hâlbuki, diğer tarafa koysaydınız ve altına da en az üç yıllık bir ceza koysaydınız bu ısrarlı takip sonucunda oluşacak ölümlerin tamamını engelleyebilecek hâle gelebilirdiniz çünkü infaz edilebilir bir ceza oluşurdu. Artı, İstanbul Sözleşmesi'nde olmasına rağmen, mükerrerlikle alakalı, çocuğun önünde işlenen suçlarla alakalı buraya bir hüküm koymadınız; sözleşmeyi kaldırdınız ama buraya koymadınız. Vicdanınız sızlamayacak mı? Hani bu üçüncü sayfa haberlerine göre kanun yaptınız ya, televizyonlarda izleyeceksiniz -Allah korusun, hiç izlemek istemeyiz ama- anne öldürülmüş, çocuk kenarda sinmiş, saatlerce orada ağlıyor, bir akrabası on-on beş saat sonra gelecek, çocuğun gözünün önünde annesi infaz edilmiş olacak, bu sizin kanununuzun kılı kıpırdamayacak, o çocuğun yaşadığı travmanın bu kanunda hesabı olmayacak. (CHP sıralarından alkışlar) Niye? Çünkü siz çocukları zaten süje olarak görmüyorsunuz. Bu kanunda doğmamış çocuğu da koruyan bir hüküm vardı, doğmamış çocuğu koruyan bir hüküm vardı; gebe kadın cinayetinde ceza artırılarak veriliyordu çünkü eğer gebeyse -Anadolu'daki deyimle- o iki canlıydı; bir kadını gebe olarak öldürdüğünüz zaman iki canı alıyordunuz aslında. Hukuk teorisinde "ana rahminden kopma" dersiniz, o dersiniz, bu dersiniz ama varsayımsal olarak annenin karnında bir can var, onu alıyorsunuz, o yüzden ağırlaştırılmış hüküm vardı, onu da bu kanunda kaldırdınız. Niye kaldırdığınızı bilmiyorsunuz "kadın" diye koydunuz ya oraya. Aslında kadın üzerinden başka bir hüküm yaratırken bir başka hukuki süjenin hakkını yediniz. İki canlı denildiğinde, cezalandırma ikinci candan kaynaklı iken sizin o düz hukuk mantığınız, briket döşer gibi kanun yapma mantığınız, üç günde kanun yapma mantığınız böyle acayiplikler çıkardı bu kanunda. Niye? Çünkü barolarla alakanız yok, sivil toplumla alakanız yok, kadın örgütleriyle alakanız yok, hiç kimseyle alakanız yok; sarayın duvarları arasında kendi kendinize bir kanun yapıyorsunuz. Tahmin ediyorum ki altına imza atan kadın vekillerle de alakası yok. Ayıp olmasın diye onlara imza attırmış olabilirsiniz. Çünkü Komisyonda o kadın vekillerimize sorduğum hiçbir sorunun cevabını onların ağzından alamadım, demek ki alakaları yok, ısmarlama bir kanun metni getirdiniz ve buradan geçirmek istiyorsunuz; Allah yolunuzu açık etsin. Bu tarz kanunların utancı sizin döneminize ait olacak. Torba kanunların içerisine böyle atom bombaları yerleştirerek getirmek vicdanınızı sızlatacak, utanacaksınız ekranlara baktığınız zaman. Bu kanundan kaynaklı ortaya çıkan tablodan utanacaksınız.

Hiçbir kadın örgütü de sizin getirdiğiniz kanuna ikna değil. Araştırdınız mı? Bir tanesi size "iknayım" dedi mi? Bir tanesinin burada önermesi var mı? Yok, o yok, bu yok, bu yok, bu yok... Ha, araya bir bomba daha yerleştirdiniz, kadın meselesinin dışında sağlıkçılarla ilgili mesleki sorumlulukla alakalı koyduğunuz kurula da neredeyse Bakanlığın tamamını yerleştirdiniz. 4 bakanlık bürokratı, 1 bakan yardımcısı, o, bu... Siz, objektiflik konusunda sabıkalısınız. Sizin devlete yerleştirdiğiniz kadroların hiçbirinin objektif olacağına bu ülkenin inancı kalmadı. O yüzden bürokratlarınız da parti bürokratıdır, devletin kadrosu olma özelliğini taşımaz. Siz bu kurulu da siyasi olarak çalıştıracaksınız ama bunu siyasi olarak çalıştırmaya ömrünüz yeter mi yetmez mi bilmiyorum. Biz, buradan söz veriyoruz, bu Mecliste çoğunluğu sağladığımız gün bu kanunları değiştireceğiz, hekimleri koruyacak bir mesleki kurul oluşturacaksak da onu Eczacılar Birliğinden, Türk Tabipleri Birliğinden, Barolar Birliğinden, Dişhekimleri Birliğinden ve benzeri topluluklarla beraber kamunun objektif kadrolarından çoğunluğu sivillerin elinde olmak kaydıyla oluşturacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Sizin hekimlerle ilgili anlayışınızın özeti de her şeyi bilen Genel Başkanınızın sözlerinde saklı "Canım, nereye giderlerse gitsinler. Yeni mezunları alır bu işi yaparız." Aynen ekonomiyi yönettiği gibi, muhasebeci dükkânından gelip makroekonomik harikalar yaratma meselesi gibi, hekimlere de bunu söylüyor ve kimlere söylüyor biliyor musunuz? Zekâlarıyla üniversite sınavında en önemli dilimde üniversite kazanan bu ülkenin zeki çocuklarına 400 dolar maaşı öngörerek hem bu maaşla çalışacaksınız hem en ağır koşullarda çalışacaksınız hem de ben sizi yok sayacağım diyor. Yok sayılacak sizsiniz, sizi tümüyle yok sayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)