GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:89
Tarih:11.05.2022

OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, evet, ısrarlı takip, yıllardır kadın hareketinin "Suç sayılmalıdır." dediği, üstelik 6284 sayılı Yasa'da suç olarak tanımlandığı hâlde TCK'de karşılığı olmadığı için on yıldır suç olarak kabul edilmeyen bir madde bu teklifin 8'inci maddesiyle TCK'de özel bir suç olarak düzenleniyor. Ama ne yapılıyor? Teklifle 6284 sayılı Yasa'ya hiçbir atıfta bulunulmuyor. Peki, neden? Özellikle bundan kaçınılıyor. Neden? Çünkü 6284'te "tek taraflı ısrarlı takip" kavramıyla bir eril şiddet türü olarak ısrarlı takip tanımlanıyor ve siz bundan kaçıyorsunuz. Getirdiğiniz teklifte "ısrarlı takip" deyip geçiyorsunuz çünkü siz kadına yönelik şiddetin varlığını, cinsiyet temelli bir suç olduğunu ve kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu ideolojiniz gereği yok saymak istiyorsunuz. Peki, bunun sonucunda ne olacak, farkında mısınız? Kanunun asıl hedefi -sözde- şiddet altındaki kadını korumak olması gerekirken uyanık erkekler için tedbir kararları çıkarılmaya başlanacak. Üstelik bu da ilk değil, yıllardır, on yıldır kadınlar bu konuda korunmazken o kayyum Boğaziçi Rektörü var ya, uyanık Rektör; 14 üniversite öğrencisi hakkında sırf demokratik bir üniversite istediği için ısrarlı takip nedeniyle koruma kararı çıkardı, biliyor musunuz? İşte, bunu, şu an uygulamada bir genel uygulama hâline getireceksiniz.

Teklifte ısrarlı takip suçunun oluşması için failin fiillerinin mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşturması gerekiyor. Ne bu ciddi huzursuzluk? Kim karar verecek buna? Erkek egemen yargı karar verecek. Suçun temel cezası altı aydan iki yıla kadar hapis olarak belirlenmiş, İnfaz Kanunu'na göre yatarı olmayan bir ceza yani bu. Yani siz, bu teklifle, bir erkek şiddeti biçimi olarak ısrarlı takip suçunu düzenlemediğiniz gibi cezasız da bırakıyorsunuz. 6284'te on yıldır suç olarak tanımlandığı hâlde TCK'de tanımlanmadığı için erkek failler yıllardır cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Biliyor musunuz, ısrarlı takip suç sayılıp da önlemler alınsaydı bugüne kadar ne olurdu?

Bir, Cemal Metin Avcı tarafından hem fiziksel hem de sosyal medyadan takip edilerek bir araya gelmeye zorlanan ve karşı karşıya geldiği gün katledilen Pınar Gültekin yaşayacaktı mesela.

İki, "Bir bıçak darbesinde öldürebileceğim kişileri aradım." diyen Özgür Arduç tarafından takip sonucu katledilen Ceren Özdemir yaşayacaktı.

Üç, Gökhan Argın tarafından istismara uğrayan, tehdit edilen, korkutulan ve katilin ısrarlı takibi nedeniyle yaşamına son verilen Aleyna Ağgül yaşayacaktı.

Dört, altı ay önce boşandığı ve hakkında hakaret, tehdit ve basit yaralama nedeniyle 23 kez şikâyette bulunduğu eski eşi tarafından sokakta katledilen Ayşe Tuba Arslan yaşayacaktı.

Bütün kadınlar burada, bunlar sadece örnek.

Evet, ısrarlı takip, sistematik eziyet ve işkence suçudur ve kadınların yaşam hakkına ciddi tehdit oluşturuyor ve bu nedenle "kişilerin huzur ve sükûnunu bozma" kavramına sığdırılamayacak bir suçtur. Hem Ceza Yasası'nın 96'ncı maddesinin hem 6284 sayılı Yasa'nın özüne referansla yeniden düzenlenmeli ve dolayısıyla, bu suç için 96'ncı maddedeki iki ila beş yıl hapis cezası uygulanmalıdır. Israrlı takip suçu hakkındaki soruşturma asla şikâyete bağlı tutulamaz, tekrarlanan ve sistematik bir davranış hâlini almış bir şiddet suçudur, o nedenle kamu davası konusu olması gerekir.

Nitelikli hâl düzenlemesine gelince, ısrarlı takip suçunun yalnızca çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi durumunda nitelikli hâl olarak düzenlenmesi, kadınların resmî nikahlı olmadıkları partnerlerinden, aile bireylerinden ya da daha önce hiç tanımadıkları ve karşılaşmadıkları kişiler tarafından gördükleri şiddeti kapsam dışında bırakmak medeni hâl ayrımcılığıdır. Kadınlara yönelik işlenen ısrarlı takip suçunda nitelikli hâllerin kadınların geleneksel rollerine atıfla belirlenmesi asla kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın, buyurun.

OYA ERSOY (Devamla) - İstanbul Sözleşmesi der ki: "Şahsın kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan tehditkâr davranışlar suçtur ve devletler sözleşme uyarınca belirlenen suçları ciddiyetlerini dikkate alarak etkili, orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılması için gerekli yasal ve diğer tüm tedbirleri almakla yükümlüdür." Evet, siz bundan kaçıyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi'nden asla vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesi'ni uygulayın. (HDP sıralarından alkışlar)