GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:90
Tarih:12.05.2022

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halkımız; sizleri saygıyla selamlıyorum. 323 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle şunu belirteyim: Bu Mecliste birden fazla yargı paketi görüşüldü ve yargıya ilişkin, adalete ilişkin yeni düzenlemeyi görüşürken yargının siyasete, yargının topluma ve yargının bütün Türkiye halklarına ilişkin olan uygulamalarını ve müdahalelerini de ne yazık ki günbegün yaşıyoruz. Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na ilişkin olan yargının bu müdahalesini gerçekten kabul etmiyoruz ve kınıyoruz.

Diğer taraftan, bakın, biz bu yargı paketini görüşürken, aynı zamanda, adaletsizliğin ve yargının toplumda ne kadar ciddi bir şekilde hukuksuzluklara imza attığını ve aynı zamanda, İçişleri Bakanının uygulamalarıyla Türkiye toplumunun ne kadar dizayn edilmek istendiğini her gün örneklerle yaşıyoruz. Van'ın Edremit ilçesinde 80 yaşındaki Makbule Özer ile 79 yaşındaki eşi Hadi Özer örgüte yardım ve yataklık yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar. 80 yaşında ve engelli olan bu 2 insanımız maalesef, şu anda cezaevlerinde.

Bakın, bir diğer husus: Yine, yargının ve aynı zamanda İçişleri Bakanının topluma reva gördüğü; Kürt halkına, özellikle Kürt halkının diline ve kültürüne yönelik olan baskı ve mevcut olan müdahaleleri de hız kesmiyor. İstanbul'da sabah saatlerinde Mezopotamya Kültür Merkezi sanatçılarından Dengbej Halide gözaltına alındı, özel harekât polisleri tarafından evi basıldı ve evi dağıtıldı; aynı zamanda, sanatçı olması nedeniyle sazı kırıldı ve müzik notalarına el konuldu. Biz her gün böyle uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz ve bunu da kesinlikle kınıyoruz; bu iktidarın Kürt halkının kültürüne, müziğine olan yaklaşımını görüyoruz.

Öncelikle, bu iktidarın sağlık çalışanlarına yönelik olan politikalarından birkaç örnek vererek sözlerime devam etmek istiyorum. Kumpaslarla cezaevlerine alınan başta Doktor İdris Baluken'e, Doktor Adnan Selçuk Mızraklı'ya ve meslekleri nedeniyle cezaevlerinde bulunan tüm sağlık çalışanlarına selam ve sevgilerimi iletiyorum. Çünkü biz burada kadına şiddete ilişkin olan yasanın yanında, sağlık çalışanlarına ilişkin olan şiddet yasasını görüşüyoruz ve bu meslektaşlarımıza, aynı zamanda Mecliste milletvekili olarak görev yapan arkadaşlarımıza yönelik olan şiddeti de örnekliyoruz. 15 bine yakın ihraç edilen sağlık emekçilerini unutmuyoruz ve unutturmayacağız. Geçinemeyen, çareyi yurt dışında bulan tüm sağlık emekçilerinin seslerini duyuyoruz ve kendilerini selamlıyoruz. Ayrıca, görevleri nedeniyle yaşamını yitiren sağlık emekçilerini de saygıyla anıyoruz.

Sayın Başkan, bu iktidar "hukuk ve yargı reformu" adı altında defalarca düzenlemeler yaptı ve yapmaya da devam etmektedir. Siyasallaşmış ve taraflı hâle gelmiş bir yargının Türkiye halklarına dayattığı olağanüstü bir yargı rejimiyle bu tür sorunlara çözüm olamayacağı gerçeği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çatışma ve savaş politikalarıyla toplum ekonomik, sosyal ve siyasal çıkmaza sürüklenmiştir. Her gün yoksullaşan yurttaşlar ve bu yurttaşların karşı karşıya kaldığı sorunlar bir tarafta; diğer tarafta, çatışma ve şiddet üreten bir rejimden, sorunu çözen değil, bizzat sorunu yaratan otoriter bir sistemden bahsediyoruz. O nedenle, başta söylemek gerekir ki iktidarın hiçbir uygulaması toplumun yararına değildir ve olmayacaktır.

Bu nedenle, yasadaki sağlık alanındaki şiddeti önlemeye yönelik maddelerin bir kısmı olumlu olmakla birlikte, sağlıkta şiddet vakalarını ortadan kaldırmak için yeterli değildir ve olmayacaktır. Her türlü şiddetin ortadan kaldırılması için Türk Ceza Kanunu'nun revize edilmesini anlamlı bulmakla beraber, sağlıkta şiddetin sona ermesi için sağlık sisteminin, adalet sisteminin ve yönetim anlayışının bir bütünen değişmesi gerektiğini savunuyoruz. Çünkü sağlık alanında şiddet sadece şiddet faillerinden kaynaklı münferit şiddet vakaları olarak da görülemez. Münferit şiddet vakalarının çok ötesinde, şiddet politikalarından beslenen ve krizli hâle getirilen sağlık sisteminin yarattığı şiddetle karşı karşıya bulunmaktadır toplum.

İktidarın son yirmi yıl içerisinde sağlık sisteminde adım adım yarattığı tahribatlar nedeniyle sistem çökmeye yüz tutmuş, krizli bir yapı hâline getirilmiştir. İktidarın uygulamalarıyla birlikte yurttaşlar âdeta "Paran kadar sağlık." diyebileceğimiz bir uygulamayla karşı karşıya bırakılmıştır. İktidarın her fırsatta "Sağlıkta çağ atladık." diye övündüğü Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık alanını sürekli kriz üreten bir alana dönüştürmüştür. Hastaların müşteri, hastanelerin ise kâr eden işletmeler olarak görüldüğü sisteme geçilmiştir. Performans dayatması hayata geçirilmiş, kâr odaklı sistemde hekim-hasta ilişkisi bozulmuştur. Hekim ve diğer sağlık personeli üzerinde kâr odaklı idari baskı artırılmıştır. Oluşturulan yığınla sorun karşısında Sağlık Bakanlığının verilerine göre günde en az 30 sağlık çalışanı şiddete maruz kalmıştır.

Sağlıkta şiddet son yirmi yılda hızla artarak sağlık çalışanlarının hayatlarında en büyük tehditlerden biri olmuştur. Oysaki sağlıktaki şiddet sadece bundan ibaret değildir; kötü çalışma koşulları, liyakatsiz idareciler, çıkarılan Ceza Yönetmeliği ve aynı zamanda KHK'yle uzaklaştırılan sağlık personeli, iktidar partilerine mensup siyasilerin hastanelerdeki baskıları bunların birkaç tane örneğini teşkil etmektedir. Siyasal iktidarın bir gün alkışlayan, bir gün de "Giderlerse gitsinler." tavrı ve tutumundan bir an önce vazgeçmesi gerektiğini biz burada belirtmek istiyoruz.

Teklifte, sağlıkta şiddetin tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlar arasına alınması, sağlık mesleğinin icrası kapsamında yapılan muayene teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulacak Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlanması gibi düzenlemeler bulunuyor; bu, 14'üncü maddesinde yer alıyor. Ayrıca, kamudaki sağlık çalışanlarının mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalarından kaynaklı zararların tazmini için açılan davalar sonucunda, devlet tarafından ödenen tazminatın ilgilisine rücu edilmesi bakımından Mesleki Sorumluluk Kuruluna yetki verilmesi öngörülüyor.

Sağlık Bakanlığının kendi politikasını belirleme yetkisinin elinden alındığı, tıbbi işlemin ne olduğuna Hazine ve Maliye Bakanlığının, geri ödeme yetkisiyle reçete edilebilir olana Sosyal Güvenlik Kurumunun karar verdiği bir sağlık hizmeti ortamı söz konusudur. Hekimin mesleki özerkliğinin tümüyle kısıtlanmaya çalışıldığı, sağlık idarecilerinden beklenenin ise sağlık çalışanlarının ne söylenirse onu yapmalarını temin etmekten ibaret olduğu bir yapıda, sağlık hizmetinden kaynaklı kusurun bireysel olarak ele alınması, sorunu çözmekten uzak olan bir meseledir. Yapılacak düzenlemeyle getirilmek istenen Kurul, sistemin koruyucularının kendi kusurlarını görünmez hâle getirmesinden başka bir şey değildir. Nüfusundan fazla acil servis başvurusu olan dünyada tek ülke olan Türkiye'de, Mesleki Sorumluluk Kurulunun kimin cezalandırılacağını seçmek ve mevcut davaları ötelemekten başka bir çözüm üretmeyeceğini de buradan belirtmek isteriz.

Bakın, teklifte yer alan Mesleki Sorumluluk Kurulu ise tamamen iktidarın ve siyasi otoritenin seçtiği üyelerden oluşacaktır. Oysa sağlık meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri, sendika temsilcileri ile hasta hakları dernekleri o kurullarda olmadığına göre bağımsız ve nesnel değerlendirmede sorun olacak ve bu da ayrı bir sorunu meydana getirecektir. Nasıl ki Adli Tıp Kurumu Adalet Bakanlığına bağlı olduğu için, verdiği her karar sorunluysa; nasıl ki YÖK, RTÜK gibi kurullar, kurumlar üzerinde antidemokratik birer kurul hâline getirilmişse Mesleki Sorumluluk Kurulu da aynı şekilde yepyeni sorunlar meydana getirecektir. Bu nedenle, bu yasayla getirilen bu sistem tamamen sakattır ve vazgeçilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bunun adı, aynı zamanda, bürokratik şiddettir ve kurul devletidir. Bu şekilde getirilen bir kurul, mevcut olan meslek kuruluşları üzerinde çok ciddi bir şekilde antidemokratik bir uygulamayı beraberinde getirecektir. Bu nedenle, teklif, sağlıkta şiddete bütünlüklü bir bakış açısından yoksundur. Sağlık sistemindeki tıkanma ve derinleşen ekonomik buhranla birlikte belirgin bir artış gösteren sağlıkta şiddetin ortaya çıkış nedenlerini her yönüyle analiz etmeden yapılan göstermelik düzenlemeler herhangi bir çözüm sunmayacaktır, palyatif bir düzenleme olarak eksik kalacaktır.

Bu nedenle, biz bu eksiklerle beraber, mevcut olan düzenlemeye yenilik getirip aynı zamanda sağlık çalışanlarına ve kadına ilişkin olan şiddeti önleyecekse buna destek vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)