GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:90
Tarih:12.05.2022

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, otuz yıllık bir hukukçu olarak söylemek istiyorum; Türkiye'de hukuk devletinin olmadığı, Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı, anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılamadığı ve siyasal özgürlüklerin gasbedildiği açıkça bugün belli olmuştur. Bu nedir? İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu hakkındaki süreçte yargının siyasallaşmasının açıkça kanıtı ortaya konulmuştur. Türkiye'de yargı bağımsız değildir, Türkiye'de yargı tarafsız değildir, Türkiye'de yargı açıkça siyasallaşmıştır ama umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim. Türkiye'de önümüzdeki günlerde yargının tarafsız olacağı, bağımsız yargının oluşacağı, kuvvetler ayrılığının var olacağı demokratik hukuk devleti mutlaka gelecektir ve hep birlikte getireceğiz, Millet İttifakı'yla birlikte getireceğiz arkadaşlar. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, önümüzde duran kanun teklifinde pek çok olumsuz taraf, Anayasa'ya aykırılık, hukuk normlarını alaşağı eden maddeler mevcuttur ama 17 maddelik kanun teklifinin sorunlarından önce bence ortaya konulması gereken zihniyet sorunudur yani asıl olan bataklığı kurutmaktır. Daha önce Bursa Milletvekilimiz Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun dediği gibi, zihniyeti değiştirmek lazım; daha önce burada konuşan İzmir Milletvekilimiz Murat Bakan'ın dediği gibi, iktidarı değiştirmek lazım ve değiştireceğiz; az kaldı, geliyor gelmekte olan arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Kadına yönelik ayrımcı politikaların değiştirilmesi, şiddetin önüne geçilmesi için Anayasa başta olmak üzere pek çok kanunda, onlarca maddede düzenlemeler yapıldı arkadaşlar. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacısı, ev sahibi, öncüsü olduk. Peki, geldiğimiz yer neresi? İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkıldı. Bu adım, kadınların mücadelesi ve 6284 sayılı Kanun'un uygulanması bakımından en önemli tehditlerden biri hâline geldi. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için taraf olunan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi yani CEDAW tozlu raflara kaldırıldı. CEDAW Komitesinin hiçbir tavsiyesine uyulmadı, hâlâ uyulmamaktadır. Örneğin, 2014 sonrasında Türkiye'de kadın cinayetlerine ilişkin herhangi bir resmî veri hâlâ yoktur. 2008 ve 2014 yıllarında yapılan ve her beş yılda bir yapılması planlanan Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2014 yılından beri yapılmamaktadır. Kadına yönelik yapılan yasal düzenlemelerin hemen hepsi anayasal ilkeler ve uluslararası standartlara aykırı olarak yapıldı. Tüm yasal düzenleme ve değişikliklerle hem kurumlar işlevsiz hâle getirildi hem de kadın örgütleri başta olmak üzere bağımsız, tarafsız sivil toplum kuruluşları İçişleri Bakanlığının talimatıyla kapatılma ya da kayyum atanması riskiyle karşı karşıya bırakıldı.

Kadına yönelik her türlü şiddet ve cinayet davalarında iyi hâl ve haksız tahrik indirimi artık hâkimlerin diline pelesenk oldu. Haksız tahrik indirimi hâkimlerin takdir yetkisi değil, zihniyetlerinin bir ürünü olarak tutanaklara geçti çünkü artık hukukçular o kürsülerde oturmuyor. Bu kürsülerde kimler var biliyor musunuz? Nişanlısı telefonunu açmayınca polislerle yurdu basan savcılar var arkadaşlar o kürsülerde. "Erkeğin İtibarsızlaştırılması&Feminist Düzen" adlı kitabında kadınların yasalarla korunduğunu, erkeklerin itibarsızlaştırıldığını ve şiddet uygulayan erkeğin kusurlu bulunduğunu yazan hâkimler var arkadaşlar o kürsülerde. Adli tıptan cinsel suçlarla ilgili daha hızlı rapor alabilmek için beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığının araştırılması yerine "Sadece beden sağlığının bozulup bozulmadığı araştırılmalı, 15 yaşından küçüklere karşı rizaen cinsel ilişki suçlarının ceza miktarları düşürülmeli." diyen hâkim ve savcılar var o kürsülerde. Bu zihniyetin olduğu bir hukuk düzeninde, partili avukatların hâkim, savcı yapıldığı bu düzende, Genel Başkanın konuşmasına tedbir verecek kadar hukuku katleden hâkimlerin olduğu bu düzende bu göz boyama tekliflerle, kanun teklifleriyle bir adım öteye gidilemeyeceği açıktır.

Değerli arkadaşlar "Kadına yönelik şiddetle mücadele ettik." diye övünen AKP iktidarında, iktidara geldiği 2002'den Mayıs 2022'ye kadar, bugüne kadar en az 6.441 kadın ne yazık ki öldürüldü. Bu cinayetlerin büyük kısmı ne davaya döndü ne de sanıklar gerekli cezayı aldı. Şiddet failleri haksız tahrik ve iyi hâlden ceza indirimi alırken erkek şiddetine karşı hayatta kalabilmek için meşru müdafaa hakkını kullanan kadınlar ise cezalandırıldı. "Hayatta kalmak için kendini koruyan kadınlara verilen cezalar hangi hukuk normuna, hangi vicdana sığar?" açıklaması yapılmadı; Çilem Doğan davası buna en açık bir şekilde örnekti.

AKP tarafından Genel Kurula sunulan son kanun tekliflerinin büyük kısmında halka müjde olarak lanse edilen ancak uygulamada bir yaraya merhem olması mümkün olmayan birçok değişiklik önümüze getirildi. Biliyorsunuz, çocuk teslimiyle ilgili geçen ay gelen yasa teklifinde "Çocuk teslimiyle ilgili sorunları sona erdiren bir kanun teklifi getirdik." diye söylendi; bir bakıyoruz, çocuğu nesne olarak kurgulamış zihniyetlerin bir ürünü, değişikliği olarak önümüze geldi. "Kadına yönelik şiddetle mücadele edeceğiz." diyorsunuz; bir bakıyoruz, önümüzdeki kanun teklifi aslında İstanbul Sözleşmesi'nde tanımlanmış ve iç hukuk kuralı hâline gelmiş ısrarlı takip suçunu, İstanbul Sözleşmesi'ni hatırlatmadan, sessiz sinema oynar gibi tariflerle ifade etmeye çalışıyor. İstanbul Sözleşmesi'ne bağlı olarak çıkarılan 6284 sayılı Yasayı ise dolanıyor. Kadına şiddetle ilgili bir tanım dahi yok yasada. Bunu ısrarla istedik, ısrarla söylenmesini istedik, yazılmasını istedik onu bile kale almadınız. Arkadaşlar, ısrarlı takip konusunda bu kadar kararlıysanız, duyarlıysanız bu tekliften aylar önce Cumhuriyet Halk Partisi olarak "Bu konuda düzenleme yapalım." dediğimizde neden ret oyunu verdiniz? Böyle nitelikli yasama mümkün değil arkadaşlar. Komisyonlarda en küçük değişiklik tekliflerimizi dahi yazmıyorsunuz. "Tamam" diyorsunuz, "Genel Kurulda düzeltelim." diyorsunuz ama hiçbir değişiklik Genel Kurulda da düzenlenmiyor ve yazılmıyor arkadaşlar.

Arkadaşlar, inanın ki bu değişikliklerle kadınların hiçbirinin gözünü boyayamıyorsunuz. Çünkü siz "müjde" diyorsunuz ancak kadın şikâyetçi olarak karakola gittiğinde -zihniyet olarak- kolluk personeli onu 6284 sayılı Kanun'a aykırı olarak "Olur böyle şeyler aile içinde." diyor ve gönderiyor. Sığınmaevleri ve 183 numaralı hattı kadınlara bahşetmenin şerefini yaşadığınızı söylüyorsunuz ancak kime ne bahşediyorsunuz? Kadınların hak kazanımlarıyla, sizin vermediğiniz, onların aldığı bir dolu anayasal güvencenin havasını atmak size kalmamalı.

Değerli milletvekilleri "Bizim dönemimizde kadınlar neden istihdamdan çekildi? Neden gece sokakta yürümek kadınlar için zorlaştı? Neden aile içi şiddet bu kadar arttı? Biz nasıl tüm faillere bir kalkan olduk?" diye bir de kendinize sorarsanız... Cevabı alabilecek misiniz?

Değerli vekiller, teklifin ikinci kısmındaki 10'uncu ve 11'inci maddeleriyle yapılmak istenen düzenleme açıkça eksiktir. Burada, avukatı bulunmaması hâlinde mağdura avukat istediği takdirde avukat tayin etmek doğru değildir. Burada yapılması gereken, kadına ve çocuğa yönelik şiddet davalarında baro tarafından ücretsiz avukat tayininin süre sınırı olmaksızın zorunlu hâle getirilmesidir. Bunu da Komisyonda söyledik, yine "Haklısınız." dediniz, gene getirmiyorsunuz.

Bir başka nokta daha. Biz "nitelikli yasama" dedikçe siz elmayla armudu bir kefeye koyuyorsunuz; bir tarafta kadına yönelik şiddet, bir tarafta sağlıkçıların sorunları ve onlara uygulanan şiddet, yine torba yasa. Sağlıkçıların sorunu bir kanun teklifine 3 madde konulabilecek kadar çözüme ulaşılabilecek bir nokta değil. Sağlıkta şiddet, sadece hastanın ya da hasta yakınının uyguladığı şiddetle sınırlı değil arkadaşlar; çalışma ortamları, mobbingler, ilaçsızlık, malzemesizlik, uzun süreli nöbetler, bunların hepsi sağlıkta şiddetin bir başka boyutu. Hazırladığınız teklifte sağlık çalışanlarıyla ilgili kısımda büyük eksikler bulunmakta. Bu konuda da tekliflerde bulunduk, yine reddettiniz.

14'üncü maddeyle bir Mesleki Sorumluluk Kurulu oluşturulmak istenmiş. "Bu kurulun üyeleri bakımından sıkıntı var. Burada, Kurulun oluşumunda, ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekküllerimiz var, bu kurulun işleyişi ve alacağı kararların niteliği açısından önemli olacaktır." dedik. Bu düşünceyle Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türkiye Barolar Birliği tarafından seçilen birer üyenin Kurul yapısına dâhil edilmesi gerektiğinin ikazını yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - İnşallah bu düzenlemeyi yaparsınız diye düşünüyoruz ama yapsanız dahi sonuç alınacağını zannetmiyorum.

Ayrıca, 15'inci maddeyle kanuna aykırı bir düzenleme mevcut; "Süresi geçtikten sonra Mesleki Sorumluluk Kuruluna başvurmayan davacı -yani davacı, yani idare, yani Sağlık Bakanlığı- aleyhine avukatlık vekâlet ücretine hükmedilmez" ifadesi. Ya, arkadaşlar, Komisyonda söyledik, avukatlık ücretine yani avukatın emeğine neden saygısızlık ediyorsunuz? Adalet Komisyonu üyelerinin hepsi avukat arkadaşlar; emeğe saygı duyulması lazım. O zaman Komisyon üyesi arkadaşlardan AKP'li arkadaşlar "Bu konu düzenlenmeli." dedi, Abdullah Bey de vardı ama ne oldu? Yine bir düzenleme yok. Tek kelimeyle, avukatlık ücretinden kaçan idare var, avukatların emeğini bir kenara iten idare var; pes doğrusu.

Sonuç olarak arkadaşlar, böyle tekliflerle kadın şiddeti de sağlıkta şiddet de önlenemez, inşallah Millet İttifakı'nın iktidarında hukuk devletinin getirdiği bütün yasal düzenlemeleri yapacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)