| Konu: | Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 18.05.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.
Esnafın, sanatkârın, çiftçinin, memurun, sanayicinin, öğrencinin, emeklinin, umutları kırılmış gençliğin hiçbir sorununa çare olmayan, fırsatçı, yeni bir yamalı torba kanun teklifiyle maalesef karşı karşıyayız. Yabancı yatırımcıya devletin olmadığını ispatlamaya çalışan, ülkenin parasının değerinin en dipte olduğunu gururla söyleyebilen bir bakanın başında bulunduğu, daha kötü yönetilemeyecek ve kritik önemde bir bakanlığı ilgilendiren kanun teklifi gündemimizde. Torba kanunlar, AK PARTİ'nin milletimize doğrudan sunamadığı tuzaklı maddelerin kamuflajı olarak kullanılıyor. Bu yüreksiz ve sinsi tavra karşıyız. Bu sakıncalı tavrın ülkemize, milletimize yararı olduğunu kim düşünebilir?
Önümüze gelen kanun teklifinde KKM, Varlık Fonu, TMSF ve belediyelerle ilgili maddeler var. Kanun teklifinden anlıyoruz ki iktidar, cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik krizinin farkında değil.
Kur korumalı mevduat uygulamasını İYİ Parti olarak son derece sakıncalı buluyoruz; Amerikan dolarına endeksli, ucu açık faizli, pimi çekilmemiş bir el bombası olarak görüyoruz, üstelik pim Amerikan Merkez Bankasının elinde. AK PARTİ iktidarı Türkiye'nin ekonomik kaderini dolara endeksleyerek Amerikan Merkez Bankasının insafına bırakmış durumda. Bu, çok sakıncalı bir durumdur. Amerikan Merkez Bankasının faiz artırmasıyla doların uluslararası hareketlenmesinden kırılgan Türk ekonomisi menfi olarak fazlasıyla etkileniyor.
Teklifte Varlık Fonuyla ilgili düzenlemeler de bulunuyor. Cari fazla veren ülkelerde kurulan varlık fonu, mana itibarıyla ülkemizin mevcut ekonomik yapısına uygun değildir. Ülkemizde Varlık Fonu denetimsizliğin, hesapsızlığın, sorumsuzluğun sembolü olmuştur. Varlık Fonu âdeta paralel bir bütçe hâline gelmiştir, hatta paralel bir örtülü ödenek olarak kullanıldığından da şüphe ediyoruz.
Teklifte TMSF'yle ilgili yapılan düzenlemelerden anlaşılıyor ki Fon'a çok ciddi bir yük binmiş. TMSF, 714 şirketle Türkiye'nin en büyük holdingi hâline gelmiştir.
Belediyelerin vergi gelirleri üzerinden ayrılacak yüksek paylarla metro projelerinin finansmanının karşılanması da teklifte yer alıyor. Belediyelerin gelir kaynaklarına el atan bu düzenleme son derece düşündürücü.
AK PARTİ siyasetinin bu tavrı, Türk siyasetini yakından takip edenlerin yüzünde acı bir tebessüm oluşturuyor. AK PARTİ, kurulduğu dönemlerde, kendisine yapılan haksızlıkları haykıra haykıra, haksız uygulamaları eleştire eleştire büyük destekle iktidar oldu. AK PARTİ'den beklenti, kendilerine ve toplumun farklı kesimlerine yapılanları, tarihimizde bir daha yaşamak istemediklerimizi başkalarına yapmamaları, adil olmalarıydı. Hem adalete uygun şekilde rekabet ortamının tesis edilmesi hem de vicdani ve manevi ölçülerle devlet edilmesi beklendi. Aksine, AK PARTİ tarafından yapılan haksız uygulamaların, adaletsizliğin şiddeti günden güne arttı, artıyor. AK PARTİ güç kaybettikçe vicdanını da insafını da kaybediyor. Varılan ibretlik durum, samimiyetlerine bizi inandıramasalar da sözüm ona adına hareket ettikleri millî, manevi ve demokrasi davamıza en büyük zararı vermiştir.
Değerli milletvekilleri, yamalı bir torba kanun olarak ifade ettiğim teklife makro açıdan bakıldığında bir planın parçası olarak görünmüyor. Anlaşılan, iktidar şu andaki ekonomik krizin özünü anlayamamış. Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıyı çözme niyetinden uzak, âdeta sineğin yağını çıkarmaya çalışırcasına para tahsilatına dönük bir kanun teklifini görüşüyoruz. Diğer yandan, iktidar milletin paralarını farklı ve gereksiz yerlere büyük bir müsriflikle harcıyor. Zannediliyor ki para gelirse bu sorunlar çözülür. Hayır, plan ve bilgi olmadan, para da gelse bu yangın sönmez. Toplanan vergiler ve oluşturulan kaynaklar iktidarın hesapsız harcamalarına, mali disiplinsizliğine, yanlış para politikasına kurban edilmemeli, bu kaynakların milletin helal paraları olduğu unutulmamalı, milletin parasından oluşan bu vergiler helal ettirilmeli. İvedilikle yapılması gereken, gayriciddi yaklaşılan yüksek enflasyona ve hayat pahalılığına karşı doğru tedbirlerin alınmasıdır. Enflasyonla ilgili, milletimiz ve bizler şimdiye kadar hayalî ve değişken düşme tarihlerini ve temennilerini yalnızca duyuyoruz. Milletimize sabır ve şükür telkin ediliyor. İktidarın yapması gereken bu değildir, iktidarın yapması gereken somut, hakiki tedbirlerle milletin karşısına çıkmaktır. Biz İYİ Parti olarak önerilerimizi her fırsatta sunuyoruz. Anlaşılan, iktidar enflasyonun düşmesine çare olarak iç talebin artık tamamen durma noktasına gelmesini ve milletimizin alım gücünün sıfırlanmasını bekliyor; bu çok insafsızca ve gaddar bir yaklaşımdır.
Enflasyonun en önemli iki kalemini enerji ve gıda sektörü oluşturuyor. Enerji arzında, fosil yakıtların ülkemizde olmadığını biliyoruz fakat yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması ülkemiz için çok elzem. Gıda konusunda ise dışa bağımlı hâle getirilen, ithalat lobilerine teslim edilen tarım sektörünün bir an önce -tabiri caizse- bu canavarın elinden kurtarılması lazım. Vaktiyle bir tarım ülkesi olan, tekrar bir tarım ülkesi olmaması için hiçbir engeli bulunmayan Türkiye'mizin tarımını bir an önce ayağa kaldırmamız gerekiyor. Şu anki ekonomik sıkıntılara karşı kısa zamanda katma değer üretebilecek en ideal sektör olan tarımı toparlamak ülkemizin ekonomisini geliştirmede ve istikrarlı kalkınmamızın sağlanmasında en kestirme ve en hayırlı yol olacaktır. Bunları artık AK PARTİ iktidarından beklemiyoruz, İYİ Parti iktidarında biz çözeriz.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, yapılan hesapsız harcamalar, eritilen döviz rezervleri ve Merkez Bankasının ihtiyat akçesi için ayırdığı paraların dahi sarf edilmesiyle elimizde kara gün parası da kalmadı. İçeride ve dışarıda güvenilmeyen bir iktidarın olduğu ortamda itibar da tesis edilemez. Hem itibarın hem de kasada paranın olmaması, bir kurumun ve ülkenin başına gelebilecek en kötü durumdur; AK PARTİ'nin Türkiye'yi düşürdüğü durum tam da budur. Bu şekilde enflasyonun nereye gideceği, kurların nereye varacağı maalesef hesap edilemiyor. Nasıl ve ne kadar sürede bu hâle gelindi, bunu soralım. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki keyfî Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bu gidişat inanılmaz bir şekilde hızlandı. Bu da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ve keyfî uygulamalarının ülkemize hiçbir şey kazandırmadığının, ülkenin tekrar parlamenter demokrat kurumsal kimliğine dönmesi gerektiğinin en önemli kanıtıdır.
52 puanla dünya rekortmeni olduğumuz eksi faizle kullandırılan krediler, bireysel krediler olmaktan ziyade ticari krediler olarak kullandırılıyor. Çok zor durumdaki şirketler bu kredileri işletme sermayelerini güçlendirmek için kullanıyorlar. Bu da demek oluyor ki şirketlerin sermayeleri enflasyondan erimiş durumda ve bu krediler işletme sermayelerinin desteklenmesi için kullanılır hâle gelmişler. Uygulanan yüksek ihracatla cari fazla verip denge kurarak kurda istikrar, büyüme ve istihdam artışı tezi ithalattaki ara malı ihtiyacı hesaplanmadan rekor açıklar verilerek çöp olmuştur.
Ukrayna-Rusya krizinden gerekli derslerin çıkarılması tarımımız ve dış politikamız, dolayısıyla ekonomik kalkınmamız için son derece önem arz ediyor.
Hem dış politikamız hem de ekonomimizi direkt etkileyen hadiselerden çok ciddi itibar kayıpları yaşıyoruz. Buna en güzel örnek de maalesef, son zamanlarda yaşadığımız Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan'a verilmesi ve akabinde en üst düzeyde ziyaret yapılmış olmasıdır. Bu, sadece bir dış politika meselesi değildir, aynı zamanda, ülkenin her açıdan çok ciddi bir güven ve itibar kaybı meselesidir. Bu bir egemenlik ihlalidir. Dünyaya detaylarıyla bizim tarafımızdan anlatılan bu inanılmaz katliamın dosyasının hukuk sistemimizden tamamen farklı bir ülkeye teslim edilmesi AK PARTİ'nin yaptığı bir egemenlik ihlalidir. Kaşıkçı dosyasının neye karşılık verildiğini bilmek istiyoruz. Kaşıkçı dosyasının verilmesi Rahip Brunson, Alman gazeteci Deniz Yücel, Mavi Marmara meselelerinden daha da vahim bir keyfî, sorumsuz uygulamadır. Bunu gören elin yabancısı ülkemizden devamlı taviz bekler, yatırımcıysa hiç gelmez. İktidarın Birleşik Arap Emirlikleri git-geline kendi Grup Başkan Vekili bile intibak edememiş ki kendi yönetimi tarafından dışlanmıştır. Bu ibretlik hadise AK PARTİ'li siyasilere ve AK PARTİ'nin sorunlu kararlarına imza atan bürokratlara ders olmalı. Yarın AK PARTİ yönetiminin kimi, nasıl ortada bırakacağı kimse tarafından bilinemez. Biz İYİ Parti olarak devlet aklı ve sorumluluğuyla makul hareket edilmesini savunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, teklifin ilk 3 maddesiyle, ticari mevduatların sigorta kapsamına alınması öngörülüyor. Ticari mevduatların ani bir kararla sigortalanması karşısında piyasalarda tedirginlik oluşabileceği endişesini taşıyoruz.
Teklifin 4, 5 ve 6'ncı maddeleri TMSF'nin idari yapılanmasını düzenliyor; yeni kadroların tahsis edilmesi öngörülüyor. 3, 5, 7, 10 ve daha fazla maaş alan bazı idarecilerin olduğu bir ortamda her bir yeni kadro ihdası bizi haklı olarak şüphelendiriyor.
TMSF'den konu açılmışken başka bir hususu tekrar bilgilerinize sunmak isterim: Bazı önemli kurumlarımızın başkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi onayından geçirilmesinde fayda var. HSK, YSK, SPK, BDDK, Merkez Bankası, Kızılay ve TMSF gibi kuruluşlarımızın başkanlık atamaları Meclis onayından geçirilmeli. Hem partizanlıktan uzaklaşmada hem de bütün Türkiye'ye karşı sorumlu oldukları hissini uyandırmada katkı sağlar.
Teklifin 7'nci maddesiyle, TMSF'nin personelinin işlemleri neticesinde Fonun ödeme yapması hâlinde yapılan hatalı ödemenin ilgili personelden talep edilmesi kurum kararına bırakılıyor. Mahkemeyi devre dışı bırakan bu durum Fon içinde bir keyfiyetin olmasına sebep olacaktır. Ayrıca, kayyumların yanlış karar verme ihtimalini azaltmak için kurum içerisinde bir mekanizma oluşturulmalı.
Teklifin 11'inci maddesiyle KKM hesabına geçen şirketlere getirilen vergi istisnasının süresi uzatılıyor. Anlaşılıyor ki iktidar, cumhuriyet tarihimizin en derin ekonomik krizini çözmek maksadıyla can simidi olarak gördüğü KKM sistemini yine bir istisnayla cazip kılmaya çalışıyor. KKM projesinin doğru olmadığı sık sık değiştirilmesiyle kendisini ispatlıyor. Değişiklik teklifleri, özensiz, keyfî ve ciddiyetten uzak bir proje olduğunun en net kanıtı. Basit bir ekonomik projeyi bile beş ay içinde 7 defa değiştirme ihtiyacı duyan bir yönetimin Türkiye'ye vereceği hiçbir katkısı kalmamıştır. KKM sisteminin kamuya maliyeti bilinmemektedir. Hazinenin üstleneceği yük hesaplanamadığı gibi bu teklif maddesinde öngörülen teşvik amaçlı vergi istisnalarıyla hazine ayrıca zarara uğramaktadır. Dolar kuru 7 liradan 18 liraya kasten uçurulurken ülkemizin Çin modeliyle büyüyeceği propagandası yapılıyordu fakat gözleri ışıldayan, bir dediği bir dediğini tutmayan Sayın Bakan aniden "Türkiye modeli" adlı yeni sisteme geçildiğini duyurup KKM bombasını can simidi diye bizlere sundu.
"Faiz sebep, enflasyon sonuçtur."la başlayan bu ekonomik macera çok başka noktalara evrilerek hem enflasyonun hem de mutfakların alevlenmesine sebep oldu. Doğru olmadığını, düşük hesaplandığını hepimizin bildiği, kısa zamanda yüzde 70'e yükselen TÜİK enflasyon rakamı bile bir hükûmetin istifa etmesi için yeterli sebeptir. TL'nin yanlış para politikaları ve mali disiplinsizlik sebebiyle çok hızlı şekilde değer kaybı yaşamasını yeni bir sistem ve çok büyük bir maharet olarak anlatan AK PARTİ, işler sarpa sarınca yine farklı bir ekonomi modeline, Türkiye modeline geçildiği sözde müjdesini hangi yüzle verebildi? İktidar halkı aldatmaktan ve bu palavra siyasetinden bir an evvel vazgeçmelidir. Türkiye ekonomisi ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bu şekilde yönetilemez. Ne aziz milletimiz ne de Türk devleti bu şekilde yönetilmeyi hak etmemektedir. İYİ Parti iktidarında milletimizin alın teriyle kazandığı her bir kuruş çarçur edilmeyecek, millî servet bugün gibi yağmalanmayacak, ödenen vergiler helal ettirilecektir.
Değerli milletvekilleri, şans oyunlarına ilişkin lisanslar Türkiye Varlık Fonuna ait bulunuyor. Elde edilen gelirler toplamından her türlü yatırım ve işletme giderleri düşüldükten sonra kalan tutar kamu payı olarak genel bütçeye gelir kaydediliyor. 12'nci maddede teklif edilen düzenlemeyle bu uygulamadan vazgeçilerek kamu payının Varlık Fonuna gelir kaydedilmesi öngörülüyor. Madde görüşmeleri sırasında bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu anlatılmadı. Kamu payı gelirinin ne kadar olduğu hakkında da bilgi verilmedi. Ayrıca, Varlık Fonunun ne kadar zarar ettiğine ilişkin sorum da yanıtsız bırakıldı. Yıllarca kâr eden şirketlerimizin Türkiye Varlık Fonuna devredilmesiyle yüksek zararlar açıkladıkları görülmektedir, ÇAYKUR ve PTT bunun en bilinen örnekleridir. Bugün ÇAYKUR'un zararını kapatmak için çaya yüzde 44 zam yapma insafsızlığını iktidar yüzü kızarmadan göstermektedir.
Dünyada benzeri olmayan gayriciddi bir denetim süreciyle AK PARTİ iktidarı yine özel bir uygulamayı hayata geçirmiştir. Cumhurbaşkanı kendini Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadığı Varlık Fonunu kendi görevlendirdiği yabancı denetim şirketine ve yine kendine bağlı Devlet Denetleme Kurulu aracılığıyla belirlenen 3 denetçiyle sözde denetlettirmektedir. Yabancı bir şirket tarafından para karşılığı yapılan denetim Devlet Denetleme Kuruluna sunulmakta, oradan da süzgeçten geçirilerek düzenlenen rapor Meclise sansürlenmiş biçimde sunulmaktadır. Bu sürecin sonucunda bağımsız bir raporun ortaya çıkması beklenemez. Türkiye Varlık Fonunu denetleyen PricewaterhouseCoopers şirketinin denetim raporu sansürlenmeden Devlet Denetleme Kurulu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmalıdır, asıl ideali ise tabii Sayıştay denetimidir.
Diğer bir varlık fonu şirketi olan TÜRK TELEKOM'un Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınması sürecinde de büyük kamu zararı oluşmuştur. Özelleştirmeyle Lübnanlı Hariri ailesine Türk bankalarının verdiği borçla satılan Türkiye'nin en değerli ve stratejik şirketlerinden biri olan TÜRK TELEKOM, üzerine düşen teknoloji ve haberleşme yatırımlarını yapmadığı gibi şirkete ait bakır kablo ve gayrimenkulleri satıp Türk bankalarından aldığı kredi borçlarını ödemeden devleti ve milleti büyük zarara uğratmıştır. Bu hadise açık bir dolandırıcılık ve soygundur. Bunun siyasi sorumlusu da AK PARTİ iktidarıdır. İçi boşaltılan TÜRK TELEKOM, lisans süresi sonu olan 2026 yılında aktif hâlde ve üzerindeki taşınmazlarla birlikte borçlarından ari olarak kamuya devredilecekken Türkiye Varlık Fonu tarafından 1 milyar 650 milyon dolar ödenerek geri alındı. 2026 yılında zaten kendiliğinden kamuya devredilecek bir varlığın Türkiye Varlık Fonu tarafından aceleyle satın alınmasının hazineye yüklediği maliyet soruşturulmalıdır.
Teklifin 18 ve 19'uncu maddeleriyle belediyelerin vergi gelirleri üzerinden ayrılacak yüksek paylarla belediyeler tarafından işletmeye alınan metro projelerinin finansmanının karşılanması öngörülüyor. 2019 yılında da AK PARTİ tarafından teklif edilen bu düzenleme kamuoyunda oldukça tartışılmıştı. Muhalefet partilerinin belediye seçimlerini kazanması durumunda belediyelerin çalıştırılmaması ve başarısız olmaları için teklifinin gündeme getirildiği aşikârdır. Cumhurbaşkanınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde hesaplanan kesinti tutarının ise çok yüksek tutulduğu kaydedilmiştir. Süreç içerisinde Anayasa Mahkemesi oran belirleme yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesini Anayasa'ya aykırı bulmuş ve kanun maddesini iptal etmişti. Eklenen fıkrayla anlaşılıyor ki devletimizin partili bir Cumhurbaşkanıyla idaresinin sonucu olarak yapılan projelerin milletimizin vergileriyle sonuçlandırılan hizmetler olduğu unutulmuş, partili bir Cumhurbaşkanının lütfu olarak, iktidarın hizmetiymiş gibi sunulması yolu tercih edilmiş. Bu madde projeyi merkeze çekerek merkezî idare ve yerel yönetimler arasında lüzumsuz ve haksız bir rekabet oluşturacak. Bu maddeler "Devletin parasını harcadık ve devleti zarara sokamayız, bunun tahsilatı gerekiyor." düşüncesinden yola çıkılarak teklif ediliyorsa anlaşılabilir. Ancak bu durumda da "2019 yılı öncesinde yapılan ve AK PARTİ belediyelerinden tahsil edilmeyen harcamalarla da devlet zarara mı uğratılmıştır?" sorusunun yanıtının verilmesi gerekir. Ayrıca "Ödenen vergiler tek bir şehrin menfaatine harcanmasın." düşüncesiyle bu uygulama yapılıyorsa KÖİ projeleri nasıl açıklanacaktır? Yine, KKM uygulamasında yüzde 108 faiz ödemelerinin Hazine tarafından milletin tamamının vergileriyle ödenmesi insafsızlığı ve büyük günahı nasıl açıklanır? Bu soruların yanıtları AK PARTİ tarafından er ya da geç verilecek. Teklifin bu maddeleri AK PARTİ'nin panikle, tezatlar içinde giderayak tamamen bocaladığının göstergeleridir.
Sözlerimin sonunda Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinin en derin ekonomik krizi yaşanırken milletimizin hakiki dertlerine çarelerin teklifte bulunmadığını belirtmeliyim.
Türk gençliğine hediye edilen 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'mız kutlu olsun. Önümüzdeki seçimlerden sonraki yeni dönemde 19 Mayıs 1919'da atılan ilk adımın ruhuna uygun şekilde, gençliğimizin hiçbir ayrımcılığa uğramadan eşit şartlarda yaşayacağına, tekrar heyecan ve girişimci millî ruhla rekabet ortamını sağlayacağımıza, kalbimizin gençlikle beraber atacağına İYİ Parti olarak söz veriyoruz.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)