| Konu: | Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 95 |
| Tarih: | 26.05.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve beraberindeki torbada yer alan kanun teklifinin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 4 Kasım 2021 tarihinde Genel Kurulumuzdan ihracatçıların beklediği bir kanun teklifi geçti. Kanun teklifinin adı neydi? Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun. İlgili Komisyon üyelerimiz burada, ilgili kanun teklifi hem Komisyonda görüşülürken hem de Genel Kurula indiğinde teklife genel anlamda olumlu baktığımızı ancak kanun teklifini tam hazırlanmadan, alelacele getirdiğinizi söylemiş, eksikliklerinizi uyarmıştık. Şimdi, aradan altı aylık bir süre geçti, yine aynı başlıklı kanun teklifi gündemimizde. Arada ne değişti? Ki o gün görüştüğümüz kanun teklifi bir kuruluş kanunuydu, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Türkiye İhracat Kredi Bankası arasında İhracatı Geliştirme Anonim Şirketi kuruluyor ve ihracatçımıza yeterli sermaye sağlanmasına dönük yasal altyapı oluşturuluyordu yani şimdi görüştüğümüz bu kanun teklifiyle yapılması planlanan düzenlemelerin, o tarihte yapılması gerekiyordu. Neden şimdi gündeme aldığımız düzenlemeyi o gün yapmadınız? Çünkü bu bir AK PARTİ'si geleneği; Meclisi ülkenin gerçek gündeminden uzaklaştır, dostlar alışverişte görsün, Genel Kurulu oyala, mevzuatı delik deşik et, sonra da yılını bile devirmeden kanunu tarumar et.
Evet, ihracatçımızın sorunu yok mu? Birazdan ayrıntısıyla değineceğim. Yeterince sorunları varken sayenizde büyük bir sorunları daha oluştu. İhracatçılarımız yıllar içerisinde hem ihraç edilen ürün sayısını hem rekabetçi ürün sayısını hem de toplam ihracatlarını artırmayı başarmışlardır. Ticaret Bakanlığı aylık dış ticaret verilerini açıklıyor, yapılan her açıklamada neredeyse istisnasız şu cümle kuruluyor: "Bu rakam tüm zamanların en yüksek aylık ihracat rakamıdır." Kabul, ihracatımız artıyor, mesela Bakanlık tarafından açıklanan son verilere göre geride bıraktığımız nisan ayında ihracatımız geçtiğimiz yılın aynı ayına göre yüzde 24,6 artışla 23,4 milyar dolar olmuştur. Bu bir başarı tablosu. Ortada bir başarı varsa, iktidarın değil, üreten kesimin, sanayicimizin, ihracatçımızın bir başarısı var. Bu mevcut şartlara, önlerindeki bir sürü engele rağmen başarıda emeği geçen bütün ihracatçılarımızı tebrik ediyorum. Ancak bir de ithalat rakamları var. İthalatımız nisan ayında 2021'in aynı ayına göre yüzde 35 artışla 29,5 milyar dolara çıkmıştır.
Sayın Bakan, bu rakam da -bütün zamanların olup olmadığını bilemem ama- geçtiğimiz yılın aynı dönem verilerine göre yüzde 35 oranında artmış ithalat rakamıdır. Tabii, Sayın Bakan da buna bir açıklama getirmek zorunda; her zamanki gibi, bahanelerin başında enerji geliyor. Diyor ki: "2022 Ocak-Nisan döneminde gerçekleşen 33,2 milyar dolarlık ithalat artışının 20,7 milyar dolarlık kısmı enerji ithalatındaki artıştan, özellikle de doğal gaz ve ham petrol ithalatındaki yükselişten kaynaklanmıştır."
Peki, Sayın Bakan, ithalattaki enerji dışında kalan aylık 12,5 milyar dolarlık artışın nedeni nedir? Çünkü üretemeyen bir ekonomi hâline geldik; ithal mal alıp işliyoruz, adına da "ihracat" diyoruz. İthalat ihracattan fazla artmış ama "Rekor kırdık." diye övünüyorsunuz. Ayrıca, bu 20,7 milyar dolarlık ithal enerjinin bedeli kime yansıtılacak? Konumuz ihracatçılar ve dolayısıyla sanayiciler olduğu için özellikle bu kesime ilişkin olarak soruyorum: Aylık 20,7 milyar dolarlık ithal enerji yükünün yansımasından nasıl kurtulacaklar? Diğer maliyet kalemlerindeki artışı geçtik; zamlı elektrik, zamlı doğal gaz, zamlı akaryakıt parasını çıkarmak için hayrına üretim yaparak mı, personel sayısını azaltarak mı, fabrikaları, atölyeleri kapatarak mı?
Bu yılın ocak ayında ülkemizin enerji arzını sorunsuz sağlamakla görevli Enerji Bakanlığının ilgili 2 kuruluşu art arda 2 açıklama yaptı. Önce, BOTAŞ, sanayi kuruluşlarına ve elektrik üretimi yapan santrallere gizli bir emirname göndererek günlük doğal gaz kullanım miktarını yüzde 60'la sınırladı. Ardından, TEİAŞ, organize sanayi bölgelerine elektrik kesintisi uygulayacağını açıkladı. Arkasından da elektrik ve doğal gaza zam bombardımanı. Sanayi tesisleri günlerce hem kısıtlı gaz kullandı hem elektriği kesildi. Mum ışığında manuel yöntemlerle üretim yapabildilerse helal olsun ama birçok fabrika günlerce çalışamadı, siparişlerini yetiştiremedi. Hiç hesapladınız mı, bu kesintilerin ihracatçıya, sanayiciye maliyeti ne oldu? Ülke genelinde ne tutarda ekonomik kayba sebep oldu? Hem "İhracatı artıracağız." dersiniz hem de ihracatçıya ilk önce lazım gelen enerjiyi kısıtlarsınız. Ülkemizi uçuracak sektörler sanayi ve ticaret, sanayi ve ihracat. Dış ticarette en önemli unsur güvendir, uluslararası ticaret de uluslararası ekonomi de güven üzerinden yürür. Ticarette güven, istikrar ve sürdürülebilirlik olacak ki piyasada sözünüz olsun. Güven duygusu azalınca bu ülkeye maliyet artışı olarak geri döner. İktidar sayesinde ne güven kaldı ne istikrar ne de sürdürülebilirlik. İhracatçı kime güvenerek düzenli üretim yapıp ihracatını sürdürebilecek? Bu şartlarda en ufak bir krizden etkilenmeyeceğini dış müşterilerine nasıl anlatabilecek, hiç düşündünüz mü?
Değerli milletvekilleri, ihracatımız büyük bir ivmeyle büyüyor ama ihracatçımızın finansman sorunu da aynı hızda artıyor. Bu finansman ihtiyacını karşılama noktasında EXIMBANK'ın yetersiz kalması üzerine, TİM ve EXIMBANK, Ticaret Bakanlığının koordinasyonunda İhracatı Geliştirme Anonim Şirketini kurdu. İhracatı Geliştirme Anonim Şirketine Türkiye İhracatçılar Meclisi ihracatçı birlikleriyle birlikte yüzde 95, EXIMBANK ise yüzde 5 oranında ortak. Bununla birlikte, EXIMBANK'ın yüzde 5 ortaklık oranına rağmen şirketin yönetim kuruluna 3 üye Ticaret Bakanlığından, 1 üye Hazine ve Maliye Bakanlığından, 1 üye de EXIMBANK'ı temsilen bulunuyor ve yüzde 95'e yüzde 5 oranına rağmen yönetim kurulu başkanı kim? Ticaret Bakanlığı Bakan Yardımcısı.
TİM ve ihracatçı birlikleri Ticaret Bakanlığına bağlı kuruluşlar değil, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu. Bu durum Anayasa Mahkemesi kararıyla hüküm altına alınmış. Aynı şekilde, ihracatçıların finansman ihtiyacı için kurulan İhracatı Geliştirme Anonim Şirketi de özerk bir kuruluş. Görüldüğü üzere, daha kuruluş aşamasında yönetim kurulu başkanlığına Bakan Yardımcısı getirilerek şirket siyasetin kontrolüne verilmiş durumda. Şimdi görüştüğümüz kanun teklifinin 4'üncü maddesiyle, bir meslek kuruluşu olan ihracatçı birliklerinde boşalan yönetim kurullarına otuz gün içinde Ticaret Bakanlığının olumlu görüşü alınarak atama yapılmaması hâlinde atamanın resen Ticaret Bakanlığı tarafından yapılması öngörülmektedir.
Yine, teklifin 6'ncı maddesinde de Türkiye İhracatçılar Meclisinde boşalan genel sekreter ve genel sekreter yardımcılığı kadrolarına otuz gün içinde Ticaret Bakanlığının olumlu görüşü alınarak atama yapılmaması hâlinde atamanın resen Ticaret Bakanlığınca yapılması düzenlenmektedir. Bu, mali açıdan özerk bir meslek kuruluşuna tam anlamıyla yapılan bir darbedir, "Benim onayladığım adayı yönetim kuruluna alacaksın, almayacaksan da ben aldırmasını bilirim." demenin yasal dile çevrilmiş hâlidir. Bundan sonraki aşama, bir kanun değişikliğiyle, TİM Başkanını atama yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesidir herhâlde.
Hangi sektörde olursa olsun, merkez birlikleri, öncelikli olarak kendi üyelerinin sorununu çözebilmek, aralarındaki dayanışmayı güçlendirmek ve iş birliklerinde bulunabilmek amacıyla hareket eder; bu anlamda kamu idaresinin desteğine ihtiyaçları olabildiği gibi, kamunun, kuruluşlarının aleyhine olabilecek uygulamalarını da eleştirme hakkına sahip olmaları gerekir. İktidar tarafından dayatılan, kurumsal bağımsızlıklarını zedeleyecek böylesi kararlara biat etmek bu kuruluşlara olan güveni sarsabileceği gibi, toplumun bu kuruluşlardan beklediği mesleki katkıdan da beklenen fayda sağlanamayacaktır.
Peki, İhracatçılar Meclisi, bağımsızlığına doğrudan müdahale eden bu düzenlemeyi neden kabul etmektedir? Yeni yönetim sisteminde "Kanun tekliflerini milletvekili hazırlar." denilse de biliyoruz ki bu kanun teklifi de yukarıdan bir talimatla, Meclis dışında hazırlanmış ve altına AK PARTİ'si milletvekillerinin imzası atılmıştır. Eğer itirazınız varsa sormak istiyorum: Bu kanun teklifinde 39 milletvekilinin imzası var ve bu kanun teklifini hazırlarken TİM'e sordunuz mu? "Sizin yönetim kurullarınıza atama yapmak için Bakanlığa doğrudan yetki veriyoruz, ne düşünüyorsunuz?" dediniz mi? AK PARTİ'si genelde, hazırladığı diğer kanun tekliflerinde olduğu gibi, muhataplarına bilgi de vermiyor, görüş de sormuyor. TİM'in, muhtemelen, kanun teklifi basına düşene kadar haberi de yoktu ya da sizin yerinize kanun teklifini hazırlayanlar TİM'i "Size Ticaret Bakanlığına tahsisli olan, TİM ve birliklerin kullandığı hazine taşınmazlarını bedelsiz tahsis edeceğiz, bugüne kadar kullandığınız bedeli de almayacağız." diyerek ikna mı etti?
Bakınız, madde 8'in "Tahsis" başlıklı ek 2'nci maddesi bu düzenlemeyi içeriyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi üyelerini de ihracatçılarımızı da buradan uyarıyorum: İktidar tarafından size verilen sözleri akıl, mantık ve amaç süzgecinizden geçirmeden inanmayın. Neden mi? Çünkü ihracatçıları Merkez Bankasının boşalan döviz rezervini kapatmak için kullanıyorlar. Bakın, tabii ki burada kastettiğim ihracatımızdan gelen dövizle ülkemize, hazinemize kattığınız değer değil; çıkardıkları tebliğle kazandığınız ihracat bedellerindeki dövizi bozdurup yeniden döviz almak zorunda bırakılmanız, aradaki farkın da sizin cebinizden çıkması. Hazine ve Maliye Bakanlığının 31 Aralık 2021 tarihli talimatıyla, 3 Şubat 2022 tarihinden itibaren ihracat bedellerinin en az yüzde 25'inin bankaya satılması zorunluluğu getirilmişti. Bu düzenlemenin ardından, ihracatçı birlikleri, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'yla bir araya gelerek hem itirazlarını dile getirdi hem de söz konusu yüzde 25'lik kısımla ilgili kur garantisi verilmesini talep etti. Merkez Bankası Başkanı da -hangi ülkede yaşıyorsa- ekonomik gidişattan habersiz bir şekilde, cevaben "Rahat olun, bundan sonra büyük volatiliteler beklemiyoruz, Türk lirası istikrarlı seyredecek." dedi. Söylediği tarih 12 Nisan, dolar 14,60; bugün dolar 16,40. Ve sonra ne oldu, biliyor musunuz? Hemen bir hafta sonra, ihracat bedellerinin yüzde 25'inin bankaya satılması zorunluluğu 18 Nisan 2022 tarihinden itibaren yüzde 40'a yükseltildi. Bu ne demek? İhracatçı, Türk lirasının başındaki en üst düzey bürokratın açıklamalarına bile güvenemeyecek mi? İhracatçıların yüzlerine baka baka yalan söylüyorsunuz, ihracatçıyı dolarizasyon batağına çekiyorsunuz. Öncelikle kabul edelim, bizim ihracatımız üretimden çok ithalata dayalı. Doğal olarak hiçbir iş insanı yurt dışına yapacağı ödemeyi Türk lirasıyla yapamıyor. Yeni talimatname uyarınca, önce elindeki dövizin yüzde 40'ını bozduracak, sonra iş yapabilmek için yeniden döviz almak zorunda kalacak. İhracatçı için kur riski, hatta buna biz doğrudan "zarar" diyelim.
Kimya sektöründen örnek vereyim çünkü döviz maliyetinin en yüksek olduğu sektörlerden biri kimya sektörü. Bu sektörde döviz maliyeti yüzde 80 seviyelerinde. Şimdi diyorsunuz ki "Elindeki dövizin yüzde 40'ını bozdur ve geri al. Zarar edebilirsiniz ama isterseniz satış fiyatlarınızı artırın, zararı kurtarın." Ticarette, hatta dış ticarette günlük fiyat artışı yapabilme lüksünüz var mı? Sözleşmeler en az altı ay önceden imzalanıyor. Döviz üzerinden fiyat belli, ticari ürün belli, teslim tarihi belli ama yetmez, faiz politikası yüzünden döviz karşısında savunmasız kaldığımızdan hâlâ delik kapanmadı.
İhracatçılar daha bunu bile sindiremeden Merkez Bankası 25 Nisan 2022 tarihinden geçerli olmak üzere bir karar daha aldı. Yurda getirilen ihracat bedelinde 30 bin dolar olan terkin alt limiti 15 bin dolara düşürüldü. Mevcut uygulamada 30 bin doların altındaki ihracat bedelinin yurda getirilmesi zorunlu değildi, yeni düzenlemeyle söz konusu tutar 15 bin dolara düşürülmüş oldu. Bu değişiklikten sonra her bir gümrük beyannamesi itibarıyla 4,5 milyon beyanname açıldı. Bu beyannamelerin yüzde 67'si 30 bin doların altında. Bunun rakamsal değeri genel ihracatımızın yüzde 17'si.
İş yükü, evrak yükü artıyor. Ayrıca dış ticaret sermaye şirketleri üzerinde yapılan işlemlerle ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığının 32 no.lu Tebliğ'inde açık bir düzenleme yok. Ayrıca ihracatçı birliklerine aidat borcu olan üye sayısı 141.567; bunların 33.910'unun sicil kaydı aktif, 56.288'inin ise tasfiye, terkin ve infisah yani kendiliğinden kapanma süreci devam ediyor, 51.369'unun ise kaydı bile yok.
Kanun teklifinin 3'üncü maddesiyle ihracatçı birliklerinde yaşanan aidat sorununa çözüm getirilmeye çalışılıyor. Aidat borcu olan yaklaşık 142 bin ihracatçıdan sadece 34 bini aktif. Eğer aidat yatırmama gibi bir alışkanlıkları yoksa bu ihracatçılarımız aidatlarını bile ödeyemeyecek durumda ama buna rağmen iş yapmaya gayret gösteriyorlar. Kanun teklifiyle ihracatçıların gözünü boyayan iktidar, talimatnamelerle ihracatçıların gözünü oymaya çalışıyor, parasına göz dikiyor; ihracatçıya, bankalara, vergi dairelerine, birliklere iş yükü bindiriyor.
Değerli milletvekilleri, iktidar, desteklemesi gereken ihracatçının parasına neden göz dikti? Çünkü hâlâ kayıp 128 milyar doları yerine koyamadı. Çünkü harcadığı ihtiyat akçesini yerine koyamadı. Dolar 18'e yükseldiğinde bulunan kur formülü bile işe yaramadı. Bugün kur korumalı mevduatın hazineye dört aylık bedeli nisan ayı itibarıyla 16,3 milyar lira, mayıs ayı rakamları belli bile değil. 1 doların yeniden 16 liranın üstünde seyrettiğini dikkate alırsak bu maliyetin katlanarak artacağı da ortada. Görüldüğü üzere, ne yapmaya çalışırsanız çalışın, ne formül üretirseniz üretin çıkış yolunuz kalmadı. İhracatçıyı da, çiftçiyi de, esnafı da, çalışanı da, emekliyi de, neredeyse kendinize yakın mutlu azınlık dışında herkesi zor duruma düşürdünüz. Yönetemiyorsunuz; az kaldı, gidiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ'si "İhracatı arttırdık, dünyada ihracat rekoru kıran 2'nci ülkeyiz." diye övünüyor ama Türkiye şu an küresel ihracattan sadece yüzde 1 oranında pay almaktadır. İhracat rakamlarımız son beş yıldır artış gösteriyor ama kilogram başına ortalama birim fiyatı yerinde sayıyor. Bu konuda ihracatçılar bile Sayın Cumhurbaşkanını uyarıyor: "İhracat kilogram değerini artırmadan, nicelikle söz konusu hedefe ulaşmak, istenmeyen yan etkileri beraberinde getirecektir."
Ayrıca, ülkemiz, teknolojik bir dönüşüm yaşamakla birlikte, katma değeri yüksek ürün üretmekte zorlanan, katma değeri orta yüksek ve düşük teknolojilerde sıkışmış bir ülke görünümündedir, hatta oransal olarak yüksek teknolojili ürün ihracat oranımız azalmaktadır. 2002'de yüzde 6,1 olan oran, 2021'de yüzde 3'e düşmüştür.
Neden yüksek teknolojili ürün ihraç edemiyoruz? Birçok neden sıralayabiliriz ama en önemli nedenlerin başında: Biz yüksek eğitimli beyin ihraç ediyoruz. Her ilimizde üniversite var, TÜBA gibi, TÜBİTAK gibi bilimsel çalışmalar yürüten kurumlarımız var ama bu kurumlarda kısıtlı bütçelerle, siyasi baskılarla bilim değil, iktidar yanlısı siyaset üretiyorsunuz; liyakat değil, sadakat arıyorsunuz. Hatta Sayın Cumhurbaşkanının söylemleri sonrasında doktor ihracatına da başladık. Hadi bununla da övünün "Tüm zamanların en fazla uzman doktorunu yurt dışına biz kaçırdık." diye. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ya "Giderlerse gitsinler, buralar boş kalmaz." diye, evet, bir şekilde dolduruluyor. Fabrikalar sigortasız, daha az ücretle çalışmaya razı sığınmacılarla, hastanelerimiz denkliği bile olmayan yabancı tıp fakültelerinden gelen, hastanın derdini bile anlayamayan doktorlarla dolduruluyor.
Bugün, ülkemize gelen doğrudan yatırımcı yok; gelen, sadece gayrimenkul karşılığı vatandaşlık alan yabancılar, bir de oy hesabıyla vatandaşlık verilerek devşirilen sığınmacılar.
Kusura bakmasınlar ama burada "Suriyeliler giderse bu ülkenin ekonomisi çöker." diyen iş adamlarına da bir sitemim var: Bu ülkede milyonlarca işsiz vatandaşımız var. Bu vatandaşlarımız evine ekmek götüremiyor, evladına harçlık veremiyor. Bu gidişat toplumsal bir felaketin ayak sesleri. Kendi vatandaşlarımızın işsizlik sorununa çözüm bulamazsak ne olabilir, tahayyül edebiliyor musunuz? Ülke ekonomisi Suriyeli çalıştırmazsanız çökmez ama bu kafayla devam ederseniz ülke diye bir şey de kalmaz.
Değerli milletvekilleri, söz, sığınmacılardan açılmışken bir konuya değinmek istiyorum: Sığındıramadıklarımızdan, sahip çıkamadıklarımızdan bahsetmek istiyorum. Kim mi bunlar? Çin zulmü altındaki Doğu Türkistanlı Uygur soydaşlarımız. Toplama kampında tutulan soydaşlarımızdan biri de Mevlüde Hilal. Kendisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı; 2006 yılında Türkiye'ye eğitim için geldi, 2012 yılında eğitimini tamamlayıp Türk vatandaşlığına geçti, 2017 yılında annesinin hastalığı nedeniyle Doğu Türkistan'a döndüğü anda pasaportuna el konulup keyfî tutuklanarak toplama kampına alındı. İki yıl süreyle toplama kampında tutulan Mevlüde Hilal, 2019 Mayıs ayında toplama kampında serbest bırakıldı ama bir ay sonra Çin yönetimi tarafından devleti bölmeye teşebbüs suçuyla on yıla mahkûm edildi ve nerede tutulduğu belirsiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Mevlüde Hilal bir anne, evladı da kendisi gibi bir Türk vatandaşı. Çin Vatandaşlık Kanunu 9'uncu maddesine göre, başka bir ülke vatandaşı olunduktan sonra, altı ay sonra Çin vatandaşlığı otomatik olarak düşüyor. Yani Mevlüde, sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.
Devlet yetkililerimize seslenmek istiyorum: Öz ve öz evladımıza, kardeşimize, kendi vatandaşlarımıza, Mevlüde'ye sahip çıkın, sesini duyun. Soydaşlarımıza çok gördüğünüz vatandaşlığı tapu karşılığında, para karşılığında kim gelirse gelsin veriyorsunuz; kendi kanınızdan, kendi canınızdan bir anneyi görmüyor, evladının haykırışlarını duymuyorsunuz. Kendini Türk hissedip milliyetçi olduğu hâlde, yerli ve millî olduğunu söyleyip Doğu Türkistan'da yaşanan zulmü ekonomik kaygılar nedeniyle görmezden gelen kim varsa yazıklar olsun!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)