| Konu: | Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 31.05.2022 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
Şimdi ben bir davadan bahsetmek istiyorum, Kobani kumpas davası. Bir yargılama için bir salonun olması, 3 cüppeli görevlinin olması, savcının olması orayı yargılama falan yapmıyor; orayı, Kobani kumpas davasında olduğu gibi, aslında bütün davalarda olduğu gibi sarayın talimatını yerine getiren yer hâline getiriyor. Artık bizim "yargı" dediğimiz mekanizma bu. Yukarıdan talimat veriliyor, bu talimatlar da öyle gizli falan verilmiyor artık, açık açık basına konuşuluyor, deniyor ki: "Onları biz tutuklayacağız, cezaları da vereceğiz, mahkemeyi de hızlandırın." gibi açık talimatla yargılama yürüyor ve biz bu ülkede bu mahkemelere güya "mahkeme" diyoruz, güya "yargılama" diyoruz; böyle bir yargı falan yok. Bu ülkede "yargı" diye bir şey yok, "adalet" diye de bir şey yok; en açık örneği Kobani kumpas davası.
Şimdi, bu davayı çok yakından izliyorsunuz, görüyoruz, milletvekilleriniz de geliyor izlemeye ama zaten davanın sürecini götüren de iktidar, sizler, davanın açılmasını da aslında sağlayan sizler. Dolayısıyla Kobani davasını size çok anlatmaya gerek yok ama kamuoyuna anlatmak gerekiyor. Kobani kumpas davası 2014 yılında, aslında iktidarın kışkırtıcı sözleriyle gerçekleşen olaylar üzerine açılmış bir dava ama bir kumpas davası. Bir süreç üzerinden partimize kurulmuş bir kumpasın sonucu olarak görülen bir dava bu. Ne zaman açıldı? 2021'de. Aradan altı yıl, yedi yıl geçmiş, ondan sonra aklınıza şu geldi: "Siyasi olarak alt edemediğimiz HDP'yi acaba nasıl yeneriz?" E, tabii ki elinizdeki, artık muhalefeti susturmanın aracı hâline getirdiğiniz yargıyla. Hemen devreye soktunuz; dava açıldı, binlerce sayfa olan bir iddianame ve dava dosyasını -bu heyet çok yetenekli bir heyet- bir haftada okuyup kabul etti. Bir haftada binlerce sayfayı nasıl okudu? Gerek yoktu ki, siz zaten talimatı vermiştiniz. Sonra ne oldu? Savunma hakkı diye bir şey bırakmadınız ortada, yok saydınız; iki hafta duruşma-bir hafta arayla bir zulüm yargılamaya çevirdiniz. İnsanların, dosyasını okuyabilme şansını bile kendilerine vermediniz ama 37 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılamayı çok iyi biliyorsunuz, insanların hayatlarıyla oynamayı çok iyi biliyorsunuz, bu ülkenin demokrasisiyle oynamayı çok iyi biliyorsunuz.
Şimdi ne oldu? Geldiniz, arkadaşlarımıza... Sizin talimatınız tabii, herhâlde talimat vermişsiniz "Hızlandırın bu davayı, bir an önce bizim bu davada kararı çıkarıp kapatma davasına konu yapmamız gerekiyor." demişsiniz. Mahkeme, alelacele, arkadaşlarımıza binlerce klasör, binlerce sayfa için "Sadece bir gün savunma yapabilirsiniz." dedi, "Ek klasörünüz varsa bir gün daha..." Bu kadar sayfa iddianameyi, bu kadar sayfa dosya yargılama konusunu bir günde nasıl anlatacak arkadaşlarımız? Bir günde neyin savunmasını yapacaklar? Bu da yetmedi, arkasından, avukat arkadaşlarımızın sözlerini kestiniz, onların konuşmalarını engellettiniz, tanıkları yönlendirdiniz. Bugün mahkeme ne yaptı biliyor musunuz? Tanıklara kumpas yoluyla ifade verdirmeye çalıştı. Tanık diyor ki: "Böyle bir beyanım yok, ben böyle bir beyan vermedim." Mahkeme heyeti ve savcılık eviriyor çeviriyor, manipülasyon yapıyor; zorla arkadaşlarımız aleyhine ifade almaya çalışıyor. Mahkeme heyeti nedir? Tarafsız değil midir? Savcı tarafsız değil midir? Yargılananlar açısından da iddia açısından da lehe de aleyhe de delilleri toplamak zorunda değil midir? Neden ısrarla savcılık ve mahkeme heyeti aleyhe delil almak için bir yargılama sürecini bir kumpasa çeviriyor? Arkadaşlarımızın sözleri neden ısrarla kesiliyor? Neden soru sorma hakları, savcılığın ya da mahkemenin sorduğu kumpas dolu sorulara itiraz etme hakları ellerinden alınıyor? Neden mikrofonları sürekli kapatılıyor? Biz salona giremiyorken sivil polislerin içeriye girip kameralarla çekim yapılmasını neden engellemiyor? Bu rahatlık nereden geliyor, bu keyfiyet nereden geliyor? Çünkü onlar da biliyor ki bir talimat almışlar, bu talimatı hızla karara dönüştürmek zorundalar. O kadar acele ediyorlar ki her şeyi açık ediyorlar, her şeyi ortaya döküyorlar, aslında nasıl bir kumpasın parçası olduklarını davranışlarıyla, tanıklara sordukları sorularla, arkadaşlarımıza tavırlarıyla açık beyan ediyorlar ve üstelik de arkadaşlarımızı sürekli tehdit ediyorlar. Üstelik bu tehdidi yaparken de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayanıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Siz o kararı uygulamayan mahkemesiniz. "Uygulamayacağız." diye ısrar eden mahkeme hangi hakla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dayanıyor acaba? Bu nasıl bir adalet anlayışı?
Ve arkadaşlarımıza neler soruluyor? FETÖ döneminde kumpaslarla dolu alınmış ifadeler, yok hükmündeki sorgu tutanakları ve o dönemin dosyaları soruluyor. Size gelince FETÖ yargılamaları yenilemelerle, davaların yenilenmesiyle ortadan kalkıyor ama bizim arkadaşlarımıza gelince o kumpas sürecinin delili -güya delili- dava dosyalarımızda kullanılmaya çalışılıyor.
Ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi biliyoruz. Bu bir yargılama falan değil; bu, yargı eliyle Halkların Demokratik Partisini, partimizi susturmaya yönelik bir hamle ama boşuna uğraşmayın, yargılayan biziz, yargılayan arkadaşlarımız ve sonunda o mahkemelerdeki o koltuklara siz oturacaksınız. (HDP sıralarından alkışlar)