| Konu: | Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 01.06.2022 |
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın vekiller; bu yasa teklifinin amacı ne, hangi derde deva oluyor diye bakmak istiyorum ben. "Ekonomi büyüyor." dediniz, "büyüyor" dediğiniz ekonomi ilk 20'den aşağıya düştü ve TÜİK, Andersen'den masallar anlatmaya devam ediyor. "İlk çeyrekte ekonomimiz 7,3 büyüdü." diyor TÜİK. Büyüyen ekonomide emeğiyle geçinen, üreten, çalışanların payı artmış mı diye bakıyoruz; artmamış tabii ki, tam tersine 4 puan daha geriye düşmüş. Gerçekte kim büyümüş diye baktığımızda, bir avuç sermayedar, sarayın orada burada istifledikleri büyümüş.
Sayın vekiller, halkın büyüyen tek bir şeyi var, borçları büyüyor; halkın bankalara, finans şirketlerine borçları 1 trilyon 144 milyar TL'yi buldu. Halkın büyüyen tek şeyi kabaran faturalar oluyor. İşte haziranı şöyle karşılıyoruz: Doğal gaza yüzde 30 zam, evlerde elektriğe yüzde 15 zam, son bir yılda petrole yüzde 220 zam. AKP iktidarında emekliler, emekçiler tefecilerin, bankacıların, bankaların eline düşmüş durumda.
Bir Maliye Bakanınız var; vallahi evlere şenlik. "Merak etmeyin TL daha fazla değer kaybetmez." dedi geçenlerde ama bu tahmini bile tutmadı, gözleri daha da ışıldayabilir çünkü TL daha da aşağıya düştü, değer kaybediyor; döviz artmaya devam ediyor.
Sayın vekiller, bir kez devletin eylem ve işlemleri siyasal iktidar sahiplerinin keyfî yönetimlerine karşı hukuksal güvence vermiyorsa eğer bu hukuksuzluktan herkes payına düşeni alır "Susma, sustukça sıra sana gelecek." sloganında olduğu gibi. Açık bir şekilde görülüyor ki ihracatçı birlikleri, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) iktidarın baskısı altında. Bu teklife göre TİM ve ihracatçı birlikleri tarafından kullanılan hazine taşınmazları TİM ve birliklere bedelsiz verilecek. Yine sormak isterim: Bunda kamunun ne faydası var?
Serbest bölgelere dair düzenleme buralarda kölelik koşullarında sömürülen emekçileri nasıl etkileyecek? Bu konular elbette AKP'nin konuları değil. Serbest bölgeler, ülke sınırları içinde sermaye için yaratılmış cennetlerdir; işçi ve emekçiler içinse cehennemî bir sömürü sistemi burada sürmektedir. Serbest bölgelerde sermaye desteklenirken, sermayenin çıkarları düzenlenirken sendikaların eli kolu iktidar ve patronlar eliyle bağlanıyor; izlenen sıkı sendikasızlaştırma politikası yüzünden işçiler buralarda köleleştiriliyor. Nedense mesele emek sömürüsü olduğunda AKP'nin aklına hiç helal akreditasyon gelmiyor. Oysa işçilerin, emekçilerin helal akreditasyonları da sendikalarıdır ama tabii ki sarı sendikalar değil yandaş sendikalar değil sınıf sendikalarıdır.
Hatırlayın, Antalya'da 2006'da serbest bölgede, NovaMed'de çalışan kadınlar nasıl da cinsiyetçi emek sömürüsüne maruz kalmışlardı. Ne zaman çocuk sahibi olacaklarına kadar patronları karar veriyordu, çocuk sahibi olmak isteyen kadın işçiler sıralı doğum yapmak zorundaydı; sendikaları yoktu, fiilen yasaktı; kadın işçiler şefleri tarafından aşağılanıyordu; iş güvenceleri yoktu, sağlık güvenceleri yoktu; tuvalete dakikayla gidebiliyorlardı. Serbest bölge işletmelerinde bu ağır sömürü koşulları hâlâ sürmektedir. Bu teklifin bu tabloya hiçbir faydası olmadığı açıktır.
AKP iktidarında emek sömürüsü derinleştirildi; işçilerin mücadeleyle kazandığı iş güvenceleri, iş tanımları belli uzmanlaşmaya dayalı üretim yerine enformel, güvencesiz, kesintili, düşük ücretli taşeron sistemi yasalaştırıldı.
Bu yasa mültecilerde de bir çözüm üretmiyor. Sığınmacılar, AKP döneminde, Erdoğan politikalarıyla Suriye'de savaşa benzin döküldüğü için Türkiye'ye geldiler; AKP ve patronlar sığınmacıları bedava emek deposu gibi gördü. İhracatçılar, sermaye sınıfının çıkarları için getirilen bu kanun teklifi sığınmacı, göçmen, mülteciler için hiçbir hak getirmiyor, sömürüye son vermek için hiçbir şey söylemiyor.
Soylu diyor ki: "Fabrikalarda Suriyeli çalıştır, sömür, sigortasını yatırma; sonra, ayak ayak üstüne at 'Ne olacak bu Suriyelilerin hâli?' de. 1 milyon insan gidecek, kim isyan edecek biliyor musunuz? O iş sahipleri."
Ya, Süleyman Soylu, bu güvencesiz çalışmayı, bu sigortasız çalışmayı, bunları önleyecek olan sizin Hükûmetinizdir, sizsiniz.
Soylu'nun konuşmasından anlıyoruz ki 2011'den beri sığınmacıların kölelik koşullarında devlet ve sermaye eliyle sömürülmeleri kolaylaştırılmış; patron sömürmüş, Soylu seyretmiş, şimdi de Vedat Bilgin seyrediyor. Sığınmacılar artık seçimin malzemesi olduğuna göre buruşturulabilir, bir köşeye atılabilir. O atölyeler, işletmeler basılıyor, 25 yaşından küçük sığınmacılar oradan toplanıp iade ediliyor.
Bir "misafir" diyorsunuz, bir "Açarım kapıları ha!" diyorsunuz, bir "1 milyon insan geri gidecek." diyorsunuz; sizde ne hukuk var ne vicdan var ne ahlak var ne insanlık var. Şimdi de kendi bekanız için savaşta el yükseltiyor; seçimlere giderken ırkçılığı, militarizmi kışkırtarak iktidarınızı sürdürmek istiyorsunuz. Sınır ötesi operasyonlarınız, savaş politikalarınız bu halka ölüm ve ekonomik krizden başka hiçbir şey vermiyor. Kırk yıldır tekrarlanan hamasetle sadece canlarımızı ve halkın birikimlerini kaybettiğimizi artık bu Meclisteki herkes görmeli; görülmesin diye de aslında bu faşizminiz, bu şiddetiniz her gün daha çok artıyor. O yüzden Gezi'den korkuyorsunuz. Gezi, çürük düzeninizin ortaya çıkartılmasıydı, parıltılarının, simlerinin dökülmesiydi; Gezi, AKP'nin burnunun sürtülmesiydi; o yüzden çok öfkelisiniz.
Kadınlara hakaret Cumhurbaşkanına serbest mi diye de bu arada sormak istiyorum. Gezi, kadınların isyanı, haykırışı, erkek egemen kapitalist düzene başkaldırıydı; orada hepimiz bulunuyorduk. Ortak sesimiz, sözümüzdür Gezi. Kadınlara hakaret eden AKP Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı burada kınıyorum ve diyorum ki: Gezi'den korkmanız boşuna değil. O yüzden Gezi'nin korkusu, iktidarınızı kaybetme korkusudur. Bir avuç haramiye hizmet eden iktidarınız batsın diyoruz; yerine yaşanabilir bir Türkiye kuralım, yerine demokratik bir cumhuriyet kuralım istiyoruz ve demokratik halk iktidarı kurulsun istediğimiz için biz Gezi'deydik ve Gezi'deki mücadeleyi de savunuyoruz. Gezi direnişinde yitirdiğimiz Mehmet Ayvalıtaş başta olmak üzere Gezi'de düşene, dövüşene buradan selam olsun. Berkin Elvan'dan Medeni Yıldırım'a katledilenleri unutmayacak, mutlaka hesap soracağız.
Bugün Güvenpark'ta idik, daha doğrusu Güvenpark'a gitmeye çalıştık. Sevgili Ethem Sarısülük şahsında tüm Gezi şehitlerini anmak istedik, şu gördüğünüz karanfilleri Ethem Sarısülük'ün düştüğü yere bırakmak istedik. Bu karanfilleri buraya getirdim çünkü polis engellediği için, polis şiddet uyguladığı için, vandalca protestoculara saldırdığı için bu protesto gösterisi yapılamadı, onlarca arkadaşımız gözaltına alındı. Şöyle düşündüm: Bu Ethem Sarısülük'ün düştüğü yere konması gereken karanfiller aslında Ethem Sarısülük'ün düştüğü yer olan bu Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu kürsüye konmalı; onun için buraya koymak istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü Ethem aslında bu kürsüde düştü, Ethem "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." yazan bu yalan yüzünden düşüyor, Ethemler gibi gençlerimiz bu ülkede bu yüzden katlediliyor. Çünkü bu ülke asla halkın iradesinin tecelli ettiği bir ülke değil, bu ülke bir polis devletine dönüşmüştür. Bu ülkede faşizm var, bu ülkede gençlerimiz katlediliyor, halklarımıza zulmediliyor. Ethem Sarısülük'ten Medeni Yıldırım'a hepsine selam olsun. (HDP sıralarından alkışlar)