| Konu: | 5 Haziran Dünya Çevre Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 07.06.2022 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; "İnsan kendisine onurlu ve iyi yaşam sürmeyi olanak veren nitelikli bir çevrede özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları temel hakkına sahiptir." Stockholm Bildirgesi, 5 Haziran 1972 yani tam elli yıl önce BM Çevre ve Gelişme Konferansı'nın ardından yayımlanan bildirge. Bu bildirge sonrası hazırlanan birçok uluslararası sözleşme Türkiye tarafından da onaylanmış, Türkiye'de anayasal çerçevede, anayasal düzlemde çevre hakları ve çevre haklarının içinde yer aldığı ülkesel haklar düzenleme konusu edilmiştir. Gerçekten anayasal düzen 3 ögeden oluşmaktadır; ülke, insan ve devlet. Ülke dendiği zaman kentsel, kırsal ve kültürel çevre; tarihsel, kültürel ve doğal değerler; ülkesel ve/veya çevresel, anayasal haklar olarak korunur. İnsan ise hak ve özgürlüklerin öznesidir. Devlet, devlet adını verdiğimiz siyasal örgütlenme, belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların ülkeyi ve kendi haklarını koruması için gerçekleştirmiş oldukları siyasal örgütlenmedir. Bu konular bizim Anayasa'mızda da açıkça düzenlenmiştir; insan hakları açısından saygı göstermek, korumak ve geliştirmek yükümlülükleri devlet için, çevre açısından ise önlemek, korumak ve geliştirmek olmak üzere. Gerçekten bu konuda Anayasa'nın bütününe yayılmış olan düzenlemeler çevre ve ülkeye ilişkin ya devletin yükümlülüğüdür ya da yurttaşın haklarıdır veya her ikisidir. Kamu yararı gerekleri çerçevesinde yapılan düzenlemeler, denizlerin, kıyıların korunmasından tarım arazilerine kadar tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, doğal kaynaklar, planlama, kentsel kamu düzenine ilişkin maddeler ve özellikle 56'ncı madde bu çerçevede devletin çevre kirlenmesini önlemek, çevre sağlığını korumak ve çevreyi geliştirmek yükümlülüğünü öngören maddelerdir.
Burada dikkatimizi çeken husus, devletin bu üçlü yükümlülüğün yanında, özellikle çevre ve sağlık hakkını birlikte düzenleyen 56'ncı maddenin yurttaşlara hak vermiş olması yani yurttaşların daha güçlü bir konumda olmaları; hem yükümlüdür yurttaşlar çevreyi korumakta hem de hakların öznesidir. Bu bakımdan eğer kamu makamları çevreyi bozucu etkinliklere girerlerse yurttaşların bunu koruma hak ve özgürlüğü direnme hakkına kadar uzanabilmektedir. İşte, bu açıdan baktığımız zaman anayasal düzenlemeler bütünü aslında "geriye götürülmezlik" ilkesinden yararlanır. Yani Anayasa'da var olan güvenceler, çevreyi ve doğayı tahrip edici, daha geriye götürücü eylemler ve işlemlere müsaade etmez. Bu açıdan, bizim Anayasa'mız ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler "geriye götürülmezlik" genel ilkesini korumaktadır. Ne var ki Türkiye'de sürdürülebilir gelişme yerine, tıpkı erkler ayrılığı tek kişide erkler birleşmesi olarak algılandığı gibi, doğaya tabi olmak yerine doğayı kendisine tabi kılma yönündeki politikalar ve uygulamalar nedeniyle çok değişik alanlarda Türkiye'de çevre sorunları yaşanmaktadır. Bunların başında maden ruhsatları gelmektedir. Ülke yüz ölçümünün çok büyük bir kısmı, yarısından fazlası maden ruhsatlarıyla kaplanmış bulunuyor. Cerattepe'den Kaz Dağları'na, Erzincan İliç'ten Tokat Erbaa'ya, Tokat Niksar'dan Reşadiye'ye kadar çok geniş bir alan termik santraller tehlikesiyle karşı karşıya, Bartın'da olduğu gibi veya HES'ler istilasında sadece Artvin ilinde 129 HES projesi bulunmaktadır. Türkiye Çevre Ajansı amacı dışında kullanılmaktadır. Bunların sorumluları yürütme, yasama ve yargıdır. Her sabah uyandığımız zaman Resmî Gazete'de kamu arazilerinin satışına tanık olmaktayız, orman alanlarının talan edilmesine, maden ruhsatlarının yağmalanmasına ve HES projelerine olanak tanıyıcı düzenlemelere tanık olmaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, bu, âdeta Türkiye'nin dört bir yanının talan edildiğini gösteren düzenlemelerdir. Yürütme, başı çekmektedir. Türkiye çevresini tahrip etmekte ormanlardan yer altı kaynaklarına, denizlere kadar -Marmara'daki müsilajda olduğu gibi- yürütme başı çekmektedir.
Yasama yalnızca 27'nci Yasama Döneminde 15 kanun, onlarca değişiklik ve yüzlerce maddeyi özensiz, günübirlik ve torba şeklinde düzenlemiş, sadece 2 kez Çevre Komisyonu toplanmıştır. Dolayısıyla, yargı geç karar vermekte, az vermekte, kirletenler ise yabancı şirketlerle iş birliği yapan yerli şirketlerdir. Bu bakımdan çevresel bilgilenme hakkı çok önem taşımaktadır. Bu çerçevede, mesela Gezi, Anayasa dışı siyasete karşı ülkesel, anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Gezi, anayasasızlaştırma sonucudur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)