| Konu: | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 09.06.2022 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, yasa teklifiyle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce birkaç konuyla ilgili görüş ve düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, seçim bölgem İstanbul'un Beyoğlu Fetihtepe Mahallesi'nde -6306 sayılı Yasa kapsamında kentsel dönüşüme tabi tutulan mahallede- üç gündür devam eden, polisin uygulamış olduğu şiddet ve devletin vatandaşla karşı karşıya getirilmesi, devletin kolluk kuvvetlerinin vatandaşla karşı karşıya getirilmesi. Yıllardır söylediğimiz bir olay vardır; Fetihtepe'de de gerçekleşen durum odur. Biz kentsel dönüşümü bu riskli yapılarda oturan yurttaşlar için mi öngörüyoruz, yoksa buraları kat karşılığında yapacak olan kurum, kuruluş ya da şirketlerin çıkarlarını sağlamak için mi? Yani bugünkü koşullarda, İstanbul'da kiranın 6 bin, 7 bin TL olduğu bir dönemde, insanların evinin elektriğini keserek, onları yaşam alanlarından mahrum ederek ve onların kalacak konut sorununu çözmeden bu işin nasıl yapılacağını anlamak gerçekten mümkün değil. Bir kez daha buradan ilgili Bakanı ve İstanbul Valisini duyarlı olmaya davet ediyorum.
Yine İstanbul'da, Çekmeköy'de -Çevre ve Şehircilik Bakanlığının planını konuşuyoruz- gerçekten, ciddi biçimde bir park, yeşil alan imara açılıyor. Kent pazarı yapılmak için, ağaçlar, yeşil örtü, toprak, ne varsa kazılıyor. Yurttaşlarımız karşı çıkıyor, direnç gösteriyor; orada da vatandaş ile kamu kurumu ve güvenlik personeli karşı karşıya geliyor. Bütün bunlarla ilgili şikâyetimizi ve eleştirimizi yapıyorum.
Şimdi gelelim görüştüğümüz yasaya. Şimdi, ne getiriyor bu yasa? Bu bir torba yasa, içinde çok sayıda yasayı ilgilendiren maddeler var. Bunlardan bir tanesi, Devlet Su İşlerinin yapmış olduğu barajlardaki, göletlerdeki su kullanım maksat oranlarını belirleme yetkisini Sayın Cumhurbaşkanına veriyor. Yani Cumhurbaşkanının yetkileri zaten olabildiğince az, onun yeniden bir yetki tanımına ihtiyacı var. Burada, ilgili Bakanlık, kurum ya da kuruluşların görüşlerini alma ihtiyacı bile hissedilmiyor; düşünebiliyor musunuz? Hani yapamadığınız bir baraj vardı İstanbul'un içme suyu ihtiyacını gidermek için, Melen Barajı; şimdi, ola ki bitti, Melen Barajı'ndaki suyun kullanılmasıyla ilgili maksat oranlarını belirleme yetkisini Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Zaten İstanbul halkını cezalandırmışsınız, zaten İstanbul halkının ihtiyacı olan suyu üretecek olan barajı çatlak biçimiyle orada bırakmışsınız, yeni yatırımı yapmıyorsunuz, ödenek göndermiyorsunuz; bir de bunun yetkisini istiyorsunuz.
Yine, bu hafta Iğdır'a gittik. Iğdır, Aras Nehri'nin kenarındaki bir şehir, Çukurova'dan sonra Türkiye'nin en verimli tarım topraklarının bulunduğu bölge. Aras Nehri'nin üzerinde enerji amacıyla yapılan tesislerin su ihtiyacını nereden karşılıyorsunuz? Köylünün tarımda kullanacağı suyu keserek kullanıyorsunuz. Peki, burada tercihinizi neden yana belirleyeceksiniz? Tercih, her zaman olduğu gibi, şirketlerden, ticari kuruluşlardan yana olacaktır.
Yine, bu torba yasanın içinde, destekleme için başvurmuş, tarım sektöründe destekleme müracaatında bulunmuş ama bu desteklemeye ilişkin evraklarında eksiklik olanlarla ilgili bir düzenleme getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinden açıkça ifade ediyorum ki cumhuriyet tarihinin en beceriksiz, en yeteneksiz, en basiretsiz Tarım Bakanı, 27'nci Dönemde üç yıl burada görev yapan Tarım Bakanıydı. Onun döneminde Türkiye tarımı tarihinin en büyük geri gidişini yaşadı ve bu, Türkiye çiftçisinin tarımdan uzaklaşmasına yol açtı.
Şimdi, siz Bakanı aldınız, yerine bir Bakan getirdiniz ama ne köylünün ne çiftçinin ne de müstahsillerin sorununu çözme konusunda bir öneri getirmiyorsunuz. Nedir sorun? Girdi maliyetleri çok yüksek, enerji maliyetleri çok yüksek, akaryakıt maliyetleri çok yüksek, gübre ve yemin maliyeti çok yüksek. Hayvancılıktan kopmuş olan Türk tarımı, hayvancılıkla beslenen tarım sektörü de ciddi bir kaosa girdiğinde, Türkiye'de tarımla uğraşan çiftçiye vermediğiniz desteği... Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanıyla bir araya geliyor "Ukrayna köylüsünün toprağından üretilen buğdayı, ayçiçeğini nasıl Türkiye'ye getiririm?" in arayışı içinde. Ekmediğiniz şeker pancarı, ekmediğiniz ayçiçeği, ekmediğiniz buğday karşılığında köylüye vermediğiniz bedelleri Ukrayna ve Rusya'nın çiftçisine vermek için lobi faaliyetinde bulunuyorsunuz.
Şimdi, bir madde var, 4708 sayılı Yasa'ya göre yapı denetim şirketlerinde çalışan mimar ve mühendislerle ilgili yaş sınırı getirilmişti, 65 yaş; Komisyonda bu, 75 yaşına çekildi. Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'de iktidarınız döneminde üniversiteleri bitirmiş yüz binlerce iş bulamayan mimar ve mühendisin iş çığlığına mı yanalım, 65 yaşını bitirdiği hâlde çalışmak zorunda kalan, 4 bin lira, 5 bin lira emekli maaşıyla kirada oturan mimar ve mühendislerin kendini 75 yaşına kadar çalışmak zorunda hissetmesine mi yanalım? Yani gençler açısından işsizlikle, yaşlılar açısından da yoğun bir hayat pahalılığı ve ekonomik çıkmazla karşı karşıyayız.
Yine, burada, yasanın içinde başka önemli düzenlemeler getirildi. Nedir bunlar diye baktığımız zaman: Çevre Ajansı... Çevre Ajansını Komisyon tutanaklarında ilgili arkadaşlara da gösterdik, Türkiye'ye gelmiş olan yabancı bandralı yatların, teknelerin bağlanabilmesi için, şamandıra ve mapa hizmetleri verebilmek için bunu Çevre Ajansının yapmasını istiyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bir internet sitesine girin, Türkiye Çevre Ajansının Yönetim Kurulu listesinde 6 kişiden 3'ünün fotoğrafı var, 3'ünün fotoğrafı bile yok. Bu Ajansın internet sitesine girdiğiniz zaman ne yaptıklarına dair herhangi bir bilgi olmadığı gibi, hayalî bir Ajans olarak ortada duruyor. Şimdi, biz, devletin yapması gereken gelir elde ettiği kimi iş ve işlemlerin doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay denetimine tabi olmasını, bu ve benzeri hizmetlerin "kamusal hizmet" adı altında devletin ya da o bölgede kurulu bulunan yerel yönetimlerin eliyle yapılmasını istiyoruz.
Yasa, ağırlıklı olarak Muğla ve Muğla'nın çevresinde bulunan koylara demirleyecek olan yatlardan elde edilecek olan geliri kimin alacağıyla ilgili. Yerelin güçlendirilmesiyle 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, 2022 yılında yerel yönetimlerin olabildiğince yetkilerini daraltıp var olan gelirlerin tamamını merkeze ve saraya bağlamanın arayışları içinde. Burada yetkilerin devredilerek gelirlerin yerele gönderilmesiyle hizmetin çok daha etkin ve verimli kullanılacağını ısrarla ve inatla söylemeye devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, internet sitesinde Yönetim Kurulu üyelerinin fotoğrafını ve öz geçmişini bile yazamayan bir Ajansın Türkiye'ye girecek olan bütün yatların şamandıra ve mapa hizmetini verebilmesini ummak, hayal tacirliğinden öte bir şey anlamına gelmez.
Yine, yasanın içinde vardı ancak çok yoğun itiraz ettik, o da şuydu: Yerel yönetimlerin, yasanın içinde Müsilaj Komisyonundaki çok sayıda arkadaşımızın yapmış olduğu çalışmadan kaynaklanan bir düzenleme vardı, o düzenlemeye göre de bazı yeni madde teklifleri geldi. Bunlardan bir tanesi Marmara Denizi'nin korunmasıyla ilgili, Marmara Denizi'ni kirleten etmenlerin ortadan kaldırılmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmasıydı. Peki, ne önerdi iktidar? İktidar bize dedi ki: "Bunlar yerel yönetimler eliyle yapılsın." Kimin eliyle? İstanbul, Bursa ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetimler eliyle yapılsın. Peki, yerel yönetimler bunlarla ilgili işlemleri yaparken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önce dedi ki: "Biz size altı aylık bir termin süresi vereceğiz. Altı aylık termin süresi içinde termin projesini Çevre ve Şehircilik Bakanlığına onaylatamayan kuruluşların planlarını ve ihalelerini biz gerçekleştireceğiz, bunu da sizin bütçe gelirlerinizden keseceğiz."
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de kamu-özel iş birliğiyle yapılan yatırımların nasıl devletin sırtında bir yük oluşturduğunu, kamunun sırtına nasıl ek yükler getirdiğini hep konuşuyoruz. Geçmediğimiz otoyollar için para ödüyoruz, yatmadığımız hastaneler için bedel ödüyoruz, uçmadığımız havaalanları için bedeller ödüyoruz.
Şimdi, şu soruyu sorduk tabii: Enerji maliyetlerinin yüzde 250 ile 400 arasında arttığı, ilaç ve kimyasal giderlerin yüzde 200-300 arttığı bir dönemde, bu tür hizmetlerin ola ki kamu-özel iş birliğiyle ihale edildiğini düşündüğümüzde, bu hizmetleri ticari bir kâr elde etmek için yapacak olan şirketlerin atık su bedellerinden elde edeceği gelirleri yurttaşın sırtına nasıl yansıtacaksınız? Yani kiralarla ilgili bir düzenlemeyi dün burada geçirdik, yüzde 25'le sınırladınız. Peki, kamu-özel iş birliği yaptığınız projelerle ilgili gelin, yetki elinizde, güç de elinizde, 5'li çete de sizin yanınızda, onların alacakları bütün alacakları da yüzde 25'le sınırlayan bir düzenlemeyi getirin, bu yasanın içine ilave bir madde olarak koyun, biz de oy verelim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, görünen o ki iktidar, kimi alanlarda hizmetleri üretebilmek için yeni kaynaklara ihtiyaç duyuyor, bu kaynakları üretmek için de yeni yeni yasa tekliflerini ortaya koyuyor.
Yine, bir başka torba yasanın içinde bir madde var. Artvin ilimiz Yusufeli Barajı dolayısıyla İskân Yasası kapsamına dâhil edilen Yusufeli halkının yeni taşındıkları yerlerdeki iskân edilecekleri konutlarıyla ilgili onlara rücu edilecek ödemelerin, bedellerin ödemesiyle ilgili İskân Yasası "Beş yıl ödemesiz on beş yıl vadeyle bu bedeller tahsil edilir." diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Yasa'nın 21'inci maddesinde yurttaşların bu bedellerin yüzde 65'ini peşin ödemesi durumunda yüzde 65'lik kısmının affedileceğini yani o kadar bedelin toplam ödemeden düşüleceği söyleniyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, beş yıl ödemesiz, enflasyon yüzde 160, beş yıl sonra on beş yıl vadeyle diyelim ki 500 bin lira ödeyecek olan bir kişiye "Şimdi siz yüzde 35 olarak 175 bin lira bedel öderseniz size tapuyu devredeceğiz." diyorsunuz. Yüzde 160 enflasyonun, yüzde 140 enflasyonun olduğu bir ülkede beş yıl ödemesiz, vatandaşa niçin yüzde 65 getiriyorsunuz? Arkadaşlar, enflasyon ortamında zaten beş yıl sonra sizin rakamlarınız yüzde 10'lar seviyesine düşecek. Yani uyguladığınız ekonomik politika yüzünden zaten vatandaştan istediğiniz rakam gerçekten çok yüksek.
Buradan ben Artvin ve Yusufeli'deki bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum: Bu yasa teklifinin bu biçimiyle sizin lehinize olmadığını, uygulamada sizin aleyhinize olduğunu, yüksek enflasyon ve enflasyondaki sürekli ve düzenli olarak artışlar yüzünden size önerilen yüzde 35'lik kısmın ödenmesinin net olarak aleyhinize olduğunu belirtiyorum ve bu manada değerlendirmelerinizi buna göre yapmanızı istiyorum.
Yine, harita ve kadastrolarla ilgili bir düzenleme geldi değerli arkadaşlar. Burada, yüzde 100'e varan oranda ücretlerde artışlara gidildi. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yanlış ekonomik politikalar, iktidarın uyguladığı beceriksiz ve gerçekten ekonomi bilimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan kimi saptamalar yüzünden yanlış bir mecraya sürüklendi ve Türk lirasının yabancı paralar karşısında değeri hızla düşüyor. Türk lirasının satın alma gücü de düşüyor. O nedenle, siz bugün, bu yasayla harita kadastro hizmetleri için bir ücret tarifesi getiriyorsunuz, bu yanlıştan dönmezseniz gelecek yıl bu yasayı yenilemek için yeni bir teklifle gelmek zorunda kalacaksınız. Esas olan, bu ücretlerle ilgili tarifeleri her yasa teklifi gündeme geldiğinde değiştirmek değil, enflasyonu tekli rakamlara indirerek sürdürülebilir bir ekonomik politikayı mutlaka hayata geçirmektir.
Şimdi, gelelim, İstanbul'u çok yakından ilgilendiren kimi düzenlemelere. Şimdi, değerli arkadaşlar, Komisyonda bazı ilerlemeler sağladık, onu söyleyeyim. Biraz önce söylediğim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yerel yönetimler üzerindeki baskısını ve onun belediyelerin yetkilerine müdahil olmasıyla ilgili, Komisyonda yaptığımız çalışmalar sonucunda bir uzlaşmaya gidildi, onu buradan aktarmak istiyorum. O da şu: Yerel yönetimler, kendileri altı ay içinde termin planlarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunacaklar. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu talep ettik: Benim elimde çok sayıda müracaat var. Yerel yönetimler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ; kimi alanlara, kimi bölgelere arıtma tesisi yapılabilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığına talepte bulunuyor. Kimi zaman ilgili kurum, kimi zaman Bakanlık bunlara olumsuz cevap veriyor; çoğu zaman da bunlara hiç cevap bile vermiyor. Yani endişemiz şu: Bakanlığa altı ay içinde müracaat edildi, termin planı sunuldu ancak bunların projesinin oluşturulabilmesi, bir yatırım bütçesine dönüşebilmesi için önce yer tahsislerinin mutlaka ilgili Bakanlık tarafından onaylanması gerekiyor. Bunlar onaylandı mı? Hayır. Şu ana kadar pek çok örnek var elimizde; kimi yerler hastane ve sağlık tesisi alanında, kimi yerler başka bir planlama alanında. Bunlarla ilgili, 2019 yılından 2022 yılına kadar ilgili kurum ve kuruluşlara yapılan müracaatların tamamında karşımıza hep ya olumsuz görüş ya da cevap verilmemenin çıktığını görüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başka önemli nokta da bu iktidar döneminde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa'yla ilgili riskli yapıların dönüştürülmesi ve başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi'nde deprem riski taşıyan yapı stoku konusunda hiçbir biçimiyle bir adım atılmamasıdır. Hâlâ İstanbul'da milyonun üzerinde riskli yapı var, hâlâ yıkılıp yeniden yapılması gereken yüz binlerce bina var; bunlarla ilgili herhangi bir düzenleme önümüze gelmiyor. Biz 6306 sayılı Yasa'nın demokratik, katılımcı; halkın, yerel yönetimlerin, meslek odalarının ve meslek örgütlerinin ortak çalışmasıyla, davul ile zurnayla mahallelerdeki riskli yapıların dönüşmesinin doğru bir çözüm olduğuna hep inanıyoruz ama şimdi giderek İstanbul'da "merkezî alan" diye tarif ettiğimiz şehrin en değerli bölgelerinde kırk yıl, elli yıl, altmış yıl önce gelmiş ve buralarda yerleşmiş olan yurttaşlarımızın mülkleri üzerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığının ciddi bir tehdidi vardır.
Şimdi, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı bir bölgeyi afet riskli alan ilan ediyor, tamam, ediyor. Örnek vereyim: Mesela, İstanbul Fatih Sultan Mehmet Mahallesi ve Baltalimanı Mahallesi'ni yani Büyük Armutlu'yu ve Küçük Armutlu'yu afet riskli alan ilan ettiniz; ne oldu peki? 2012 yılından beri, imar planı yapma yetkisi yerel yönetimlerden alınıyor arkadaşlar; bir bölge afet riskli alan ilan edildiğinde artık orayla ilgili plan yapma yetkisi Bakanlığa geliyor. Peki, siz ne yaptınız? Önce müteahhit aradınız, müteahhitleri bulamadınız, bulduğunuz müteahhitlerle süreci götüremediniz; bir Bakan gitti, arkasından bir Bakan daha gitti, arkasından bir Bakan daha gitti ve vatandaş on yılı aşkın bir süredir "riskli" diye tarif edilen bölgede, aslında "İstanbul'un taş ocakları" diye tarif ettiğimiz en güvenli zemin sahip olan bölgede hâlâ gecekondularda yaşamak durumunda bırakıldı. Yani burada siz eğer 6306 sayılı Yasa'yla birlikte "riskli" diye tarif ettiğiniz yapı stoklarının iyileştirilmesi için adım atamıyorsanız, bütçe oluşturamıyorsanız, kaynak yaratamıyorsanız, kamunun kaynaklarını, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankasının kaynaklarını dönüşmesi gereken yapılara değil, gazetelerin el değiştirmesi için Demirören'e vermek huyunuzdan vazgeçmiş olsaydınız biz yıllar boyunca İstanbul'da on binlerce yapı stokunu iyileştirmiş olurduk.
Şimdi ben sormak istiyorum: Bugün kamu bankalarından yüzde 14-17'yle ticari kredi kullanarak cumhuriyet tarihinin en büyük servet transferine göz yumuyorsunuz, bir avuç insanı zenginleştirmek için bütün kamunun kaynaklarını aktarıyorsunuz ama emekli olmuş, 300-400 bin lira maliyetle evini yenilemek zorunda kalan yurttaşlarımızı o riskli binalarda, âdeta tabutluklarda yaşamak zorunda bırakıyorsunuz; onlar için uygun koşullarda krediyi ve ödenebilir bir takvimi önlerine koymuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; bu yasa ve benzeri yasaların tümü göstermiştir ki Türkiye'de imar ve çevre meselelerinin bir torba yasanın içine serpiştirilmiş maddelerle düzenlenmesi yerine gerçekten halkçı, katılımcı, toplumcu, meslek odalarının, meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, hatta o bölgede yaşayan bütün insanların sürece katılımının sağlandığı; üniversitelerin özerk ve demokratik bir üniversite hâline döndüğü; iş adamlarının çıkarlarına göre rapor yayınlamak yerine halkın çıkarlarına göre raporların ve bilirkişi raporlarının yayınlanmaya başlandığı bir süreçte biz gerçekten torba yasalar yerine meslek yasalarını, İmar Yasası'nı, kentsel dönüşüm yasasını, Çevre Yasası'nı yeni baştan yapacağız. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde halkçı, toplumcu, kamucu anlayışlarla bütün bunların düzenlenebileceğine yürekten inanıyorum.
Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)