| Konu: | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 09.06.2022 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27'nci Dönemde Meclisten geçen yani daha doğrusu, iktidarın geçirdiği yasalarla Cumhurbaşkanına bahşedilen bazı yetkilere bakalım: Seyahat acentelerinin birliğe ödeyecekleri yıllık aidatları belirlemek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından yaptırım listesine alınan kişi ve kuruluşların mal varlıklarını dondurmak, sigaradan alınan asgari maktu vergiyi artırma yetkisi, otomobillerden alınan özel tüketim vergisini 3 katına kadar çıkarma yetkisi, tüm kamu idarelerinde görevli bütün memurlar hakkında disiplin amirliği yetkisi ve daha ilanihaye birtakım yetkiler sıralanıyor. Şimdi, 12 Eylülden sonra Kenan Evren'in o kadar çok yetkisi vardı ve o kadar çok her şey hakkında konuşuyordu ki biz gerçekten hani "Şeftalinin iyisi nereden alınacak?" diye de bir gün konuşacak diye düşünürdük. Şimdi aynı darbeci, tekçi zihniyeti her konuda yetki vermekle bugün de siz yaşatıyorsunuz.
Görüştüğümüz maddeyle, yine uzmanlık gerektiren bir alanda Cumhurbaşkanına ucu açık bir yetki daha veriliyor. Cumhurbaşkanı yeni yetkisiyle içme suyu barajlarının kullanım, yöntem ve oranlarını belirlemenin yanında, istediği baraja HES de yapabilecek. Esasında, tarımsal sulama amacıyla kullanılması gereken barajlardaki suyun kullanım hakkı şirketlere verilmek isteniyor. Yirmi yıldır her şey gibi doğayı metalaştıran ve sadece tüketmeye dayalı iktidar politikalarıyla karşı karşıya kalıyoruz ve her gün doğa için, yaşam alanlarımız için mücadele ediyoruz.
Türkiye'de son altmış yılda 60 göl kuruldu, birçoğu da aşırı kirlenmiş ya da kurumak üzere. Aşırı su kullanımı, sulak alanların kimyasal atıklarla kirletilmesi gibi bir dizi sorunla yakın bir gelecekte temiz suya erişmek de imkânsız hâle gelecek, hatta bu sorunu yaşamaya başladık, birçok yurttaş içme suyuna gelen zamlar nedeniyle de artık su almakta dahi zorlanıyor.
Peki, böyle devam etmek zorunda mı? Çözüm yok mu? Elbette çaresi var ama suda bile balık yerine beton gören bu iktidarla değil tabii. Öncelikle enerji üretimini holdinglerin tekelinden kurtarabilir, yerellerde yenilenebilir enerji üretimini destekleyebiliriz. Belediyeler kendi enerjisini üretebilecek bütçeye sahip. Her köy, her belediye kendi enerjisini üreterek bağımlılıktan kurtulabilir. İşin özü, yerelin kendi kendine yetebilmesini sağlamak ve kolektif üretimi teşvik etmek aslında. Israrla, su tüketimi fazla olan ve genellikle de biyoyakıt ya da hayvan endüstrisi için yem üretiminde ya da şeker üretimi için kullanılan bisküvi gibi ürünler üretiyoruz. Oysa fazla su kullanımı gerektiren bitkilerin tarımı yerine yörenin ekolojisine uygun ürünler yetiştirebiliriz. Göl ve göletlerin sanayi ya da evsel atıklarla kirletilmesine son verebiliriz. Salda Gölü örneğinde olduğu gibi hassas bölgeleri her türlü insan faaliyetine -yüzmek dâhil- kapatabiliriz.
Baraj ve göletlerden su kullanımında o bölgede bulunan en büyük toprak sahiplerinin yetiştirdikleri ürünlerin sulama zamanına göre davranılıyor. Şimdi, bu durumda da küçük üreticiler bağımsız hareket edemiyorlar, büyük toprak sahibi ne üretiyorsa onu üretmek zorunda kalıyorlar ve bu da ürün çeşitliliğini de bitiriyor. Aslında yapılması gereken çok açık, endüstriyel tarıma son vererek agroekolojik tarıma geçebiliriz; tarımda şirketlerin, tohum şirketlerinin egemenliğine son verebilir, GDO'lu tohumların kullanılmasını yasaklayabiliriz. Devlet eliyle organik gübre üretimini sağlayarak planlı bir şekilde doğal tarıma geçebiliriz. Bu süreci tamamen kamu kaynaklarıyla ve çiftçilerin katılımıyla yürütebiliriz. Kuraklığın en büyük sebebi orman varlığının parçalanması, yok edilmesi aslında. Türkiye'de muhafaza ormanları yüzde 5'ten bile az.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bu oranı en az yüzde 15 seviyesine çıkarabiliriz. Kuzey Ormanları'nı muhafaza ormanı ilan edebiliriz, Karadeniz'deki doğal yaşlı ormanlardaki taş ocağı, yol, maden faaliyetlerini durdurabiliriz.
Yani sevgili halkımız, aslında çözümlerimiz var ve bunları biliyoruz. Düşünen, hayal kuran, geleceği güzelleştireceğine inanan milyonlar var bu ülkede ve Japonya'da yaşamış çiftçi ve filozof Masanobu Fukuoka gibi doğanın ilkelerini gözeterek çölleşmiş toprakları ve yeni bir yaşamı yeşertebiliriz. Buna enerjimiz de var, gücümüz de var ama bu vasat yönetim anlayışını terk edip potansiyelimizi ortaya çıkarmamız gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)