| Konu: | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 09.06.2022 |
ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün artık AKP'nin klasik bir kanun yapma tekniği hâline dönüşen bir torba yasayı görüşüyoruz ve birbiriyle alakasız bir sürü madde olduğu için her biri için bir cümle söyleseniz zamanın yetmesi mümkün değil. Bunların arasında bana en ilginç gelenini seçtim: Türkiye Çevre Ajansı. Türkiye Çevre Ajansı tanımı itibarıyla "Atıkların azaltılması için depozito yöntem sistemi kurmak" diye kurulmuş. Her ne hikmetse bu Ajansın Sayın Emine Erdoğan himayesinde olduğu söylendi. Bir kamu kuruluşunun neden bir hamiye ihtiyaç duyduğunu anlamak mümkün değil doğrusu, cevabı yok.
Bu yıl mart ayında Çevre Bakanlığı, Göcek kıyılarında mapa ve şamandıra ihalesine çıktı. Tekneler, demir atmak yerine su yüzündeki bu şirketler tarafından konuşlandırılan şamandıralara bağlanacak ve işleten şirkete kira ödenecek. İlk ihaleyi eski bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili kazanınca Fethiye, Göcek, Dalaman koylarının yandaşlara peşkeş çekiliyor olduğu gibi bir izlenim doğdu. Ardından iki ihale daha yapılıyor ve burada da 100 milyon liralık bir bedelle on yıllık işletme hakkı veriliyor fakat mahkemeler açılıyor ve bu mahkemeler Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun da onayıyla bu ihaleleri iptal ediyor. Bugün tartışmakta olduğumuz bu yasa teklifi de işte bu yasal süreci devre dışı bırakmak amacıyla gündeme getirilmiş durumda. Bir diğer deyişle cennet görünümlü bu koylar, Bakanlık aksini iddia etse de bir nevi özeleştiriliyor.
Bir de MUÇEV isimli bir şirket var. Bu şirket uzunca bir süredir sahillerimizde; özel koruma alanı olarak ilan edilmiş bölgeler ve buralarda kurulan işletmeler bu şirkete ihalesiz olarak devrediliyor. Şimdi MUÇEV'in de şu anda konuştuğumuz Türkiye Çevre Ajansına bağlanacağı söyleniyor. Böylece ciddi manada zenginlere hizmet edecek, sermayeye peşkeş çekilecek hem kıyıların hem de su yüzeyinin özelleştirilmesi diyebileceğimiz bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu kıyıların halka kapatılacağını, sermayeye peşkeş çekileceğini nereden biliyoruz? AKP'nin bugüne kadar olan uygulamalarından.
Değerli arkadaşlar, 90'lı yıllarda 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal Okluk Koyu'nda bir yazlık, devlet konukevi inşa ettirdi, yaz aylarında oraya giderdi. Konukevi 230 metrekarelik 3 oda, 1 salon, tek katlı bir binaydı. Rahmetli Özal burada üç yıl içerisinde 17 devlet başkanını, devlet adamını ağırlamıştır. Doğal ortamı bozmamak için korumalar ve danışmanlar için ayrı binalar yaptırmamıştır, o yıllarda Özel Kalem Müdürlüğünü yapan Engin Güner'in söylediği kadarıyla korumalar ve danışmanlar 6 tane karavanın içerisinde yatıp kalkmaktadırlar. Engin Güner devam ediyor: "Özal her gün bir koydan diğerine yüzer, vatandaşlarla sohbet ederdi. Kendisini teknelere davet ederler, onlarla çay içer, sonra yüzerek Okluk Koyu'na geri dönerdi." Şimdi, bakın, bir Cumhurbaşkanı, bir Cumhurbaşkanı...
Sonra ne oldu? İtibarı gösteriş zanneden ve kendisini "İtibardan tasarruf olmaz." diyerek açıklayan zihniyet devreye girdi. 2018 yılında rahmetli Özal'ın yazlık konutu yani devlet konukevi şeklinde yapılan konut yıkıldı. Yerine 640 milyon lira, o günkü kurla hesaplarsak 120 milyon dolar harcanarak yüzlerce odalı 5 yapı inşa edildi, deniz doldurularak 11 dönümlük bir plaj inşa edildi, gerek yapılar ve gerekse saraya giden yolu açmak için 50 binin üzerinde ağaç kesildi; bir diğer deyişle tam bir doğa katliamı yapıldı. Yazlık sarayı çevreleyen 92 dönüm arazi yetersiz görülerek etraftaki 200 dönümün üzerinde şahıs arazileri istimlak edildi. Seyretmişsinizdir muhtemelen, meşhur Baba filminde Don Corleone'nin bir repliği vardır, şöyle der: "Reddedemeyecekleri bir teklif yaptık." Buradaki mal sahiplerine, nesiller boyunca orada oturan arazi sahiplerine, işletme sahiplerine reddedemeyecekleri teklifler yapıldı ve bu insanlar ağlayarak bölgeyi terk etmek zorunda bırakıldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Şimdi, asıl söylemek istediğim noktaya geldik. Son üç yıldır ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? Okluk Koyu'nun hemen girişinde, yazlık sarayın neredeyse 2 kilometre ötesinden itibaren bir koruma duvarı oluşturulmuş durumda. Koyun girişine demirleyen bir askerî hücum bot koya giriş çıkışı engelliyor. Bu güzelim Okluk Limanı artık Türk turizminin önemli bir öğesi olan mavi yolculuğun konseptinin dışına çıkarılmış durumda. Yatlar, tekneler bırakın içeri girmeyi, koyun girişine yaklaşmaları hâlinde bile uyarılıyorlar ve bölgeden uzaklaştırılıyorlar. Buradan Sayın Erdoğan'a sormak istiyorum; bu fakir halkın parasıyla yüz milyonlarca dolar harcayarak yılda belki birkaç hafta kullanılacak yazlık sarayı niçin inşa ettirdiğinizi sormayacağım çünkü cevap veremezsiniz ama bu güzelim koyları, sahibi olan insanlara, halka niye kapattığınızı soruyorum ve millete kapatmakla milletin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz tamamlandı, ek süre verdim.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Peki.
Değerli arkadaşlar, sonuç, millet bu iktidardan yakında kurtulacak, az kaldı.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)