| Konu: | Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 09.06.2022 |
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.
Televizyonları karşısında bizi izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçen hafta içerisinde 2 ırkçı saldırı sonucunda 2 mülteci yaşamını yitirdi. Dün Bağcılar'da 3 Suriyeli işçi yaşadıkları evde saldırıya uğradılar. Bu saldırı sonucunda Şerif El Ahmed ismindeki Suriyeli mülteci, işçi öldürüldü, katledildi. Diğer ırkçı saldırı ise Rize'de gerçekleşti; bu saldırıda da Afgan bir mülteci sadece Afgan olduğunu söylediği için bir ırkçı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi. Yani mültecilere yönelik bu saldırılar... Yaşanan ekonomik kriz ve kimi popülist siyasetçilerin söylemiyle yaratılan bu iklim sonucunda katlediliyorlar, saldırıya uğruyorlar. Yani ülkemizde yaşanan bütün kötülüklerin kaynağı sanki mültecilermiş gibi, mültecilere bağlanarak bu, izah edilmeye çalışılıyor. Açıkçası, bu mültecilere karşı yürütülen nefret siyaseti ve ırkçı saldırılar bir şekilde iktidarın da işine geliyor çünkü mülteciler konusunda yürüttüğü politika bir şekilde sorgulanmıyor, ülkede yaşanan ekonomik krizin bir şekilde üstü örtülüyor ve bu şekilde bu mültecilere yönelik saldırılar iktidarın politikalarını örtmesine, gizlemesine de neden oluyor.
Evet, AKP'nin bir mülteci politikası yok, mültecileri kendi politik çıkarları için uzun dönemdir kullandığını biz biliyoruz; yeri geldiğinde Avrupa'ya karşı bir şantaj aracı olarak kullanıldı, yeri geldiğinde Suriye rejimini devirmek için mülteciler hep bir sorun gibi öne sürüldü. Şimdi, mültecilere karşı oluşan bu nefret ikliminde bir oy kaybı, bir oy telaşı gündeme geldi. Şimdi, ne tartışılıyor? Deniliyor ki: "Zaten mülteci değiller, geçici olarak koruma altındalar, biz bunları güvenli bölgelere zaman içerisinde göndereceğiz." Bir dönem "Gönüllü göndereceğiz." bir dönem "Zorla göndereceğiz." denildi. Şimdi bu mesele, güvenli bölge meselesi tartışılıyor. Açıkçası, biz de soruyoruz: Hangi güvenli bölge? "Güvenli bölge" dediğiniz yerler, şu an ÖSO, IŞİD ve envaiçeşit çetenin cirit attığı bölgelerdir. Bakın, Suriye İnsan Hakları Örgütünün bu güvenli bölge olarak tarif edilen yerlerde yaşanan hak ihlallerine dönük yüzlerce raporu var. Bu raporlarda mala el koyma, taciz, fidye, insan kaçırma, zorla mallarına çökme gibi insanlara karşı, insanlığa karşı binlerce suç işlendiği ifade ediliyor. Özellikle Afrin'de demografyasına yönelik bir girişimde bulunuldu; binlerce Afrinli yerinden yurdundan göç ettirildi. Yani, Afrin gibi zeytinle anılan bir kent şimdi çetelerle anılır duruma geldi.
Şimdi, savaş politikalarına karşı çıkmadan "Mülteciler niye geliyor?" diye sormak ne ahlakidir ne vicdanidir ne de insanidir. Bakın, 2011 yılında Suriye savaşı başladığında ne deniliyordu? "Biz, Emevi Camisi'nde namaz kılacağız." deniliyordu. Yani Emevi Camisi'nde namaz kılma hayali binlerce, milyonlarca insanın yaşamına mal oldu; milyonlarca insanın yerini yurdunu, evini terk etmesine neden oldu. O dönem bu savaşı alkışlayanlar, "Önde yürüyelim." diyenler, "Bizi götür Reis." diyenler ya da bunun yanında duranlar, sessiz kalanlar, şimdi durmuş diyorlar ki: "Bu mülteciler niye geliyor?" Mülteciler niye geliyor sorusunu sormadan önce bir kere savaş politikalarına karşı çıkacaksınız, barış siyasetini savunacaksınız; insanların yerinde kalmasını istiyorsanız öncelikli yapılması gereken şey bu.
Bakın, şimdi, yine, bir kez daha kuzey Suriye'ye bir operasyon planlanıyor. Bu sefer gerekçe olarak da Kürt düşmanlığı, Kürtlerin oradaki varlığı sebep hâline getiriliyor; bir algı operasyonu düzenleniyor ve bir operasyon hazırlığı yapılıyor. Şundan bir kere ders çıkarılmadı, 2011'den beri yaşanan trajedi, kriz, insanlık krizi bir kez daha tekrarlanmak isteniyor ama yine bu operasyona, bu savaşa karşı ses yükseltilmiyor. Bu operasyonun da bir mülteci krizi yaratacağı, derin bir ekonomik kriz yaratacağı bilindiği hâlde bu savaş siyasetine herkes sessiz kalmak istiyor, bir şekilde onaylanıyor.
Ülkedeki ekonomik kriz, yolsuzluk, yaşanan yoksulluk, yaşanan krizler, gerçekten açlık, sefalet bir şekilde AKP'nin zaten umurunda değil, bu gerçekliği kabul etmek de istemiyorlar. İşte, her gün televizyonlara çıkıyorlar, demeçler veriyorlar, diyorlar ki: "Yoksulluk yok, açlık yok." Bu söylediklerini işte, TÜİK aracılığıyla da gerçekmiş gibi kabul ettirmeye çalışıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Şimdi, AKP'nin tek bir gündemi var; algıyla, zorla, şiddetle, baskıyla, her ne yöntemle olursa olsun, savaşla, operasyonla iktidarda kalmak; bir tek derdi var, bir tek amacı var, iktidarımı nasıl sürdürebilirim arayışında ama bizler şunu çok iyi biliyoruz ki: Bu savaş, operasyon, işgal ancak AKP'nin antidemokratik yönetim anlayışını, zihniyetini sürdürmesine vesile olur. Onun için de biz mültecilerin hedef yapılmasına, savaş politikalarına karşı bir kez daha barışın sesini yükseltmeye, diyaloğun sesini yükseltmeye tüm Meclisi ve bizi izleyen bütün halkımızı davet etmek istiyoruz.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)